“MONŞER-USTA NEREYE KOŞUYOR”
Kenan EROĞLU
Odgurmuş: Her şeye muhalif Monşer-Usta.Son günlerde sizde pek de hoş olmayan bazı tavırlar görüyorum. Nedir bu hal?
Monşer-Usta: Ne hali. Nedir o hoş olmayan şey?.
Odgurmuş: Sanki biraz ırkçılık yanınız ağır basıyor da sadece ırkçılık üzerinde duruyor da biz Türklerin girmekle şeref duyduğumuz İslam dini konusunda sanki Türklük ayrı İslamiyet ayrı gibi böyle ayırıcı bir dil kullanıyorsunuz.
Bir yerde “Türkler Müslüman oldu da ne oldu” diyor ve bu düşünceyi taşıyıp dillendiriyorsunuz. Sizin amacınız nedir?
Aslında siz iktidar üzerinden Suriyelilere, Suriyeliler üzerinden de Müslümanlara ve İslam’a karşı çok ayrıştırıcı dil kullanıyorsunuz. Bundan neyi amaçlıyorsunuz.
Monşer-Usta: Ne alaka şimdi, ben tabi şimdi bir takım size aykırı gelen düşünceler taşıyorum, ben bu düşüncelerimi engin tecrübelerimden alıyorum. Şimdi sorarım size: Müslüman olduk da ne oldu, biz Müslüman olmadan önce de büyük imparatorluklar kurmuş ününü cihana duyurmuş bir milletiz. Müslüman olmasak da olurdu.
Odgurmuş: Evet biz Müslüman olmadan önce de büyük devletler kurduk ve adımızı dünyaya duyurduk. Bu doğrudur. müslüman olmadan önce kurduğumuz devletleri ve imparatorlukları inkâr eden yok ki onlarla da iftihar ederiz. Atalarımızın tarih sahnesine çıktıkları yüzyıllarda İslamiyet daha gelmemişti. Ayrıca o devirde öyleymiş, İslamiyet geldikten sonra Türkler olarak toptan İslamiyet kendimize, yaşantılarımıza ve düşüncelerimize uyduğu için İslamiyet’i kabul ettik. Peki, bu arada Türk olup da İslamiyet’i kabul etmeyen topluluklar yok mu derseniz? Elbette var Hazarlar Yahudiliği seçtiler, Bulgar Türkleri, Macar Türkleri Hıristiyanlığı seçtiler. Bu gün yeryüzünde yaşıyorlar fakat dünya siyasetinde ve dünyada meydana gelen çeşitli medeniyet hamlelerinde maalesef yer alamadılar. Bu gün Bulgarlara kim Türk diyebilir Türklüklerini kaybettiler. Macarlar ise bizimle uzun mücadeleler verdiler sonunda pes ettiler. Bu gün yeniden köklerini arıyorlar ve Türk olduklarını vurgulama yoluna giriyorlar. Sorarım size bu gün Bulgar’ların ve Macar’ların Avrupa siyasetine, dünya siyasetine etkileri nedir hiç seviyesindedir, herhangi biz balkan devletinden farksızdır.
Sonra onlar Hıristiyanlığı seçtikten sonra çok büyük devlet ve imparatorluklar kuramadılar. Belli bir medeniyet meydana getiremediler.
Fakat biz Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra önemli medeniyetler kurmuş çok önemli devletler kurmuş ve hatta 16. Yüz yılda yeryüzünde buluna her üç Kişiden biri bizim tebaamızda olmuştur. Bu gücü ve iradeyi biz İslamiyet’e borçluyuz. İslamiyet bizim birlik ve beraberliğimizi pekiştirmiş ve ileriye doğru hamleler yapmamıza sebep olmuştur.
Bütün bunlar orta yerde iken tek parti döneminde kalmış olması gereken bu aykırı düşünceleri neden şimdi tekrardan ileri sürüyorsunuz.
Monşer-Usta: Ben bir muhalif olarak, düşüncelerimi söylüyorum. Kabul edersiniz ya da etmezsiniz.
