
19. YÜZYIL TÜRKİYESİ VE TÜRK MODERNLEŞMESİ
Halim KAYA
Türk Modernleşmesi başlığını görünce dikkatimi çeken kitap Oğuzhan Saygılı tarafından gönderilince, kitabı okumaya başlarken yazarının meşhur Armınıus Vambery olduğunu gördüm. Yazarının Armınıus Vambery olması bu okumayı benim için daha önemli hale getirdi.
Armınıus Vambery’nin “19. Yüzyıl Türkiyesi Ve Türk Modernleşmesi” adlı kitabını Emre Özsoy ve Murat Çaylı Fransızca nüshasından ve 2018 yılında Tataristan Cumhuriyeti Milli Arşivinde bulunan Arapça harfli tercümesini karşılaştırarak hazırlamışlardır. Arapça harfli tercümeyi ise Tatar aydının Muhammed Fatih Kerimî yapmıştır. Orijinalinde üç bölüm olan kitap Muhammed Fatih Kerimî tarafından iki bölümü tercüme edilmiş noksan bir nüshadır. Emre Özsoy ve Murat Çaylı Muhammed Fatih Kerimî’nin noksan bıraktığı bölümü de Fransızca nüshadan alarak yüz iki sayfalık bu kitabı hazırlamışlardır. Kitap İstanbul’da 2022 yılında Selenge Yayınları tarafından basılmıştır. Kitap iki bölümden oluşmaktadır. Armınıus Vambery’nin hayatnını anlatan bir sayfalık tanıtım yazısından sonra “Sunuş” ile başlamaktadır. Birinci Bölüm Vambery’nin Tam Metni başlığını taşımakta ve Bugünün Türkiyesi ve Kırk Yıl önceki Hali, Kırk Yılda yapılan Türk Islahatları, Türk Kadınının Islahat Eğilimleri, Türk Islahatları ve Umumi bir Savaşın Tehlikeleri başlıklarından oluşmaktadır. İkinci Bölüm Fatih Kerimi’nin Kısmi Tercümesi başlığında; Türk Hanımları, Türklerin Islahatı, Mütercim Tarafından Bir iki Söz, Türk hatunlarının Tecdit ve Islahat Yoluna Girmeleri, Türklerin Islahatı ve bir Muharebe-i Umumi Muhatarası başlıklarından oluşmakta ve son olarak da Dizinden bulunmaktadır.
Armınıus Vambery bir Macar Yahudi’si olmakla birlikte Macar Türkolojisini kuran bir Türkolog olarak Orta Asya Türk Dünyası ve Osmanlı Türklüğü üzerine yaptığı araştırmalar ile Türkoloji’nin temel eserleri sayılacak kitaplar yazmıştır.
Armınıus Vambery Sultan II. Abdulhamit ile dostluk kurmuş, saray çevresinde aranılan biri olmuş, Osmanlı Pasaportu ve “sahte Derviş” kılığında Orta Asya’yı ve Türkistan’ı karış karış gezmiş ve Ruslara karşı Türklerin haklarını arayan bir gazeteci rolü oynamıştır. Türkistan seyahati sırasında İngiltere’ye casusluk yapmış, Türk dünyasını gezerken tutmuş olduğu notlar ve yazdıklarının hepsini İngiliz Coğrafya Kurumuna teslim etmiştir. Her ne kadar Sultan II. Abdulhamit ile olan dostluğu bittikten sonra da istibdada dayandırıyor olsa Türk ve İslam modernleşmesi açısından iki doğru fikir ortaya koymuştur. Birincisi devamlı olarak Avrupa’da yayılan Türklerin millet olarak uygar olabilmek için yeteneksiz oldukları şeklindeki söylentiye karşı Türklerin kültürel olarak geliştikleri, kültürel gelişmenin ırka bağlı olmadığı ancak siyasal olarak çöküşlerinin ayrı olduğunu, bu çöküşün de Sultanın müstebit ve mutlakıyetçiliğinden kaynaklandığını ifade etmiştir. İkincisi ise İslam’ın modernleşmeye ve kültürel gelişmeye karşı olmadığını savunmuştur. Ermeni olaylarını tarafsız olarak Avrupa karşısında savunup Osmanlının tutumun haklı olduğu dillendiren de Armınıus Vambery idi.
