
Halim Kaya
Süleyman Eryiğit’in bundan önce beş kitabını okumuş ve haklarında birer değerlendirme yazısı yazmış birisi olarak artık elimde bulunan ve beklemekte olan diğer kitaplarıyla birlikte aldığım ama okumaya bir türlü sıra gelmemiş olan “Kapitalizmin Metafiziği-Hristiyanlık ve Kapitalizm” adlı kitabını okumaya karar verdim.
Süleyman Eryiğit’in “Kapitalizmin Metafiziği-Hristiyanlık ve Kapitalizm” adlı bu kitabı Net Kitaplık Yayıncılık tarafından Kasım 2022 tarihinde basılmıştır. Kaçıncı baskısı olduğuna dair bir emare yoktur. Genelde üzerinde kaçıncı baskı olduğuna dair bilgi yazmayan kitaplar birinci baskı olmaktadır. Kitap Künyesini yazılı olduğu sayfadan hemen sonra konulmuş Süleyman Eryiğit’e ait kısa bir biyografik bilgi ile başlamakta, daha sonra “İçindekiler” kısmı yer almakta ve “Takdim” yazısıyla başlamaktadır. Daha sonra da “Giriş” yer almaktadır. “İçindekiler” kısmından görülen haliyle kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm; “İktisat ve Metafizik” ile “İsa ve İktisat Ahlakı/iktisadi Davranış” ana başlıklarından, İkinci Bölüm: “Bilge Bir Mimar: Paulus’un İnşa Ettiği Hristiyanlık” ana başlığından, Üçüncü Bölüm: “Reformasyon’un Teolojisi ve Paulus’un Bu Teoriye Etkisi” ana başlığından, Dördüncü Bölüm ise “Weber ve Kapitalizmin Ruhu” an başlığından oluşmakta ve bu başlıkların altında konuyu daha mikro bazda ele alan başka alt başlıklar bulunmaktadır. Kitap “Sonuç ve Değerlendirme”, “Yararlanılan Kaynaklar” başlıklarıyla 263.sayfada nihayet son ermektedir.
Süleyman Eryiğit daha kitabın başında “Takdim” yazısında “Max Weber’e göre ‘Kapitalist Ruhu’ yaratan ve insanlığı bu günkü duruma getiren teo-metafizik dönüşüm Protestanlık’la elde edilmiştir.” (s.10) diyerek belki kitabın sonunda söylemesi gereken cümleyi daha sözün başında söylemektedir.
Ülkemizde Max Weber’in teorisinin eksiklerini tamamlayarak bir sisteme batılı seviyede katkı sunduğu kabul edilen Sabri F. Ülgener gibi Kapitalizmin İslam toplumunda doğmasının mümkün olmadığı düşüncesini farklı saiklerle savunduğunu söyleyen Süleyman Eryiğit “İslam’ın, tamamen ticari faaliyetlerin egemen olduğu; yani hayatın ticaret yapılarak kazanıldığı bir sosyo-ekonomik ortama; ticaretle hayatını sürdüren bir şehre indirilmiş olmasına ve buna bağlı olarak hem Kur’an’da hem de hadislerde, çoğu yerde ticari bir dil kullanılmış olmasına rağmen, İslam Geleneği’nin kapitalizmi doğuramayacağı tezini bu satırların yazarı da kabul etmektedir.” (s.20) diyerek Sabri F. Ülgener ile sebepleri farklı olsa da sonuç itibariyle aynı düşündüklerini ifade etmektedir. Ancak kendisini bu sonuca götüren argümanların vasfını “İslami teolojinin ve bu teolojinin muhatabı ve müntesibi insanların, hayatla ve dünyevi olanla kurduğu anlam ilişkisi; yani metafiziği, tamamen başka bir hikâyeyi anlatmaktadır.” (s.20) ifadeleriyle izah etmektedir ki burada Müslümanların dünyaya yüklediği metafizik mananın buna engel olduğunu kastetmektedir. Sabri F. Ülgener İslam toplumunun zihniyeti buna engel olmuştur der bu zihniyeti oluşturan medrese eğitimini ve tasavvuf anlayışını sorumlu tutar. Süleyman Eryiğit doğrudan İslam’a ve dolayısıyla topyekûn İslam anlayışına bu sorumluluğu yüklerken Sabri F. Ülgener İslam toplum düzeninin tali unsurları olan Medrese ve tasavvufu işaret eder.
Süleyman Eryiğit “Metafizik, görünür olan âlemin ötesindeki hakikati aramaktan başka bir şey değildir.” (s.33) diyerek Metafiziğin âlemde var olan şeylerin nasıl var olduklarının hikâyesi olduğunu ve eğer görünür âlemdeki varlık, olgu ve oluşlar insanı tatmin ederse insan bu varlık, olgu ve oluşların arkasındaki metafizik hakikati aramaya yönelmeyeceğini düşünmektedir.
