Nurettin Soyer’in Oğlunu Savunmak
Kenan EROĞLU
Allah; kendini Milliyetçi olarak kabul eden birini Nurettin Soyer’in oğlunu savunacak kadar şaşırtmasın.
Bu ne haldir?
Nurettin Soyer’i savunmak size mi düştü.
Türk Milliyetçiliği davasını taa 1911 yılında kurulan Türk Ocaklarından itibaren yargılayan,
12 Eylül mahkemelerinde topyekün Türk Milliyetçiliği yargılanıp idamlar isteyen adam ne çabuk unutuldu.
Ayrıca;
1944’ler de Türk Milliyetçilerini tabutluklara atan CHP’nin unutulması asla mümkün olmamalı
Bırakın Nurettin Soyer’i Türk Milliyetçilerinin aynı zihniyeti taşıyan 7 sülalesi ile hesabının olması gerekir.
Ya
Türk Milliyetçileri üzerinde yeni bir oyun mu oynanıyor.
Ya da
Siz sola doğru mu evriliyor sunuz?
Aslında
Size ne Nurettin Soyer’in oğlundan?
CHP kendi adayını yeteri kadar savunamıyor mu?
Bırakın CHP adayını CHP’liler kendileri savunsun
CHP’ye bulaşan her kes neticede CHP’ye bulaşmasının bedelini öder.
CHP’nin tek parti dönemi demokrasi tarihi açısından en karanlık bir dönemdir.
CHP’ ve adayını savunmak o karanlık günleri savunmaktır.
Nurettin Soyer’in oğlunu savunmak, Ecevit’i savunmak demektir. Kısaca “zam zulüm işkence” olarak özetlenen Ecevit iktidarlarını savunmak demektir.
12 işkenceleri hakkında isterseniz geçtiğimiz günlerde vefat eden Ozan Arif’e kulak verelim. Bakalım ne demiş.
………..
“ C-5
Hakim bey…Hakim bey, bütün dünyamı,
Yıkarak yaptılar benim sorgumu.
C-5 denen yere gözleri bağlı,
Tıkarak yaptılar benim sorgumu.
Savcının ağzından şu okunanlar
Benim suçum değil hep yalan bunlar!..
Dövdüler hakim bey, ağzımdan kanlar,
Akarak yaptılar benim sorgumu.
Düştüm ki bir sürü moskof piçine
Biri de demedi bunun suçu ne?
Tabancayı ta ağzımın içine
Sokarak yaptılar benim sorgumu.
Döve döve işettiler altıma
Bayıldıkça sarıldılar hortuma
Islatıp ıslatıp tekrar sırtıma
Çıkarak yaptılar benim sorgumu
Kimi vurdu, kimi baktı seyrime
Cop izleri oluk oldu böğrüme,
Sigaranın ateşiyle bağrıma
Çökerek yaptılar benim sorgumu.
Kimi şarap içti, kimisi rakı,
Karma karış oldu her türlü koku.
Döverek pisletip ağzıma boku
Dökerek yaptılar benim sorgumu.
Jileti vurdular ileri geri
Dilim dilim oldu yarıldı deri
Yarılan yere tuzu biberi
Ekerek yaptılar benim sorgumu.
Tırnağım söküldü kerpeten ile
C-5 ler konuşsa gelse de dile
Su diye yalvardım, hep güle güle
Bakarak yaptılar benim sorgumu.
Şişe ile zorladılar gıçımı
Tuzlu su verdiler yaktı içimi
Derisinden kopanaca saçımı,
Çekerek yaptılar benim sorgumu.
Allahsız-kitapsız sekiz on ayı,
Suçsuzum dedikçe vurdu sopayı,
Burnuma soktular tornavidayı
Bükerek yaptılar benim sorgumu.
Biri bu SOYER’de domuzun dölü!..
Sesinden tanıdım değilim deli.
Tenasül uzvuma ceryanlı teli
Takarak yaptılar benim sorgumu.
Hakim bey, erkeklik kalmadı daha
Ölem diye çok yalvardım Allah’a.
Avuç içlerimden tutup çarmıha
Çakarak yaptılar benim sorgumu.
