Ergun KAFTANCI
MUZ cumhuriyetlerinde demokrasi yoktur. Demokrasi olmadığı için de bireye hak ve özgürlük tanınmaz. Çağdaş ülkelerde, yani evrensel demokrasi anlayışının yerleşik olduğu yerlerde kullanılan özgürlüklere, muz cumhuriyeti denilen ülkelerde rastlayamazsınız…
Demokrasinin olmadığı ülkelerde monarşik bir yapı söz konusudur. Yani diktatoryal bir yönetim anlayışı ön plana çıkar. Sistemin ayakta kalması ise ahalinin gözünü açmamakla mümkündür. Ahali, demokratik hak ve özgürlüklere sahip olduğu takdirde diktatoryal yönetim devrilir ve ülke de muz cumhuriyeti olmaktan kurtulur…
Diktatörler buna meydan vermemek için polis devleti oluşturur. Asker yetkisiz, dolayısıyla etkisiz hale getirilir. Yargı, iktidarın bahçesine çevrilir. Öteki kurum ve kuruluşlar da göstermelik olmaktan öteye gidemez, gitmesine izin vermezler.
………………………… ..
Yığınla ülkeyi masaya yatırıp dünyada demokrasinin ve demokratik anlayışın ne düzeyde olduğuna bakmışlar.Türkiye, o kadar milletin arasında 98’inci sıraya yerleşmiş. Önümüzde Nikaragua, Kırgızistan, Uganda ve Kenyavar. Ardımızda hangi ülkelerin olduğu önemli değil…
Dünyanın en demokratik ülkesi Norveç; onu İsveç, İzlanda, Yeni Zelanda ve Danimarka izliyor.İngiltere, Fransa, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada da Danimarka’nın arkasında yer alıyor…
…………………………
Yığınla ülkeyi masaya yatırıp dünyada demokrasinin ve demokratik anlayışın ne düzeyde olduğuna bakmışlar.Türkiye, o kadar milletin arasında 98’inci sıraya yerleşmiş. Önümüzde Nikaragua, Kırgızistan, Uganda ve Kenyavar. Ardımızda hangi ülkelerin olduğu önemli değil…
Dünyanın en demokratik ülkesi Norveç; onu İsveç, İzlanda, Yeni Zelanda ve Danimarka izliyor.İngiltere, Fransa, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada da Danimarka’nın arkasında yer alıyor…
…………………….. ……
Neden evrensel demokrasiden koptuk ve utanç verici, ancak 19’uncu Yüzyıl’ın sonunda ve 20 Yüzyıl’ın başında çağdaş hale gelen demokrasiye ve ilkelerine, 21. Yüzyıl’da olmamıza rağmen niçin sahip çıkamadık…
Derinlere inerek sorgulamamız lâzım…
………………………… .
Temelde gözüken neden, partiler ve siyasetçiler değerli okurlar…
Parlamenter demokrasiye hayat veren yasaları bir türlü antidemokratik hükümlerden kurtaramadık. Yasalarımızı, demokrasiyi reddeden ya da kilitleyen hükümlerden sıyırıp alamadık.
Seçim Yasası ve Siyasal Partiler Yasası antidemokratik hükümlerden temizlenemedi. Partiler iktidara gelene kadar ki süreçte bu ve benzeri yasaları ıslah edeceklerini söylemelerine rağmen sözlerini tutmadılar. Yasalar da o halleriye kala kaldı…
Daha dün, antidemokratik bulduğumuz seçim barajını Anayasa Mahkememiz demokratik ülkelerdeki baraja yakın bir seviyeye indirebildi mi?
Antidemokratik, yani demokrasiyi ve insan aklını zorlayan bir barajın makul düzeye indirilmesini Anayasa Mahkemesi gibi bir yüksek adli makam da başaramayınca insanın aklına herhalde “Yargı dahi demokrasiyi sahiplenemiyor ve bu sistemin önemini idrak edemiyor” kuşkusu
düşüyor.
“Kişi ve kuruluşları saran siyasal ego öylesine yerleşmiş ki taa yüce mahkemeyi bile etkilemiş…” demeye başlıyorsunuz.
Neden evrensel demokrasiden koptuk ve utanç verici, ancak 19’uncu Yüzyıl’ın sonunda ve 20 Yüzyıl’ın başında çağdaş hale gelen demokrasiye ve ilkelerine, 21. Yüzyıl’da olmamıza rağmen niçin sahip çıkamadık…
Derinlere inerek sorgulamamız lâzım…
…………………………
Temelde gözüken neden, partiler ve siyasetçiler değerli okurlar…
Parlamenter demokrasiye hayat veren yasaları bir türlü antidemokratik hükümlerden kurtaramadık. Yasalarımızı, demokrasiyi reddeden ya da kilitleyen hükümlerden sıyırıp alamadık.
Seçim Yasası ve Siyasal Partiler Yasası antidemokratik hükümlerden temizlenemedi. Partiler iktidara gelene kadar ki süreçte bu ve benzeri yasaları ıslah edeceklerini söylemelerine rağmen sözlerini tutmadılar. Yasalar da o halleriye kala kaldı…
Daha dün, antidemokratik bulduğumuz seçim barajını Anayasa Mahkememiz demokratik ülkelerdeki baraja yakın bir seviyeye indirebildi mi?
