Ali BADEMCİ
Selefiye ve Selefilik, Türk Halkı’nın sosyal hayatına pek girmemiştir ama, fikir hayatımızda son yıllarda çok konuşulmağa başlamıştır. Bu düşünce Sünnî bir İslâmi hareket olarak oldukça siyasileşmiş ve başta ülkemiz olmak üzere İslâm ülkelerin rejimlerine talip olmaya başlamıştır. Bugünkü sohbet konumuz budur. Şöyle siyasetten uzak, akşam olup seçim sonuçlarını beklerken böyle uzun yazıyı bir Pazar yazısı olarak iyice okumalısınız. Bitmezse gelecek Pazar’a da devam ederiz.
İlginçtir ki ülkemizde iktidarda kalmak için boğuşan İslâmcılar bu deyimin mânâsını çok iyi biliyorlar. Fakat bizler Tanrı Müslümanı bir millet ve devlet geleneği olarak çok üzerinde durmuyoruz. Halbuki koca devletimizi yıkan ver şimdi de tamamen ele geçirerek milli duygularımızı kökünden kazıyan bu düşünceyi iyi tanımamız ve ona göre aklımızı başımıza toplamamız gerekmiyor mu? Aklı başında Müslümanların elbette bu işlerle ilgisi olamaz. Hele hele siyasileşmiş ve Siyasi İslâm olmuş bir düşünce ile katiyyen ilgimiz olamaz. Türk düşünce hareketi yüzyıllardan beri Araplar’ın Sünni, İranlılar’ın benzer Şii düşünceleri ile fiilî mücâdele etmiş ve hiç olmazsa Osmanlı’nın kuvvetli devirlerinde İslâm’da gerçek huzuru sağlamıştır.
Selefiye’nin son ve teşekkül devri Osmanlı Tanzimat Dönemine denk gelmektedir. Batıcılık Akımı’na karşı doğmuştur; deyim anlamı Yerine Geçmek, Eskinin Yerine Oturmak demektir. Halef-Selef deyimi de buradan çıkmaktadır. İşte Osmanlı düşüncesinin Batıcılığı’na karşı, Kavalalılar devrinde başlayan arayışlarda Cemaleddin Afgani, M.Abdul, Muhammed İkbal, Mehmed Akif gibi İslâm düşünürlerinin, ananevi Kelâm ve Tasavvuf düşüncelerinin artık çare olmaktan çıktığını savunmuşlardır. II.Abdülhamid ile Afganî’nin, Mustafa Kemal ile Mehmed Akif’in geri plânda anlaşamadıkları husus budur. Daima yönünü batıya çeviren Türkiye’de İslâmi düşünceler II.Abdülhamid-İttihadçılar-Atatürk devri aydınları arasında bu bakımdan zerre kadar fark göremezsiniz. Abdülhamid Afgani’yi def’ ederken Atatürk sanırız ki M.Akif’e gönül koymuştur. Yıllardan beri Milliyetçiler uyurken maalesef İslâmcılar özellikle Abdülhamid ve M.Akif’i bir takiyye olarak istişmar etmişlerdir.
Selefiye’nin klâsik tarifi “Eski Âlimler, ilk Müslüman büyükleri ve geçmişteki dindar şahıslar tarafından mezhep ve yol mânâsına gelmektedir.”(S.Uludağ, İslâm Düşüncesinin Yapısı, Dergâh, İstanbul 1970, s. 33). Elbette buna bir diyecek yok; fakat “3.Dönem” (Uludağ, s.36) diye vasıflandıran son dönem Siyasi İslâm’ın ta kendisidir Milliyetçiler ve Cumhuriyetçiler olarak itirazımız bunadır. Elbette İngiliz destekli Muhammed b.Vahhabi’nin (1703-1791) Vahabiliği bir Selefîye cerayanıdır ve Sünusîlik de bunun yanındadır.(Uludağ, s.36)
İbni Teyniye’yi ilk önder kabul eden Selefiye’yi kendine temel düşünce olarak alıp onu siyasileştiren ve tıpkı Emeviler gibi Araplaştıran Vahhabiler’dir. Elbette Selefilik ile İbni Teymiye’nin özellikle Türkler arasında Moğol istilâlarından sonra gelişen ve sistemleşen Sufizm’e karşılıktan başka bir benzerliği yoktur. Teymiye’nin karşısında Sufi ideolog Muhyiddini Arabi de sırf bu görüşlerinden ötürü Türkler tarafından çok sevilmesine rağmen adından da anlaşılacağı şekilde kendisi Arap’tır. Fakat bugün dahi Şam’da bulunan Türbesi’nin etrafında Müslüman Türkler yaşamaktadır ve hatta 1974’de bu mahalleye Türkmenler Mahallesi deniyordu. Buna karşılık Harran’lı olan İbni Teymiye’nin Arap olduğu bile belli değildir.
