Bir kez daha milyonlarca öğrenci için ders zili çalıyor. Yeni bir heyecan, yeni bir coşku başlıyor. Veliler, öğrenciler, okul personeli ve tabi öğretmenler; yeni bir koşuya başlıyor. Bu kez farklı bir başlangıç göze çarpıyor. Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk, bakan olduğu günden beri öğretmene vurgu yapıyor. Öğretmenin önemine dikkat çekiyor ve öğretmeni merkeze koyuyor. Bu durum öğretmen camiasında büyük bir memnuniyet oluşturdu. Bu da demektir ki yaşanan süreçte en büyük vazife, öğretmene düşecek ve cemiyetin ikbali öğretmenin sergileyeceği öğretmenlik tutumu doğrultusunda şekillenecektir.
Toplum hayatını işlemek, cemiyetin asli unsuru insanı irdelemek, insanı sosyal yaşantıda rol sahibi yapmak, birinci derecede eğitim kurumlarının işidir.
Milletlerin yaşadığı sıkıntıların temeline inildiğinde eğitim dünyasındaki işleyiş ile direk bağlantılığı olduğunu görmek sürpriz olmaz. Tabi tersi de doğrudur. Toplumsal huzuru yakalayan, ekonomik, siyasal, ilmi sahada büyük mesafeler kat eden ülkelerin de eğitime yaptığı büyük yatırımlarına şahit oluruz.
Eğitimde ciddi ilerlemeler kaydeden ülkeleri incelediğimizde, konunun bir devlet politikası olarak ele alındığı ve hükümetlerin değişmesi ile eğitim politikasında bir aksama olmadığı gerçeği görülüyor.
…
Öğretmeni, öğrenmeye rehberlik eden kişi, şeklinde tanımlıyoruz.
Böylesi bir tanım ile öğretmeni veya öğretmenliği ifade etmek oldukça yetersiz bir anlatım olur. Nitekim kelimelerin bir sözlük manası bir de genel kabul gören, geniş anlatımlar ihtiva eden anlamı bulunabilir. İşte öğretmenlik tam da bu anlatıma uygun bir kavramdır.
Hayatının tamamını taşıdığı vasıfla bütünleştirerek, bireysel arzularını öteleyen, yaşadığı topluma faydalı olma düşüncesiyle hareket eden, yaptığı işin ehemmiyetine binaen mesleği, yaşam tarzına dönüşen kişidir öğretmen.
Sorumluluk kaynaklı şuurun yüklediği vazifeden hareketle “Bu iş beşikten mezara kadar bir neslin inşasını ihtiva eder.” deyip her canlıya değer veren kişidir öğretmen.
Sosyal hayattaki problemlerden ıstırap duyup, dertlere derman olma adına yollara düşen, ailelere ulaşan, koşusunun farkına varılmasa da koşan, koşan, koşan kişidir öğretmen…
İşini sevgi ile yoğuran, yoğurduğuna ruh katan ve o ruhu toplum hayatı ile buluşturmanın derdine düşen kişidir öğretmen…
Eğitimin de “bireyin problemi görme ve çözme yeterliliğine ulaşması” şeklinde izah edilmesinin daha doğru olduğu ifade edilebilir. Nitekim Sayın Milli Eğitim Bakanı, 3 Eylül’de öğretmenlere hitap ederken kullandığı şu ifadeler öğretmene ve eğitim-öğretime bakıştaki ilkeler adına bir yol haritası ortaya koymaktadır.
“Şunu biliyorum ki, Mevlana sema yaparken akşam olsa da eve gitsem diye dönmüyordu. Yunus, şiirlerini yazarken bu iki kıtada böyle oluversin, nasıl olsa okuyan olmaz diye yazmıyordu. Mimar Sinan, nasıl olsa ben öldükten sonra yıkılır, diye bina inşa etmiyordu. Biz böyle gördük, bize yaptığımız işi aşkıyla, layıkıyla, neşesiyle yapmak düşer. İltifat beklemeden marifete talip olmak hayalimiz.”
Evet, bu yaklaşım derin bir kültürün; maziden atiye taşıdığı izlere vurguyu içermektedir. Tıpkı Aravasi Hoca’nın “Okul Kültürü” kavramına dikkat çektiği gibi bir yenilenme adımı göze çarpmaktadır:
“Okul kültürü sözü, akademik bir anlam ifade eder. Okul, milli kültürü malzeme olarak kullanır. Onu evrensel ölçülere ve değerlere göre işlerken çağdaş inceleme ve araştırmaların ürün ve verilerini de bu milli kültüre aşılayarak onu güçlendirmeye çalışır.”