Odgurmuş: Siz bütün bu görüş ve düşünceleri sanıyorum ki; Ülkedeki birkaç Suriyeli serserinin yaptığı yanlış işler üzerinden “bunlar ne biçim Müslüman, vatanlarını korumuyorlar buraya gelmiş yan gelip yatıyorlar” diyerekten, bu konuları dile getiriyorsunuz. Bu insanların Müslümanlığını kendi belirsiz ölçülerinize göre kesip biçiyorsunuz. Neden böyle yapıyorsunuz. Kimin ne iş yaptığını, kimin yan gelip yattığını siz nasıl bilebiliyorsunuz, Suriyeli komşularınız mı var, Suriyeli kiracınız mı var, hangi sahile gittiniz de yan gelip yatanları gördünüz, hangi piknik alanına gittiniz de orada eğlenen Suriyeli vs gördünüz de bunlar hakkında sosyal medya yalanlarına itibar ediyorsunuz. (Ben bunların yaşantılarına ve yanlışlığa bir şey demiyorum. Sizin tavır ve yaklaşımınızı tuhaf buluyorum.)
Bakın onları yani Suriyelileri koruduğum için bunu söylemiyorum. Konuşurken de adil olmak lazım, doğruları yerinde ve yetkililerden yapılan açıklamalara veya bir takım belgelere dayandırarak konuşmak lazım geldiğine inanıyorum. Çocukların her hangi bir konuda “babam öyle diyo” der gibi “öyle diyorlar, herkes konuşuyor, duydum vs”. Gibi cümlelerin arkasına sığınmamak lazım. Konuşmanın ve iddianın delillere dayanması lazımdır.
Benim derdim Suriyeliler, Afganlılarla değil, onları kulaktan dolma sosyal medya yalanları ile itham etme eğiliminde olan yarı cahil okumuşlarladır.
Monşer-Usta: Yalan mı yani. Yan gelip yatmıyorlar mı? Gitsinler memleketlerine onlarda kurtulsunlar biz de kurtulalım. Onlar Müslüman mı ki. Hele de benim bildiğim kadarıyla bu Suriyelilerin de “zamane Müslümanlarının da çevre bilinci yoktur! Ağaç sevgisi, kuş sevgisi, doğa sevgisi yoktur!..Vatan sevgisi zaten yoktur!..Az bir miktar olanların duyarlığını da siyasi endişeler perdeler.” Bu işe reis ne der, partim ne der, şeyhim ne der?.. Durduk yerde dünya çıkarıma zarar vermeyim, makam amacıma zarar vermeyim düşüncesindedirler.
Odgurmuş: Siz neler söylüyorsunuz, Tüm Müslümanları bu şekilde itham etme hakkını kim size nasıl veriyor size. Birkaç cahil cühela ve bilgisiz kimliğinde Müslüman yazanın yaptığı bir takım yanlışlardan dolayı geneli nasıl suçlarsınız. Bu sözleriniz ne hakka ne de şeriata yakışır.
Sonra kaldı ki piyasada sizin Müslüman dediğiniz insanlar, o Müslümanlığı nereden öğrendiler, hangi eğitimleri aldılar, hangi dini okulları bitirdiler de siz onlardan İnsan-ı kâmil gibi bir davranış bekliyorsunuz ki. Bu insanların bu şekilde dinini yarım bilmesinden, bilmemesinden ya da yanlış bilmesinden siz sorumlu değil misiniz? İnsanlara ilkokul veya ortaokul çağlarında Kur’an kurslarında verilen dini bilgiler dışında ne gibi dini bir eğitim ve dini bir bilgi verdiniz de siz onları böyle şu yanlış, bu yanlış diyerek toptan mahkûm ediyorsunuz Bu davranışınız da ne akla ne izana yakışmaz.