Selefiliği bayrak yapan Vehhabilik Türk Devleti’ne karşı bedevî Müslüman Arapları’nın başkaldırısı idi. Suud Hanedanı da bunlardan çıkmış ve I.Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler’in kucağında Arabistan ve Hicaz’a sahip olmuşlar ve ilk işleri Hz.Muhammed âilesini Ürdün’e kovmak olmuştur. Vahhabiler XIX. asır boyunca nice Türk insanının canını almışlardır. Ancak Kavalalı meseleyi halletmiş ve bir dönem sükûnet sağlanmıştır. Ondan sonra hepimizin kafalarında bol bol Suud ve Necd bölgesi hikâyeleri yerleşmiştir. Yani Selefiye ve Vahhabiye’nin her yönü ve zerresi Müslüman Türk düşmanlığı ile doludur. Bu yönü ile akıl ve iz’an sahibi bir Müslüman’ın, hele hele bir Müslüman Türk’ün bu sinsi hareketin hiçbir cümlesini ağzına almaması gerekmektedir.
Geçen asrın başından beri petrol zengini Suudlar Selefiye-Vehabiye düşünceleri ve bütün fraksiyonları ile birlikte bu görüş üzerinde yoğunlaşmışlardır. “Dünya İslâm Birliği’ni savunmak, lüzumuna inanmak başlıca fikir ve ideallerdir.”(Uludağ, s.37) Nasıl bir İslâm Birliği diyecek olursak, elbette baştan beri, yani tarihi köklerinden itibaren amaç Siyasi birlikteliktir, gaye büyük bir Arap İslâm Devlet’i yaratmaktır. Bu Devlet mutlaka Batı’nın ve Amerika’nın köpeği olacaktır. İşte Afganistan-Irak-Suriye, işte Mısır- Libya! Selefiye’nin amaçladığı böyle bir İslâm Birliği’dir. IŞİD gibi Selefî terör örgütlerinin ABD’ye karşı olduğuna siz hiç aldırmayın; bunların zararları sadece Müslüman insanlaradır. Zavallı Suriye ve Irak insanı, savunmasız Müslümanlar; Selefiler Türk Devleti’ne de nüfuz etmişlerdir ki, bunların elinden sizi ancak Allah kurtarır!
Türkiye’nin dinî iklimi olarak Selefiye rüzgârına manen dayanacak gücü yoktur; çünkü Türkler daha Müslüman olduğundan beri Sünnî mezhebi seçmişlerdir. Ülkenin düşünce yapısını modern dünyaya kapatıp Milliyetçilikle ile de ilgisini kestiniz mi bu işi kısa sürede başarırsınız. Ne yazık ki samimi Müslümanlar ve milliyetçiler dağınıktır, hatta sırf dindarlıktan ötürü birçok insanımız Selefiye tarafından kullanılmaktadır. Milliyetçi ve Cumhuriyetçi siyaset tehlikenin farkında olsa da düşünce olarak donanımsız ve bilgisizdir. Bugün saldırılara maruz kalan Cemaat’in de Selefiye’den farkı yoktur ve en önemli Selefilerden biri de Saidi Nursi’dir. Dolayısiyle Kürd’ünden Türk’üne kadar İslâmcıyım diyen her siyaset, her düşünce adamı Selefiye ile dirsek temasındadır. Bir pencere kapandığında mutlaka diğer pencere açıktır. Şartlar ne olursa olsun Milliyetçi ve Cumhuriyetçiler’in dışında Marksistler’in de tehlikenin farkında olduğunu kabul etmeliyiz.
Bütün bu sebeplerle CHP-MHP-ALEVİLER, hatta Kürtçülükten sıyrılmış bir BDP kendi teşkilâtlarında Selefiye’yi anlatacak eğitim seminerleri düzenlemelidir. Mutlaka bunların ilk amaçları takiyye ile bu insanları kullanamıyorlarsa onlara karşı mücadele etmektir. Artık şu basit kabilecilik oyunları ve ideolojik söylemlerden uzaklaşarak insanlarımıza doğru mesajlar vermeliyiz. Tabii olarak bu meselede aydınlarımıza ve üniversitelerimize çok büyük görev düşmektedir. ABD’nin Orta Doğu Projesi’nin aslı ve astarı da budur. Mutlaka Arabistan’dan sonra Afganistan, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Libya ve Türkiye’yi çemberin içine çekmektir. Petrol paraları bu iş için akıyor. Oyunu bozacak tek güç ise Türkiye ve Türk insanıdır. Çünkü Türk Müslümanlığında köktendincilik yoktur, Siyasi İslâm mevcut değildir. Bütün İslâm Dünyası’na sahip olduğu zamanlarda bile böyle birşeyi denememiştir. Osmanlı Halifeliği’nin de anlamı budur. Müslümanlar’a katiyyen Siyaset diretmesi yapmamıştır. Biz daha çağlar boyunca samimi bir Müslüman olarak Sufi inançlarımıza devam edeceğiz, çünkü tasavvuf bizim millî kültürümüzdür.
Sağlıcakla kalın.