Antidemokratik, yani demokrasiyi ve insan aklını zorlayan bir barajın makul düzeye indirilmesini Anayasa Mahkemesi gibi bir yüksek adli makam da başaramayınca insanın aklına herhalde “Yargı dahi demokrasiyi sahiplenemiyor ve bu sistemin önemini idrak edemiyor” kuşkusu
düşüyor.
“Kişi ve kuruluşları saran siyasal ego öylesine yerleşmiş ki taa yüce mahkemeyi bile etkilemiş…” demeye başlıyorsunuz.
En üst yargı kurumunun bu tavrını da muz cumhuriyetlerinde ki yargı kurumlarının tutum ve davranışlarından farklı görmüyorsunuz.
………………………… ..
AKP‘liler gibi yapmayın, sokakta söylenenlere kulak tıkamayın…
Partili partisiz herkes, Türkiye’nin muz cumhuriyetlerinden biri olduğunu söylemeye başladı, dinleyin!!
Konuşmalara ve serzenişlere bakılırsa demokrasi sizlere ömür, parlamenter sistem çöktü, iktidarın muktedir olma gücü yok, ele alınan her konunun sonu fiyasko!
Cumhurun başı parlamenter sistemi, anayasayı ve yasaları tanımaz durumda. “Her şeyi ben bilirim” ve “Ben yaptım oldu” anlayışına tutsak. Tarafsız değil, yanlı… İçinden çıkıp geldiği iktidar partine yandaş, sanki onu koruyup kollamakla görevli…
“Ben ne dersem onu yapın” anlayışının ne demokraside, ne de parlamenter sistemde yeri var. Bu anlayış sadece faşist diktatörlüklerde geçerlidir. Biri, cumhurun başına bunları da anlatmalı!
………………………… ….
Avrupa Birliği, bu noktaya geldiğimiz için bizi arasına almıyor ve “Demokrasiye sahip, demokratik ilke ve yasalarla yönetilen topluluğumuzda diktaya doğru yürüyen ve demokrasiyi rafa kaldıran Türkiye’nin ne işi var” diyorlar…
Cevap veremiyoruz…
Sadece “Türkiye demokrasiyle yönetilen, demokratik hak ve özgürlüklere önem veren bir ülkedir” diyerek sade suya tirit lezzetinde lâflar ediyoruz.
Sadece AB değil, Milletler Topluluğu da bize AB’nin baktığı gibi bakıyor, demokrasimizi beğenmiyor ve bize güvenmiyor…
……………………… ……
Meclis’te yaşanan aklanma (!) olayı da, demokrasi anlayışımızın tuzu biberi oldu. Parlamento’yu yargının yerine ikame ettik. Dört bakanı yargıya göndermemek suretiyle diktaya doğru yürüyüşü hızlandırdık.
Şayet dört bakan Meclis yerine Yüce Divan tarafından yargılansaydı, işlenen suçların bir ucu başka adreslere gidecekti; AKP oylarıyla bu önlendi…
Bunu AB ve Milletler Topluluğu yer mi!?
Ankara Hükûmeti’nin bir zaafı da demokratik hayatımızdaki rezillikleri elin adamlarına yedirdiğimizi sanması…
…………………………
AKP‘liler gibi yapmayın, sokakta söylenenlere kulak tıkamayın…
Partili partisiz herkes, Türkiye’nin muz cumhuriyetlerinden biri olduğunu söylemeye başladı, dinleyin!!
Konuşmalara ve serzenişlere bakılırsa demokrasi sizlere ömür, parlamenter sistem çöktü, iktidarın muktedir olma gücü yok, ele alınan her konunun sonu fiyasko!
Cumhurun başı parlamenter sistemi, anayasayı ve yasaları tanımaz durumda. “Her şeyi ben bilirim” ve “Ben yaptım oldu” anlayışına tutsak. Tarafsız değil, yanlı… İçinden çıkıp geldiği iktidar partine yandaş, sanki onu koruyup kollamakla görevli…
“Ben ne dersem onu yapın” anlayışının ne demokraside, ne de parlamenter sistemde yeri var. Bu anlayış sadece faşist diktatörlüklerde geçerlidir. Biri, cumhurun başına bunları da anlatmalı!
…………………………
Avrupa Birliği, bu noktaya geldiğimiz için bizi arasına almıyor ve “Demokrasiye sahip, demokratik ilke ve yasalarla yönetilen topluluğumuzda diktaya doğru yürüyen ve demokrasiyi rafa kaldıran Türkiye’nin ne işi var” diyorlar…
Cevap veremiyoruz…
Sadece “Türkiye demokrasiyle yönetilen, demokratik hak ve özgürlüklere önem veren bir ülkedir” diyerek sade suya tirit lezzetinde lâflar ediyoruz.
Sadece AB değil, Milletler Topluluğu da bize AB’nin baktığı gibi bakıyor, demokrasimizi beğenmiyor ve bize güvenmiyor…
………………………
Meclis’te yaşanan aklanma (!) olayı da, demokrasi anlayışımızın tuzu biberi oldu. Parlamento’yu yargının yerine ikame ettik. Dört bakanı yargıya göndermemek suretiyle diktaya doğru yürüyüşü hızlandırdık.
Şayet dört bakan Meclis yerine Yüce Divan tarafından yargılansaydı, işlenen suçların bir ucu başka adreslere gidecekti; AKP oylarıyla bu önlendi…
Bunu AB ve Milletler Topluluğu yer mi!?
Ankara Hükûmeti’nin bir zaafı da demokratik hayatımızdaki rezillikleri elin adamlarına yedirdiğimizi sanması…
Hamakat dediğin de bu kadar olur!