
H. Nurcan YAZICI
Değerli dostlarım bugün sizlere, her satırında çiçekler açan, ruhunuza baharlar taşıyan, sevginin uçuştuğu bir yazı yazmak isterdim. Hatta “ah nerede o eski bayramlar” demek yerine, bugünün renklerinden, paylaşımlarından, kucaklaşmalarından, muhabbetlerinden bahsetmek isterdim.
Lakin hüzün ne düğün dinliyor, ne bayram… İnsanı dertlendiren, yaralayan an’lar, ah o sevimsiz ve çaresiz an’lar, o kadar hızlı çoğalıyorlar, bayramları o kadar acımasızca tüketiyorlar ki…
Bir tarafta şehitlerimiz, bir tarafta Hac vazifesini yerine getirirken kaybettiklerimiz, bir tarafta her köşe başında dilenen, aç susuz çaresizce gözlerinize bakan Suriyeli sığınmacılar ve onların bayramdan habersiz halleri… Ve içimi dağlayan, şehitlerimizin bayramsız yakınları ve çocukları.
***
Bayram için yüzlerce tarif yazabilir, içini yüzlerce beklentiyle doldurabilirsiniz. Hepsi de özlediğimiz, özendiğimiz şeyler; barıştıran, kaynaştıran, doyuran, bizi eş dost akrabadan haberdar eden, paylaştıran en çok da çocuklaştıran…
Dikkat ederseniz “özlediğimiz” diye başladığım cümlemin sonu, “çocuklaştıran” diye bitiyor. Sizlerde, bütün bayram sohbetlerinizi eminim, “çocukluğumda” diye başlayan cümlelerle kuruyorsunuzdur.
Bu yüzden en güzel bayram tarifimiz çocukluğumuzda saklıdır. En güzel bayram halleri, en güzel bayram cümleleri çocuklardan alınır… Kısacası “çocuklarımıza” bayramlarda ne yaşatılıyorsak, “çocukluğumuzda” ne yaşamışsak, bayram odur işte.
Çocuklara sorun bakalım bugün, bayram-ı anlatsınlar size… Çoğunda hiç cevap yoktur. Çoğu da büyüklerinden duyduklarıyla, kısa bir iki cümle kurabilirler ancak. Biraz zorlarsanız, “Bayram diye bir şey vardı da biz mi yaşamadık” diyeceklerdir sonunda…
*****
Bizleri üzen, yüzlerce beklentiyle kucakladığımız bayramların, artık anılarda, takvim yapraklarında kalmış olması. Bayram gibi bayramların, fakirin sofrasına, dertlinin avuçlarına, kimsesizliğin dört duvarına, çocuk yüreklere, yaşlının umuduna -huzur evlerine girememesi…
Tam da bugünlerde, yüreğinde her daim sevgi ve muhabbet barındıranlara, kavgayı barıştıranlara, özlemi güzelleştirenlere, dostluğu pekiştirenlere ve de huzura ev sahipliği yapacak olan bayramlara ne çok ihtiyacımız var…
****
Değerli okurlarım bizler bunca güzel dilekler ve beklentiler içindeyken, bir de bakıyorsunuz, bayramın bir köşesinde kırıveriyorlar sizi.
Kırılınca dökülüyor, dökülünce isteğiniz dışında, her parçanız bir tarafa dağılıveriyor…
Niyetiniz, sevginiz, samimiyetiniz, sadakatiniz, sabrınız, hoş görünüz, vefanız, fedakârlığınız her biri bir yere… Kopup gidiyorlar tek tek… Sizde kalan tek duygu hüzün, başlıyor içten içe kanamaya… Kan gözleri, kan yüreği bulandırır. Yazık ki ne yazık, ne umut bırakıyorlar yüreğinizde, ne güven, ne de aydınlık. Güzelliği yaşatmak için yaratılan yüreğiniz kırılmışsa bir kere… Bu hallerin iyileşmesi zaman alıyor, çok zaman hem de…
Peki de, hani bayramların “barıştıran” yanları…
Sorarım size, bugün kaç küs barıştırıldı ya da barıştırdınız?
Kaç gönül alındı ya da kaç gönlü aldınız?
Bir de diyoruz ki, ” bayramlaştık” “bayramımız mübarek ola”!…
Hâlbuki bayram, bu kırılmışlığa derman olmak için ne güzel bir fırsattır…
Gelin dertlilerin, kimsesizlerin, kırdıklarımızın, en çok da çocuklarımızın bayramı olalım, tam da zamanı…
Bayramları bayram gibi kutlayacak hevesimiz olmasa da, bir vesile ile birbirinizi varlığımızdan haberdar edelim. Arayalım, soralım, omuz olalım, dağ olalım, yar olalım, evlat olalım, kardeş olalım, yoldaş olalım, barış olalım, ülküdaş olalım; böylece inancımızla, insanlığımıza değer katalım.
“Allah’ım, bayramlarımızı, sevgi ve kardeşliğimizi ziyan etme
Güzellikler barındırdığımız gönlümüzü viran etme” Amin!