H. Nurcan YAZICI
Ahlaki değerlerin yozlaşarak, kirliliğin insan ruhuna kadar bulaştığı ve büyük bir kimlik kırılmasının yaşandığı ülkemizde, yalnızca çevre kirliliğinden ve ormanlarımıza olan sorumluluğumuzdan bahsetmek sorunlarımızın çözümü için ne derece yeterli acaba?
Yine de, “ÇEVRE VE DOĞA” konusunun okullarda, bir eğitim programı içinde, insan yaşamının bütününe hitap edecek şekilde işlenmesinin gereğini bir kez dahahatırlatmak isterim…
Değerli okurlarım, Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi’nin hazırladığı “Avrupa’da Orman Yangınları” raporuna göre Türkiye, Avrupa’da ormanları en çok hasar gören ülkeler arasında ilk sırada yer alıyor. Peki, bu rapora göre ormanlarımızla ilgili, yıllar içinde değişen bir şey var mı? Yok elbette. Olması gerekenin aksine, ormanlarımız her yıl bir önceki yıldan daha fazla zarar görmeye devam etmekte ne yazık ki.
Orman Mühendisleri Odası Eski Genel Başkanı Salih Sönmezışık’ın, “orman yangınlarındaki artışın altında, özelleştirmenin hızlandırdığı ekonomik ve siyasi rant hesapları yatıyor” söylemi de, ormanlarımızı bekleyen asıl tehlikenin neler olduğunu anlamamız bakımından çok önemlidir…
SÜRMENE’DE meydana gelen ORMAN yangınına da, bu gerçekler doğrultusunda sorgularsak eğer, Trabzon ve bölgemizin yarınlarda karşı karşıya kalacağı tehlikelerin neler olabileceğini daha iyi görebiliriz…
Bu yüzden sadece bölge halkı değil, duyarlı vatandaşlarımızın da gözü kulağı ormanlarımızın ve bölgenin üzerinde, ÇAMBURNU’nun akıbeti için ise, fazlasıyla endişe duyulmakta…
Bölge güzelliğine tanık ve bizatihi o havayı teneffüs edenler, sonrasında neler olacağını, “Arap iş adamlarına” verilmiş bir sözün olup olmadığı konusunu da, fazlaca merak etmekteler.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı “25 hektar örtü yangını çıkmıştır. Boylu ağaçlar canlılığını kaybetmemiş olup, alt tabakadaki çalı çırpı maki formasyonu zarar görmüştür” şeklinde ki açıklamasıyla, konuyu geçiştirmeye hatta yangını unutturmaya çalışsa da, bilinçli vatandaşlarımız bölgede olup biteni takip etmekten asla vazgeçmeyeceklerdir…
Trabzon halkına inandırılmaya çalışılan “Turizmle bölge kalkınacak” yalanından sonra, bölgede vuku bulan bu türden “doğayı yağmalama” olayları hiç şüphesizkafalarda onlarca soru bırakmakta…
İktidarın gittikçe fakirleşen köylüsüne rağmen uyguladığı “tarım(sız) politikaları” neticesinde verimli topraklarımızın inşaatlara satılması gibi, “ormanlık alanlarımız da bu türden hesaplar içinde” endişesi gittikçe artmakta…
700 bin nüfusunun, 400 bini yoksulluk sınırında olan Trabzon’un kalkınması için bulunan yöntemlerin yanlışlıklarını daha önce de defalarca yazdık, anlattık…
Karadeniz’in “yeşilinin, toprağının, suyunun, yaylalarının” rantçılara teslim edildiği, topraklarımızın yabancılar için projelendirildiği bir süreçten geçiyoruz.
Bölge zenginliklerimizin öncelikle “YERİNDE VE YERELLE” değerlendirilmesi gerekirken, “toprağın, suyun, ormanın” satılmasından ve yabancılaştırılmasından kazanç elde etmeye çalışanların bir yerden sonra artık durdurulması gerekmektedir…
TRABZON vekillerini, Trabzon’un ekmeği ile büyüyenleri, Trabzon’u gönülden sevenleri SÜRMENE için ses olmaya, “yaylalarımıza, verimli tarım topraklarımıza ve ormanlarımıza” sahip çıkmaya çağırıyorum.
Yediğiniz “TRABZON EKMEĞİ” ancak böyle helal olur!..