Emre Özsoy ve Murat Çaylı yazdıkları sunuş yazısında Türklerin Modernleşmesi konusunda “Felaketlerle dolu yüzyıl, Türk dünyası için yeni bir kurtuluş kapısı açmıştı. Başta İstanbul olmak üzere Türk dünyasının farklı merkezlerinde Batı tarzında eğitim veren kurumların temelleri atılmış, müfredata fen bilimleri girmiş, dinde ıslah faaliyetleri ortaya konmuş, kadın haklarından söz edilmeye başlanmış ve siyasi anlamda bir dönüşüm yakalanmıştı. Türk dünyasında yaşanan bu hızlı değişim kısa sürede dikkatleri üzerine toplamayı başardı.” (S:8) tespitleri ile modernleşmenin ana başlıklarının ne olması gerektiği konusunda bir fikir vermektedirler.
Armınıus Vambery kırk yıl önce karşılaştığı Türkiye gerçeklerini sayarak modernleşmede nasıl değişildiğini gelişildiğini anlatmaya çalışırken batı kültürüyle tanışmış birkaç efendi dışından kendisinin Şark’taki Türk lehçelerini ve Türk kültürünü incelemek istemesinin alay konusu olduğunu, hatta kendi kültürleriyle ilgilenen hiç kimseye rastlamadığını (S:17-24) örnekler vererek açıklamaya çalışmaktadır. “Yaklaşık kırk yıl sonra Türkiye’nin başkentine döndüm ve bugün ile geçmişi her kıyaslayışımda kendime şu soruları sormak zorunda kaldım: Bu mümkün mü? 1856 yılındaki Türkler hala oradalar mı? Tüm bu dönüşüm nasıl gerçekleşmiş olabilir?” (S:25) Armınıus Vambery kırk yıl sonra döndüm dediğine göre 1896 yıllarında Osmanlı Türkiye’sinde gördüğü keskin ve net değişimi ifade etmektedir. Aslında Osmanlılar hala Batı medeniyetine girmeyi, Batılılaşmayı tartışırken farkında olmadan değişime ayak uydurmuşlar ve değişmişlerdir. Zaten değişim tartışmalar sonucu karar verilecek bir husus değildir. Değişim için uzun zaman gerekir. Değişimde görüp kabul edip almak aldığını adapte edip uygulamak zaman alır. Bu da sindire sindire bir değişim ve alıştır ki bu duruma çok keskin karşı çıkanlar da olmaz.
Armınıus Vambery kırk yıl sonra geldiği Osmanlı ülkesindeki değişimi de “Osmanlılar sadece dış görünüm itibarıyla değil, iç nizamlarında da batı’nın adetlerine ve alışkanlıklarına karşı güçlü bir eğilim sergilemektedirler. Avrupa mobilyaları, odanın üç duvarını kaplayan divanların yerini almıştır. Artık yere konan sinide veya bakır tabakta yemek yemiyorlar, Batı tarzında döşenmiş yemek odası kullanıyorlar, hatta yemek seçimlerinde bile yenilikler getiriyorlar. (…) alkollü içki tüketimi akşam yemeğinden önce aperatif olarak alınan rakı ve zakuskiyle sınırlıyken, şimdi bira ve şarap günlük menünün ayrılmaz birer parçası olarak görülüyor. Ayrıca Kur’an’ın yasaklamasına rağmen Müslüman öğrenci çevresinde, Batı’da olduğu gibi Tanrı Bacchus (Dionysos) [Şarap Tanrısı] kültü rağbet görüyor. Harem ile selamlığı ayıran kutsal bariyer bile, çoğu evde neredeyse şeffaf, basit bir bölme haline gelmiş. Önceden, bir yangın sırasında kadınların selamlığı geçip kaçmaya çalışmaktansa alevlerde ölümü tercih ettiklerini hatırlıyorum. Çünkü buraya girmeleri [Selamlık] müthiş bir günah olarak görülüyordu.” (S:26) sayarak değişimin hayat tarzı yanında yeme içme kültüründe kalmayıp inançlar sirayet ederek değişimin çok derinlerde olduğunu göstermektedir. Tanrı Bacchus (Dionysos) [Şarap Tanrısı] Şarabın zararları yanında faydalarının da olduğuna ve sosyalleşmeye destek olduğuna inanılır. “En küçüğünden en büyüğüne bütün Türk toplumunu, hatta mollaları bile, Batı medeniyetiyle birlik kurma ihtiyacı içinde buldum. Benimseme şekilleri konusunda pekâlâ görüş farklılıkları olabilir.