Memurların iş güvencelerini ellerinden alıp, tazminatlarını ödedikten sonra kapının önüne koymanın hayalinde olanlara karşı Türk Memuru geleceğine ve iş güvencesine sahip çıktı.
Ankara Toros Sokak’tan başlayan yürüyüşle mitingin yapılacağı Kolej meydanına akın eden 50 Bin kişi, “İŞ GÜVENCEME DOKUNMA, EK ZAMMIMI UNUTMA” diye haykırdı.
Ankara sendikal anlamda tarihi günlerinden birini yaşadı. Uzun yıllardan sonra ilk defa kamu görevlileri hakları için ayağa kalkarak on binler olup Başkent’e aktı. Yurdun dört bir yanından yola çıkan kamu görevlileri, emekliler, 4/C’liler, sözleşmeli personel, KİT Personeli, Ataması yapılmayan Öğretmen, İ.İ.B.F. Mezunları, sağlıkçılar, KPSS’de kendilerine bir kapı arayan genç işsizler ve hakları budanan, unutulan, baskıya uğrayan tüm kesimler hep bir ağızdan yetkililere “YETER ARTIK” dedi.
Toplu sözleşme masasında iki oturumda iradesi pazarlanan, 123 TL’ye mahkum edilen, enflasyon farkı unutulan, göz göre göre iki yılı çalınan on binlerce memur hep bir ağızdan EK ZAM talebini haykırdı.
Yürüyüş güzergahı boyunca vatandaşların alkışlarla destek verdiği kamu görevlileri “İş güvenceme dokunma, ek zammımı unutma, Memurun katili yandaş sendika, Kamu-Sen burada yandaşlar nerede? 123 yetmez EK ZAM isteriz!” sloganlarıyla Ankara’yı inletti.
Muhteşem eylemimizde Hükümetim biber gazına karşı, Türk memurunun Isparta’dan getirdiği gül suları sıkıldı.
Mitingimiz, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm aziz şehitlerimiz için saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı.
KONCUK: SİZLER BİR GÜNEŞ GİBİ PARLAYAN GARDAŞLARIMSINIZ
Türkiye Kamu-Sen’in çağrısına kulak vererek Ankara’ya tarihi günlerinden birini yaşatan kamu görevlilerine seslenen Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, bütün çalışanların ve toplum kesimlerinin sorunlarını dile getiren muhteşem bir konuşma yaptı.
Koncuk,” Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan Antakya’ya, Iğdır’dan Çanakkale’ye kadar, yurdun dört bir yanından; Hak için, adalet için, İnsanca yaşamak için, Elinden alınmak istenen iş güvencesine sahip çıkmak, çocuklarının geleceğini karartmak isteyenlere “dur” demek için Ankara’ya akın eden deli kanlı kamu görevlileri,
“Dayamış Türkün bağrına, düşman hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?” diye feryat eden milyonlara,
“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” diyerek yollara düşen kahramanlar,
Ovalar geçtiniz, dağlar aştınız, sendikacılığın cenk meydanına, mitingimize ulaştınız. Siz; hakkı tutup kaldırmak için “Kim var?” dendiğinde, sağınıza solunuza bakmadan, “Ben varım” diye bir adım öne çıkan mangal yürekliler,
Siz; gönüllü soytarılığa soyunan sözde sendikacılara pabuç bırakmayan demir bilekliler, Siz; mevki, makam, menfaat uğruna her türlü ihanete, yolsuzluğa, hayâsızlığa geçit veren kapı kullarının, el etek öpücülerin önünde bir dağ gibi kıyama duran babayiğitler,
Siz; tepeden tırnağa katran karasına bürünmüş zihniyetleriyle, bu ülkenin temeline dinamit koyan, kardeşliğimize darbe vuranların arasında, cerahat yuvasına dönmüş sistem içinde tertemiz kalmayı başarmış, alnı ak, pir-ü pak, bir güneş gibi parlayan gardaşlarımsınız.
Siz; hakkınız için, geleceğiniz için, bu vatan için taşın altına elinizi koydunuz, onurunu ve şerefini kaybedenlerden olmadınız. Sesimize ses, gücümüze güç kattınız. Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Allah hepinizden razı olsun.
