Ergun KAFTANCI
MEĞER, bu büyük (!) ihracatçıya başarı ödülünü, aynı anda üç önemli ismin vermesi yakışıyormuş…
Bunu gördük…
Dört bakanın ve bir banka genel müdürünün başını, rüşvet vererek yiyen Reza Zarrab, önceki gün iyi bir ihracatçı sıfatıyla çıkarıldığı sahnede, ikisi AKP’li bakan diğeri TİM Başkanı üç kişi tarafından plaketle onurlandırıldı.
Biliyorsunuz; Reza Zarrab denilen acem genci, işlediği rüşvet dağıtma suçundan dolayı yargılanmadı; yargılanmayınca da cezalandırılmamış oldu. Hatta tanık olduğunuz gibi, ülkenin 13 büyük ihracatçısından biri sıfatıyla ekonomi dünyasının bağrına basıldı…
…………………………
Yabancılara göre Türkiye her konuda cennet…
Yasaları uygulanmıyor…
Her türlü suç, şayet iktidarı hedef almamışsa toplumsal değer (!)sayılıyor ve işleyene dokunulmuyor; dokunulsa bile dostlar alışverişte görsün misali, fail fiskeleniyor o kadar…
Zarrab örneğine dikkatle bakınız…
Onu aklayan kafa düne kadar bir başına iktidardı. Bugün iktidara gelmek için koltuk değnekleri arıyor. Yeniden ülkenin yönetimine el koyabilirse ki pek mümkün, seyredin o zaman yeni Reza Zarrab‘ları…
Türkiye, dedikleri gibi cennet vallahi cennet!
…………………………
Bu rüşvet olayında fail, acem genci yerine bir Türk olsaydı, şu anda cezaevindeydi. 13’üncü büyük ihracatçı sıfatını taşısaydı dahi içeride bulunmasını kimse engelleyemezdi.
AKP oyları yüzde 40’a geriledi ve tek başına iktidar olamadı ama koalisyon hükümeti olması muhtemel; olursa yandaşı olan faillere tekrar gün doğacak, fıtratı gereği heriflere dokunmamaya devam edecek.
* * *
HDP, AKP sayesinde hayat hakkına kavuşan bir parti. Etnik ilkeli, dağdaki teröristin kentteki ağzı. Hedefi de ilkeleri gibi belirgin. Odaklandığı iki merkezden biri İmralı, diğeri Kandil. Buna rağmen sözde Türkiye Partisi olmaya çalışan şaibeli bir topluluk…
Bu parti yani HDP, salon sosyalisti CHP‘lilerin oylarıyla barajı aşan parti olarak kabul ediliyor. O CHP’liler oylarını HDP yerine kendi partilerine verselerdi yığınla eş başkanı olan bu parti barajın altında kalacaktı, CHP de Meclis’e daha güçlü gelecekti…
Kısacası şu, HDP’ye hayat veren bu iki parti koalisyon yapmalıdır.
Yanlarına HDP’yi alabilirler; böylece Türkiye hükümetsiz kalmaz, MHP de ana muhalefet görevini üstlenmiş olur.
Başka formül var mı?
Akla gelenler bunlar; ya AKP-CHP hükümeti, ya AKP-HDP hükümeti, ya da AKP-CHP-HDP hükümeti…
…………………………
MHP’nin ilkeleri malûm; o ilkelere dayalı koalisyon koşulları da açıkladın. Kabul eden buyursun gelsin MHP ile ortak olsun…
Geçen gün de söyledik; Cumhurbaşkanı’nın koalisyon pazarlıkları, görüşmeleri, çalışmaları ve yönlendirmeleri içerisinde rolü yoktur, olamaz da. Ancak bütün yollar tıkandığında Beştepe devreye girebilir ve anayasa kendisine nasıl bir görev veriyorsa onu yapar!
Tayyip Bey öyle yapmıyor, AKP’nin koalisyon hükümeti kurmasını sağlamak için ağırlığını koymaya kalkıyor. İlk yaptığı da AKP’nin en yakın bulduğu ancak olumlu yanıt alamadığı MHP’ye sataşmak; onun beş temel şartına dil uzatıyor…
MHP’nin beş temel şartı ise malûm…
*Cumhurbaşkanlığı’nın Çankaya’ya taşınması…
*Beştepe’nin boşaltılması…
*Cumhurbaşkanının anayasal sınırlar içerisine çekilmesi…
*17- 25 Aralık diye anılan yolsuzluk ve rüşvet dosyalarının açılması…
*Çözüm sürecinin sonlandırılması
…………………………
Muhterem, MHP’ye gönderme yaparak bu şartları ileri sürenlerin oturdukları sandalyenin sorumluluğunu öğrenmelerini istiyor.
İnsanın karşısındakini böyle bir sorumluluğa çağırırken kendisinin de oturduğu sandalyenin sorumluluğunu bilmesi gerekmiyor mu?
Muhterem işin farkında değil anlaşılan!
Lâfına ve tavrına bakıyoruz “Demek ki gerekmiyor” diyoruz!
…………………………
Bu da savunma içeren cümlesi:
“Ama birileri çıkıyor, Cumhurbaşkanı anayasanın çerçevesi içerisinde davranmalıdır diyor. Bu birilerine diyorum ki, Anayasanın çerçevesi içerisinde davranmadığımızı, hangi anayasa maddesine göre açıklayacaksınız, çıkın açıklayın. Anayasa neyi emrediyorsa, ben de Cumhurbaşkanı olarak bugüne kadar o çerçevede hareket ettim, anayasa dışına asla çıkmadım”
Kim ne der bilemiyorum; ama min gayri haddin söyleyebileceğim bir cümle var. Tayyip Bey,Cumhurbaşkanı olarak ettiği yeminin dışına çok çıktı, tarafsızlığını çok ihlâl etti. Bu iddiayı ispatlamak için başka madde aramaya da gerek kalmıyor. Anayasanın andiçme başlıklı 103’üncü maddesi, muhteremin anayasal çerçevede hareket etmediğini göstermeye ve anayasa dışına çıktığını saptamaya yetmektedir…
…………………………
Eeee ne demiş eskiler; büyük lokma ye, büyük lâf etme!
Büyük lokma, önünde sonunda miğdeye iner ama büyük lâf, insanın gırtlağına takılıp kalır!