(…) Bir zamanlar medeniyetimizin üstünlüğünden şüphe duyan ve onu hararetle eleştiren çok sayıda Türk varken, bu gün bu [değişim] hareket[in]e yabancı kalmış eğitimli bir Türk bulamayız.” (S:27) diyen Armınıus Vambery bu değişimin yayınlaştırılan ilkokullar, hazırlık okulları, yüksekokullar da yürütülen eğitimle sağlandığını da ayrıca işaret etmektedir. Armınıus Vambery 1850 yılında başladığı Türkiye ile ilgisini değişim kitabı olarak takdim ettiği ve daha çok 1895 civarı yıllarda Türkiye’deki değişimi anlattığı “19. Yüzyıl Türkiyesi Ve Türk Modernleşmesi” adlı kitabında eğitimle olan değişimleri; mülkiye mektepleri ve iç idare memurlarının yetiştirilmesindeki değişim, hukuk mektepleri eğitimindeki değişim, yüksekokul ve liselerin eğitimindeki değişim, hazırlık okullarındaki değişim, Tıp mekteplerinin eğitimindeki ve tıp adamı sayısındaki ve Türklerden kurulan kadrodaki artış yönündeki değişim, ticaret mektepleri eğitimindeki değişim, askeri mekteplerde verilen eğitimdeki değişim, güzel sanatlar; resim, müzik, heykel kollarındaki değişim (S:27-29) olarak sıralamaktadır.
Osmanlıdaki vatan sevgisinin daha önceleri din ile özdeşleştirildiğini ancak bu kitabın yazıldığı sıralarda halkın ve milletin sahip olduğu ortak değer olarak görüldüğünü ifade eden Armınıus Vambery bu durumun modern Osmanlı şairleri (S:30) ve Batı’nın bitmek bilmez saldırılarıyla oluştuğunu (S:31) söylemektedir. “biz İslam’a ve Hilal’e yönelik saldırılarımızı artırdıkça onların siyasi bağımsızlıklarını kaybetmeleri o kadar tehdit edici hale gelmekte, vatan sevgileri ve milli duyguları daha da kabarmaktadır.” (S:31)
Armınıus Vambery kitabın yazıldığı yıllardan önceki Osmanlı kadının haremdeki toplumdan izole halini ve inatçı ve muhafazakar yapısını, eğitimsizliğini uzun uzun anlattıktan sonra “Medenileşme ruhu bir asırdan fazladır Doğu’nun kapılarını çalmasına ve Türkiye’de, ıslahatların elzemliğini hararetle savunan insanlar olmasına rağmen kamusal ve sosyal hayattaki dönüşümün kadınların eğitilmesiyle başlayacağı inancı tam olarak yerleşmemişti. İstanbul’daki harem hayatı, Tahran, Isfahan ve Buhara’dakiyle aynıydı.” (S:35) o zamanlar İslam dünyasında her yerde kadının halinin aynı olduğunu ifade etmiştir. Kırk yıl sonra Türkiye’ye geldiğinde eski dostlarıyla kurduğu bağlar ile Türk kadınındaki değişime hayret etmektedir. “Özellikle Türk kadınının bağımsız duruşu beni derinden etkiledi. (…) Nihayet bir Türk kadını, bir yabancıyla tanışmaktan kaçınmıyor, eskiden olduğu gibi öfke ve kin dolu bakışlar atmıyor. Armınıus Vambery kırk yıl sonra Türk kadının anlayış, kavrayış ve yaşayışının değiştiğini, peçe ve izole hayattan kurtulduğunu ve eğitim almaya başladığı şeklinde değiştiğini ifade etmektedir. “Türklerin kadınlarının eğitimine nasıl baktıklarını bildiğim için ellerinde kitap ve defterle okula giden bir grup kızla karşılaşmak her defasında beni şaşırtmaya devam ediyor.” (S:37-38) Armınıus Vambery 1890’larda yazdıkları, vasfettikleri her ne kadar çok hoşa gitmeyen durumları ifşa ediyor olsa da her halde bugünün okula gidiyor diye kız öğrencileri zehirleyen İran ve kızların okula gitmesini yasaklayarak kız okullarını kapatan Taliban’ın yönettiği Afganistan’ı görseydi ne yazardı bilmem.İslam ülkeleri olarak İslam’ın ahlak eğitimi sınırları içinde kalarak, bağnazlık yapmadan, kızların çağdaş eğitimini mutlaka başarmalıyız. Aksi karanlıktır.