Sonra siz paylaşımlarınızla sanki Ülkücü olarak bilinen insanlarla yine İslamcı veya Ülkücü olarak bilinen insanların da değer verdiği şair yazar gibi insanların aleyhine bulunuyor onları ne kadar doğru olduğu bilinmeyen hatalarını mercek altına alıp büyütüp büyütüp insanlara sunuyorsunuz. Ülkücüler bir takım insanları sever sayarlarken (Necip Fazıl, Y.Bülent Bakiler, Cemil Meriç gibi) onlarla aralarına mesafe koymaya çalışıyorsunuz. Bunu neden yapıyorsunuz.
Üstüne üstlük bu gibi ayrıştırıcı düşüncelerinizi dile getirip eleştirenlere de damganız her zaman hazır “Arap sevici”, “iktidar yalakası”. Bu yanlış bir yargılama metodudur. Bana göre konu Arap seviciliği olmadığı gibi konu sizin görüşlerinizi de laf salatası ile boşa çıkarmak meselesi de değil.
Siz de biliyorsunuz ki bize tarih olarak okutulanlar ile bizim birer vilayetimiz olduğu halde bu gün İngilizlerin planları sonucu küçük devletçikler ve emirliklere bölünen Araplara okutulan tarih her iki topluluğu bir birine düşman edici bir tarzda yazılmış tarihlerdir. Belki de bu tarih kitapları aynı kalemden çıkmıştır. Biz neden bu oyuna geliyor ve bir takım devletçiklere ve onların halklarına düşman oluyoruz ki. Eğer biz kendimize düşman arıyorsak İmparatorluğumuzu yıkıp parçalayan İngiltere’ye düşman olmamız gerekmez mi? Bu gün Türkiye’de bir tek İngiliz düşmanlığı yapan bir Türk gördünüz mü? Yalnız imparatorluğumuzu parçalamakla kalmamış olan İngilizler kendi dillerini de bize öğrenilmesi gereken en önemli dilmiş gibi dayatmıştır. Ve dilimizi şöyle kısaca incelediğimiz takdirde pek çok İngilizce kelimeyi su gibi kullandığımız gerçeği ile karşı karşıya geliriz. Ülkemizin en önemli Üniversiteleri İngilizce tedrisat yapmakta veya İngilizce Hazırlık sınıfları ile İngilizce öğretmektedir. Ayrıca şu an kullandığımız pek çok ev eşyasının yanı sıra giysi ile ilgili kelimelerin pek çoğunluğu da Fransızcadır. Bundan acaba neden hiç rahatsız olmazsınız.
Bu gün bölgemizde Türk düşmanlığı yapan üç ülke var, bunlar, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Cumhuriyetidir. Bu üç ülkenin de yöneticileri ABD’nin kuklasıdır. ABD’nin tahrik ve tavsiyeleri ile bize düşmanlık yapmaktadırlar. Bizdeki Arap düşmanlığının ise temelinde İngiliz propagandası vardır.
Kısaca diyorum ki bir takım dostluklar ve bir takım düşmanlıklar devletler için geçici durumlardır. Bizim millet olarak derinden düşmanlık beslediğimiz hiçbir millet yoktur. Balkan savaşından sonra Balkanlardan kopup gelmek zorunda olan Türkler, İstanbul’a geldiklerinde İstanbul’da bulunan diğer azınlıklara karşı hiçbir kırıcı hareket içinde olmamışlardır. Ayrıca belki de yüzyıllardır bizimle savaşan ve pek çok Türk ülkesini ilhak eden Rusya’da 1917 Ekim devrimi gerçekleştiğinde devrime muhalif olup ülkesini terk eden pek çok Rus İstanbul’a gelmiş sığınmış ve onlara karşı da hiçbir olumsuz hareket gösterilmemiştir. İşte sizin anlayamadığınız Türk’ün büyüklüğü buradadır.
Siz bu fikirleri nereden aldınız bilemem ama Ortadoğu’da sonradan nevzuhur ortaya çıkan geri kabile devletlerinin vatandaşları gibi hareket ediyor ve onlar gibi düşünüyorsunuz.