2002 yılından beri bütün seçimlere olağanüstü şartlarda girdik. Şimdi de ülkemizde hedefi belli bir provokasyon başlamış, cinayetler, terör saldırıları artmıştır. Ben buradan, 31 Mart akşamı Çağlayan adliyesinde şehit edilen savcımıza bir kez daha başsağlığı dilerken, Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli seçimine gidildiği bu dönemde herkesi provokasyonlara karşı uyanık olmaya, oynanan oyunların arka planını görmeye davet ediyorum.
Dün Yalova’da Valinin hakareti sebebiyle maalesef büyük üzüntü yaşayan Halil öğretmenimize yüce Allah’tan rahmet diliyorum, yöneticilerimiz aklını başına alsın, kendilerini kral sanmasınlar. Unutulmasın ki, onlar biz var isek varlar.
“Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar” diyen ve bugünkü yalancı ve riyakarları anlatan sanatçımız Kayahan’a da yüce Allah’tan rahmet diliyorum.”dedi.
KONCUK: UYANIK OLACAĞIZ, ALDATMAYACAĞIZ, ALDANMAYACAĞIZ!
Bir süredir ülkemiz, tabiri caizse kasaplar tarafından ameliyat ediliyor. Bazı yalaka kurbanlıklar da ha bire kasabının bıçağını yalıyor. Milletimize, pazarlanan manevi değerler üzerinden narkoz enjekte ediliyor, bütün tepkileri, sinir uçları köreltiliyor.
Demokrasi, özgürlük, açılım gibi maskeler altında Türk milletinin birlik ve beraberliğinin altı oyuluyor. Yeni anayasa, yeni Türkiye gibi söylemlerle getirilmek istenen yeni soygun düzeni, dengeleri değiştirmek için kullanılıyor. Yerelleşme, etnik milliyetçilik ve yozlaşma yoluyla ortak milli değerlerimiz tahrip edilmek isteniyor.
Sözde demokratikleşeceğiz diye çıkarılan kanunlarla, demokratik, parlamenter sistem çökertiliyor. Terör örgütü siyasallaştırılıyor. Bölücü başı bebek katil siyasi bir figür haline getiriliyor. Ülkemizin bir bölgesi adım adım özerk bir federasyona doğru götürülüyor. Kısacası Türk milletine, Türk töresine ve Türk devletine ihanet ediliyor.
Her şeyi kesip-biçen, kasıp-kavuran bu anlayış; sosyal devleti, tüccar devlete dönüştürdü. Sağlık paralı hale getirildi. Kamu hizmetleri kâr-zarar hesabıyla piyasaya açıldı. Özelleştirmeler yoluyla, kamu varlıklarımız yabancıların tekeline bırakıldı. Esnek istihdam yaygınlaştı.
Enflasyon oyunları ile ücretler düşürüldü. Memurluk güvencesini kaldırmak için her yol denenir oldu. Memur, işçi, emekli, dul ve yetim perişan…Devletin ilkesi, ciddiyeti yerle bir edilmiş. Sınırlarımız delik deşik…
“Ben bu Anayasayı tanımıyorum” diyen yöneticiler var. Yasama, “Anayasayı paramparça edeceğiz” diyen, yakınlarına torpil yapıp işe yerleştirmenin Allah’ın emri olduğunu iddia edenlere emanet.
Yargı, iktidarın vesayeti altına girmiş durumda…Yürütme denilince, para edecek her şeyi yürütmek olarak anlayanlar türemiş. Bu arada bir paraleldir, almış başını gidiyor. Bu ülkede kötü giden ne varsa, “Paralel yaptı” deyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Çok sıkışırlarsa “Aldatıldık” diyor, ağlıyorlar. Nasıl aldatıldılar, biz bunu bilmeyiz ama avaneleriyle birlikte, aldatmayı çok iyi beceriyorlar.
Yüce Allah, Lukman Sûresinin, 33, Fatır Sûresinin 5 ve Hadid Sûresinin 14. Ayetlerinde “Aldatıcı sizi Allah ile aldatmasın” buyurmaktadır. Bu bakımdan “Ben Müslümanım” diyenin, aldanmak gibi bir lüksü yoktur. Allah emridir: Uyanık olacağız, aldatmayacağız, ALDANMAYACAĞIZ!
Kıymetli arkadaşlarım, aldanmak ve aldatmak demişken;
Aklıma, vatandaş kuru soğana muhtaçken, 1150 odalı sarayda, saltanat uçaklarında, bıldırcın yumurtası yiyip, tanesi bin liralık bardaklardan, kilosu 4 bin lira olan beyaz çay içerek mütevazı yaşam sürenler geliyor.