Armınıus Vambery uzun uzun Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanımın ve başka hanımların “Hanımlara Mahsus Gazete”de (S:39) yazdığı yazılardan alıntı yaparak anlattığı Türk kadının değişimi, okuryazarlığı, edebiyat, sanat, şiir, konularında söz sahibi olmuş Türk ve İslam kadınlarından meşhurların isimlerini sayarak Batı ile kıyaslayarak daha fazla olduğunu ifade etmektedir. Fatma Aliye Hanım ve diğer yazar çizer Türk hanımları kadınlarımıza okumayı, yazmayı, bilim ve sanatla uğraşmayı salık verirken kesinlikle Batı’lı kadınlara benzemememiz gerektiğini de öğütlemektedirler. Her şeyden önce bizim Müslüman kimliğimize vurgu yapmaktalar ve Batı kadınlarına benzemememizin sebeplerini saymaktadırlar. Bunlardan birisi de Batı’da evliliğin azalması ancak İslam’ın bizi bu durumdan koruduğu, ayrıca peçenin bir daha çok bir görenek moda olduğunu ifade etmektedirler. Münevver Türk kadınları olarak, Fatma Aliye Hanımdan, Nigar Hanımdan, Hamiyet Zehra Hanımdan, Fatma Fahrünnisa Hanımdan, Makbule Leman Hanımdan, Emine Vahide takma adı ile yazan Fatma Aliye Hanımın kız kardeşi Emine Semiye Önasya Hanımdan (S: 39-49) vs. övgüyle bahseder.
Armınıus Vambery kitabının ilk iki bölümünde yazdığı Türklerin değişimiyle ilgili hususların meydana getirdiği değişimin sonunda yazılan bir raporu neticeye bağlar gibi sonuç olarak çıkardığı hükümleri hem de Türkiye’yi müdafaa ederek yazmaktadır. “1-Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türklerin batı medeniyetini benimsemeye hevesli oldukları aşikâr. 2- Doğal arzularının yanı sıra gereken kabiliyete ve yeteneğe sahip oldukları ortadadır. 3-Siyasal ve toplumsal hayatta yapılan ıslahatların, İslam’ın yenileşme karşıtı olduğuna ilişkin yaygın kanaati çürüttüğü ve Türk halkının daha yüksek bir medeniyet mertebesine erişemeyeceğine dair düşüncenin saçmalığı ortaya konmuştur.” (S:51) Buradan Batı’nın biz Türklere ne yeteneksiz ve kabiliyetsiz olarak baktıklarını, dinimiz İslam’ını bizdeki değişimi engellediği yönünde düşündüklerini görmekteyiz. Armınıus Vambery’nin enteresan bir tespiti de “Fakat ıslahatları felce uğratan ve Türkiye’nin toparlanmasına engelleyen İslam değildir, genel olarak dinin ta kendisidir.” (S:38) İslam’ı dinden ayıran tespitidir. Nitekim Allah_u Teala Kur’an’ı Kerim’inde Araf Suresi 3. Ayette “Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” buyurmaktadır. Bu ayette Allah ile aranıza başkalarını sokmayın dense de asıl bizim için önemli olan “Rabbinizden size indirilen” de kastedilendir. Buradan yola çıkarak İslam Allah’ın indirdikleridir, Din ise Allah’ın indirdiklerinin toplum tarafından algılanıp yorumlanıp uygulanışıdır diyebiliriz.