Süleyman Eryiğit Weber’in ‘Protestan Ahlakı’nın Kapitalizmin doğuşuna sebep olduğu yönündeki tezinin tartışmalı ve isabetsiz olduğunu düşünmektedir ki Süleyman Eryiğit’e göre “Weber’in ‘Protestan Ahlakı’ olarak tanımladığı bu metafizik henüz ortaya çıkmadan, önce kendi coğrafyasını sonra da coğrafi keşiflerle ulaştığı coğrafyaları birer hammadde kaynağı, bilahare Pazar haline getiren burjuvazinin, yeni bir piyasa ve hukuk istediğini bize araştırmalar ve tarih göstermektedir.” (s.42) Ve bu Süleyman Eryiğit’in ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Kapitalizm Protestan ahlakın metafizik bir gerçek olarak oluşmasından önce oluşmaya başladığını ve bu oluşumunu dini manada meşrulaştırmak için Hrisitiyan ilahiyatında dönüşüme sebep olduğunu ve nihayetinde kendisine uygun ve meşru gören bir Hristiyan Protestan Ahlakı oluşturduğunu savunmaktadır. “Kapitalizm Protestan ahlakının bir sonucu değil, Protestan ahlakı yeni burjuvazinin yarattığı sosyo-kültürel ve iktisadi hayatın talep ettiği ve ürettiği bir sonuçtur.” (s.42) Yani ticari hayatın ‘pazara üretim yapma” fikrine dönüşmesi ile coğrafi keşiflerin sağladığı zenginlik ve dünyevileşmenin sağladığı zihni dönüşüm ve ile oluşan Aydınlanma ve Endüstri Devriminin yarattığı teknoloji ve teknik bilginin oluşturduğu fabrika üretimi kapitalizmi doğurmuştur.
Süleyman Eryiğit’e göre Hz. İsa’nın yaşadığı 1 veya 3 yıllık ömrü içinde vazettiği Hristiyan İlahiyatı veya vahyedilen Hristiyanlıktan alıntılar yaparak (s.53-58) dünyadan elini eteğini çekmeye yönelten, iktisadi ufku bir günle sınırlayan, servet biriktirmeyi ve yarın için kaygılanmayı iman eksikliği olarak gören İsa ahlakı (s.54,Dipnot 21)ndan sonra gelen yüzyıllar içinde, özellikle Max Weber’in tezine istinaden, Protestanlığın kökeninde bulunduğu söylenen iktisadi ahlak ve davranışın, İsa tarafından onaylanabileceğini söylemenin imkânı yoktur. “Dolayısıyla, Weber’in, kapitalizmin ruhu/dinamiği olarak tanımladığı ‘Protestan Ahlakı’nın İsa’nın öğretileri ile izah ya da tevil edilebilmesi mümkün değildir.” (s.55) Hal bu olunca o zaman Hristiyan Batı dünyasından nasıl oldu da Kapitalizm diye bir ekonomik sistem ortaya çıktı? Yine bu sorunun cevabını Süleyman Eryiğit “Hristiyan öğretilerinin ayak izleri bizi Paulus’a götürmektedir. Bir başka söyleyecek olursak; Hristiyan Teolojisi’nin Protestan yorumunun nasıl olup da kapitalizme ruh verdiğinin anlaşılabilmesi için Paulus’tan ve onun metafiziğinden bahsetmek zorunlu hale gelmektedir.” (s56) diyerek vermekte ve ayrıca bu Paulus’un Hristiyan’lığı Yahudi’likten ayıran müstakil bir din haline getiren kişi olduğunu “[Yahudilik içinde bir] İsa Hareketi diye adlandırılan unsurdan, Hristiyanlığı ayrı bir din olarak gelişmesinin sorumlusu, başka herhangi bir bireyden çok Paulus’tu” (s.57) ifadelerini aktardığı W.T. Jones’e ait metinle ortaya koymaktadır.
