Ali BADEMCİ
Mutlaka sizlerin de bazı geceler uykusu kaçar, uyuyamazsınız değil mi? Uyumaya çalışırız da çocukluğumuzdan beri yaşadığımız hayat kısım kısım gözlerimiz önünden geçer, öyle değil mi! Duygulanır, hüzünlenir, korkar ve ağlarız da bazen! Hepimiz bu hallere düşmüşüzdür! Ben hep çocukluğumuzu izleyen “Ülkücülük” yıllarını düşünür, bazen kalkar bir şeyler okur veya yazar, sonra da yine başımı yastığa koyarak uyurum! 1968-1980 arası yıllarımı o zaman çok olaylı olan Adana’da geçirdim ve ideolojik olayların içinde ülkücü bir gazeteci olarak bulundum! Genel olarak o yılları iyi bildiğimi sanıyorum! Üç dört yıl oldu, Adana Emniyet müdürlerinden Cevat Yurdakul’un hayatı filme alınacakmış, bir meslektaşımız “Bademci ile konuşmadan böyle bir tarih yazılamaz,” demiş! Geldiler seve seve konuştuk, her iki cepheye yönelik öz eleştiriler yaptık, film gerçekleşirse hep birlikte seyrederiz!
Birkaç ay önce az sayıda basılan “Kurt Nefesi” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu adla çıkan bir kitap Adana’da ülkücülüğün efsane şahsiyeti Muhtar Sezai’nin uyduruk, yalan, hayallerden ibaret, onu ahlak olarak aşağılayan satırlardan oluşuyordu. Araya girenler oldu da ikinci yazıyı yazmadım ve sonradan da böyle yapmadığıma pişman oldum. Çünkü biliyorsunuz bizim elimiz değilse de dilimiz ve dişlerimiz keskindir! İşte bu yazı ile ilgili olarak yine bir uykusuz ve huzursuz gecemde âileden Yozgat’da öğretmenlik yapan Sabri Dündar arayarak kitabın yazarı ve bazı arkadaşlar hakkında ateş püskürerek ikazımız için teşekkür etti. Dün da huzursuz bir günümdü; uzun aramalardan sonra ancak telefonumu bulabilen ülkücü bir hanım kız telefonda ağlamaklı bir ifâde konuşan kız arkadaşını verdi! Bu çocuk sesli yavru bizim Muhtar’ın yetimi Büşra’dan başkası değildi. O da kızgınlığını ifâde etti ve yazıyı daha yeni okuduğunu söyledi! Pazartesi yanıma gelecek!
Bakınız işte bu kadar dağılmışız ve birbirimizi tanıyamaz duruma gelmişiz! Adana Ülkücülüğü olarak bizim dünyamızın yarıdan fazlası olan o efsanevi adam Muhtar Sezai’nin kızı bizi İstanbul’da arıyor! Büşra’nın annesi Kevser’i ve âilesini daha Sezai ile evlenmeden tanırız; onlar da ülkücü ve çok dindardır, tıpkı Muhtar gibi! Büşra akşam olup da annesi ile konuşunca, tekrar tekrar telefonlaştık!
Ahh bizim bu konuşmalarımız ve işe yaradığından şüpheli olduğumuz yazdıklarımız hiç bitmez! MİT bile sanki istihbaratçı imişiz gibi “Ağzında yaş bok ıslanmaz” diye kayıt düşmüş! Yani, varlığı yazmak ve konuşmak olan bir insanın ne gibi saklayacağı şey olur! Bunun için 105 gün sopa attıktan sonra vebali kendilerine ait olmak üzere serbest bırakmak zorunda kalmışlardı. Belki de 75 sayfa ile en uzun ifadeyi vermiştim de hikaye diye bir falaka daha yemiştim.
1980 öncesi Adana’da ülkücü ve sol olarak herkesi tanıdım, sükûnet tavsiye ettim hiçbir kanunsuz iş yapmadım. Yıllar sonra, o zamanın Cumhuriyet Gazetesi Temsilcisi Çetin Yeğenoğlu, birkaç yıl önce menfur bir hastalıktan kurtulamayarak aramızdan ayrılan Adana Cumhuriyet Başsavcısı İhsan Eroğul’a bir sohbet sırasında, bizi işaret ederek “Adana’da bu adam olmasaydı 1980 öncesi sokaklarda daha çok kan akardı.” demişti. Allah uzun ömür versin Sevgili Yeğenoğlu daha hayattadır ve bu sohbeti cesaretle teyid eder! Ama ne yapalım ki benim ayaklarımdaki ip izleri duruyor, kara günlerin günahı olarak çocuklarım ve âilem perişan olmuştur. Hâlâ ülkücü hareket içinde ülkücü olduğumuzu ispata çalışıyoruz ama tanıyanımız da kalmamış!
