
H. Nurcan YAZICI
Değerli okurlarım, geçen hafta “EY MİLLET, BU NASIL BİR ALDANIŞ?!” başlıklı yazımda sizlere seslenmiş, AKP’nin “Demokratik Açılım Süreci” adı altında yaptığı icraatlarla ülkemizi, nasıl yanlış bir alana taşıdığını yazmıştım.
Bu yanlış politikalar sonucudur ki, ülkemiz, merkezinde “dil” isteği olan etnik bir bölünme ile karşı karşıyadır. Bu durum, hiç kuşkusuz yeni değildir, ancak her zamankinden daha tehlikelidir; çünkü daha istekli, daha bilinçli ve daha organize bir kitle hareketi söz konusudur.
Kısacası sorun, Türk Milletinin bütünlüğünün, “millet” tanımının tehlikeli bir boyuta doğru gitmesi.
Ortak bir hafızaya, tarihsel bir bağa, kültürel bir mirasa ve birlikte yaşama arzusuna sahip olan topluluklar ancak millet olma vasfına erişebilirler. Bu bilince ve arzuya sahip olmak da ancak ortak dili konuşmakla mümkündür. Bu ortaklığın doğurduğu en önemli hususiyet ise, Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsel tarafından, “Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında(gelişmesinde) başlıca müesirdir(etkendir).” Şeklinde ifade edilir.
Bu kadar önemli bir bağı çok başlılığa taşıyan AKP iktidarı, “Demokratik açılım” adı altında gerçekleştirdiği “dil” icraatlarını şöyle anlatıyor..
“2003 yılında Nüfus Kanunu’nun ilgili maddesini değiştirerek vatandaşlarımızın çocuklarına diledikleri adı koyabilmelerinin önünü açtık ve bu konudaki mağduriyetlere de son verdik.” (sormak lazım : Hangi mağduriyet?.)
“Okullarda, farklı dil ve lehçelerin seçmeli ders olarak öğrenilebilmesinin önünü açtık. Bu şekilde ilk defa Milli Eğitim müfredatında Kürtçe başta olmak üzere farklı dil ve lehçelerde seçmeli ders uygulamasını başlattık.”(Biz buna, ana dilden resmi dile geçişin önünün açılması diyoruz.)
“Farklı dil ve lehçelerin öğrenilebilmesi için özel kurslar açılabilmesini sağladık.” (Devlet okullarında ana dilde Kürtçe eğitim verilebilmesi için Anayasa değişikliği gerekiyor. Yani siz anlayın artık, sabahtan akşama kadar “Anayasa değişsin” derken neleri kastettiklerini.)
“Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından çeşitli illerde Kürtçe tiyatro oyunları sahnelenmeye başlandı.” (Sınırsız maddi destek devlet bütçesinden karşılanmıştır.)
“İfade ve örgütlenme özgürlüğünün bir gereği olan siyasi propaganda hakkının önündeki yasal engelleri kaldırdık.”(çok başlılığın siyasette ki meydan örgütlenmesi oluyor)
“Kullanılması yasak sayılan harflerin kullanımının üzerindeki yasakları kaldırıp, Kürtçe yazışmalardaki ve Kürtçe isimlerin kullanımındaki engelleri de kaldırdık.”
“Yerleşim birimlerine eski adlarının yeniden verilmesinin önünü açıp bu çerçevede bazı yerleşim yerlerinin isimlerinde değişikliğe gittik.” (özerkliğe hazırlık oluyor)
“Devlet televizyonu aracılığıyla TRT, “TRT XEBER” isminde Kürtçe bir haber sitesini yayına soktuk.”
Bütün bu açılımları yorumlarsak,
Çok kültürlü demokratik toplumlarda farklılıklardan doğan gerginliklerin doğru yönetilmesi ve beraberinde bütünleştirme politikalarının oluşturulması yerine, sözde “demokratik bir toplum yaratma” adına, “yerel diller ve kimlikler” ulusal kimlik sahasına taşınmıştır.
Bu taşınma ve açılımlar gösteriyor ki, Türk Milletinin dışında, yeni bir “ULUS BILINCI” yaratma çabasına girilmiştir.
Bir milleti millet yapan, tüm ayrıştırmalar karşısında dirençli ve inançlı kılan, o toplumu oluşturan bireyler arasındaki milli dayanışma ve “dil, kültür ve mefkûre birliği” ruhu değil midir? Bir an düşünün, yetmiyorsa uzunca bir zaman düşünün ve bir an evvel de, bütünleştirme politikalarına başlayın. Vatandaşlar arasına “DİL” ile attığınız düğümü ve “DİL” ile açtığınız mesafeleri, bir daha gözden geçirin…
Türkçe’mize, Ses Bayrağımıza Selam olsun..!