SERDENGEÇTİ AYNASINDAN ATSIZCA YANSIMALAR
Hasan Tülkay
Nicedir okuyorum, fakat yazmıyordum. “Türkçü- toplumcu-buduncu” marjinal grupların sanal ortamda virüs gibi yayılan bir yanlışlarına dikkat çekmek, Atsız hocaya da saygı borcumuzun bir küçük taksidini ödeyebilmek ümidiyle klavye başındayım. Peşin bir hatırlatma ile mevzuya girmek isterim: Türkçülük adına Serdengeçti düşmanlığı yapmak tertipli fesat hareketi değilse; aptalca bir gaflettir, dalâlettir. Ahir ömründe en yakınları arasında bulunmak talihiyle nasiplenmiş birisi olarak şahadet ederim ki; Serdengeçti’yi asla ve kat’a Atsız’ın aleyhinde konuşurken duymadım, görmedim…
Sivri dilleri yüzünden diplomalarını alamasalar da tıp ve felsefe tahsil ettikleri halde, mücadele denince “hayatı felsefeyle ilimle anlamayan”, “volkan gibi lâv atmış, ne susmuş, ne sönmüş; bu iman yolunda çılgınlara dönmüş” iki dâva delisi: Hüseyin Nihal ATSIZ ve Osman Yüksel SERDENGEÇTİ… Atsız adı Ötüken, Orkun dergileriyle bütünleşmiş, Serdengeçti mecmuası da Osman Zeki Yüksel’in adı, namı, nişanı olmuş adeta…
Ufuk çizgileri farklı olsa da “milliyetçi-mukaddesatçı” camianın millî fikir iman kutuplarından Atsız (Ötüken), Necip Fazıl Kısakürek (Büyük Doğu), Nurettin Topçu (Hareket) üçgeninin kapsama alanında bulunan Serdengeçti; bilhassa karakter, ahlâkî duruş ve tavır olarak en çok ATSIZ’la benzeşir. İkisi de inandıkları doğruların eğilmez- bükülmez, yılmaz-yıkılmaz, dik duruşlu, yiğit, cesur savaşçılarıdır. İsminin Çankaya (Gazi Paşa) tarafından çizilmesine, resmî itibarı sıfırlanmasına rağmen en yukarılara “Biz ise Zeki Velidi Togan’ın talebesi olmakla iftihar ederiz” diye alenî telgraf çeken Atsız… “Yüksek Vekaletin Alçak Vekiline” “Beni tuttuğum yoldan Yücel değil, ecel gelse döndüremez” diye istida yazan Serdengeçti…
Atsız da Serdengeçti de paraya-pula, markaya-çula itibar etmezler; haksız ve yanlış yolda ise hiçbir gücün, makamın önünde eğilmezler. İkisi de hesap-kitap adamı değildir. Atsız; muhalif seslerin kâğıt, matbaa temininde karşılaştığı amansız maddî-manevi engelleri aşmak için gazetelere serî roman yazmak zorunda kalmıştır. Bir bakıma iyi de olmuştur. Edebiyat ehli ne der bilemem amma, Deli Kurt’taki “özensiz dağınıklığı” siparişi bir an önce tamamlayıp acilen Bedriye Hanım’ın Almanya yol parasına sahip olabilme sıkıntısına bağlayanlar var. Serdengeçti “mukaddesat vergisi tarh edenler”den değildir amma, genetik Aksekili mirası O’na parayı kullanma ve sahip olma konusunda Atsız’dan daha iyi diyecek bir öncelik sağlar…
Atsız da, Serdengeçti de “fenafiddava” derecesinde inandıkları dava ile meşbû ve meşguldürler ki; doğal halvet ve muhabbet hallerini ihmâl edecek kadar kendilerinden geçmişlerdir. İkisinin de aile hayatı adeta faciaya, felâkete dönüşecek şiddette dram sahnesidir. Bedriye hanımın çocuklarını da alıp Almanya’ya çekip gitmesi, Atsız ahir ömründe Sağmalcılar hapishanesinde cezasını çekerken bir kere bile ziyaretine gelmeyişinin tek sebebi “Güntülü” olayı değildir.