Aklıma, “Fırat’ın kenarında kaybolan koyunlardan sorumluyuz” deyip, milletin kaybolan milyarlarını yatak odalarında saklayanlar geliyor.
Aklıma, “Bu paraları evlerimize paralel polis koydu” deyip, mahkeme sonrasında, güya polisin koyduğu paraları faiziyle birlikte götürenler geliyor.
Aklıma, memur maaşı bir yılda 375 lira erimişken, “Ek zamma gerek yoktur.” diyen sözde sendikacılar geliyor.
Aldanmak ve aldatmak deyince aklıma;
30 gün sürecek toplu sözleşmeyi 2 oturumda bitirip, Hükümetin verdiğinin altında bir zamma imza atıp, “Yüzde 5,2’lik zam; yüzde 8,2’lik enflasyondan büyüktür, 123 lira bir yıl boyunca memurlara yeter de artar, 2015 yılında aldığımız yüzde 3 + 3 zam tarihi başarıdır, bunlar tarihleri boyunca böyle bir zammı görmedi” diyenler geliyor.
Aldatmayacağız evet ama aldanmamakla da mükellefiz.Kişi, konuştuğu kadar, sustuklarından da sorumludur. Bu nedenle susmayacağız. Nerede bir yanlış, bir haksızlık görürsek gücümüz yettiğince haykıracağız. Ne diyordu Akif?
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
…
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”
…
Bu nedenle bizim susma lüksümüz yok! Susmayacağız! Burada her hizmet kolundan memurları, KİT personelini, sözleşmeli personeli, 4/C’li kardeşlerimi görüyorum. Kardeşim; yıllarca eğitim gördün, sınavlara girdin, milyonlarca kişinin arasından seçilerek kamuda çalışmaya hak kazandın ama hep hedefte sen oldun! SUSACAK MSIN?
Kimi zaman “memur zihniyeti” diyerek küçümsediler, kimi zaman “yan gelip yatmakla” itham ettiler. Ama ülkemizin bugünlere gelmesindeki çabanı, emeğini, katkını görmediler! SUSACAK MSIN?
Hastanede, okulda, üniversitede, camide, belediyede, tarımda, ormanda, kütüphanede, postanede, yolda, köprüde, barajda, vergi dairesinde, velhasıl her yerde sen vardın. Ama fark etmediler! SUSACAK MISIN?
Hain kurşunlara hedef olan da, okul yolunda soğuktan donan da, madenlerde göçük altında kalan da sendin. Ama sesini duymadılar! SUSACAK MISIN?
Vasıfsız işçiden bile daha düşük maaş verdiler. Ama kamu işleyişindeki her türlü aksaklığın sorumlusu olarak seni toplumun önüne attılar! SUSACAK MISIN?
Yetki verip toplu sözleşme masasına gönderdiklerin, işyerlerinde sendikacı olduklarını iddia ettiler. Ama iktidarın karşısında diz çöktüler, sana ihanet ettiler! SUSACAK MISIN?
Tayinlerle yıldırmayı, vaatlerle kandırmayı, haksız terfilerle sesini kısmayı denediler! SUSACAK MISIN?
Bir yıl için 123 lirayı, yüzde 3+3’leri reva gördüler, ihanetin adını tarihi başarı koydular. Ama haberleşmeye %40, yol parasına %18, meyve, sebzeye %13, ekmeğe %11 zammı görmezden geldiler! SUSACAK MISIN?
Matematiğin kurallarını dahi hiçe saydılar, “%5,2’lik maaş zammı, %8,2’lik enflasyondan büyüktür” dediler! SUSACAK MISIN?
Hazırladıkları her kanunla kazanılmış haklarını geriletmeye çalıştılar. Ama feryadına kulak tıkadılar! SUSACAK MISIN?
Seni korkutarak, üzerinde her türlü baskıyı oluşturarak iradene gem vurmaya çalıştılar! SUSACAK MISIN?
Şimdi ise en önemli kazanımını, iş güvenceni elinden almak istiyorlar. Seninle ilgili olumlu mahkeme kararlarını uygulamaktan kaçmak istiyorlar. İşçi, memur ayrımını kaldırıp, “Kıdem tazminatını, ihbar tazminatını ödersiniz, kapıya koyarsınız. Bu yeni anayasa ile memur, işçi ayrımını da ortadan kaldırmak lazım” diyorlar! HÂLA SUSACAK MISIN?
