H. Nurcan YAZICI
Bazı zamanlar vardır, insanın ne konuşası ne yazası gelir; öylece ve sessizce etrafına bakar. Çünkü yüreği dağlanmış, takati kalmamıştır, hiçbir eylemi ve söylemi gerçekleştirmeye. Günlerdir televizyon ekranlarında, gazetelerde yürekleri yakan o malum haberi sizler gibi izliyor, okuyorum. Değerli okuyucularım, insan bu tür vakalar karşısında hissettiklerini paylaşırken güçlük çekiyor. Nasıl yazayım, neresinden başlayayım, bilemiyorum.
Muhterem babasının dediği gibi, “Bir Özgecan varmış, bir Özgecan yokmuş”. Evet, daha evvelinden bilmediğimiz, tanımadığımız bir Özgecan varmış, şimdi ise Özgecan artık yok. ‘Ne için, ne adına yok’ sorusu yüreğimizi daha da beter olacak şekilde yaktı/yakıyor. Çünkü ‘ne için, ne adına sorusunun’ cevabı kocaman bir ‘hiç!’
Özgecan’ımızın başına gelenler ‘ben insanım’ diyen herkesin ciğerini yaktı. Ancak bu vahim olay ile birlikte bir kere daha görüldü ki ülkemizde ciddi bir mes’ele var. Mes’ele, insan hayatının kolayca sonlanabilme ihtimalinin, ihtimal olmaktan çıkıp artık kesinlik kazanmasıdır.
Şimdi bakınız, iki genç var; biri öldürüyor, diğeri öldürülüyor. Biri umut, diğeri umutsuzluğun simgesi olmuş; dolayısıyla biri umutlarıyla, diğeri umutsuzluklarıyla artık dünyamızda yok! Geride kalan bizlerinse Türkiye’nin bu fotoğrafına dikkatlice bakması gerekir; zira bu fotoğraf eğrisiyle doğrusuyla Türkiye’nin hal-i ahvalini gözler önüne seriyor..
Elbette bu hali-i ahvalde kendini sorgulayacak olanlar önce devlet, sonra da toplum ve ailedir. Suç varsa, suçlular da var demektir. Suçlu ise burada öncelikle devlettir; çünkü devlet vatandaşlarının can ve mal güvenliğinden sorumludur. TÜİK ve Emniyet verilerine göre ülkemizde yıl içinde ortalama 285 kadın cinayeti yaşanıyorsa, ellerini avuçlarının arasına alıp düşünmesi gereken evvela devlettir. Kanunum var diyorsan, otoritem var diyorsan, ‘ben sorumluyum’ diyorsan, o zaman bu ve benzeri ölümlerin önüne geçeceksin!
Yine aynı şekilde toplumun ve ailenin de kendini sorgulaması gerekir ki bunu da ancak, öze dönüşle yapabiliriz…
İnsan, kendisini bilmeli, tanımalı, dünyaya neden geldiğinin idraki içinde olmalı, Allah’ı ve Allah’ın yarattığı her canlıyı sevmeli, şefkatle sahiplenmeli. Zira yüce Allah, biz insanları bu dünyada birbirimize emanet etmiştir. Bizler, birbirimizin canından, malından hatta ahlakından da sorumlu olduğumuzu bilmeliyiz. Bahsetmiş olduğum sorumluluklardan uzak, ‘bananecilik’ anlayışı ile önce aile ve yakın akrabalar, sonra da bir bütün olarak toplum kökünden sarsılır.
Herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
TBMM’de Grubu bulunan bütün siyasi partiler, tez elden bir araya gelmeli ve gün geçtikçe daha da derinleşen yarayı tedavi etmelidirler. Bu mes’elenin partisi yoktur! Bu mes’ele, bir memleket mes’elesidir ve merkezinde insan vardır.
Sayın Başbakan’ın, “Kadına uzanan eller kırılsın” gibi modası geçmiş sözlerinin kamu vicdanında bir karşılığı bulunmamaktadır. İcranın başında bulunan bir devlet adamının, böylesi anlamını yitirmiş sözler sarf etmek yerine, vakit kaybetmeksizin TBMM’yi ‘acil kodu’ ile göreve çağırmalıydın.
İmdi, toplumu bir virüs gibi saran bu kontrolsüz öfke ve şiddet olaylarına karşı ilaç olmak ve çare bulmak adına biz duyarlı ve kaygılı vatandaşlar, TBMM’yi acilen göreve çağırıyoruz.