Ergun KAFTANCI
HAFTA başında dolar tırmanır, üç liraya yaklaşır demiştim; hafta başını beklemedi; Sadrazam ekonomi kurmaylarından brifing alırken, serbest piyasada rekor düzeye fırladı, 2.64 TL oldu…
Beştepe sakini, dolardaki olumsuz gelişmenin pariteden kaynaklandığı kanısında. Sorunu Merkez Bankası‘nın çözmesi gerektiğini vurguladı ve Erdem Başçı’ya “Buyursun çözsün, görelim” göndermesi yaptı.
Değerli okurlar; bu hafta Amerika Merkez Bankası’nın (FED)dolara dönük bazı önlemler alması gündemde. O nedenle bütün Merkez Bankaları gibi bizim Merkez Bankası da gözünü FED’e çevirdi.
Aman dikkat diyoruz; Amerika’da oluşan yüksek tarım dışı istidam verisi, FED’de faiz artırımına yol açabilir ve doların ateşi bir miktar daha yükselebilir.
Ancak uzmanlar, dolar/TL ilişkisinde yaşanan olumsuz gelişmenin durması ve gerilemesi için, Merkez Bankası’nın da rahat bırakılması ve onu hedef alan sert siyasal seslerin de kısılması gerektiğini hatırlatıyorlar.
Bari bunu becerelim!
* * *
PKK‘nın silah bırakması söz konusu değil; daha önce de ifade ettim, PKK demek silah demek; örgüt ancak silahla var olabiliyor ve ayakta kalıyor.
İktidar, akıllı politikalar izleyebilseydi terör belasından kurtulmuştuk. İzleyemedi; sorun terör iken Kürt sorunu haline getirildi. Şimdi pirincin taşını ayıklayamıyorlar ve duruma hakim olabilmek için “İç Güvenlik Paketi” ne sığınarak ondan medet umuyorlar…
Dağda konuşlanan örgüt, hükûmeti sıkıştırmak için dağdan sonra sokakları da kan gölüne çevirirken bu paketi kabullenir mi?
“Çözüm sürecinin sonuçlanması için AKP iktidarının 10 maddeyi kabul etmesi şart” demediler mi? “Silahı ancak ondan sonra bırakırız” çığlıkları atmadılar mı? Yani ya İmralı’dan dayatılan 10 madde kabul edilecek terör bitecek, ya da yol haritası reddedilecek terör sürecek!
Ya kırk katır, ya kırk satır!
O yol haritası işte bunu çağrıştırıyor!
……………………….
Türkiye bu günleri de görecek miydi?
Gelinen nokta, güçlü devlet, büyük ekonomi ve muktedir iktidar iddialarına yakışıyor mu; bu iktidarın başarısı teröriste teslim olmak mıdır; terör çetesinin çizdiği yol haritasını rehber edinip yürümek demokrasiyi güçlendirmek anlamına mı geliyor!?
Yeni Türkiye diye yırtınıyorlar; işaret ettikleri o ülke bu Türkiye midir!?
En etkili ve yetkili ağızlardan, Allah rızası için bir ses yükselsin, delikanlı bir ses!!
* * *
YURTTAŞ iki şeyden rahatsız; terörden ve AKP’den…
Terör yanlılarının kamusal düzeni bozdukları, bazı kentlerde boş buldukları alanları ve sokakları eylem platformları haline getirdikleri, devlet otoritesine yol keserek, kimlik kontrolü yaparak ve kaçakçılığı destekleyerek meydan okudukları, güvenlik güçlerine kafa tuttukları bir ortamda insan huzur ve güven duyabilir mi?
Halk AKP’den öncelikle bu konuda rahatsız durumda…
Çıkın sokağa, insanlarla konuşun; bakın bakalım böyle bir çetenin devletin ve iktidarın muhatabı haline getirilmesini kimse affediyor mu!?
Toplum AKP’den, daha başka birçok nedenle da rahatsızlık duyuyor…
Cumhuriyete ve Atatürk’e karşı olmak, laiklik, demokrasi, özgürlük, hukuk gibi değerlere düşmanlık beslemek, milliyetçiliğin ve milli değerlerin karşısına dikilmek, bunlara nazire olsun diye “Osmanlıcı” kesilmek, arap harflerini kullanmaya kalkmak, cumhuriyetin sağladığı kazanımları ortadan kaldırmak, lüks ve israfa sapmak, nüfuz ticareti yaparak kadroları yandaş, akraba ve taalûkatla doldurmak, özgürlükleri kısıtlamak, hangi çağdaş, yurtsever ve aklı başında insanımızı rahatsız etmez…
Bu ortamı kabullenmek için insanın ya meczup olması lazım, ya cahil!
………………………
8 Mart Kadınlar Günü idi; gün, değişik yerlerde kadınlarımız tarafından kutlandı. Kutlamalara erkek yurttaşlar da destek verdi.
Atatürk düşmanı kesilen AKP’li kadınlar, Türk Dünyası‘nın iki kahraman isminden “Sarhoş” diye bahseden erkekleriyle el ele vererek horon teptiler mi, göbek attılar mı, saz çalıp şarkı söylediler mi çok merak ediyorum…
Sövdükleri o “Sarhoşlar” olmasaydı Türk kadını hâlâ Suudi Arabistan’daki hemcinsleri gibi kalacak, seçme ve seçilme hakkına sahip olamayacaktı; otomobil kullanamayacak, bisiklete binemeyecekti. Tanıklığı kabul edilmeyecek, hep erkeklerin on adım arkasından köle gibi yürümek zorunda kalacaktı…
Boşanamayacaktı…
Mirastan hak alamayacaktı…
Çocuklarının velâyetini edinemeyecekti…
Türk kadını bu hakların hepsine, dünya kadınlarından önce kavuştu. Taa 1930’da seçme ve seçilme hakkını elde etti. Fransa 1944, İtalya 1946, Yunanistan 1952, İsviçre dahi 1971’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıdı…
AKP’li kadınlar Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının büyüklüğünü seyretsin!
Dedikodu yapmaktan başlarını kaldırsınlar ve bir, “Sarhoş” dedikleri adamların asaletine ve çağdaşlığına baksınlar, bir de bugünkülerin gerici, yobaz, bağnaz ve akıldan yoksun pejmürde hallerine…
Çağdaş Türkiye’nin mimarlarına buğz etmekten de kendilerini kurtararak iyice temizlensinler… Pîr-ü pak olamazlar ama biraz olsun o mertebeye yaklaşabilirler!