
ELEŞTİR AMA BİRAZ MANTIKLI OL
Kenan EROĞLU
Odgurmuş: Bulabiliyor musunuz bari?
Monşer: Neyi bulabiliyorum anlamadım.
Odgurmuş: Nasıl bilmiyorsunuz? Sürekli yaptığınız bir iş değil mi aranmak, aramak ve tabi ardından da bulmak.
Monşer: Bilmece gibi konuşuyorsunuz ama sanki bir şeyler ima ediyorsunuz gibime geliyor.
Odgurmuş: Bir şey ima etmeme gerek var mıdır? Her şey ve her zaman ayan beyan orta yerdedir. Aranıyorsunuz… Arıyorsunuz. Sürekli bir şeyler, hatalar, yanlışlar arıyorsunuz. Ben sizi çözdüm. Hep aynı konu üzerinde duruyor, hep bir eksik, bir yanlış, bir hata arıyorsunuz. Sizin işiniz bu. Siz bunu kendinize iş edinmişsiniz.
Hatta sürekli birilerinin söylediği veya ifade ettiği bir şeyin aksini isbat etmek için büyük çabalar sarf ediyorsunuz.
Hep bekliyorsunuz, “biri bir hata yapsa, bir yanlış söz söylese de ben ele alıp çıksam yola, sosyal medyayı sallasam” diyorsunuz.
Söylenen her hangi bir sözün hangi ortamda, hangi şartlarda ve ne sebeple söylendiğine ve hatta sözün-cümlenin derinliğine bakmadan hemen ve derhal bileti kesiyor. Trene biniyor ve uzun bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Biliyor ve inanıyorsunuz ki, sizi dinleyen, size inanan, yollarınızı gözleyen fikirsiz, tefekkürsüz, herhangi bir kitap dergi karıştırmadan hap haline getirilmiş vecizelerinizi almaya yaymaya inanmaya hazır bir kitleniz de var.
Monşer: Siz neler söylüyorsunuz? Ben her halde ve durumda gerçeklerden ve hakiki gerçeklerden ve hatta en gerçeklerden söz ediyorum-ederim. Elbette arayacak, aranacağım. Tabi aradıkça da bulacağım. Siz benim bu haklı arayış ve yerinde eleştirilerimi yersiz ve bir bilgiye dayanmayan hayali palavralar olarak mı görüyorsunuz.
Odgurmuş: Evet tam olarak ta böyle görüyor böyle diyorum. Herhangi bir konuyu eleştirirken hiçbir akıl ve izan terazisinden geçirmeden, sonuçta Devletimiz, Milletimiz ve yüce Dinimiz zarar görür mü, olumsuz tartışmalara sebep olur mu? Kendini bilmez insanlar, siyasetle devlet idaresini bir birine karıştırarak yanlışlara düşer ve Devletimiz, Milletimiz ve yüce Dinimiz ve değerlerimiz hakkında olumlu-olumsuz, yerli-yersiz söz ederler mi diye hiç düşünmüyorsunuz. Habire konuşuyor da konuşuyorsunuz.
Mesela yüzyıllardır bir gelenek halinde kutlanan geceler ve okunan Mevlid uygulamasını din ve ibadet zannederek dindarları eleştiriyor onları suçluyorsunuz. Hâlbuki dinin bir gereği ve dinde yeri var olduğunu sandığınız bu gibi konularda biraz kitap karıştırsanız. Ya da bu konuları bilen birilerine sorsanız elbette doğru olan neyse öğrenmiş olur ve o zannettiğiniz konuda hem olumsuz açıklama yapmaz hem de kendini, geçmişini, dinini bilmeyen insanların bu değerler üzerinde olumsuz sözler söylemelerine de sebep olmamış olursunuz.