Babamı almaya eve gittiler
Anama avradıma neler ettiler
Çocuğum boğazından tuttular
Sıkarak yaptılar benim sorgumu.
Yavrumu görünce çıldırdım dedim(!)
Ne derseniz kabul saldırdım dedim.
Atatürk’ü bile öldürdüm dedim
Yakarak yaptılar benim sorgumu.
Ozan Arif anlatamaz kaygımı
Yitirdim kanuna olan saygımı
Velhasıl ‘devlete güven’ duygumu
Sökerek yaptılar benim sorgumu.”
((Ahmet B Karabacak, Ülkücü Kadro haber sitesi, 26 Şubat 2019)
…………
Savunduğunuz adayın , 1980 hükümet darbesinin meşhur, bizler için bir kâbus olan savcısı Nurettin Soyer için“babam Türk ordusunun kıymetli bir mensubudur. Onunla iftihar ediyorum”diye gazetelere beyanat veren CHP ve İP’in İzmir Büyükşehir belediye başkan adayı Tunç Soyer babasını ve babasının yanlışını savunabilir. Fakat hiçbir Milliyetçi bu yanlışa düşemez. Düşmemeli.
Aksi takdirde milliyetçiler aslını inkâr etmiş olurlar.
Soyer’in işkencelerine dönersek:
“ İşkenceler, önce sanığın alındığı anda başlıyordu. Gözleri bağlanarak, kelepçe takılarak, nereye götürüldüğü söylenmeyip, paniklemesi isteniyordu. Yurdun her tarafından Ankara’ya götürülünce önce, sözde sorgu için bekleyecek diye, zemini beton, demir bir kafesin içine sokuluyordu. Burada ne kadar bekleyeceği de belli değildi. Rahmetli Ahmet Arvasî bey işte bu kafeste böbreklerini üşüttü, kalp hastası oldu, daha erken diyeceğimiz bir yaşta vefat etti. Buradan toplu olarak koydukları penceresiz, tuvaletsiz bir mekânda günün belirsiz zamanlarında ellerinde bir copla görevliler(!) kapıdan giriyor, kimseyi ayırt etmeden, suçlu mu, suçsuz mu diye düşünmeden copluyorlardı. (Böyle birini, bir arkadaşımın dükkânında dinledim. Kendisi Almanya’da çalışıyormuş. Tatil için, izinli geldiği İstanbul’da bir ahbabının evine misafir olarak gitmiş. Otururlarken kapıya polisler gelmiş, kimlik istemişler ve bunun gözlerini bağlayıp, bir cipe bindirerek, uzun koridorlardan geçirerek, büyük, karanlık bir mekâna atmışlar. “İçeride belki elli kişi vardı diyor. Orada, bulunduğumuz mekân penceresiz olduğu için orada kaç gün kaldım, gece mi gündüz mü bilmiyordum. Arada askerler gelip, coplarla sıradan vuruyorlardı. Bir ara benim Almanya’da çalışan bir işçi olduğumu bilen bir albay teftişe geldi. Beni görünce “burada ne işin var” dedi. Bilmediğimi söyledim. O gittikten bir süre sonra bir asker geldi. Gene gözümü bağlayıp, uzun koridorlardan geçirdikten sonra bir cipe bindirdiler. Üsküdar Meydanında gözlerimi açarak, orada indirdiler. Tek kelime konuşmadan çekilip gittiler. Kendisi Almanya’ya gidip, bir daha gelmeyeceğini söylüyordu.)
( ………………………). O işkenceler içinde sanığa eşi yakınları üzerinden ahlâksızca bir tehdit yoktur. Ama Soyer bunu da yapmıştır ve kendi hazırladığı metni imzalamak istemeyenleri babaları, anneleri, eşi ve çocukları ile korkutmuş ve imzalar almıştı. Rahmetli Ahmet Er anlattı: Kendi aleyhinde şahitlik yapması için yakını olan, tanınmış bir kadın şairi tamamen soyup, günlerce askıya bağlamışlar. Fakat kadın bu işkenceye rağmen bu yalana yanaşmamış. Ahmet Er bunu üzüntü ile hatırlatırdı.” (Ahmet B Karabacak, Ülkücü Kadro haber sitesi, 26 Şubat 2019)