H. NURCAN YAZICI
O kadar müsrif bir toplum haline geldik ki, eskiyi iyileştirmek, kullanılabilir hale getirmek yerine, yıkan ve yok eden bir anlayışı, topluma hizmet zannediyoruz. Açıkçası bu savurganlığı gördükçe,nenemin yırtık çoraplarımızı yama yaparak giyilir hale getirmesinin, ne büyük hizmet olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
MESELE, yok ederek değil, eldekini değerlendirip onararak gelişmeye hizmet etmek.
Değerli okurlarım KENTLER insanların sadece kendilerine yaşam alanı olarak oluşturdukları birimler değillerdir. Kent aydınlığı ve kültürü kişilerin ufkuna ve gelişimine katkı sağlar. İnsanlar kentleriyle büyür ve gelişir. Bu yüzden de kent tarihi, hafızası, kültür ve sanat alanları çok önemlidir. Bu alanlar özenle korunurken, aynı zamanda renklendirip büyütülmelidir. Ki, kentli olmanın ayrıcalığı ortaya çıksın.
KENTLERİMİZ YÖNETİLEMİYOR!
Elbette kentler büyürken yapısal bozulmalar meydana gelebilir, eskiyebilir, yapılar zamanla nüfus yoğunluğunu taşıyamaz hale gelebilir. Lakin bunun karşılığı sadece, yıkmak ve yeniden yapmak olmamalıdır.
Dönüşüm adı altında, KENTİ olduğundan başka bir biçime sokmanın, özgün yapısının değişmesine sebep olacak yapılaşmalara göz yummanın neresi övünülecek bir hizmet? Bu “yık-yap” projelerle kente, “sosyal, kültürel ve ekonomik” katkı sağlandığını söyleyebilir misiniz?
RANT peşine koşarken, kent yapılaşmasının kontrolünü elinde tutamayan yöneticilerden bahsediyorum.
YERLİ, planlı ve kendinin yönettiği bir değişimi gerçekleştirmekten aciz yöneticilerle, mevcut durumdan daha iyi, ekonomik ve sosyo – kültürel açıdan daha verimli bir kent ortaya getirilebilir mi?
KENT KİMLİĞİNE ZARAR…
“Kentsel Dönüşüm” neticesinde (sözde sağlıklı, kaliteli ve dengeli bir çevre amacıyla) ortaya çıkan yeni KENT resimlerinde görünüyor ki, “PROJE” başka kirliliklerin ve çarpık yapılaşmaların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu da en çok kent tarihine, sosyal yapısına(KİMLİĞİNE) ve görüntüsüne zarar veriliyor.
Dönüşümü sadece inşaat, yıkıp yapmak olarak projelendirenlerin, kent kimliklerinin öyle üç beş yılda ortaya çıkmadığını, her tuğlanın, her ağacın, her alanın bir anısı, bir sosyal kimliği olduğu bilinmesi gerekir. Bu kimlik yok edilince de işte böyle, insanına yabancı kentler ortaya çıkıyor.
YAYLASAL DÖNÜŞÜM!
Bugün aynı hatırlatmayı YAYLALARIMIZ için de yapmak istiyorum.
Korkum ve endişem “Kentsel Dönüşüm” adı altında yapılan rant pazarlıklarının YAYLALARIMIZ için de yapılıyor olması.
Özellikle KARADENİZLİLERİN her fırsatta “kendi oldukları ve kendilerini buldukları” alanların (köylerin ve yaylaların) özgünlüğüne zarar verecek her türden projeye şüpheyle bakmak durumundayız.
YAYLALARIN yerli dokusunun bozulmaması, insanları birleştiren, kaynaştıran geleneklerine zarar verilmemesi için, DÖNÜŞÜM PROJELERİNİN mutlaka, yerli halkın ve köylünün onayı ile ve el birliği içinde sürdürülmesi gerekir.
Yaylaların doğal yapısını ve geleneğini ancak bu şekilde koruyabilir ve yaşatabiliriz.
Dolaysıyla son yıllarda, yeşiline ve yaylasına en fazla müdahale edilen TRABZON halkını, bu konuda daha duyarlı olmaya, YAYLALARINA SAHİP ÇIKMAYA ÇAĞIRIYORUM.