Gerçekleri söylüyorum, gerçeklerden bahsediyorum, diyerek milletimizin, devletimizin ve dinimizin aleyhine konuşulmasına sebep oluyorsunuz. Hâlbuki bütünleştirici, toparlayıcı, birleştirici, güçlendirici, birlik ve beraberliği sağlayıcı konulara ağırlık verilmesi gerekirken siz de bölücü Marksist’ler gibi had ve hudut tanımadan her konuya eleştiri buluyorsunuz.
Aslında bu eleştirileri yaparken çoğu kez de cehaletinizi ortaya koyuyorsunuz. İleri süreceğiniz eleştiri ile ilgili bir iki kitap dergi karıştırsanız, yok olmadı İnternette güvenilir kaynaklardan da bir kaçına baksanız ondan sonra iddianızı dile getirseniz belki daha iyi yapmış olursunuz.
İmalattan anlamıyorsunuz, arabadan anlamıyorsunuz, üretim nedir bilmiyorsunuz, “ilk örnek” nedir bilmiyorsunuz ekonomi ile ilgili bilgileriniz sosyal medya yalanlarına dayanıyor. Ardından çıkıp “bu arabanın ilk örnek İtalya’dan, bunun neresi yerli” diyorsunuz. Bu cümleyi kuran bir insana ancak gülünür. Bir diğer arkadaş ta “bu arabanın kapı kolu yok” demişti. Ona da iki kere gülünür. İnsan ne söz söylerse, ne iş yaparsa yapsın biraz mantıklı olur. Söylenen şey hayatın gerçeklerine uyuyor mu uymuyor mu bakmak lazım. Söyleyip iddia ettiğiniz konu biraz gerçeklere uygun olmalı.
Bu yersiz eleştiri ve davranışlarınıza da bir kılıf bulmuşsunuz; Neymiş, “Aydınlar mutlaka eleştirirler, eleştiri yapmak, eleştirel bakmak aydın olmanın birinci vasfıdır” diyerek hareket ediyorsunuz Bu sözü kim söylemiş, Ayet’mi, Hadis’mi, çok önemli biri mi söylemiş de bu sözün arkasına sığınıyor ve verip veriştiriyor. Bilir bilmez her konuya maydanoz oluyorsunuz. Biz millet olarak kurduğumuz cihanşümul devletleri, hayata ve olaylara eleştirel bakarak mı kurduk?. Bizim medeniyetimizin temelinde “eleştiri” mi var, yoksa “hoşgörü” mü var. İyi düşünmek lazım. İyi tefekkür etmek lazım. Ezik okumuş aydınlar gibi batının ve batılının bize giydirdiği mefhumları gözümüz kapalı kabullenmek size ne kazandırır, bize ne kazandırır düşünmek lazım.
Bu gün millet olarak bizim eleştiri yapmaktan çok birlik ve beraberliği temin etmeye ve çok çalışmaya ihtiyacımız vardır. Çalışmadan hiçbir şey elde edilemiyor. “Devlet iş versin çalışalım” cümlesinin arkasına sığınmadan çalışmalı çok çalışmalıyız.
Monşer: Yani ne diyorsunuz biz çalışmıyor muyuz? Ben devlete 30- sene hizmet ettim şimdi emekliyim ne yapabilirim ki? Benim bu kadar çalışıp vazife yaptığımı çalışma olarak kabul etmiyor musunuz?
Odgurmuş: Evet genellikle 30-40 sene çalışıp emekli olan pek çok insanımız var. Devlette çalıştığınız zamanlarda gerçekten mesai saatlerine uydunuz, gerçekten bihakkın çalıştınız, Arada izin-rapor almadınız mı? Ben biliyorum, yakın çevremden de gördüm pek çok kimse mesai saatine uymuyor. Sabah iş saatinden sonra işe gittikleri halde akşam mesai saatini beklemeden de ayrılanları çok gördüm. Hatta diyebilirim ki hiç işe ve işyerine gitmeden maaş alanlar bilirim.
Milletini seven insanların milleti için çalışması gerekir. Orada burada günlük politikanın dolambaçlı yollarında dolaşmanın bu millete hiçbir faydası yoktur.
Windows 7 Ultimate Satın Al