
ZİYA GÖKALP KÜRD MÜYDÜ?
Kenan Eroğlu
Necati Doğru denilen zat 12 Eylül 2015 tarihli Sözcü gazetesinde “Sosyolog ve düşünüz Ziya Gökalp, unutulan adamlardan birisidir. Ziya Gökalp’ı hatırlayalım. Kenetlenelim. El ele verelim. Kafalar arasında açılan o uzak mesafeyi kapatalım. Ziya Gökalp, “Türkleri sevmeyen bir Kürt, Kürt değildir. Kürtleri sevmeyen bir Türk de, Türk değildir” demiştir. Kafalar arasındaki mesafeyi kaldırmayı önermişti. Ziya Gökalp, Diyarbakırlı bir Kürttü. Pkk ve ona dış ve iç destek verenler Ziya Gökalp’ın Diyarbakır’daki müzesini, içindeki kitaplarını yaktılar.”
Yazar Pkk ile ilgili olarak ayrışan kafaları birleştirelim derken Ziya Göaklp’ın bir sözünü örnek veriyor fakat bu arada da fahiş bir hata yaparak “Ziya Gökalp Diyarbakırlı bir Kürttü” diyor. Ziya Gökalp Kürd değildi fakat yine de bir Kürd olsaydı kültür ve tarih düşmanı Pkk’lılar onun müze evini yakarlar mıydı düşünmek lazım.
Öyle anlaşılıyor ki yazar, Ziya Gökalp’ın geçmişini ve ne olduğunu yeteri kadar araştırmamış. Ziya Gökalp’ı eleştirmek babından belkide vefatından sonra onu karalamak düşüncesinde olanlarca uydurulduğunu sandığımız “Ziya Gökalp Kürttü” iftirasına sarılmayı da yeğlemiş olabilirler.
Buna karşılık olmak üzere, Z. Gökalp’ın yeğenı olan Tufan Gökalp (E. Hv. Tuğg.) tabi haklı olarak çok nazik bir açıklama yapmış Gökalp’ın anne ve baba tarafından Türk olduğunu belirtmiş.
Aslında bu gibi tartışmalar çok gerilerde kalmış olması lazım. Biliyoruz ki Ziya Gökalp bir Türk aileden geliyordu Türk’tü faka hiçbir zaman da ırkçılık da yapmamıştı. Hatta “Irk atlarda olur ve atlarda aranır” gibi sözler de etmişti.[1]
Evet, Gökalp Arapça ve Farsça gibi Kürdçe de biliyordu, fakat Kürdçeyi sonradan öğrendiğini de yazmıştı. Bunun yanı sıra Gökalp “Kürdçülüğün Esasları” yazmak yerine “Türkçülüğün Esasları” kitabını da yazmış ve Türk düşünce hayatına önemli ve izi silinmeyen bir eser bırakmıştı.
Şimdi biz asıl konumuza geçelim ve Fahrettin Kirzioğlu’nun[2] 100 sayfayı aşkın uzun ve muhtevalı yazısından alıntılar yapalım: Gökalp’ın “Selanik Sultani Mektebinde ve Türkiye’de ilk sosyoloji muallimi olarak vazifeye başladığı sırada yazdığı resmi Haltercümesinin müsveddesi”ne[3] bir göz atalım. (ki bu müsveddeler hem damadı Ali Nüzhet Göksel’in elinde ve hemde bir fotokopisi bu gün yakılmış ve tahrip edilmiş bulunan Diyarbakır “Ziya Gökalp müzesine konulmuş) Bu Haltercümesinde “Gökalp 34 yaşına kadarki hususi ve resmi hayatını anlatan ve kendi kaleminden çıkma olan bu çok değerli vesikayı…” Tarihe bir tanık olarak bırakmıştır.
Gökalp Haltercümesinin bu bölümünde ilgi duyduğu ve araştırıp okuduğu konuları sıralıyor ve: “Baytar Mektebi’nde Ulum-i Tabi’iyye’ye mahrem olduktan sonra, ulum-i (Felsefiyye’ye) İctima’iyye’ye merak etmiş, Psikoloji ve Sosyoloji’ye dair birçok kitablar okumuşdum. Menfa[4] hayatında, mutale’adan başka bir medar’i[5] teselliye malik[6] olmadığım için, bir tarafdan Ulum-i Tabi’iyye ve Fenn-i Tıbba, diğer tarafdan da İlm-i Ruh, İlmi İctima’, Maba’de-t-Tabi’iyye (Metafizik) ve Fenn-i Terbiyye (Padagoji) gibi Ulum-i Felsefiyye’ye dair Fransızca kitablar celbederek, tetebbu’atla[7] meşgul oldum. (Fransızca kadar) Farsi ve Arabî Lisanlarına da vukufum[8] olduğundan, Ulum-i Cedide[9] hakkındaki tetebbuatımı Asar-i İslâmiyye mutale’asiyle (de) tehzibe[10] gayret ettim.”
Gökalp buraya kadar ilgilendiği ilim sahalarını sıraladıktan sonra; “Farsi’yi bütün gavamız[11] ile Arabî’yi mehma-emkan[12] bilirim. (Çağatay ve Kürdce) Çağatay (ve Türkmen) ve Azerbaycan Türkçeleri (le Kürd Lisanı hakkında d) hakkında tetebbuatım, Elsine-i Kürdiyye’den Kirmanç Lisanında tekellüm[13] ve tahrire[14] de iktidarım vardır.”
