DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

KUR’AN İSLAM’INDAN HADİS İSLAM’INA

Yayınlanma Tarihi :
KUR’AN İSLAM’INDAN HADİS İSLAM’INA

Halim Kaya 

 

Kur’an İslam’ından Hadis İslam’ına” başlığını görünce okumak istedim. Çünkü son yıllarda ülkemizde çok yoğun bir hadis tartışması var. Kimi uydurma diye Hadis’leri toptan reddederken kimisi de savunmakta ve Sünnet ve Hadis olmasa dini anlamamızın mümkün olmayacağını savunmaktadır. Sonra İslam tarihinde mezheplerin ortaya çıkmasında ve oluşumunda görüş farklılıkları bulunmakta ve bu görüş farklılıklarının temel dayanaklarından ilki ayet yani Kur’an ise ikincisi Hadislerdir. Yani İslam tarihinde bir de Hadis ekolü denilen ve hali hazırda Geleneksel İslam diye adlandırılmış, çoğunluğu oluşturan bir grup var.

Corc Tarabişi (Georges Tarabichi) Suriye asıllı bir yazar ve mütercimdir.200’e yakın kitap tercüme etmiştir. İsmine bakılırsa Müslüman olmadığını gösterir ki nihayetinde 28.02.2025 tarihinde saat 07.09’da ulaşılan “KitapveHikmet” internet sitesi Hristiyan olduğunu yazmaktadır. Yani her ne kadar Batılı olmasada İslam’ın dışından İslam’ı araştıranbir müsteşrik, oryantalisttir. Kitabın mütercimi Prof. Dr. İbrahim Sarmış bir ilahiyatçı olarak tercüme ettiği “Kur’an İslam’ından Hadis İslam’ına” adlı bu kitaptan farklı olarak bu konulara yakın bir alanda “Hadisler Kur’an’la Eşdeğer midir?” adlı bir müstakil çalışması vardır. Ayrıca ülkemizde tartışılan Hz. İsa ve Mesih, Kadın, rivayet kültürü vs. bazı konular ile müsteşrikler ile temasları olmakla eleştirilen Seyyit Kutup ve Cemalettin Afgani hakkında da kitaplar yazmıştır.

İbrahim Sarmış tarafından tercüme edilenCorc Tarabişi’nin “Kur’an İslam’ından Hadis İslam’ına” adlı bu kitabı KURAM Yayınları tarafından Aralık 2019 tarihinde695 sayfa gibi gayet büyük hacimli bir kitap olarak Birinci baskısı yapılmıştır.Kitap birinci baskısı tükendiği halde başka baskı yapmamıştır. Biz de okumak için bin bir zorlukla temin ettik. Kitap; “Çevirenin Notu” ile başlamakta ve “Birinci Bölüm: Şeriatı Koyan Allah, Kendisine Şeriat Verilen Resul”, “İkinci Bölüm: Ümmi Resulden, Ümmetçi/Evrensel Resule”, “Üçüncü Bölüm: Malik B. Enes: Biraz Hürriyet”, “Dördüncü Bölüm: Şafii ve Sünnetin Merkeze Yerleştirilmesi”, “Beşinci Bölüm: Ebu Hanife: Re’yden Hadise”, “Altıncı Bölüm: İbn-i Hazm=Nassın Tabulaştırılması”, “Yedinci Bölüm: Tevilci Tahric/Çıkış Yolu=İbn-i Kuteybe”, “Sekizinci Bölüm: Hadis Ehlinin Galip Gelmesi” şeklinde isimlendirilmiş sekiz bölümden oluşmakta her bölüm de kendi içinde alt başlıklara ayrılmaktadır.