Atsız’ın daha ince, estetik, müeddep; Serdengeçti’nin ise zaman zaman müstehcenlik sınırlarını zorlayan bir mizah damarları vardır ki; ikisine de çok yakışır… Kendileriyle bile dalga geçebilecek kadar “humoristik” kişilik; özgüveni yüksek, zekî insanlara mahsustur. Fakat mizahın da bir haddi hududu olduğuna asıl dikkatimizi çeken Atsız’dır: “İnsanlar mizah ve şaka yapabilirler. Fakat bazı konular vardır ki onlar asla şakaya gelmez. Orada ciddî olmak insanlık borcudur. Bayrakla alay edemezsin. Millî tarihle eğlenemezsin. Kuran’ı mizah konusu yapamazsın. Aile namusunu hiçe sayamazsın. Bunlar millî mukaddesattandır. Millî mukaddesatı olmayan millet,
millet değil hayvan sürüsüdür…” İlk defa Serdengeçti’nin bir yazısında kullandığı, sonradan Ülkücü gençliğin alemi ve bir dönem “parti”nin sloganı olmuş “Tanrıdağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanız” kimlik tanımlamasının ikinci kısmı kendisini pek ilgilendirmese de Atsız hoca da “Türklerin dini”nin “tahkir ve tezyif” edilmesine tahammül edemez. (Bazı hususî mektuplarındaki ifadeler, Ruh Adam’daki mahkeme sahnesi ve Türklüğün kabesi Çanakkale ifadeleri Atsız’ın trajik çelişkisi olarak incelenmeli, sorgulanmalı kanaatindeyim.)
Atsız’la Serdengeçti’nin en büyük ortak paydası Türkçülük ve Turancılıktır. Serdengeçti de Atsız gibi Türk milletinin büyüklüğüne dikkat çeker: “Hemen herkes, hele politikacılar, “Türk Milletini lâyık olduğu yere çıkaracağız” derler. Kimi de bu fikri, “Türk Milletini çağdaş medeniyet seviyesine çıkaracağız” şeklinde ifade eder. Feza çağından da bahsedenler var. Birisi çıkıp da Türk Milletini aya çıkaracağız, oraya yerleştireceğiz dese, artık yadırgamayacağız. Sonra da büyük milletimiz vs. vs.. Demek ki, bunca tıraşlama, bunca rüzgârlamaya rağmen Türk Milletinin seviyesi düşük. Düşük olmasa şuraya, buraya çıkaracağız derler mi? Beyler böyle ulu orta konuşmayın. Türk Milleti seviyesi düşük millet değildir. Türk Milletinde öylesine insanî, medenî hasletler vardır ki, aya çıkanlar dahi bunun zerresine sahip değildirler. Teknik başka, “insanîlik” başka. Türk Milleti merhameti, yardımseverliği misafirperverliği, mertliği, tevazuu, ihlâsı, imanı ile bütün milletlerden ileridir. Seviyesi hepsinin üstündedir. Ben bunu oy toplamak için söylemiyorum. İnanarak söylüyorum. Gençliğimde de bu lâfı çok işitirdim. “Milletimizi muasır medenî milletler seviyesine çıkaracağız.” Eskiden böyle söylerlerdi. Kendimizi bu denli aşağı görmek; olur iş değil. Elbette gerçeği de görmeli, realist olmalı; amma bu kadar değil. Teknik bakımdan onlardan geri olduğumuz belli. Fakat insanlık, ahlâk, fazilet, adalet, hakseverlik, diğergâmlık,
itaat, sabır, ilâhî beşerî hasletler bakımından onlar bizim seviyemize daha bin sene yetişemezler…” “Sanki “Bu dünya iki adama az” diyen Yavuz Sultan Selim’in varisi idim. Bende bir imparatorluk ruhu vardı. Hâlâ da var. Küçülmeye, küçültmeye katiyen gelemiyorum. Başka milletlerin üstünlüğüne tahammülüm yok. Hele Türk milleti için “geri kalmış millet” denildi mi, çileden çıkıyorum. Realite, realite! Realite ne olursa olsun ben böyleyim. İşte bu da bir realite.”
Serdengeçti Atsız kadar “tertemiz ırkçı” değilse de şu ifadeler Atsız’ı aratmaz: ““Türk olmayanlardan, kanı bozuklardan, sütü bozuklardan, devşirmelerden, dönmelerden bu millet çok çekmiştir.”
