
Dr. A. Yılmaz Soyyer
Tarikatlar nefsi tezkiye, Allah’ı idrâk ve vahdetin farkına varma olarak sıralayabileceğimiz üç temel ve şahsî özelliği gerçekleştirmek için yola çıktıklarını söylerler. Kırk günden binbir güne dek uzanan çileler ve ahlak ağırlıklı sohbetler ferdî gelişimin gerçekleşmesi içindir. Bu Osmanlı Devleti zamanında birçok tarikatta böyledir. Tarikatlar, müridlerine Hakk’a varmayı daha önce öğrenmiş mürşidler vasıtasıyla öğretirler. Nefsi tezkiye de ferdin aşırı istek ve arzulardan kurtulması mânâsındadır. İbrahim Gülşenî kendisinin tahtını ele geçireceğinden şüphelenen padişaha “bu tahta taht ister mi?” diyerek göğsüne vuruşu tasavvuf çevrelerinde anlatılır. Ancak bu tahta “taht” istemektedir artık ve tarikat şeyhleri yatlarla, mersedes arabalarla dolaşmaktadırlar.
Osmanlı’da tarîkatler çoğunlukla -Müceddidî Nakşîliğin hâricinde- siyasetle uğraşmamışlardır. Bu yapılar bir tür sivil toplum örgütü görevi îfâ etmişlerdir. Tarîkatların müridleri tarafından ortaya konulan tayy-ı mekân ve tayy-ı zaman eden kişilerle ve yaşanır âlemin kurallarının dışında fevkaladeliklerin görüldüğü şahıslar genellikle kurucu pirlerdir. Yaşayan şeyhler de zaman zaman böyle olağanüstü özelliklerle donanmış olarak algılanmışlardır elbette. Osmanlı Devleti bütün şeyhlerin en az dört halife bırakmasını şart koşarak bir tür bölünüp küçülmeyi yürürlüğe koymuştur. Kurucu pire bağlılıkta birleşen ama yaşayan şeyhte ayrılan tarikatlar devletin başını daha az ağrıtmışlardır. Her küçük grup mevcut şeyhini diğerlerinden üstün gördüğünden de “kalkışma” türü fiilere meyil etmemişlerdir.
Osmanlı da dinî kalkışmalar daha çok bir mehdînin etrafında birleşilerek olmuştur. Tarikatlar da bu tür ayaklanmamalara kendi şeyhlerin biat ettikleri mehdileri “ölümsüz kurtarıcılar” olarak algıladıktan ve kabullendikten sonra katılmışlardır.
Osmanlı da tarikatlar kut bulmuş pâdişahın yerine kendi şeyhlerini geçirmeyi asla düşünmezler. Çünkü taht sadece Osmanoğullarının hakkıdır. En şiddetli ihtilaller bile ya bir Osmanlı şeyhzadesi etrafında toplanarak ya da Şah İsmail’de olduğu gibi şahlık ile şeyhliğin tek kişinin uhdesinde toplanarak ve aynı zamanda bir mehdi fikri çevresinde yer alarak başlatılabilmiştir.
Bu gün tarikatlar nefis tezkiyesine önem veriyor görüntüsünde olmalarına rağmen nitelik bakımından müridi geliştirmeyi değil, nicelik bakımından mürid sayısını artırmayı hedeflemektedirler. Her mürid de ne kadar çok ihvanının bulunduğuyla övünmekte ve kendisini daha güvende hissetmektedir. Osmanlı döneminde müridin en mükemmel hâle getirilmesini “kemâle ulaşmasını” hedefleyen tarikatlar artık ticârî kaygılarla da kurumsal yapılarına daha çok hizmet edecek bağlılara önem vermektedirler. Allah’ı idrak meselesi ise mürşidin bir tür “kut” hediye etmesiyle olmaktadır. Mürid kemale kendi gayretlerinden ziyade şeyhin, kutbun ya da gavsın lütfetmesiyle ulaşmaktadır. Bu da ferdî bir gelişim sahası olan tasavvufu kuvvetli bir biz şuuruyla bir mihver etrafında toplanmaya itmektedir. “filanın müridi, bağlısı, takipçisi olmak” 1001 gün süren çilelerin kazandırdığı mânevîyatın önüne geçmektedir.
Tarikata kaç kişi ve kaç lira kazandırdığı önemli hâle gelmekte, müridler bilgi ve ahlaklarıyla değil cemaate katkılarıyla değer kazanır duruma ulaşmakgtadırlar.
Günümüzde tarikatlar demokrasiye uygun hâle getirilemeden toplum demokrasiye geçmiştir. Kut bulmuş padişahın bulunmadığı bir toplumda insanlar kendi iradeleriyle seçim yaparak yönetici seçeceklerdir. Ancak bu böyle olmamıştır çünkü tarikatlar tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi fevkalade özelliklerle donamış şeyhler tarafından yönetilmektedirler. Böylece bu kutsal olan şeyhe bağlılık seçimlere ve demokratik sisteme doğrudan yansımaktadır. Feto meselesi bir tarikatimsi yapı olarak tam da böyle ortaya çıkmıştır. Bir kutsal insan, demokratik devletin demokratik şartlarını kendi lehine kullanarak örgütlenmiştir. Devlet bu meseleyi çözmeye çalışmaktadır. Ancak FETÖ’yü halletse bile diğer tarikatler de benzer kalkışma ve devlete sızıp ele geçirme özelliğine potansiyel olarak sahiptirler. Üstelik AKP’nin çekirdek kadrosu böylesine tarikat ve cemaat bağlılıklarına çok açık bir yapılanmadır. Şimdi görebildiğim kadarıyla bu milli görüş kökenli ekip, biz FETÖ değiliz bizim tarikatimiz iyidir demektedirler.
Bekleyip göreceğiz bakalım.