KONCUK: TÜRKİYE KAMU-SEN BURADA, PEKİ YA DİĞERLERİ?
Bir yalandır, bir algı operasyonudur almış başını gidiyor. Ekonomik istikrar, siyasi istikrar safsatası ile vatandaşlarımız korkutuluyor; “Zenginleştik” denilerek aldatılıyor.
Siyasi istikrar zaten yok; onu hepimiz biliyoruz. Ülkeyi kim yönetiyor belli değil. Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı yoksa İmralı’daki cani mi?
Kanunları kim çıkarıyor, bakanlıkları kim yönetiyor? Bir karar verin, bu milletin muhatabı kim? Ekonomik istikrar dedikleri ise koskoca bir yalandan ibaret…En küçük siyasi anlaşmazlıkta Doların nasıl yükseldiğini, maaşların nasıl erdiğini, iğneden ipliğe nasıl zam geldiğini gördük.
Kriz döneminde 2001’de yüzde 8,3 olan işsizlik sözde istikrar döneminde yüzde 9,9 oldu. 5 milyon gencimiz iş bulabilme umudunu KPSS’ye bağlamış. Buna rağmen her 5 gençten 1’i işsiz.
350 bin öğretmenimiz, 400 bin iktisadi idari bilimler mezunu, 250 bin sağlıkçı atama bekliyor.Bu milletin, devletimizin geleceği gençlerimiz, işsiz, çaresiz, gelecekten umudunu kesmiş, hayata küsmüş durumda…
Çalışma hayatında kadının adı yok. Daha da kötüsü kadının can güvenliği yok.Kreş yardımı yok, eğitim yardımı yok, ulaşım yardımı yok, giyim yardımı yok. 12 yıldır büyümenin bütün yükü, daha çok çalışıp daha az kazanan memurun, işçinin, çiftçinin omuzlarına bindirildi.
Toplam gelir vergisinin yüzde 62’sini ödüyoruz ama toplam gelirin yüzde 10’unu bile alamıyoruz. Pasta büyüdü ama çalışanın payı küçüldü. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, sosyal patlamaları körüklüyor; adi suçlar, hırsızlık, gasp, kaçakçılık tarihte görülmemiş seviyelere çıktı. Asayiş bozuldu, huzur kalmadı.
Yaptıkları atamalardaki adaletsizlikler ortada, Terfiler liyakatsiz, memur mutsuz, emekli umutsuz. Torpille işe almalar, tanıdığa kıyak geçmeler, yandaşa göz kırpmalar sıradan hale geldi. Milletten toplanan vergilerden oluşan bütçe, Sayıştay denetiminden kaçırılıyor, denetlenmiyor.
Geldiğinden beri ne özgürlüklerde, ne ekonomide ne de siyasette bir arpa boyu yol alamadığını, üstelik her şeyi eline yüzüne bulaştırdığını gizlemeyi başaran iktidar bizde. Dünyanın sorunu karnı aç olanları doyuramamak değil, gözü aç olanları doyuramamak. Örtülü ödenek, açık ödenek, bütçe, saray, uçak, makam aracı derken, 77 milyon vatandaşa ayrılan pay kadar kaynağı, tek başına kullananlar da bizde. Bizim bir de iktidar kadrolu sendikacılarımız var.
İktidar gücüyle yetkili hale getirilmiş, memurların haklarını pazarlamakla görevlendirilmiş, makamla ödüllendirilmiş, sarı sendikacıların memurlarımızı ve emeklilerimizi ne hale düşürdüğünü biliyorsunuz.
Üç aylık enflasyon %3 oldu. Yani memura emekliye verilen zam şimdiden uçup gitti.
Üç ayda gıda fiyatları ortalama %8,5 arttı.
Peynir, zeytin, fasulye, pirinç el yakıyor, patates lüks tüketim haline geldi.
Tarım ülkesinde meyve, sebze yiyemez hale geldik. Samanı bile ithal edince, et fiyatları aldı başını gitti. Bir yıl içinde ailenin zorunlu harcamaları tam 365 lira arttı. Bu kadrolu sarı sendika, gerçekleri görmedi. Masaya yumruğunu vuramadı. 2014’te 123 lirayı anlata anlata bitiremedi. Şimdi de yüzde 3+3’e sessiz kalıyor. Memur, emekli, dul, yetim inim inim inlerken; bunlar kafalarını kuma gömmüş, bir delikte saklanıyorlar. Memurların haklarını masa başı oyunlarıyla budayan memnun konfederasyon ve yetkililer, nereye kaçtılar?