Serdengeçti “Türklüğün İlâhîsi”ni yazacak kadar Türklüğe sevdalıdır: “Şol Asya’nın ırmakları // Akar Türklük deyu deyu // Ol mübarek toprakları // Kokar Türklük deyu deyu” – “Yabancılarda yurdumuz // Devasız kaldı derdimiz // Altaylarda Bozkurdumuz // Gezer Türklük deyu deyu”
“Akif’in gür sesinden / Yunus’un nefesinden / Gökalp’in hevesinden / Bir şeyler var içimde” diyen Serdengeçti’yle Atsız tasavvufa bakış itibariyle ayrılırlar. Fakat ikisi de hilâl ve İstiklâl Şairi Akif’e hayrandırlar. Akif hakkında belki de en kısa, fakat en güzel yazılardan birini Atsız yazmıştır. Serdengeçti Neşriyatı’nın ilk eseri Türklüğün Perişan Hali’nin daha girişinde “Biz Bunlara Bağlıyız” başlığıyla seçtiği özlü sözleren birisi de “Bu ümit: Düşman yurtları viran olacak // Türkiye büyüyüp Turan olacak-Ziya Gökalp”tir. Serdengeçtice Turan ve Dış Türkler sevdasının dile getirildiği, hapisanede yazılmış “Ağıtlar”dan seçtiğimiz sadece şu iki beşlik bile bu konuda lirizmin en samimi ifadesi sayılmaya yeter:
Turan ellerinden haber gelmiyor! Ya Rabbi derdimi kimse bilmiyor! Dört asırdır Türk’ün yüzü gülmüyor!. . Akşam olur, sabah olur ağlarım, Nerde benim, Oral-Altay dağlarım? Kimlere söylesem bilmem derdimi? Acep dünya böyle zulüm gördü mü? Bozkurt gitmiş, ayı basmış yurdumu. Bozkurdum der, öz yurdum der ağlarım, Nerde benim, yaslı Tanrı dağlarım?
Plağa kaydedilip Doğu Türkistan’a kadar gönderilen bu şiirin orada başına ne iş geldiğini bilmediklerini söyleyen Serdengeçti’nin “İmparatorluğa Mersiye” “Destan”ı da damarında Türk kanı heyecanı duyan herkesin yüreğini titretecek kadar maziye tahassür yüklüdür. İşte şiirin sonu:
Rodopların ak başları yaslıdır, Serdengeçti gönül, artık usludur, Rüzgarları bile matem seslidir,
Zafer, zafer der, eserdi yelleri, Biz neyledik o koskoca elleri?..
Türkçü Turancı Serdengeçti’ye göre Türkçülük, Türk milleti için canla başla çalışmaktır. Turancılık ise, bütün dünya Türklerinin bir bayrak altında toplanma arzusu ve hedefidir.
Atsız da Serdengeçti’de de en temiz hürriyet havası dağlarda
yankılanır, yaşanır. Osman abinin “Dağlara Dair” yazı ve şiirlerinin hürriyet-kahramanlık cephesi; Atsızca, “Saraylarda süremem // Dağlarda sürdüğümü” diyen “Türk Kızı”nın halinde dilinde şiirleşir.
Serdengeçti’nin hürmetini, muhabbetini sonuna kadar muhafaza ettiğini gösteren nüktedan manzumesini Atsız hocaya hasta yatağının başucunda okuduğu, Atsız’ın da tebessümle karşıladığı söylenir. (Yücel Hacaloğlu abimizin şahitliğiyle…) Necip Fazıl’a da hafifçe dokunduran bu şiirin girişi: ”Uluğ kağan otağında // Hasta düşmüş yatağında // Büyük Doğu batağında // Yazıların okuyoruz” (Malûm; yazacak yer bulamayınca Atsız bazı yazılarını Üstad’ın Büyük Doğu mecmuasında neşretmiştir.)
Osman Yüksel, Atsız’ı da tek parti yönetimine karşı ilk “erkekçe” “Türk’çe” muhalefet olarak över. Onda erkeklik, Atsız’daki gibi, öncelikle -sertliği, kararlılığı, dirayeti güvenceleyen ahlâkî bir değerdir.
