Babür Hüseyin ÖZBEK
Grandi direğindeki rüzgârgülü sürekli dönüyor. Hafif çalkantılarla, yüklü, kendi içinde sıkıntılı, rotası değiştirilmek istenen T.C ise belirsiz bir istikamete doğru ilerliyor. İbreyi kontrol etmeden, değerleri görmeden 400’lerde olacağı düşünülen, dillendirilen, milletvekili sayısının gerçekleşmesi mümkün değil. T.C’nin zirvesinden pompalanan o propaganda ham bir hayal. İktidarın etkili ağır topları; “Başkanlık Gelecek Zorluklar Bitecek” diyorlar. Bilhassa dış gezilerde konuşmayı adet edinen rüzgârgülü yön değiştirdi, 30 Mart 2015’te Slovakya’da – Bratislava’da gene esti gürledi, baktı ki 400 rakamı uçuk, ulaşılması zor, o halde ; “Halka Gitmekten, Referandum”dan dem vurmaya farklı bir kulvara geçmeye çalıştı.
T.C’nin rotasını henüz değiştirmeye muvaffak olamadılar. Ama rüzgârgülü arayış içinde, kendine göre doğru yönü bulamaya çalışıyor, iktidar desteği ise sürüyor. Toplum şimdilik iktidara katkı yapmıyor, ama paralı – kapitale hükmeden çevreler, menfaatini o yönde görenler yarın nasıl davranırlar belli değil. Görünen o ki halkın ve T.C nin geleceğinde bu durumda bir umut, bir ışık yok. Gene aynı zihniyet, gene aynı parti, gene aynı menfaat çemberi yoluna devam ederse bu seçim neyi değiştirmiş olacak?
R.T. Erdoğan anayasal yetkileri almadan, gerekli bilgi ve donanımla mücehhez hale gelmeden; H.B. Obama’ya, V. Putin’e, F. Holland’a imreniyor, onlar gibi “Başkan” olmak istiyor.
Dik, sert, kanunlar ve teamüller ona fazla bir şey ifade etmiyor, astığı astık, çaldığı düdük.
Sakin gibi görünen bir havada tekne (T.C), aslında rotasında ilerlemiyor, iskele kıçomuzluk bölgesinde, yani Anadolu’nun güneydoğusunda büyük mü büyük bir arıza var. Köprüüstüne çıkmış tekneyi yönettiğini söyleyen, her gün mutlaka uzun uzun konuşarak kendini anlatan Cumhurbaşkanı’na birileri şunu anlatmıyorlar veya anlatamıyorlar, gözleri perdelenmiş gibi; “Güneydoğu kopma, Anadolu’dan, Misak-i Milli Hudutlarından ayrılmaya gidiyor. Ey R.T. Erdoğan bu gelişme senin zamanında, senin dirayetsiz politikaların sonunda oldu! Sen kendini nasıl savunursun, onu tarih kaydedecek, ama o tarih senin güneydoğuyu kaybeden politikalarını- yapılan ikazları görmeyen kördöğüşü gidişini de yazacak. Yanılmayı dilerim ama, görünen o ki bu ülke çok şeyler kaybedecek. Ve sorumlusu sen ve senin şeriat özlemli, sanki gizli bir misyonu varmış gibi davranan kadroların olacak.”
O “Paralel Yapı” dediğin adalette, eğitimde, askerde, medyada, sermayede kolları olan ABD damgalı, Washington kontrollü gücü sen oluşturmadın mı? Yıllarca omuz omuza, kol kola olmadınız mı? Peki, şimdi bu yaygara niye? Geçmişte açtığın hendekleri bu şekilde kapatabilir misin?
TÜRKİYE GERÇEKLERİ NEYİ GEREKTİRİYOR?
İstiyoruz ki iyi yönetilelim. Parlamenter veya başkanlık sistemi, hangisi olursa olsun, eğer tepedeki liderin meşrebi bozuksa sonuç almanız mümkün değildir. Aylardır sürekli yazılıp çizilen başkanlık sisteminde bir kısım vatandaş sadece R.T.Erdoğan istiyor diye taraftar, bir kısımda yine Erdoğan istiyor diye karşı. Akıl-mantık ve Türkiye gerçekleri neyi gerektiriyor o unutulmamalı.
Dünyada ABD, Fransa ve Rusya’ da ki yönetimler gündemin ilk maddelerinde iken Meksika gezisi sonrası o örneklere birde bu ülkenin başkanlık yönetimi eklendi. Meksika’da başkan, diğerlerine göre doğrudan ve açık olarak bütün yetkileri üzerinde topluyor, dışarıdan kontrolü yok veya zayıf, daha otoriter bir yapıya yatkın, tamda R.T.Erdoğan’ın istediği gibi. Zaten o da bu ülkedeki başkanlığı onun için beğeniyor.