İbrahim Sarmış hemen daha kitabın başında “Çevirenin Notu” kısmında, kitabın yazarı Corc Tarabişi’nin Hristiyan olmasına rağmen Hristiyan teolojideki “Teslis”e inanmadığını, tevhitten yana olduğunu “Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı kabul ettikten sonra Hristiyan konsillerinin İsa Mesih’e ilah ve beşer tabiatı giydirmesi” ve “Bir ve tek olan Allah” (s.12) ifadelerini aktararak ve Müslümanların da Hz. Muhammed’i “tevhit inancıyla bağdaşmayan konuma yükselttiğini” (s.12) ifadeleriyle ortaya koymaktadır. Ayrıca İbrahim Sarmış Corc Tarabişi’nin “Kur’an ve Hz. Muhammed’e son derece saygılı bir dil kullandığını, bazı oryantalistlerin yaptığı gibi, hiçbir zaman Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e bir gölge düşürme çabası içinde olmadığı” (s.12) ve uydurma hadislerin İslam’ın fütuhatla ulaştığı yerlerde dini bozmak isteyenlerin ürettiğini savunduğunu ifade etmektedir.

Bir gün ResulullahKureyşliler ile toplantı halinde olduğu mecliste “halkını kendisinden nefret ettirecek şeylerin/vahyin gelmemesini Rabbinden temenni etmiş” o arada Cebrail Necm Suresini indirmiş Peygamber Efendimiz de Necm Suresini “Şimdi Lât, Uzza ve diğer üçüncüleri olan Menat’ın ne olduğunum söyler misiniz? (Necm,53/19-20)” ayetine kadar okumuş, o arada şeytan “Onlar yüce kuğular/Meleklerdir, şefaatleri umulur” sözlerini onun kalbine atmıştır. Yaşanılan bu olaya Garanikhadisesi denmektedir.Kureyşliler bunu işitince sevinmişler Resulullah okumasını sürdürerek surenin tamamını okumuş ve secdeye kapanmış, onun secde ettiğini gören Müslümanlar ve mescitte bulunan müşrikler de secdeye kapanmışlardır. Müşrik Kureyşliler mescitten “Muhammed ilahlarımızı an güzel şekilde andı” diyerek dağılmışlardır. Akşam olunca Cebrail relullah’a gelerek “Ne yaptın? Sana getirdiğim ve sana söylediğim şeyleri insanlara okudun söyledin!” demiştir. Resulullah’ın üzülmesi ve Allah’tan korkması üzerine Allah Hac/52. Ayetini indirmiş müşrik Kureyşliler “Muhammed ilahlarımızın Allah nezdindeki konumuna ilişkin söylediklerine pişman oldu.” demişler ve düşmanlıklarını artırmışlardır (s.27). Şeytan ayetleri olarak geçen bu bahis konusunda Corc Tarabîşî savunma yapan bir grup ayet kullanılarak gündemden uzaklaştırıldığını ve düşünme alanın dışına itildiğini (s.27)ancak İbn-i Huzeyme gibi “Bu hikâye tamamen şeytanların uydurmasıdır” ya da İmam Beyhaki gibi “Bu hikâye senet yönünden sabit değildir. Aksi halde Resululah’ın kalbine şeytanın bir şeyler attığı sabit olursa o zaman Şeriatın güvenirliği yok olur” dedikleri gibi “bu hikâye temelden reddedilmezse korkunç sonuçları olur.” (s.28) demektedir.