Muhtar Sezai yaşça bizden küçüktür; sanıyorum 1975’den sonra tanıdım. İlk intibaı masum, sempatik, ağır duruşlu teferruattan anlamayan bir köy delikanlısı görüntüsündeydi! Sonunda bizim Yörük hanım tarafının da kasap olmasından ötürü âilecek tanıştık ve babası Kasap Durmuş öldüğü güne kadar yanımdan ayrılmadı; çaresizlikleri paylaştık! Defterini tutmadım ama Durmuş Ağa’nın beddua ve küfürleri hâlâ hâfızamdadır! Zavallı, evinin direği tek erkek evlâdı Muhtar Sezai aralıksız 15 yıl cezaevi-hücre hayatında iken kendini alkole verdi ve bu sebeble de hakkın rahmetine kavuştu; Allah taksiratını affetsin!
Eylemci solun en kuvvetli olduğu Adana varoşlarından Yavuzlar Mahallesi’nde Sezai MHP’li olarak girdiği muhtarlık seçimlerini kazanmıştı; muhtarlığı deyip de yabana atmayın! O zaman bile mahalle nüfusu sanırım 5.000’den aşağı değildi ki şimdi bölünmelere ve başka adlarla ayrılanlara rağmen 25.000’dir. Dolayısiyle Yavuzlar’a muhtar olmak ile vekil olmak arasında hiçbir fark yoktu. Tabii o zamanki sokak değerlendirmesine göre MHP bugünkü MHP değil “Faşit MHP-Katil Türkeş” devriydi.
12 Eylül öncesi olaylarında Muhtar Sezai hergün yanıma uğrayan ülkücülerdendi en küçük saygısızlığını ve afakî hareketi görmedim. Kararlı ve gözü kara biriydi ama öyle sıradan yiğitlik gösterilerine katiyyen şahid olmadım. Beraber olduğu arkadaşlarına kırgınlığı vardı, fakat karşı cephede bulunanlara karşı kızgınlığı da seziliyordu! Çünkü en çok zararı başta kendi mahallesi Yavuzlar ve o zaman “Şalvarlı” diye tabir edilen “Karaisalılar” görüyordu! 12 Eylül’ün ilk günü biz kodesi boyladığımızda o daha dışarıda idi ve Refika Halıcılar gözaltı mekânında bizi ziyarete gelmişti. Fakat ihanete uğradı ve sanırım Eylül’ün sonuna doğru yanımıza getirildi. Biz ara-sıra sorgu adı altında köteğe gidiyorduk ama Sezai, Kadir Akgöllü ve Şahin Bilgiç ile devamlı hücre ve işkencede kaldılar. Hücrede kendilerinden duymuştum ki günde üç tane zeytin veriliyormuş. Öyle şimdi bedava kahramanlık taslayıp en iyi ülkücü kendisi olduğunu ilân edenler yalan söylüyor! Siyaseti de bunlar sömürüyor! Bu üçlüden başka işkencede ülkücü yoktu! Zaten en fazla da bunlar yattı!
Sezai’nın uzun yıllar çocuğu olmadı; içeriden çıktıktan sonra hatırladığıma göre bir, fakat eşi Kevser’in “Kızlarla birlikte Zübeyde’ye (Eşim) ziyarete geleceğiz” dediğine göre iki kızı olması gerekiyor! Ayıbımıza bakın ki aynı şehirde birbirimizden eskisi gibi haberimiz yoktur! Bu husus da ayrıca “Ah-Vah”lık bir ayıbımız! Ayranı içmedik ama böyle ayrı düştük! Muhtar Sezai 1 Temmuz 1998’de hâlâ sebebi bilinmeyen bir şekilde kendi yanında bulunan Vehdi Kitapçı adlı herhalde bir ülkücü tarafından öldürüldü. Fakat âile genetiğine bakınız ki onun dayı oğlu Esat Harput da Vehdi’yi öldürdü. Büyük usta, ender ülkücü, teferruat bilmeyen Türkeşçi Muhtar Sezai’ye ölümünün on sekizinci yılında rahmet diliyoruz. Varsa Allah günahlarını affetsin, mekânı cennet olsun.
Muhabbetle.