Devlet Ağdur
devletagdur@hotmail.com
2016 yılının başında bir yazı okumuştum, sitem dolu “Ne Oluyor Bize?” başlıklı.
Aradan geçen on ay sonunda aslında çok da değişen bir şey göze çarpmamakta. Tabi iki buçuk ay önce Türk tarihinin hiç kaydetmediği ve bir kez daha kaydetmesine müsaade edilmemesi gereken dış odaklı Fetö işgali hariç.
Bu girişim asla unutulmamalıdır. Lakin devlet aklı devreden çıkmamalı ve olağanüstü hal uygulamalarında hedef sapıttırılmadan suçlulara gereken en ağır yasal müeyyideler uygulanırken bir kişi bile olsa mağdur vatandaş olmamalıdır. Ayrıca aynı kararlılık başta PKK olmak üzere bütün terör örgütlerine sergilenmelidir.
Bu ayrı bir konu.
Bir ayı aşkın süredir yazmaya başlarken Milliyetçi Ülkücü Hareket ile ilgili değerlendirmelerde bulunacağımı beyan etmiştim.
Neden meselelere bu pencereden bakmak istiyorum?
Çünkü, ülkemizin ve yakın coğrafyamızın derinleşmiş sorunlarına çözüm üretecek en ciddi siyasal şuur Türk milliyetçiliği hareketinde mevcuttur.
Ancak Türk Milliyetçiliği hareketinin, dar, kısır, küçük çekişmelere mahkum edilmesi, teşkilatçılığın, tartışılmaz bir biatçılığa dönüştürülmesi, farklı her ifadenin şiddetle reddedilmesi Milliyetçi fikirlerin devlet ve millet yönetiminde söz sahibi olmasına engel teşkil etmektedir..
Bu sebepten girişte ifade ettiğim “Ne Oluyor Bize?” yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Eğer biz kendi değerimizi fark edip birliğimizi sarsılmaz bir kardeşlik hukuku ile sağlarsak o zaman ülkemizin yarınlarının daha güvenli olacağı muhakkaktır.
“NE OLUYOR BİZE?
Ruhumuza kezzap mı döküldü?
Ne oluyor bize?
Aynı ülkü, aynı iman, aynı gaye uğruna fedakarlığın anlamını ihtiva ettiği mana ile hayata geçiren ülkücüler ne yapıyor?
Ne çabuk unuttuk üzerimizde oynanan oyunları, ödediğimiz bedelleri, bu ülkeye gönül veren ve “varlığını armağan eden” yiğitleri, o yiğitlerin yetimlerini, o yetimlerin veballerini, o vebalin “son nefer, son nefes son damla kana kadar” mücadeleyi gerekli kıldığını…
Ya ülkülerimiz…
Ülkülerimizin süslediği hayallerimiz…
Hayallerimizin kahramanı ülkücüler…
Hani kimi Osman Yüksel Serdengeçti olmuş, Ural Altay Dağları’na olan hasretini işlemişti satırlarına.
Kimi, Tuna’ya ağıt yakmış Hayati Vasfi edası ile “Tuna yandı ben ağladım.” Demişti ya.
Bazıları, Tanrı Dağlarından aşağı inip Isık gölüne ulaşmıştı Aytmatov gibi…
Nurettin Topçu Yarınki Türkiye’yi anlatmıştı “Yaşatma ideali” dediği ülküsü ile, Cemil Meriç bir kez daha “Bir biz vardık bir de ötekiler” diyerek geçmişi yad etmişti Bu Ülke ile…
Bazen Ak Toprakların özlemi ile yanmışlardı Işınsu misali… Bazıları Galip Erdem misali Çileyi dillendirmişti yazdığı mektup ile. Kimi zaman Taşer gibi Büyük Türkiye dillendirilmişti gönülden gönüle…
Turan demişlerdi Gökalp gibi ve uzanmışlardı Ötüken bozkırlarına Atsız şiirleri, romanları ile…
Hani Başbuğ’un “Emanet olunan davayı kucakladım. Hiç arkama bakmadan, tereddütsüz, hiçbir şeye aldırmadan yürüyorum. İleriye doğru yürüyoruz. Hızlanıp koşmak gayreti içindeyiz.. Koşacağız. İleriye gittikçe geride kalmayıp, beni takip edin. Bu mücadelede her hangi bir sebeple ben düşersem bayrağı kapın, daha ileriye gidin.” Kükreyişi ile daha ileriye gitmeye söz vermiştik ya.
Evet, işte şimdi yaşananları tablolaştırıp, ötelere yeni ülküler gösterme sırası bizlerde diye düşünüyorum. Dün söylenenleri yüreklerimizde yeni şevklerle birleştirip yeniden aktarmak gerekiyor yeni nesillere…
İşte bu sebepten, NE OLDU BİZE? Diyorum.
Ve “Bir Hayalimiz Vardı!” diyorum yüksek sesle:
Bir hayalimiz vardı; “İçi pırıl pırıl Müslüman, dışı alev alev Türk; içi dışına hakim dışı içine köle” bir nesil adına…
Bir hayalimiz vardı; “Allah’a layık kul, Rasulullah’a layık ümmet, ecdadına layık bir millet” adına…
Ve hayal ediyorduk, yaşadığımız yerlerde sevginin, adaletin, hak ve hakikatin hakim olduğu yönetimleri… Beklentisiz, saf, riyasız, kimin ne dediğine bakmadan yürüyen; hem de ardına bakmadan, -gaye Rızay-ı İlahi olduktan sonra- kınayanların kınamasından korkmadan yolları düz eden, millete vefa şuuruna sahip yöneticileri…
Hayalimiz oydu ki; mesuliyet duygusu doğrultusunda, Yeniden Maneviyata Dönüş ideali ile büyük Türk İslam Medeniyeti tasavvuru hayat bulsun ve mazi ati bütünlüğü yarınlara ışık tutsun.
Ve hayallerimizin hayatımız olmasını, bizden sonraki nesillere “Ülküler, gökteki yıldızlara benzer. Onlara ulaşamazsın ama yıldızlar sayesinde yönünüzü tayin edersiniz.” Anlayışıyla emanet bırakılmasını diliyorduk.
“Milliyet olmayan yerde şahsiyet ve şahsiyet olmayan yerde insan yoktur.” Bilinci ile önce hürriyet ve şahsiyet şuuru doğrultusunda bir nesil inşasını gaye ediniyorduk.
…
Hâsılı, bir baştanbaşa ülkemizin, milletimizin, kadim coğrafyamızın kan ve gözyaşı ile imtihan edildiği günümüzde; ülkücüler, behemehâl bu can alıcı meselelerin çözümlerini ortaya koymalı her biri kendi alanında uzman kişilerce kamuoyuna aktarmalı devlet aklının devreye girmesi sağlanmalıdır.
Var olan milli şuur sahibi sivil toplum teşkilatları vesilesi ile Türk milletinin “yok ediliş” senaryosu gözler önüne serilmeli milli çözüm önerileri toplumun bütün katmanlarına ulaştırılmalıdır.
Buna mecburuz. Bu, tarihin, ülkülerimizin, milletimizin bize yüklediği bir mesuliyet şuurunun gereğidir.”