İbrahim Sarmış Garanik hadisesinin okuyucunun zihninde Kur’an’ın korunmuş olduğuna dair bir şüphe uyandırmaması için “Kur’an’ın Korunması ve Garanik Saçmalığı” (s.28) bir bölüm ekleyerek mevzuyu açıklamış ve Kur’an’ın korunduğu, şeytanın vesvesesinin Hz. Peygamberin Cebrail tarafından uyarılarak, akabinde yapılan doğru ve vahyedilmiş şekliyle Necm suresi okunarak düzeltildiğini anlatmıştır. İbrahim Sarmış garanik vakasını Hz. Peygamberin günah işlemekten korunduğunu anlatmak için ya da kimisi de nakledip reddetmek için olmak üzere İbn-i Sâ’d, Taberi, Razi, Zemahşeri, Suyuti, Askalani, Beğavi, Cassa, Kuşeyri, Nisaburi, Kadı İyaz, İbn-i Teymiye meşhur ve klasik kitaplara aldığını dolayısıyla da İslam’ı eleştiren oryantalist W. MontgomeryWatt ve İslam düşmanı Selman Rüştü gibilerinin işine yaradığını ifade etmektedir (s.30). İbrahim Sarmış, İbn-i Teymiye’nin “Peygamber hata yapar ancak onu sürdürmek ve ısrar etmek hususunda korunmuş” olduğu manasında İsmet sıfatını açıklamasını eleştirerek Hz. Peygamberin hiçbir günah ve yanlışlık yapmaması konusunda korunmuş olduğunu düşünmektedir (s.33). İbrahim Sarmış, Garanik hadisesini kitaplarında nakleden alimlerden farklı olarak Necm Suresinin Mekke’de indiğini onu düzelttiği söylenen Hac/52 ayetinin ise yıllar sonra Medine’de indiğini Nem Suresinin Mekki, Hac Suresinin Medeni olduğunu (s.33), sanki bu alimlerin bunu bile fark edemediklerini söyleyerek delillendirmektedir.Başka bir delil olarak da müşriklerin secde etmelerinden hareketle secde ayetinin Necm Suresinin son ayeti olduğunu ve eğer Hz. Peygamber ve Müslümanlar ile birlikte müşrikler secde etmişse Hz. Peygamber Necm suresinin tamını okumuş olması gerektiği, eğer tamını okumuş ise Kureyşi ve putlarını yerden yere vuran 21-32. Ayetleri dinleyen müşriklerin secde etmesinin mümkün olmadığını ileri sürmektedir (s.37).

Corc Tarabîşî “Kur’an’ın … kendisine söylettiği” ifadesiyle her ne kadar “En’âm/50, Yunus/9, Ahkâf/9 ayetlerinde”(s.39) geçen ve “Ben ancak bana vahyedilenlere uyarım” (s.40) manasına gelen ayetlerde her ne kadar Hz. Peygamberin dini bir hükmü açıklamada, koymada nefsani hareket etmediğini sadece vahyedilenleri söylediğini ifade etse de “Taberi’nin kendisine söylettiği gibi” ve “Ebu Hayyan’ın kendisini konuşturduğu gibi” (s.40) ifadeler kullanması sanki Taberi ve Ebu Hayyan’ın hadis uydurduğu yada uydurulmuş hadisleri naklettiklerine işaret etmektedir. Çünkü Müslümanların toplayıp kaydettiği geleneksel hadis ilminde bir hadis nakledilirken “Peygamber veya Hz. Muhammed (s.a.v.) buyurdu ki:” ya da görüp onayladıklarına “Hz. Muhammed tasdik etti” veya engel olduklarında da “Hz. Muhammed yasakladı” ifadeler kullanılarak nakletmektedirler ki bu ifadeler doğrudan sözü söyleyenin Hz. Muhammed olduğuna işaret eder.Ancak Corc Tarabîşîburada sanki Taberi ve Ebu Hayyan’ın onun ağzından Hz. Muhammed söylemiş gibi hadis naklettiklerini ifade eder bir üslup kullanmıştır.Belki uydurma dediğinde kendisine yönelecek tepkilerden korunmak fakat yine de şüphe uyandırmaya vesile olacak bir yol izlemiştir.

