Bülent Vedat AYDEMİR
Başbuğ Alpaslan Türkeş’i 8 Nisan 1997 tarihinde ebedi yolculuğuna uğurladıktan sonra, MHP’de Başbuğ dönemi sona ermiş, hareketin mensupları tarafından seçilecek Genel Başkan dönemi başlamıştı.
Başbuğ ayrıcalıklıydı; gerçek bir liderdi ve her fani gibi bu dünyadan göç etmişti. MHP genel başkanı asla yeni bir başbuğ olamazdı. Olmadı da!
Sayın Dr. Devlet Bahçeli beyin MHP Genel Başkanlığına gelmesi, Ülkücülerin ortaklaşa aldıkları bir oybirliği kararı ile olmamıştır.
18 Mayıs 1997 MHP’nin Genel Başkanlığını seçmek için toplanan ve malum olaylar yüzünden ertelenen olağan üstü kurultayı çoğumuz hatırlarız.
6 Temmuz 1997 tarihinde yeniden toplanan olağanüstü kurultay da Yıldırım Tuğrul Türkeş ile Devlet Bahçeli arasında yapılan tercih yarışında 1193 delegeden 697 delegenin oyunu alan Devlet Bahçeli, oybirliği ile değil oy çokluğu ile genel başkan seçilmişti.
Ülkücü camia doğru olanı yaptı ve kısa sürede yeni Genel Başkanın etrafında kenetlendi. Ülkücü Hareketin başarısı için ne yapılması gerekiyorsa el birliği ile yapıldı. 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimlerde MHP, 17.98 oy oranı ve 129 milletvekili ile ikinci büyük parti oldu ve koalisyon ortağı olarak hükümete katıldı.
5 Kasım 2000 tarihinde gerçekleştirilen Olağan Kongrede 1301 delegenin oy kullandığı kongrede 1283 oy alarak bu sefer oy çokluğu ile değil, oy birliği ile tekrar genel başkan seçildi.
Ne olduysa bundan sonra oldu!
Gizliden gizliye “haddini bildirme” süreci başladı. Had bildirmeden ilk nasiplenenler rahmetli Ali Güngör, Abdul Haluk Çay, Enis Öksüz ve Sadi Somuncuoğlu beyler oldular.
Üst üste yaşanan ekonomik krizlerin ardından alınan tedbirlerin olumlu sonuçları alınmaya başladığı zamanda, tedbirlerin sonucu beklenmeden hatta yapılacak genel seçimlerde MHP’nin baraj altında kalma tehlikesi olduğunu işaret eden anketlere rağmen 2 Temmuz 2002’de Bursa Koca yayla’da yapılan kurultayda erken seçim çağrısı yaptı. 3 Kasım 2002’de erken seçim yapıldı
Sonuç: MHP baraj altında kaldı…
Devlet Bahçeli seçim gecesi istifa imasında bulundu. Sonra vazgeçti!
Ülkücü Camiada Devlet Bahçeli’ye karşı tepki hareketleri bundan sonra artmaya başladı.
MHP 2007-2011-2015 tarihlerinde yapılan seçimlerde %12-%17 oy aralığına sıkışıp kalmıştır. Aynı “ orta gelir tuzağı” gibi!
Devlet Bahçeli başkanlığındaki genel merkezin bu seçimlerde yaptığı aday tercihleri de hep tartışmalı olmuştur.
Camiada sevilen ve “ eski tüfek” diye adlandırılan birçok vefakâr Ülkücü ya liste dışında tutulmuş veya seçilemeyecek yerlerde değerlendirilmiştir. Bunların yerlerine camia tarafından “ devşirme “ diye adlandırılanlar milletvekili yapılmıştır.
Özetle; içlerinde geçmiş yıllarda Ülkü Ocaklarında önemli görevler yapmış başkanlarında bulunduğu, bu davaya yıllarını veren birçok isim, adaylık talebinde bulunsunlar veya bulunmasınlar, aleni veya gizli şekilde tasfiye edilmek istenmiştir. Çeşitli ithamlarla suçlanarak teşkilatlardan uzak tutulmaya çalışılmıştır.
***
Kasım 2015 seçimlerinde büyük hüsran yaşanmasıyla yerel teşkilatlar kaynamaya başladı. Büyük bir çoğunluk genel başkanla birlikte bütün genel merkez kadrosunun değiştirilmesi gerektiğine kanaat getirdi. Toplanan imzalar bunun göstergesidir.
Bu süreçteki üzülerek izlediğimiz bütün gelişmeler hepimiz tarafından iyi bilinir; teşkilat kapatmalar, artan tempoda ihanet suçlamaları, Edip Semih’in haddini aşan hakaretleri ve “keskin bıçak” şefkat efendinin ihraçları…
***
Şimdi de birçoğumuzun “ niçin “ ini anlamadığımız, anlam veremediğimiz bir anayasa değişikliği ve bu değişiklik sürecinin MHP tarafından başlatıldığı yeni bir oldu-bittiyle karşı karşıya geldik.
Bu gelişme resmen bir ” OLDU-BİTTİ “ dir.
Sormayacağız, soruşturmayacağız. Öyle mi?
Kimse kusura kalmasın!
Geçmişteki yanlışlarınız bizleri sormaya ve sorgulamaya yönlendiriyor…
Öyle de yapılıyor!
Son açıklamaya göre referandum da hayır diyeceğini beyan eden Ülkücülerin ihraç süreci başlatılmış mış!
Kalem elinizde! Sizleri tutan da yok, engelleyen de yok!
***
Göreve geldiğinizden beri bu harekete verdiğiniz zararlar, artık telafi edilemeyecek vaziyettedir.
Son beyanat çok daha üzücü olmuştur.
Kim, hangi hak ve yetkiyle, bizleri iki gayri millî politikacı arasında bir tercih yapmaya zorlayabilir.
Kötülerden birini ehven-i şer diye mi tercih edeceğiz!
Bunların topunun canı cehenneme dediğimizi bilmiyor musunuz?
Beyefendiler; yetkinizin sınırlarını ve nelerden ibaret olduğunu bilin ve haddinizi aşmayın!
Şahsen benim nazarımda, artık, YOK HÜKMÜNDESİNİZ.
Siz Erdoğancı olun.
Bize Ülkücülük yeter…