Ergun KAFTANCI
YÜKSEK Seçim Kurulu bu defa şeytanın bacağını kırdı ve besmelenin seçim propagandasında kullanılamayacağına karar verdi…
Bu karara ilk karşı çıkan da “Uzaktan kumandalı” yakıştırmasıyla anılan sadrazam…
Uzaktan, yani saraydan kumandalı…
Ardından bu karara karşı çıkan ikinci isim kim biliyor musunuz…
Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ…
Hukukçu ama hukuka dayalı bir kurum olan YSK’nın verdiği kararı kabullenemeyen kişi…
………………………… ………..
YSK da bir yargı mercii…
Hükümleri kesin; yasa, “YSK’nın verdiği kararlara karşı herhangi başka bir yargı merciine başvurulamaz” diyor.
YSK da bir yargı mercii…
Hükümleri kesin; yasa, “YSK’nın verdiği kararlara karşı herhangi başka bir yargı merciine başvurulamaz” diyor.
Yani itiraz edilemez…
Anlaşılan Bozdağ‘ın bundan bile haberi yok.
Hal böyleyken ve eski Adalet Bakanı dahil her yurttaş, kurum ve kuruluş bu karara harfiyen uymak zorundayken Bozdağ’ın “Bu karar tanımıyoruz” demesi manidardır…
Bu tavrı yadırgamış değiliz; 13 yıldan beri yargı kararlarına şaşı baktıklarına tanık olduk… YSK’nın bu kararını yok saymaları doğal değil mi…
Anlaşılan Bozdağ‘ın bundan bile haberi yok.
Hal böyleyken ve eski Adalet Bakanı dahil her yurttaş, kurum ve kuruluş bu karara harfiyen uymak zorundayken Bozdağ’ın “Bu karar tanımıyoruz” demesi manidardır…
Bu tavrı yadırgamış değiliz; 13 yıldan beri yargı kararlarına şaşı baktıklarına tanık olduk… YSK’nın bu kararını yok saymaları doğal değil mi…
………………………… ………..
“Ülke kaldırmaz” diyeceksiniz…
“Ülke kaldırmaz” diyeceksiniz…
Ülke kaldırmaz ama Bozdağ usulü çarpık hukuk anlayışı gördüğünüz gibi yargı kararına kafa tutmayı kaldırıyor…
………………………… ……….
Sömürüyü işaret eden iddiaya bakın…
Dedikleri şu:
…………………………
Sömürüyü işaret eden iddiaya bakın…
Dedikleri şu:
-Kimse, yargı kurumları dahil hiçbir merci, besmele çekmeyi yasak kapsamına alamaz…
Hükmü yozlaştırmaya çalışıyorlar…
YSK, kimsenin “Bismillah” demesini yasaklamış değil değerli okurlar. Bu yasak kararı, sadece dini bir vecibenin siyasete alet edilmemesini sağlamak için verildi…
Anlamak istemiyorlar…
Çünkü içten pazarlıklı olduklarından karara uymak işlerine gelmiyor!
Bu kararı çekiştirip başka anlamlar vererek oy devşirme işini sürdürecekleri kesin.
Çünkü geçerli hukuk onların, yani egemen gücün hukuku…
Göreceksiniz, buna rağmen sandıktan çıkacak sonuç karşısında yine hava alacaklar hava…
* * *
* * *
DİNİ siyasete alet ediyorlar…
13 yıldan beri yaptıkları bu…
Gazeteler yazdı, bazı yerlerde camileri seçim karargâhı gibi kullanıyorlar.
Çorum’dan İzmir’e birçok yerde camilerin içine büro malzemesi doldurmuşlar, yani masa iskemle koyup AKP için oy devşirmeye çalışıyorlarmış…
Çorum’dan İzmir’e birçok yerde camilerin içine büro malzemesi doldurmuşlar, yani masa iskemle koyup AKP için oy devşirmeye çalışıyorlarmış…
Bazı imamların cemaati, AKP’ye oy vermeye yönlendirme gayretinde olduğu kulağımıza geliyordu ama ihtimal vermiyorduk…
Meğer doğruymuş…
Diyanet İşleri, bu duruma ses çıkarmıyor; yasaları çalıştırmakla görevli olanlar ise durumu önemsemiyor…
Al takke ver külâh gidiyorlar!
………………………… …………..
Dillerde yüksek sesle çekilen besmele, ellerde rabia işareti…
Erdoğan önceki seçim döneminde meydanlara, elinde mukaddes kitabımız olduğu halde çıkmadı mı, onu gösterip AKP için 400 milletvekili istemedi mi?
Halk bu dinsel içerikli gösteriye sandıkta tepki koymasaydı, anayasa değişikliği ve başkanlık dayatması hayata geçecekti…
Allah’tan sağduyu galebe çaldı da “Badem bıyıklar”ın süngüsü düştü!
İnşallah yine, sağduyu galip gelecektir!
* * *
PUTİN, Suriye’ye ve Esad’a bakışımızı değiştirdi…
Bu değişiklik de gösteriyor ki Türkiye, dış politikada başka devletlerin etkisinden kurtulamıyor…
Bir gün Amerika Birleşik Devletleri, bir gün Rusya Federasyonu…
Mutlaka ikisinden biri bize yön veriyor…
Rus diktatör “Esad’ı kurtarmak asıl hedefimiz” deyince “U” dönüşü yaptık. Erdoğan “Belki geçiş sürecinde Esad ile gidilebilir” dedi…
Putin’in isteği de zaten buydu…
………………………… …………
Halimiz ortada…
Kırk yıllık Esad’ı Esed yapmıştık, izlediğimiz dış politika nedeniyle yeniden Esad’a döndük…
Hani bir iki haftaya kalmayacak Esad gidecekti…
Hani öğle namazını Şam’da kılacaktık…
Hani Halep’te kuzu çevirme yiyecektik…
Hani artık, “Ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü” demeyecektik…
Ne oldu?
Ne Şam’a gidebildik, ne Halep’e, “Ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü” demiyoruz, çünkü oralar boşaldı, herkes bize geldi…
İki milyon Suriyeli yüzünden nüfusumuz 78 milyonun üzerinde artık, harcağımız para ise 8 milyar dolar sınırında…
Ne dış politikaymış bizimki yahuuuuu!
Hafız sana soruyorum, sana!
Bari sen, dış politikamızın adı neyse onu söyle!
…………………….. …………….
Arap dünyasıyla ilişkilerimiz anlaşılır gibi değil…
Falih Rıfkı Atay‘ın bir cümlesi aklıma geldi; bir yazısında şöyle yazmıştı:
-İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı…
Mutlaka farkında olmalısınız; dış siyasal coğrafyamızda hâlâ bu yaşanıyor…