Hz. Aişe’nin yaşadığı ifk olayı sonunda Allah’ın vahiy göndererek aklandığı zaman Hz.Aişe’nin zina ettiğini yayanMistah b. Üsase, Hasan b. Sabit ve HamnebintiCahş’şa iftira suçunu işlemekten Nur/4 ayeti gereği seksen sopa vurulmuş olduğunu ancak bunun İslam tarihi boyunca sadece bu olayda Hz. Aişe için uygulandığını ve bir daha uygulanmadığını söyleyenCorc Tarabîşî’ye itiraz eden kitabın mütercimi İbrahim Sarmış 64 nolu dipnotta Nur/4 ayetindeki Dört şahit ve seksen sopa hükmünün sadece Hz. Aişe’yi kapsamadığını bütün Müslümanlara yönelik olduğunu ve çağımızda da uygulanması gerek bir hüküm olduğunu ancak dört şahit bularak zinayı ispatlamanın zorluğundan dolayı uygulanamadığını faka kamera sistemlerini bunu ispat edecek delilleri kaydettiği için mümkün olduğunu savunmaktadır. Hz. Peygamber de “… birinin karımla birlikte olduğunu görsem onu rahatsız etmeden veya hareket ettirmeden dört şahit bulmak için çıkıp gidecek miyim, Allah’a yemin ederim, ben dört şahit getirinceye kadar adam işini bitirip gidecektir.” (s.48) ifadeleriyle dört şahit bulmanın zorluğuna dikkat çekmiştir. Bu ifadenin mealinde geçen “Rahatsız etmeden” ve “hareket ettirmeden” ifadeleri suçluya karşı kullanılacak bir ifade olmayıp daha çok normal karşılanacak olaylarda kullanılır ve kişi rahatsız edilmekten sakınılır.  Zina gibi bir suç işleyenler için ise “suçluların yakalandığını anlamayacak bir gizlilik içinde” veya “hissettirmeden” gibi ifadeler kullanılarak suçun tasvip edilen bir şey olmadığının da hissettirilmesi gerekirdi. Türkçe dilinin kullanımı bakımında zayıf bir yol tercih edilmiş. Çünkü zina eden kişilere rahatsızlık vermekten sakınmıyor, şahit bulup getirene kadar onları gördüğünün fark edilmemesinden bahsediyor.

Corc Tarabîşî Kur’an’ın peyderpey nazil olduğu 23 yıl boyunca yaşanılan olaylarda Hz. Peygamberin verdiği hükümleri ve sonrada ayet inerek düzeltilmiş hallerini anlatarak, hiçbir sebep yokken inmiş doğruda Hz. Peygamberin heva ve hevesinden konuşmadığını belirten ayetleri ya da daha önceden cereyan etmiş bir vaka için henüz Hz. Peygamber hiçbir işlem yapmadan inen ayet ile aklından geçirdiği yapmayı planladığı bir şeyin düzeltilmesi (s.52)gibi düzeltmeleri örnek vererek Hz. Peygamberin Allah’tan vahiy almadan hüküm vermediğini ispat etmektedir. Doğru Hz. Peygamber Allah’tan vahiy almadan hiçbir şey yapmamıştır, ancak Allah’tan vahyedilenler sadece Kur’an’daki ayetler değildir. Hz. Peygamber din adına söylediği diğer hükümleri de bir şekilde Allah’tan vahiy alarak koymuştur. Kur’an Allah’ın vahyedilen kelamı iken diğer dini hükümler de bildirmesi üzerine konulmuştur. Çünkü Hz. Peygamber eğer peygamber olmasaydı ümmi bir insan olarak İslam’ın bütün hükümlerini tanzim edemezdi.