Süleyman Eryiğit “‘Bilge Mimar’: Paulus’un İnşa Ettiği Hıristiyanlık” (s.73) başlıklı yazı ile Yahudilikten esinlenerek Hristiyan şeriatını inşa eden Paulus’un altı noktada Hristiyanlığın tüm mezheplerinin öğretilerini oluşturduğunu ifade etmektedir. Bu öğretileri “İlk Günah Öğretisi (Asli/Kalıtsal Günah Öğretisi)” (s.75), “İsa’nın Mahiyeti/Doğası ve Mesihliği”(s.87), “İsa’nın Çarmıha Gerilmesi ve Kefaret Öğretisi” (s.101), “Yasa’ya (Musa’nın Şeriatına) Bağlı Olup Olmama Sorunu”(s.111), “Aklanma ve Kurtuluş Öğretisi” (s.119), “Dünyevi Krallığın Meşruiyeti: Sekülerizmin Metafiziği” (s.126) şeklinde sıralamaktadır. Tek tek ele alıp açıkladığı bu öğretilerin önce Yahudilikteki hangi inanca dayandığını örneklerle göstermekte ve daha sonra Hristiyan Şeriatına göre nasıl yorumlandığını ve yenini şeklinin neye hangi inanca tekabül ettiğini Hristiyan şeriatından örneklerle göstermektedir.
Kapitalizmin kaynakları arasında bir nevi Hristiyanlığın kendisi olan Paulus’un Hristiyan Şeriat Teolojisi olduğunu söyleyen Süleyman Eryiğit daha sonra bu şeriatın üzerine binen Luther’in Teolojik yorumları ve Luther’in açtığı bu kapıdan giren rasyonalist felsefe’nin etkin olduğunu söyler. Ancak Kapitalizmin başlangıcı, ilk adımı sayılabilecek asıl ve ilk etkinin de “Aslında bu kapı Luther’den de önce Rönesans Hareketi ile açılmıştı. Çünkü Batı düşüncesinde ‘aşkın olanla irtibatın kesildiği’; yani Tanrı’nın değil insanın her şeyin merkezine alındığı ilk düşünsel ve estetik hareket, Rönesans Hareketi idi ve bu hareket, paradoksal olarak Vatikan’a uzak coğrafyalarda değil, Reformist Öğretinin savaş açtığı katı dogmatik Hristiyanlığın, yani Katolikliğin merkezi olan İtalya’da ortaya çıkmıştı.” (s.143) ifadelerinde olduğu gibi Rönesans Hareketinde olduğunu tespit eder. Yani Paulus Teolojik Hristiyanlığı anlayışına yapılan Luther yorumlardan önce Katolikliğin karşıtı bir bakış açısı sunan Rönesans Hareketi Kapitalist düşünce nüveleri taşımaktadır.
Süleyman Eryiğit Max Weber’den aktardığı bir tespit ile “Kapitalizmin döllenmesini, ete kemiğe bürünmesini ve doğuşunu; luther’in açtığı teolojik kapıdan giren, ancak onun Paulus’tan tevarüs ettiği İlahi takdir/Kader/Özgür İrade/Aklanma Öğretisi’ni; en sert, en katı haliyle yorumlayarak; kurtulacak olanların Tanrı tarafından ezelden seçilmiş olduğunu, bunun dışında kalanların ne yaparlarsa yapsınlar kurtuluşa ulaşamayacaklarını dogmalaştıran teolojisi ile Jean Calvin yaratmıştır.” (s.175) ifadelerinde dillendirildiği gibi kapitalist insan için artık Hristiyanlığa iman ettikten sonra iyi ve güzel amel işlemeye gerek yoktur. O iman etmekle kurtulmuştur. Ve dolayısıyla kötü amel işlemesi de onun cezalandırılmasını gerektirmez. Bu mantıkla vahşi kapitalizm doğmuştur.
Ayrıca Süleyman Eryiğit’in de katıldığı farklı bir düşünce “aslında oluşmuş olan ticari ve iktisadi ortamın böyle bir teolojik yorumu zorunlu kıldığı, teolojinin zaten oluşmuş olan dünyevileşmenin ve aklın/zekânın kullanılış biçiminin yarattığı iktisadi ve ticari ortamın, piyasa ve çalışma ilişkilerinin, böyle bir teolojik dönüşümü zaruri kıldığı; teolojinin buna uygun hale getirildiği”dir (s.176) ki 19. ve 20.yüzyılda ortaya çıkan modern kapitalizm denilen olguyu doğuran Endüstri Devrimi’dir.