Armınıus Vambery Avrupa ülkelerine eğer Osmanlı İmparatorluğu ülkesinde “kalıcı bir kurmak istiyorlarsa, evvela ülkenin üst düzey yargısına dokunmalı Türklerin arzuladığı ve hayata geçire bilecekleri ıslahatların genişletilmesi için tüm gücüyle destek vermelidir” (S:60) önerisi sanki tanzim edilen raporda çözüm önerisi olarak sunulurken daha önce yapılanlardan da “Nasıl düzenli orduya geçişte Avrupalı subaylardan yararlanılıyor, borçların ödenmesinde Avrupalı finansörlerle iş birliği yapılıyor ve halkın eğitiminde Avrupalı öğretmenlerden faydalanılıyorsa aynı şekilde çeşitli siyasi görevlere Avrupalı memurlar getirilebilir, böylece suiistimallere geçit verilmez ve bugüne kadar Türk memurlarından çok daha iyi yönetim modernizasyonu yapılabilir.” (S:60) gibi örnekler vererek işi daha da ileri götürerek çeşitli siyasi görevlere Avrupalı memurlar getirilmesini tavsiye etmektedir. Bunlar olmamıştır diyemeyiz. Ordunun sadece Genel Kurmay Başkanlığına değil daha aşağılardaki birimlere de Alman, İngiliz ve Fransız kumandanlar atanmış ordunun dizayn ve modernizasyonu bunlara bırakılmıştır. Fransız mürebbiyeler ve Amerikan İngiliz okulları ile Ermeni ve Rum azınlık okulları Anadolu’nun her yerinde sanki devlete karşı bir isyanı organize eden müesseseler olarak yer almış, finansmanda Batı ülkelerine borçlanıldığının yanında Galata tefecilerinde borç alınmış, Duyunu Umumiye adında bir Borç ödeme müessesesi kurulumuş yabancı memurlar görevlendirilmiştir. Ülkenin çeşitli siyasi görevlerine Doğu Anadolu’da 7 şehre Rus valilerin atanması gibi yabancılar atanmıştır, Armınıus Vambery’nin Sultan II. Abdülhamit’le dostluğunu biliyoruz ancak bütün bunların uygulanması sadece ıı. Abdülhamit zamanında değildir. Diğer sultanların da bu raporda geçen hususları uygulamış olduğu bilinmektedir ancak organize ve dışarıdan takip ile bütün bu işler Osmanlı ülkesinde peyderpey uygulanmış ve İmparatorluğun yıkılışı hazırlanıp hızlandırılmıştır. Adalet sistemi konusunda da çalışmalar yapılmış, Anayasa hazırlanmış, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye adlı kanun kitabı Ahmet Cevdet Paşaya yazdırılmıştır. “Türk askerlerinin ve Babıali memurlarının amirlerine saygı göstermeleri gibi, taşralardaki köylüler ve işçiler de her yerde adaletin hakim olacağını, vergi mükelleflerinin ezilmeyeceğini, zengine fakire eşit davranılacağını, can ve mal güvenliğinin sağlanacağını bildiği müddetçe Hristiyan vali, mutasarrıf ve kaymakamlara gereken saygıyı gösterecek, özgürce kendi işlerini yapmaya devam edeceklerdir.” (S:61) Armınıus Vambery sanki bir sömürge valiliği için önerilerde bulunmaktadır. Hindistan’da yapılan işlemlerin halkın memnuniyetine sebep olduğunu anlatmaktadır. Osmanlı ülkesinde de aynı uygulamanın devamını istemektedir. Ancak bilemedikleri bir husus vardır ki Türk milleti dar zamanlarda Ergenokandan çıkmayı bilmiştir.
Emre Özsoy ve Murat Çaylı’nın Armınıus Vambery’nin “19. Yüzyıl Türkiyesi Ve Türk Modernleşmesi” adlı kitabının Fransızca nüshasından üç bölüm olarak yaptığı tercüme bitmiştir ancak bu kısma kadar yaptığımız okuma ve mütalaalar göstermiştir ki Tatar aydının Muhammed Fatih Kerimî ilk iki bölümü değişimin nasıl ve nerelerde olduğunu anlattığı için tercüme etmiş, ancak Türklere Hindistan sömürge Valiliği gibi pozisyonlar önerdiğini gördüğü için bilinçli olarak üçüncü bölümü tercüme etmemiştir. Kitap eksik tercüme edilmemiş bilinçli olarak yarım bırakılmıştır. Nitekim Tatar aydının Muhammed Fatih Kerimî bu kitabı niçin tercüme ettiğini önsözünde açıklamış ve kendi toplumundaki değişim için örnek olmak istediğini beyan etmiştir.
Armınıus Vambery -1850 yıllarında başladığı ve 1863 yılında bütün Türk dünyasını gezmek için Hacı Mehmed Raşid Efendi adıyla aldığı Osmanlı pasaportu ile kazandığı “Sahte Derviş” lakabıyla Raşid Efendi olarak meşhur olmuş- yazdığı “19. Yüzyıl Türkiyesi Ve Türk Modernleşmesi” eseri 40 yıl boyunca Osmanlı Devletinde meydana gelen değişimi Batı ile kıyaslayan, anlatımdan çok hangi alanlarda nasıl bir değişim yaşandığını örnekleyen bir rapor havasında yazılmıştır. Okuyanlar verilen örneklerden yola çıkarak değişimin, sosyolojik, psikolojik, kültürel yorumlarını rahatlıkla yapabilir.