Corc Tarabîşî yine meşkuk bir vakayı aktarmaktadır. Meşkuk olması da Hz. Peygamberin annesi ve babasının müşrik olarak öldüğü hususudur. Allah-u alem. Hz. Peygamber Peygamberlik verildiğinde Hanif inanca mensup Varaka bin Nevfel vardı. Corc TarabîşîTaberi’den aktarmaktadır.“Resulullah Mekke’ye geldiğinde annesi için bağışlanma dilemek için kendisine [Allah’tan] izin verilmesini umarak güneş yükselinceye kadar annesinin kabri başında durdu. Bunun üzerine ‘Müşriklerin cehennemlik oldukları Nebi ve müminler için açıkça belli olup kesinlik kazandıktan sonra ne Nebi’nin, ne müminlerin, yakınları bile olsa, ölüp giden müşrikler için Allah’tan af dilemeleri söz konusu olamaz.’ (Tevbe, 9/113) ayeti indi. Abdullah b. Veheb’in ‘cehennemlik oldukları belli olanların Resulullah’ın müşrik olarak ölen anne ve babasıdır’ sözü de bunu desteklemektedir.” (s.59) İbrahim Sarmış Hz. Peygamberin Anne ve babasının fetret döneminde öldüklerini, Mekke toplumuna Hz. Peygamberden daha önce peygamber gelmediğini, Kur’an’da peygamber gönderilmemiş toplumların yargılanmayacağının belirtildiği cihetlerinden Hz. Peygamberin annesinin ve babasının cehennemlik olmadığını ifade etmektedir (s.60, Dipnot 86).  Ayetle ilgili başka bir rivayette (Tevbe, 9/113) ayetinin hiçbir şahsa ve olaya bağlı olmaksızın Hz. Peygamberi akrabadan müşrik ve münafıklara bağışlanma istememesi için uyarmak üzere geldiği de rivayet edilmektedir (s.58). İstiğfar ayetinin Hz. Peygamber efendimizin amcası Ebu Talib hakkında geldiği de rivayetler arasındadır (s.60).

Yine Kur’an’da Hz. Peygamberin vahyedilenden başka bir şey bilmediğini ve dine katmadığını anlatmak için Corc Tarabîşî “Kur’an Resul’ün memur olduğunu özenle söylerken, Resul’ün kendisinden de ‘ben memurum’ demesi emredil”diğini (s.64) “Deki..” kipinde başlayıp “… emredildi” şeklinde biten örnek ayetlerle anlatmaktadır.Corc Tarabîşî Hz. Peygamberin din adına Vahiyden başka bir şey bilmediği tezini “Yüce Allah’ın emreden/âmir, Resul’ün ise kendisine emredilen/memur olduğunu emir kipi ‘oku’ ile inen ilk ayet (İkra/1) olduğu gibi, ‘oku’ emir kipi ile inen son ayet (Nisa,4/176) da Yüce Allah’ın emreden/âmir, Resul’ün ise kendisine emredilen/âmir, Resul’ün ise kendisine emredilen/memur olduğunu söylemektedir.” (s.65) şeklinde yaptığı açıklamayla da kuvvetlendirmektedir. Aslında Hz. Peygamberin halasının kızı ZeynebBintiCahş’a kendi evlatlığı Zeyd b. Harise ile evlen demesi dini bir hüküm gibi görünmese de hakkında Azhab suresinin 36. Ayetinin inmesi (s.66) konuyu dini alana çekmiş Corc Tarabîşî’nin savunduğunun aksine Hz. Peygamberin vahiy olmadan da din adına hüküm verdiğine delil olmuştur.

Corc Tarabîşî’nin “Kur’an İslam’ından hadis İslam’ına” adlı bu eseri her ne kadar İslam dinin sadece ayetlerle yani Kur’an ile vaz olduğunu anlatmaya çalışmasının yanında olayların oluş ve ayetlerin ini sebeplerini de farklı farklı tarıklardan gelen şekilleriyle anlatması dolayısıyla adeta “Esbab-ı Nüzul” kitabı olmuştur.