Her nekadar İslam dünyası yüzyıllardır maruz kaldığı vahşi kapitalizmin sömürüsü dolayısıyla kapitalizmin bu vahşiliğini önce Hristiyan teolojiye daha sonra da kapitalizme yüklese de Max Weber ve Süleyman Eryiğit farklı düşünmektedirler. Max Weber ve Süleyman Eryiğit’e göre “para kazanma ve servet biriktirme hırsı” kapitalizmden ayrıdır. Kapitalizmin bu hırsı “16.yüzyılla birlikte Batılı maceraperest denizci, sermaye sahibi, girişimci, siyaset ve devlet adamlarının ve hatta kralların, para kazanma ve güç temerküz etme hırsı ile destekledikleri coğrafi keşifleri”nden (s.177) kaynaklanmaktadır. Max Weber ve Süleyman Eryiğit merkantilist dönemin ticaret anlayışını, modern dönem kapitalist iş örgütlenmesini ve ticari zihniyetini bunlardan ayrı tutmaktadırlar. Hatta Süleyman Eryiğit’e göre “Çağdaş kapitalizm Endüstri Devrimi’nin sonucudur; Endüstri Devriminin yarattığı teknik bilgi ve üretim teknolojisi ve bunların zaruri sonucu olan fabrika tarzı iş örgütlenmesi ve yeni tür işçi-işveren ilişkileri olmasaydı kapitalizm doğmazdı” (s.177) ki bu ifadelerle Max Weber ve Süleyman Eryiğit Kapitalizmin ahlakında ve zihniyetinde insan zararlı bir sakınca görmezler.
Weber’in Asketizm (s.220) kavramını ele alan Süleyman Eryiğit her şeyden el etek çekmek, sufi bir hayat sürmek, manastır hayatı demek olan asketizm ile kapitalizmin zenginleşmeyi, mal biriktirmeyi, dünyalık edinmeyi tavsiye eden durumuyla çeliştiğini ifade etmekte ve aralarındaki çelişki-paradoksu ise “Zenginlik peşinde koşulmanın reddedilmesi, fakat mesleki uğraşının ürünü olarak zenginliğe ulaşmayı Tanrı’nın kutsaması olarak görmek” (s.225) ifadeleriyle ortaya koymaktadır. Buradan çıkarılacak sonuç, insanlar mal biriktirirken onun esiri olmamalıdır. Bir nevi “kapitalizm ile insanlığa mal mülk zenginlik sahibi ol ancak onu yeri ve zamanı geldiğinde harcamayı bil” denilmektedir.
Süleyman Eryiğit sonuç bölümünde bir nevi kitabın yazılış sebebini açıklamakta ve kitabın konusu olabilecek şu ifadeleri sırlamaktadır. Batı düşüncesini anlamak için Hristiyan teolojiyi anlamak lazımdır. Ortaçağın katı teolojik yapısından nasıl seküler bir yapıya dönüştü. Seküler yapıya dönüşümün de oluşumunu “teoloji kapitalizmi yaratmış değil, kapitalist gelişme teolojiyi dönüşüme uğratmış, sekülerleştirmiştir.” (s.235) diyerek izah etmiştir. Ancak bütün bu değişime rağmen modern kapitalizmin doğuşunu da “Endüstri Devrimi olmasaydı bugünkü kapitalizm olmazdı.” (s.235) İfadesinde somutlaştırmaktadır.
Süleyman Eryiğit’e göre “Protestan Ahlak’ı iktisadi zihniyeti dönüştürerek kapitalizmi yaratan bir girdi değildir. Tersine bu ahlak bir çıktıdır. Teolojinin piyasaya uydurulmasıdır.” (s.180) Ticaret ve coğrafi keşifler ile bana göre de özellikle coğrafi keşifler sonucu yürütülen sömürü ile zenginleşen yeni zümrelerin talep ettiği özgürlüğün yarattığı düşünsel özgürlük iklimi Aydınlanmanın ve Endüstri devriminin ortaya çıkardığı yeni tip iş organizasyonu-fabrika üretim siteminin arattığı yeni toplumsal ortama ve piyasa ilişkilerine teolojinin uyarlanmıdır.
Kısaca Süleyman Eryiğit “Kapitalizmin Metafiziği-Hristiyanlık ve Kapitalizm” adlı bu kitabında Kapitalizmin neşet ettiği kaynak olarak her ne kadar Paulus Öğretisi Hristiyan Teolojisini görse de aslında Kapitalizmin doğduğu iklim olarak Rönesans Hareketinin başlangıç Luther teolojik yorumlarının da Kapitalizmin yerleşme ve kemikleşme çabaları olarak görmektedir. Çünkü Hristiyan Teoloji değiştiği için kapitaliz doğmamıştır, kapitalizm var olduğu için kendisini kabullendirmek için Hristiyan teolojisinde değişimi zorlamıştır. Ve değişen Hristiyan teolojisi ile de kalıcı hale gelmiş, Hristiyan müminler gönlünde meşrulaşmıştır. Hristiyan ilahiyatının Kapitalizmi yaşatacak şekilde değişimi ortaya koymaktadır.
Bir nevi Hristiyan dünyası yaşadığı gibi inanmaya başlamıştır. Kapitalist bir hayatı yaşarken teolojik inançlarını yenileyip değiştirmişler, yaşantılarına cevaz veren, mubah gören itikat ve akidelere dönüştürmüşlerdir.