Memuru unutup, haksızlığa, adaletsizliğe, yolsuzluğa, hırsızlığa destek verenler, şimdi nasıl da kedi görmüş fareye döndüler. Hizmetlileri yok sayanlar, 4/C’lilere; vekil ebe, hemşire, imam ve aile sağlığı elemanlarına üvey evlat muamelesi yapanlar, öğretmeni, sağlık çalışanını, maliyeciyi, adliye çalışanını unutup, mağduriyetlerini, hak kayıplarını görmeyenler,
Emniyet ve askeri işyerlerindeki personelden bi-haber olanlar, Postacıya, ormancıya, belediye çalışanına, diyanet çalışanına kör bakanlar, Emeklileri, ek gösterge sorunlarını, ek ödeme sorunlarını, ek dersleri, fazla mesaileri, döner sermayeleri bir kenara bırakıp, 2 gün içinde memuru masada satıp kaçanlar, hangi deliğe sindiler?
13 Mart’ta Türk Sağlık-Sen meydanlarda sağlık çalışanlarının hakları için aslanlar gibi iş bırakma eylemi yaparken, bunlar alanlardan kaçıp, sıcak koltuklarında keyif çatıyorlardı. Biz 2012’de polisten gaz yerken bunlar memuru masada satmanın hesabını yapıyorlardı. Şimdi soruyoruz, adını sendika koyan siyasi parti payandaları, memurun, emeklinin hali ortada, Türkiye Kamu-Sen burada, siz neredesiniz?
Sözde yetkili memnun-senliler size sesleniyorum: Memurun hangi sorununu çözdünüz, hangi sorunu için alanlara indiniz, hangi derdi için rahatınızı bozdunuz?
Enflasyon farkı alamadınız.
Hizmet kollarını hasıraltı ettiniz.
Yardımcı hizmetlileri dışladınız.
Görevde yükselmeyi unuttunuz.
Başta 4/C’liler olmak üzere kadroya geçirilmeyen tüm sözleşmelileri yok saydınız.
Sağlık çalışanları ve döner sermayeli kurumlarda çalışanları görmezden geldiniz.
Tüm ek ödemelerin emekliliğe sayılmasını istemediniz.
Vergi dilimlerindeki adaletsizliği dillendiremediniz.
KİT çalışanlarını dikkate almadınız.
Öğretmenleri, uzmanları elinizin tersiyle ittiniz.
Disiplin affını dahi hayata geçirtemediniz.
2005’ten sonra göreve başlayanlara bir derece verdiremediniz.
Üniversiteli işçiye kadro aldıramadınız.
Taşeronlaşmaya göz yumdunuz; sözünü dahi etmediniz.
Ama yandaşlığı, yalancılığı, yağmacılığı unutmadınız.
Adam kayırmayı, ayrımcılığı, bölücülüğü maharet sandınız. Memurlar arasına nifak soktunuz.
Bizim yıllar süren mücadelemizde elde ettiğimiz kazanımları dahi korumaktan aciz kaldınız.
Şimdi siz gerçekten kendinize sendika mı diyorsunuz? Siz sendikacılığın yüz karası oldunuz.
Kamunun her köşe taşında yönetici atamalarındaki rezaleti ibretle takip ettik. On binlerce okul yöneticisinin emeğini çalanları, bu infaza alkış tutanları gördünüz. Sürerek, tehdit ederek, görevden alarak memuru sindirmeye çalışanları gördünüz. İsimlerini adalet koyanların, adaleti, hakkaniyeti, liyakati nasıl katlettiklerine şahit oldunuz. “Sendikacıyız, hak arıyoruz” diyenlerin, nasıl kul hakkı yediklerini gördünüz.
Memurun önüne çıkamayan, kamuya bir virüs gibi yerleşmiş asalak sendikacılar, bu durumun baş mimarıdır. Meydanlara inmeye yüreği yetmeyenler; memurun yanına gidecek yüzü olmayanlar,Sadece kamu sendikacılığını değil, dayanışmayı, hak aramayı, sivil toplum olgusunu da ayaklar altına almışlardır.