Olayların cereyan etmesi üzerine nüzul olan ayetlerin geliş sebeplerini sahabeler kendi bilgi ve kıyas yetenekleri çerçevesinde farklı farklı algılamış ve daha sonra -Allah katında ve Resulü nezdinde sebep ve sonuç olarak farklı kaydedilmiş- bilinen hadiselere farklı yorumlar yapmışlar ve bu yorumlarını da yazıya geçiren alimlere aktarmışlardır. Böylece olaylar farklı bakış açılarından kaynaklı neticeler ile yorumlanmış ve bir hadise karşısında çeşitli kayıtlar sunan Esbab-ı Nüzul kitapları oluşmuştur. Şeriat ise Allah katından indirildiği ve Resulün tebliğ ettiği -murad edilen en sahih ve mantık bütünlüğü içinde- şekliyle günümüze aktarılması için bu çeşitli yollardan farklı farklı şekillerde aktarılan sebeplerimantık bütünlüğü içinde bir sistem ile ortaya konulması gerek olduğu için içlerinden akıl ve mantığa uygun olanlarla takip edilen mantık silsilesine uygun bir bütün oluşturulmuştur. Bu bütüne dahil tercih edilen parçalar dışında kalan diğer rivayetler de reddedilmiş, yada zamanla ele alınmayarak unutturulmuşlardır. Yazar işte bu tercihten kaynaklanan mantık bütünlüğüne dahil İslam anlayışına “Hadis İslam’ı” olarak bakmaktadır.

Corc Tarabîşî’ninResulullah Ashabına danışırdı açıklamalarına karşılık yine kendisinin bu kitapta naklettiği Hanefi usulcülerinden Ebu Bekr el-Cassas’ın“Resulullah, kendisine hiçbir vahyin gelmediği işlerde ashabına danışırdı, sonra onların görüşlerinden doğruya en yakın bulduğunu tercih ederdi.” (s.87) ifadelerinegöre açıklık getirmiş ve tezini desteklemiştir. Ancak burada ifade edilen hakkında “vahiy inmemiş işlerde” ashabına danışmıştır. Bu onun heva ve hevesinden dolayı konuşmadığını göstermektedir. Bu durum işi bilene sormaktır. Kaldı ki Corc Tarabîşî’nin verdiği örneklerin çoğu dini bir konu değildir. Savaş alanlarındaki yerin stratejik önemine dair danışmalardır. En yaygın örnek de fidan dikimi ve aşılama konusu üzerine ehline sorulmasını ifade eden hadistir. Hz. AişeResulullah’tan daha fazla insanlara danışan kimseyi görmediğini ifade etmiştir (s.88).Resululah dini bir konu olan Ezan konusunda ve Minber konusunda da ashabına danışmıştır (s.91). O’nun danışması onun dini hükümleri vahiy almadan veya Allah’ın rızası olmadan koyduğu anlamına gelmez. Danışıp koyduğu hükümler de nihayetinde Allah’ın rızasına muvafık olmuştur. Aksi yönde bir vahiy gelip o hükmü yasaklamamıştır. Ya da yasaklamıştır. Yasakladıysa yeni hüküm vahyedilmiş hüküm olmuştur.

Resulullaha itaat konusunda ayetleri (s.94) aktaran Corc Tarabîşî’nin itaati sadece Allah’a ve Resul’üne iman olarak gördüğü “Burada itaat çağrı, inanmaya çağrıdır.” (s.95) ancak İbrahim Sarmış hocanın bunu “Resul’e itaati, sadece onun getirdiği risalete iman etmek ve tasdik etmekle sınırlandırmak doğru olmayıp yönetici, yargıç, komutan, gibi sıfatlarla ülülemr olarak verdiği kararlara itaat etmeyi de içermektedir.” (s.95, Dipnot.148) açarak şerh ederek düzeltip genişlettiğini görüyoruz.

Ümmi olan ResulullahHudeybiye antlaşmasında müşriklerin “Resulullah” ibaresini kabul etmeyip metinden çıkartılmasını istemeleri üzerine Hz. Ali buna karşı çıkmış, Hz. Muhammed ise kendi kâğıdı alarak “Bu, Abdullah oğlu Muhammed’in üzerinde anlaştığıdır” ibaresini yazdığını Sahihi Buhari sahihinde münferit olarak bildirir (s.105, Dipnot 166).es- SiretülHalebiyye kitabının sahibi Nureddin el- Halebî bunu Hz. Peygamberin ümmiliğine zarar getirmediğini “Bu şekilde Resulün mucizesi gerçekleşmiştir. Çünkü öğretmensiz yazı yazmayı bilmesine bir engel yoktur, bu da başka bir mucize olur, bunu yapması kendisini ümmî olmaktan çıkarmaz.” İfadeleriyle Hz. Peygamberin yazı yazmasının öğrenme yoluyla değil mucize ile olduğu, ümmiliğinindevam ettiği yorumunu getirmiştir (s.105, Dipnot 166).