Z. Gökalp, gerek “Küçük Mecmua”daki “Millet Nedir?” (25. XII.1922 tarihli 28. Sayıda) ve “İstimlal” (1.1.1923 tarihli 29. sayıda) adlı makalelerinde, Kürtçe’yi sonradan ve bu dille konuşan aşiret ve köylü vatandaşlarımızı tetkik etmek için esaslıca öğrendiğini, belirtmiştir. “Millet Nedir?” makalesinde şöyle demiştir:
“Görülüyor ki milliyetin ta’yini, keyfe tabi’ bir mesele değil, ilmen halli lazım gelen bir meseledir. Ben gençliğimde tahsil için ilk defa İstanbul’a gittiğim zaman, bu ilmi tetkikata başlamak mecburiyetinde kaldım. Çünki, orada eskiden kalmış fena bir itiyada[15] teba’an, bütün Karadeniz ahalisine Laz, bütün Suriyelilere ve Iraklılara Arab, bütün Rumeli halkına Arnavud dedikleri gibi, benim gibi Vilayat-i-Şarkiyye[16] ahalisinden bulunanlara da Kürd milliyetini izafe ettiklerini gördüm. O zamana kadar kendimi hissen Türk sanıyordum. Fakat bu zannım ilmi bir tahkika müstenid değildi. Hakikati bulabilmek için, bir taraftan Türklüğü, diğer cihetden Kürtlüğü tetkika başladım. Evvelemirde[17] Lisandan başladım. Diyarbekir şehrinde ana lisan Türkçe olmakla beraber, her ferd (köylülerle alışverişte kolaylığa yaradığından) biraz Kürdçe de bilir.”
Gökalp devam ediyor:
“…Diyarbekirliler, “yalnız Kürdler’le konuşdukları zaman kullandıkları” bu dilin “nahvini[18] Türk sarfına uydurarak, sun’i bir Kürdce icad etmişler…” “Bu alametler bana, Diyarbekirliler’in Türk olduğunu gösterdiği gibi, Babam’ın iki dedesinin birkaç batın evvel Çermik’den ya’ni bir Türk muhitinden geldiklerine nazaran, ırkan da Türk neslinden olduğumu anladım. Mamafih, dedelerimin bir Kürd yahud Arap muhitinden geldiğini anlasaydım, yine Türk olduğuma hüküm vermekte tereddüt etmeyecektim. Çünki, milliyetin yalnız terbiyeye istinad ettiğini de ictimai tedkiklerimle anlamıştım” (“Küçük Mecmua”, 28. Sayı, 4-6. S.).
Yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi Ziya Gökalp pek çok ilim dalı ile ilgilenmiş, her bir ilim dalının özünü kavramış ve eserlerini de bu doğrultuda vermiştir. O sadece bir sosyolog olarak kalmamış milleti için faydalı olabilmenin yolunda gerekli olan her türlü esere, bilgiye başvurmuştur. Netice itibariyle Gökalp kendi dilinden Türk olduğunu belirtmektedir. O Türk olduğunu belirtirken bunu bir kuru iddia olmaktan çok öte ilmi temellere de oturtmuştur. Fakat ne sebepledir ki bilinmez Türk milliyetçiliğinin büyük ismi olan Gökalp hakkında olumsuz şeyler söylemek, yazmak birilerince prim yapıyor olabilir. Fakat unutulmamalıdır ki güneş balçıkla sıvanmaz. Gerçekler her zaman gün yüzüne çıkar.
[1] Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları”, Kitapyurdu-Karbon Kitaplar, Repar Dijital Matbaa, İstanbul 2018, S:23
[2]Fahrettin M. Kirzioğlu 10 Mart 1917 tarihinde Kars’ta doğdu. 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. 1967’de doktor, 1975’te doçent, 1982’de profesör unvanını aldı. Türk Tarih Kurumu üyesi idi. Fransızca, İngilizce ve Farsça biliyordu. Özellikle Kars, Doğu Anadolu ve Kafkasya tarihi ile ilgili araştırmalar yaptı. 10 Şubat 2005 tarihinde Ankara’da vefat etti.
[3] Fahrettin Kirzioğlu, “Ziya Gökalp Müzesi Kılavuzu, Gökalp Ailesi Kütüğü, Ziya Gökalp’ın Kronolojisi ve Gökalp Albümü” yazısı, “Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısiyle Ziya Gökalp ve açılan Ziyagökalp Müzesi”, Işıl Matbaası İstanbul 1956, Diyarbakır Tanıtma Derneği Neşriyatı Nu:3, Gökalp Külliyatı Nu:4, Sayfa:200-205
[4] Sürgün
[5] Dayanak
[6] Sahip olmak
[7] Araştırma
[8] Bilgim
[9] Yeni çıkan
[10] Düzeltme
[11] İncelikleri
[12] Mümkün olduğu kadar
[13] Konuşma, söz söyleme
[14] Yazmaya
[15] Alışkanlık
[16] Doğu vilayetleri
[17] Önce
[18] Cümle bilgisi