Atsız’ın Serdengeçti hakkındaki düşünceleri ise şöyledir:
“Seçim konuşmalarında bir defa da Deli Osman’ı dinledim. Deli Osman da kim demeyin. Benim tanıdığım iki Osman var: Biri akıllı Osman yani Profesör Osman Turan, öteki de Deli Osman, yani Serdengeçti Osman Yüksel. Doğrusu, spiker ‘MHP adına Osman Yüksel konuşacak’ dediği zaman hoşça vakit geçirmek için işi gücü bırakıp köşeye yaslandım. Hakikaten on dakikam neşeyle geçti. Almanya’ya gitmeden önce kendisini görüp kaç mebus çıkaracaklarını sormuştum. ‘En az 9, en çok 19’ demişti. Ne alçak gönüllü kişiydi! Keskin nişancı olarak attıktan sonra pekâlâ 19 yerine 59 da diyebilirdi ama demedi işte…” (Deliler, Osmanlıda düşmanı şaşkına çeviren akıncı serdengeçtiler kolunun bir başka adı… Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.)
4 Mayıs 1952 tarihinde Ankara Atatürk Lisesi’nde vermiş olduğu “Türkiye’nin Kuruluşu” konulu bir konferans üzerine Atsız, 13 Mayıs 1952 tarihinde Haydarpaşa Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden alınarak Süleymaniye Kütüphânesi’ndeki görevine tayin edilmiştir. Bunun üzerine Serdengeçti, Atsız’ın bu konuşmasını dergide yayımlayarak ve ”3 Mayıs ve Nihâl Atsız” adlı bir yazı yayımlayarak bunu dergisinin 15 ve 16. sayılarında sundu. Hemen yazımızın ekinde okuyabilirsiniz.
3 Mayıs 1944 hadiselerinin akabinde “Irkçılık-Turancılık” davasında tutuklanan, tabutluklara tıkılan zamanın ileri gelen milliyetçileri arasında Atsız’la, Nejdet Sançar’la, Türkeş’le birlikte Serdengeçti de vardır. Sağlığında kısım kısım tefrika edilen 1944 hatıraları Kara Kitap vefatından yıllar sonra Prof.Dr. Cemal Kurnaz’ın fevkalâde gayretleri ile okuyucusu ile buluşabildi. Ne var ki; vaktiyle çıktığında Türkiye’yi sallayacak zannedilen Kara Kitap milliyetçi camiada bile makes bulmadı… Her kafadan bir ses demek olan “demokratik kakafoni” ortamında fark edilmeyen bu eser o günkü havayı hissettiren en etkili hatırattır. Serdengeçti’ye Başbuğ Türkeş’in “1944 Milliyetçilik Olayı” hakkındaki görüşünü sorduğumuzda “Yazmasa daha etkili olurdu” dediğini hatırlıyorum. (Nitekim kitap çıkmadan önce de “Yazmasa daha etkili olur” demişti. “3 Mayıs’ı en iyi Atsız yazar; amma yazar mı, yazmaz mı, ya da yazdı mı bilmem” derken de galiba Atsız’ın vakur duruşuna dikkat çekiyordu.)
Atsız’la Serdengeçti’nin farklı düşünceleri, bugünkü bakışımıza göre eksikleri, yanlışları yok mudur? Vardır ve belki tahminimizden de çoktur. Meselâ ezilenleri savunmak, mazlumlara, mağdurlara, dindarlara sahip çıkma adına Osman abinin hemen bütün tarikat ve cemaat sapkınlarına, sonradan siyaset ve din simsarlığına dönüşen “dinî hareketler”e adeta gözü kapalı sahip çıkması… Atsız hocanın “Nurculuk Denilen Sayıklama” ile yetinmeyip Yunus Emre gibi bir
gönül mimarımızla dalga geçmesi gibi… Lâkin yanlışları ikisinin de inanmış dâvâ adamlığı sıfatlarına halel getirmez.
ATSIZ bugün de dünkü kadar “tehlikeli” bir ahlâk kahramanıdır. ATSIZ’ın fikirleriyle siyaset yapamazsınız. Lâkin ATSIZ’ın temsil ettiği ruh Türklüğün var-olma mücadelesinde, kara günler için muhafaza edilmesi gereken ihtiyat akçesi değerindedir. Piyasada ATSIZCI geçinenlerin bile maalesef onu doğru okumadığını ve anlamadığını görüyor, üzülüyoruz.
İnternette çok dolaşan –kaynağını ve doğruluğunu tespit edemediğim- fakat Serdengeçti’ye yakışan bir sözü de kaydetmeden geçemeyeceğim: “ATSIZ gibi tok gözlü ve dürüst insan görmedim. İslâmcı değil ama İslâm ahlâkı onda. Nice İslâmcı geçinenin derdi para.” ( Türk-İslâm fedaisi Osman abi Türkçü, İslâmcı gibi tabirleri pek kullanmazdı.)