ABD ve Fransa’da ki başkanlar iki meclisli parlamentolarla dengelenip kontrol ediliyor. Başkanlara “Fren” etkisi yapan, ikaz edebilen kurumlar var.
Kanaatim, yıllardır Fransız tipi başkanlığın Türkiye için hızlı, dengeli ve kontrollü olarak Anadolu insanını refaha götüreceğini, Batıya açık, Türk Dünyasına daha yakın, daha güçlü bağlarla bir birlik oluşturacağına inanırım. Ancak R.T.Erdoğan ve onun düşünceleri; Arap hayranlığı, şeriat özlemleri ile bu çizgiye değil de tam tersine bir tornistan – geri manevra ihtimali de göz önüne alındığında “hayır” derim. Onun kontrolündeki bir başkanlık, idari ve icra düzeni hiçte itimat telkin etmiyor.
ALDATMADAN, KANDIRMADAN
Müttefikler bulmak istiyorsunuz; iktidar olarak dışişleri ve oluşturduğunuz kadrolarınızla ağırlıklı olarak Arap ülkelerine yöneliyorsunuz. Bu A.Gül zamanında böyle idi, şimdide aynı şekilde kaldığı yerden devam ediyor. Yetkililerin bir ayağı mutlaka hayran olduğunuz Arap diyarlarında. Diğer yandan ise AB’ye girme çabanız etkisiz, patinajlar yaparak, bazen de dayılanarak zaten aralanmamış giriş kapısını zorluyor, itip- kakarak açmaya yelteniyorsunuz. Böyle bir şey mümkün mü Allah aşkına?
Rus destekli Suriye’ye, Esad yönetimine diş geçiremiyorsunuz. Mısır’la aramız bozuk, ticari ve siyasi ilişkiler durma noktasında. Yemen meselesinde de İran’la restleştiniz. Bi sebeple Anadolu topraklarına “Coni”nin ayak basmasına ortam hazırlanıyor, kötü bir tuzakla karşı karşıyayız, bu görülemiyor mu veya AKP iktidarı yetkilileri başka bir gözlükle mi 900 km’lik Suriye hududuna bakıyorlar?
Rüzgârgülü hava şartlarında ki değişmeleri de işaret eder, devlet politikası rüzgârgülü değildir, kişilere göre yön değiştirmez, tutarlı ve istikrarlı ise başarılıdır.
***
Tarafsızlığı için ettiği yemini unutmuş bir Cumhurbaşkanı var. Eski partisinin bir elemanı bir parti gönüllüsü gibi meydanlara çıktı propaganda konuşmaları yapıyor. Halbuki temsil ettiği forsda, bulunduğu makamda herkese, her şartta eşit, adil ve tarafsız olması gerekiyor. Bu uygulama demokrasiyi yok saymak diğer siyasi partileri sabote etmek, onların kanatlarını kırmaktır. Grandi deki rüzgârgülü bile bu kadar sık yön değiştirmiyor.
Şehir şehir dolaşıp konuşmak, her uzatılan mikrofona kendi açısından propaganda yüklü bir şeyler söylemek, davet edilen her kuruluşun toplantısında T.C. Cumhurbaşkanı etiketi ile konuşurken ağırlığını içinden geldiği iktidar partisinin tarafına koymak, seçimlerin adil olmayacağının en bariz göstergesidir.
***
Başbakan ve bazı bakanlar ülke yönetiminde yeterli değiller, bir de yerini dolduramayan şans eseri oraya gelmiş bir kuvvet komutanı var, o da yeterli değil. Kim bu yetki kullanan kişi? Ege haritasına bakın, terk edilen son 16 ada ile Anadolu sahillerini boydan boya yalayan Helen – Yunan bayrakları, Balyoz, Ergenekon, Casusluk ve Fuhuş Davalarında Ankara’da zirvede oturan yetkili şahsın icraatı ile temsil ettiği güç aynı mı?
Hayır, “yok” mertebesinde. Bu kadar değerli iyi yetişmiş insan, kendi çabaları ile “Balyoz Davası’nda” beraat safhasına ulaştı. Yanlış mı R.Bülent Bostanoğlu?
Bir yerlerde bir fırtına kopacak ama nasıl? Türk halkına bu gerçekler gösterilmeli, tarafsızlığını yitiren bir Cumhurbaşkanını halk gerçek çehresi ile tanımalı. 17 – 25 Aralık darbeleri, Bilal’in gemileri, hukukta ters yüz edilen adalet, Nazlı Ilıcak’ın; “Biz bu Genelkurmay başkanını çok aradık” sözleri … gibi. Aldatarak, kandırarak daha nereye kadar gidilebilir? O rüzgârgülü T.C’nin zirvesinde aynı hızla dönecek mi? Çok sual var, cevapları 7 Haziran 2015’te halkın önüne konacak rey pusulasında görülecek.