Bunlar; sendikacılıkta kara bir leke, kamuya sıvanmış bir çamur, çalışana zulmün aracıdır.
Bunca haksızlık karşısında susanların, yetki dönemlerinde sendikacılığı hatırlamaya hakları da, yüzleri de yoktur. Bütün bu haksızlıklara, hileli anlaşmalara, danışıklı dövüşlere “Artık yeter” deme vakti geldi. Memurlarımız ve emeklilerimiz ezilirken, gençlerimiz işsizlikten, gelecekten umudunu keserken, milli gelir pastasından en büyük payı götürenlerin gelirleri sürekli artarken, memuru, emekliyi, dul ve yetimi yok sayan, bizleri yokluğa, yoksulluğa mahkûm edenlere karşı susmayacağız.
Geçen toplu sözleşmede 730 günümüz çalındı, 2016 ve 2017 yıllarının da elimizden alınmasına razı olmayacağız! Biz “Memurun, emeklin zararı telafi edilsin, bunun için de memura, emekliye yüzde 12 ek zam verilsin” diyoruz. “Hiç olmazsa 2016 ve 2017’yi kurtaralım. 2015 yılında yüzde 3+3 memurun, emeklinin sefaletidir.” diyoruz.
“Verilen sözler yerine getirilsin, Kamu Personeli Danışma Kurulu’nda kabul edilen maddeleri uygulansın. Kamuda ayrımcılık yapılmasına itirazımız var. Liyakatsiz yönetici atanmasın. Ahbap çavuş ilişkilerine, kirli oyunlara son verilsin. Memurları ötekileştirerek, kamu görevlilerinin arasına nifak tohumları saçılmasın.” diyoruz.
İşte, memuru, emekliyi, dul ve yetimi ekonomik, ülkeyi siyasi felakete sürükleyen bu zihniyet, memurun iş güvencesini de elinden almak istiyor. Bunlar, geldiği günden beri memurluk güvencesini ortadan kaldırarak, memuru darağacına göndermeye, ölmeden kefen giydirmeye çalışıyorlar.
“Yeni anayasa ile gelişmiş ülkelerdeki gibi işçi memur ayrımını kaldıracağız, çalışan kavramını getireceğiz. Tazminatını ödeyeceğiz, kapının önüne koyacağız” diyorlar. Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde işçi, memur ayrımı var; memurun iş güvencesi var. Bunu onlar da pekâlâ biliyorlar.
Ama bunlar, yalanlarla, iftiralarla ülkeyi parti devletine dönüştürmeye, devletin memurunu hükümetin emir eri haline getirmeye çalışıyorlar. Memurların iş güvencelerinin ellerinden alınması demek, o devletin hâkim olduğu topraklardaki temsil kabiliyetini özel sektöre, taşerona, yerel idareye devretmesi anlamına gelir. İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın. Savcıyı yaşat, askeri yaşat, polisi yaşat, memuru yaşat, insanı yaşat ki devlet var olsun.
Bu gerçekler ortadayken, önce sözleşmeli ve 4/C’li esnek istihdam uygulamasıyla memurluk güvencesini yok etmeye çalıştılar. Ardından taşeronlaşma yoluyla memurların işlerini taşeronlara devrettiler. “Sözleşmeli personeli kadroya geçirdik” dediler. İçimizde Tarım Bakanlığı’nda Tar-Gel kökenli çalışan arkadaşlarımız da var.
Bu arkadaşlarımız Anayasa’ya, kanunlara, mevzuata aykırı bir şekilde, Bakanlık Teşkilat Kanununda olmayan köylerde, atama, yer değiştirme, görevde yükselme hakkı olmadan çalışıyor. Birçok personelin maaşı döner sermayeden ödenmeye devam ediyor.
PTT’de iş güvencesi tamamen yok edildi, idari sözleşme diye bir ucube sistem uyduruldu, işe alma, işten çıkarma, maaştan kesme gibi cezalar yönetim kurulu kararına bağlandı. Bu konularla ilgili olarak her türlü girişimde bulunduk, bundan sonra da mücadelemize devam edeceğiz.
