Dr. A. Yılmaz SOYYER
Millet kavramının içerisine pek çok özellik dâhil edilebilir ve bu mefhum sayısız tanımla târif edilebilirse de ilkin göz önüne çıkan özelliğin şuuraltındaki bir biz şuuru olduğunu belirtmek mümkündür. Millet anlayışı, bilinçli ve çoğu kez de ideolojik zeminde milliyetçiler tarafından tanımlamalar ve düşünce iklimi oluşturmalar çerçevesinde ele alınmaktaysalar da gerçeklikte teşekkül eden biz nitelemesi bilinçli ya da sistemli değil doğal ve şuur altına yöneliktir. Burada, bir topluma âit bilinç altının olup olmadığı tartışmasına girmek yerine tabii olarak varlık alanına çıkmış bulunan “biz” anlayışını anlamaya çalışmanın daha önemli olduğu vurgulamak daha doğrudur.
Milliyetçilik dünyanın hemen hemen her yerinde olduğu gibi Türkçe konuşulan dünyada da bir aydın hareketidir. 19. Yüzyılın son dönemlerinde doğuşu, Türkiye ve Azerbaycan’da bir devlet siyaseti hâline gelişi de bu aydın vurgulu hareket niteliği sayesindedir. Azerbaycan’da Rus işgâli sebebiyle akamete uğrayan bu hareket, bir bilinçaltı hâlinde devâm edegelmiştir. Eğer bu böyle olmasaydı, 70 senelik bir milliyetlerin unutturulma siyasetinden sonra 30 sene içinde Türklük bilinci uyanamazdı. Türkiye’de ise böyle bir kesinti olmamakla beraber, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması sebebiyle farklı kültürlerin uluslarası çok kültürlülük reklamlarına rağmen Türklük şuuru oluşmuş ve şuur altına inmiştir. Bu sahada Anadolu coğrafyasında var olan ve çoğu Müslüman olup farklı anadillere sahip topluluklarda bile bir “biz” şuurunun Türklük çerçevesinde varlığı bir hakikattir. Boşnakların zaten İslamlaşma döneminden beri bilinç altlarına yerleşmiş durumdaki İslamla özdeş Türklük anlayışının yanı sıra Kürtlerde bulunan, tarih boyunca ve günümüzde gerçekleşmiş pek çok Kürtçü kalkışmaya rağmen şuur derinliklerine yerleşmiş bir biz bilinci -Türklük olarak isimlendirilmese de- mevcuttur. Burada Osmanlı döneminde gelişmiş bulunan akrabalık ilişkilerinin ve birlikte yaşama mecburiyetinin varlığı inkar edilemese de Türk milliyetçilerinin cumhuriyet döneminde ısrarla sürdürdükleri Türkçe eğitimin rolü de reddedilemez.
Millî bilinç yukarıda da belirtildiği üzere şuur altı bir durumdur ancak bu şuur altı durum hem oluşturulma hem de gerekli olduğu dönemlerde varlık alanına çıkarılmada milliyetçi hareketlendirmeye ihtiyaç duyar. Cumhuriyeti kuran Türk Ocaklı irade işte bu bilinç altı durumu bazen oluşturmuş, bazen de ortaya çıkarmıştır. Tamamı farklı diller konuşan Arnavut ve Boşnakların göçler ve mübadelelerle Anadolu’ya gelmeleriyle birlikte derhal Türklük çerçevesine gönüllü katılışları, süratle Türkçeyi öğrenerek kendilerini Türklükle ifade etmeleri tabii insiyaklarla beraber -aynı zamanda- Türk milliyetçilerin bilinçli gayretleri sonucundadır. Milliyetçilik bu bağlamda asla yok olmayacak bir aydın hareketidir.
Özel olarak Türk milliyetçiliği Türklük bilincini oluşturmada bir şehirli aydın hareketi olarak dün kadar bugün de etkindir. Mustafa Kemal Paşa’nın Devlet-i Aliyye’nin -ki kendisini böyle ifade ederdi- yıkılışıyla beraber yeni kurulan devlete, Oğuz ya da Türkmen isimlendirmeleri yerine Türk adlandırması vermesi bu aydın rolünün en önemli ispatıdır. Orhun Kitabelerinde, Divan-ı Lügati’t-Türk’de ve gayrı Türk unsurların tanımlamalarında yer alan Türk, Türkistan, Türkiye isimleri zaten bilinmektedir. Lâkin Türkiye adı Anadolu’da yaşayanların Oğuz alt kökenine rağmen yeni doğan devletin insanlarına isim biçiminde bir aydın hassasiyetiyle verilmiştir.
Bir şahıs olarak ben, şuur altımda oluşan kültür verimleriyle millîyim yâni milletime âidim; ancak ideolojik de olsa, kurgulanmış bir hareket de denilse -ki ben o kanaatte değilim- bir okur yazar olarak Türk milliyetçiliğinin içerisindeyim. Sanatıma yansıyan biçimiyle Türklük bende zihnimin ve bilincimin en alt katmanlarında mevcut olduğu halde beni varlık sahasına geçiren bir hareketlendiricidir, muharriktir. Bizzat kendim, milletimin kadimden bu yana taşıya geldiği kültür verimlerinin sahibiyim; bunun yanı sıra bir Türk milliyetçisi olarak da bu millîlik hâlinin hareketlendiricisi olmakla kendimi vazifelendirmiş durumdayım. Yahya Kemal de tıpkı benim anlayışımda bir insandı, önce şuur altında bulunan insiyaki değerlerle millîydi ama o milletindeki bilinci de uyandırma gönüllüsüydü.
Türk milliyetçileri ne kadar bilinçli ve teşkilatlı olurlarsa Türk millî kültürünün etkisi o denli güçlü olacaktır.