Ali BADEMCİ
Bugünkü Türkiye’de en çok tartışılan şey İslâm ve İslâmcılık! İktidar da bu söylemleri devlet görüşü haline getirmek isteyen bir parti olunca bu hususları tartışmak elbette çok önem taşımaktadır. Türk Milliyetçiliği yönünden kendi aramızda da tartışmak zorundayız çünkü bu konuda hâlâ camia olarak tam bir mutabakat sağlayabilmiş değiliz. Tarihçesinin çok ehemmiyeti yok; İslâm’ın kendisini tartışmamız da bir Türk olarak oldukça anlamsız. Çünkü bizim milletimiz Müslüman olmak için 250 yıl beklemiş de, varlığı ve umdelerini katiyen tartışmamıştır. İslâm’da tefrika olaylarında da âlicenab milletimizin hiç dahli olmamıştır. Türklüğün yayılış ve yükselme devrinde en güzel düsturu da Selçuklu Sultanı Alparslan ortaya koymuş ve “Biz tertemiz Müslümanlarız, bid’at nedir bilmeyiz” demiştir. Son zamanlarda sosyal hayatımızdaki “Heteredoksi” olayların da İslâm’la ilgisi olmadığı ispat edilmiştir. Tasavvuf biz de İslâm’ın siyaset okulu fakat ta kendisi değildir; hatta tarikatlar da öyledir.
Abbasiler devrinde İslâm Devleti’ne sahip olan Türkler ile Araplar’ın en büyük anlaşmazlığı “Din-Siyaset” ilişkisidir. Türk otoriteler Araplar’ın siyasetle uğraşmamasını, ancak “Ehli Beyt” eli ile kendilerine teslim edilen İslâm emanetini sağlam korumalarını istemişler, uzun süre Hilâfet ve İslâm düşüncesini kendi mecraında bırakarak serbestçe gelişmesini arzu etmişlerdir. Fakat Araplar rahat durmayarak Hilâfet’i saltanata, zevk ve sefaya çevirmişlerdir. Hülâgu ile Hâlife Nasır’ın konuşmalarına bakınız bunu açık seçik göreceksiniz! Ve Hülâgu’nun Alamud’u ortadan kaldırarak İslâm’a ne kadar büyük bir hizmet ettiğini düşünün!
Türkler’in büyük ölçüde İslâmiyet’i seçtiği 12. asır ortalarında Müslüman değil Şaman olan Cengiz Han’ın bile meşhur tüccarlar kafilesi tamamen müslümanlardan meydana geliyordu. Bu sebeble Türk veya Türk menşeyli hanedanlarda kesinlikle İslâmiyet düşmanlığı yoktur; yine Şaman olan Cengiz’in torunu Hülâgu’nun aksi davranışları hiç görülmediği gibi İlhanlılar Gazan Han’dan sonra tamamen Müslüman olmuşlardır.
Şunu kesin olarak ifade etmeliyiz ki hangi dinden olursa olsun Türk ırkının İslâmiyet’e karşı duruşu daima net olmuş ve “İlayıkelimetulllah-Fisebilillah” gibi cihad sloganları için canlar kurban olmuştur. Araplar’ın ve Farslar’ın hiçbir şekilde böyle bir amaçları olmamıştır, zaten belli bir coğrafyaya bağlı kalarak Müslümanlığın kolay yolunu seçmişlerdir. Bu sebeble XIX. asırda oryantalistler devrine gelinince Avrupa’da Türk ve İslâm birlikte ve eş anlamlı olarak telâffuz edilmiştir. II. Abdülhamid devrinde sırf İmparatorluğu kurtarır mı düşüncesi ile resmi dini İslâm, fakat kendisi bir unsurlar devleti olan Türkiye ilk olarak İslâmcılığı ve uhdesinde bulduran “Hilâfet”e sarılmışlardır. Siyasi İslâmcı Cemaleddin Afgani Türkler’in liderliğine düşüncesinde yer vermeyince Ulu Hakan onu kovmuş, hatta bir süre Afgani’nin ölümü de ondan bilinmiştir.
Bu sebeble Osmanlı idaresinde bile padişahlarda “Pan-İslamizm” yani İslâmcılık düşüncesi yoktur. Halifelik intisabı bir kere ve Sultan Reşat tarafından I. Dünya Savaşı’nda “Cihad” çağrısında kullanılmış onun da hiç faydası olmamıştır. Bu sebeble Osmanlı bile hiçbir zaman siyaset anlamında “İslâmcı” olmamıştır. Aksine Osmanlı İmparatorluğu İngiliz icadı olan Arap milliyetçiliği tabanlı “İslâmcılık” tarafından dağıtılmış ve ideolojinin de ilk sahibi basit bir deyimle “Lavrens”dir. Basit ve sıradan bir bedevi silâhı olarak “Vahhabilik” Cihan Savaşı Arap Milliyetçiliğinin katmerli bir sonucu olup şimdi geldiği yer de “Selefilik”dir. İslâm’ın ruhunda bile “İmamlık” olduğu ve bu müessesenin başında “Ehlibeyt”in bulunduğu gerçeği karşısında siyaset anlamında İslâmcılık’tan kesinlikle söz edilmez. İşte Araplar’ın hali bu heyula ile yirmi yediye bölünmüşlerdir; ne yazık ki bizdekilerin çalışmaları ile yirmisekize yükselmiştir. Bugün aklı başında hiçbir Arap “Siyasi İslâmcı” değildir; Suriye ve Irak’ta görüldüğü gibi bu iş Avrupalı maceraperestler tarafından yürütülmektedir ve adı da IŞİD olarak ortaya çıkmıştır.
Son on iki yıllık AKP iktidarlarının “Siyasi İslâm” söylemleri Türkiye’ye ne getirmiş, ne kazandırmıştır, şöyle bir hesabeder misiniz? Görünen tek şey ayrışma ve küçülmedir! Birkaç “Emirlik” ve Suudiler dışında hangi İslâm ülkesi ile münasebetimiz kalmıştır? İşte diretilen İslâmcılık budur ve bir yabancı dayatmasıdır. Elbette milletimiz Müslümandır ve onun bu ulvi eğilimini istismar etmek pek kolay olmaktadır.
Ne yazık ki İslâmsız bir Türk Milliyetçiliği de anlamsız ve çağın gerisinde kalmış “Oryantalist” görüşüdür ve hiç mânâsı yoktur. Bin yıl bir milletin bayrağının onun tezahüründen ayrı tutulması ihânetin ve milleti bölmenin ta kendisidir. Elli yıldan beri iğrenç batının Türk aydınlarına direttiği bu gerçeği sadece ülkücüler görmüşlerdir. Türklüğün altın yılları İslâmî asırlardır, eksik zekâ İslâmsız milliyetçiliktir. En iyi Müslümanlar biz olmalıyız ve art niyetlilerin elinden bir an evvel bu silâhı almalıyız.
Sağlıcakla kalın efendim.