Biz, tayin hakkı olmayan, aile bütünlüğümüzün korunmadığı, her türlü istismara ve baskıya açık, yarınımızın belli olmadığı, geleceğimizin karartıldığı güvensiz ve güvencesiz çalışmayı kabul etmiyoruz. Ailelerimizi paramparça eden çerçeve yönetmelikteki anlayışı kabul etmiyoruz. Yeni anayasa kandırmacası ile memurlara tuzak kurulmasını kabul etmiyoruz.
Anayasanın 128. maddesindeki memur tanımının değil değiştirilmesini, sözünün dahi edilmesini kabul etmiyoruz. Kamu hizmetlerini paralı hale getiren, özelleştirmelere dayalı tüccar mantığını kabul etmiyoruz. Gençlerimize iş bulmak, aş bulmak, bizler için güvenli bir gelecek inşa etmek yerine, birilerinin keyfi için saraylar inşa edilmesini kabul etmiyoruz.
Biz saraylarla değil, insana yaraşır bir hayat standardına kavuşarak itibar kazanmak itiyoruz. Biliyoruz ki bunlar, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını parçalayıp atamayacaklar, ama memurlar kendilerine biçilen bu kefeni paramparça edecektir.
BUGÜN NEFS-İ MÜDAFAA HAKKIMIZI KULLANACAĞIMIZI İLAN EDİYORUZ!
Memurun iş güvencesine göz dikenleri, işsizlikle tehdit etmeyi, sürgünlerle sindirmeyi hayal edenleri son kez uyarıyoruz. Bu girişimler memurun varlığına karşı yapılan saldırıdır. Cana kast olduğunda, nefs-i müdafaa, meşru hale gelir. Biz bugün burada nefs-i müdafaa hakkımızı kullanacağımızı ilan ettik.
Saldırılar devam ederse, müdafaa hakkımızı nasıl kullanacağımızı tüm dünya hayretler içinde seyredecektir. Biz bu devletin şirkete dönüştürülmesine asla müsaade etmeyeceğiz.
Bu devleti, sermaye koyanın söz sahibi olduğu anonim şirket gibi yönetmeyi hayal edenler bilmelidir ki, bu devletin sermayesi Malazgirt’te, İstanbul surları önünde, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Kıbrıs’ta Beşparmak Dağları’nda, memleketin dört bir yanında bu vatan uğruna can veren kahramanlar tarafından ödenmiştir. Bu ülkeyi şirkete dönüştürmeye yetecek değerde bir sermaye birikimi de bu dünya üzerinde yoktur; olmayacaktır.
Çanakkale şehitleri, Kurtuluş Savaşı şehitleri, terör şehitleri kanları bedeliyle kurdukları devletin, canları pahasına korudukları vatanın ihanet masasına meze yapılmasını, devletin bir şirket mantığıyla, kâr, zarar hesabına konu edilmesini hazmetmez!
Bu vatanın şehitleri; dönmemecesine ileri atılıp, kanayan yaralarını ay ışığıyla sararak, süngülerini kan gölünde parlatarak, yastık diyerek taşlara baş koyarak vatan yaptıkları topraklardan, bir gece ansızın türbelerini de alarak kaçılmasını sineye çekmez! Eli kanlı teröristlerin omuzlarda taşınmasına rıza göstermez!
Sedyeyle taşınmadan, teneşire konmadan, tabutlara girmeden, ölmeden mezara konan yiğitler, katillerinin baş tacı yapılmasını kabullenmez!
Bugün, bebek katillerinin talimatlarıyla Anayasa hazırlayan, rejim değişikliğine soyunan, memuru yok etmeye, Türk adını bu vatandan silmeye çalışanlar ve bu anlayışa hizmet edenler, sessiz kalanlar yarın Ruz-i Mahşer’de bu vatan için toprağa düşenlerin yüzlerine nasıl bakacaklar?
KONCUK: KARA ELLERİNİZİ MEMURUN, EMEKLİNİN, DUL VE YETİMİN ÜZERİNDEN ÇEKİN!
Türk memurunun manifestosunu buradan açıklıyorum: Bizi ölmeden mezara sokamayacaksınız. Canınız istediğinde memuru kapının önüne koyamayacaksınız.
Biliniz ki memur; kendisi için biçtiğiniz bu kefeni, siyasi mevta olduğunuz gün sizlere giydirecek, evlatlarının yarınlarının karartılmasına asla müsaade etmeyecek.
İşte 10 binler burada, hep bir ağızdan haykırıyor, vatanına, devletine, iş güvencesine, geleceğine sahip çıkıyor.
Kirli emellerinizi, kara ellerinizi memurun, emeklinin, dul ve yetimin üzerinden çekin.
Yerin dibine girsin sizin açılımınız. Kahrolsun, federalizm hayalleriniz. Batsın sizin iş güvencemizi yok edecek reformlarınız. Aklınızı başınıza alın, güvencemizle oynamayın, huzurumuzu bozmayın, ekmeğimizi daha fazla küçültmeyin!
Her biriniz bizim mesai arkadaşımız, kader ortağımız, can yoldaşımızsınız. Biz bir amaç uğruna bu yollara düştük, bu çilelere hep birlikte göğüs gerdik.
Sizler bizim gardaşımsınız:
“Yalan, dolan ile garip köylümü
Aldatıp soyana gardaş mı deyim?
Allah´ın emrine isyan edip de
Şeytan´a uyana gardaş mı deyim?
Bacısız, gardaşsız kalsam da garip,
Sahtekâra gardaş olamam varıp,
Camide ön safa karargâh kurup
Kul hakkı yiyene gardaş mı deyim?
Dinime taş atan dini güdüğe,
Irkıma küfreden iğrenç düdüğe,
Davasız, gayesiz şu pis hödüğe,
Şu sözden cayana gardaş mı deyim?
Olmalı gardaşlık lâle, gül gibi,
Resulü Zişanla Cebrail gibi
Bizi bize düşman edip el gibi,
Bu hâle koyana gardaş mı deyim?”
Biz bir tek Hakk’a secde edene, haksızlığa karşı kıyama durana gardaş deriz.
Biz bir tek size gardaş deriz.
Biz, ne memura tuzak kuranların, geleceğini çalmaya çalışanların yağmurlarında ıslanırız; ne Türk’e düşman olanın, teröristle pazarlık yapanın yolunda yürürüz.
Biz Hak yolunda yürür, Hak için konuşur, Hak için haykırırız.
HAKKIMIZ OLAN EK ZAM İÇİN, İNSANCA YAŞAMAK İÇİN, İŞ GÜVENCEMİZE VE GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMAK İÇİN;
BİZ DURMAYACAĞIZ, SİZ DE DURMAYIN!
BİZ BAŞ EĞMEYECEĞİZ, SİZ DE BAŞ EĞMEYİN!
BİZ PES ETMEYECEĞİZ, SİZ DE PES ETMEYİN!
BİZ SUSMAYACAĞIZ, SİZ DE SUSMAYIN!
KONCUK: ALLAH’A TEVEKKÜL EDEN, ZİLLETE BOYUN BÜKMEYEN SİZ KAN VE CAN KARDEŞLERİMİ BAĞRIMA BASIYOR, ÖNÜNÜZDE SAYGIYLA EĞİLİYORUM
Kıymetli gönüldaşlarım, biz yenilmeyeceğiz, yenilmeye hakkımız yok. Memleketimizin, milletimizin, evlatlarımızın geleceği adına yenilmeye hakkımız yok. Savunduğumuz milli ve manevi değerlerin hala bir anlamı olduğunu bu millete ve dünyaya göstermek adına yenilmeye hakkımız yok. Yenilmeyeceğiz, mücadele edeceğiz, sarı sendikalara meydanı bırakmayacağız, söz mü?
Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz,
Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpe gündüz.
Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,
Namert yaşamaktansa, erkekçe ölüşümdür.
Tevekkül Allah’adır zillete katlanılmaz!
Ya hayat ya ölüm! Bunun ötesi olmaz.
Ben ya hayat ya ölüm diyen, Allah’a tevekkül eden, zillete boyun bükmeyen sizleri kan kardeşlerimi , can kardeşlerimi bağrıma basıyor, önünüzde saygıyla eğiliyorum.” diyerek sözlerini noktaladı.
Genel Başkanımız İsmail Koncuk’un konuşmalarının ardından hep birlikte “ANDIMIZ” okunarak eylemimiz tamamlandı.
Eylemimize MHP Genel Başkan Yardımcıları, Prof. Dr. Zuhal Topcu, Prof. Dr. Mevlüt Karakaya, Atilla Kaya, Sadir Durmaz, kurucu Genel Başkanımız Ali Işıklar, eski Genel Başkanımız Bircan Akyıldız, İlksan Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz, çok sayıda davetli ve on binlerce kamu çalışanı ve aileleri de katıldı.