Corc Tarabîşî “Resul, sünnet koyan/yol gösteren değil, kendisine sünnet/yol gösterilendir. Sünnet sadec ve sadece Allah’ın sünneti/yoludur. Kur’an’da sekiz kez geçen “Sünnetullah” ifadesinin yer aldığı ayetlerin altısında uyarı niteliğinde doğrudan Resul’e hitap edilmektedir.” (s.110) ve “Kur’an nassında bu anlamda kullanılan “sünnet” ifadesi Siyer, Tefsir, Fıkıh ve Hadis kitaplarında baskın bir şekilde “Resul’ün sünneti” olarak karşılık bulmuştur.” (s.111) diyerek Hz. Muhammed’in sünnetinin olmadığı sadece Sünnetullahın olduğunu savunmuştur.Corc Tarabîşî’nin bu ileri sürdüğü fikir şayet bugün Resulün sünneti olarak bilinen sünnetin aslında Allah’ın sünneti sünnetullah olarak kabul edersek bnu durum da Hz. Muhammed’in söylediklerini heva ve hevesinden söylemediğini Allah’ın Kur’an vahyinin dışında bir vahiy ile kendisine vahyettiği huşular olduğu anlamına gelir ki o zaman Hz. Muhammed de İslam şeriatı adına hüküm tahsis etmiş olur.

Corc TarabîşîKur’anda “ümmi” kelimesinin altı kere geçtiğini ve “kitabı olmayan/kitapsız” (s.113)manasına geldiğini, bugün Müslümanların kullandığı gibi Hz. Peygamberin okuma yazma bilmediği manasına sonradan dönüştürüldüğünü iddia temektedir. Ancak kitabın mütercimi İbrahim Sarmış Corc Tarabîşî’nin aksine “Ümmi” kelimesinin İbranice olmadığını Arapça “Üm-Anne” kelimesinden türetildiğini ve “anadan doğmuş gibi, okur yazar olmayan” manasına geldiğini düşünmektedir (s.115, Dipnot açıklaması)

Corc Tarabişi ikinci bölüme gelince Kur’an İslam’ı ve hadis İslam’ı kavramlarının eş anlamlısını muadilini üretmiş ve Kur’an İslam’ı yerine Risalet İslam’ı, Hadis İslam’ı yerine de Tarih İslam’ı (s.113) ya da Fütuhat İslam’ı (s.120) kavramlarını kullanmıştır. Her iki kavram türleriyle de anlatmak istedikleri“[Peygamberin] kendisine teşri edilen (yasa koyan, kanun yapan) İslam’ından Resül’ün kendisi teşri eden İslam’ına dönüşüm” (s.113) olduğu aşikâr. Bu arada Peygamberin bir özelliğini belirtmek için kullanılan “ümmi” kelimesinin de ilk zamanlar “kitabı olmayan/kitapsız” manasına geldiği ancak daha sonraları “okur-yazar olmayan” manasına dönüştüğünü savunmaktadır.Hatta Hz. Peygamberin Arap toplumuna gönderildiği şeklindeki kabulün de değişerek daha sonra “bütün insanlığa” gönderilmiş hale döndürüldüğünü “Seni ancak bütün insanlara (hâffeten) müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik, fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.”manasındaki Sebe Suresi 28. Ayetinin tevil edilerek gerçekleştirildiğini söyleyerek zımni olarak Hz. Peygamberin sadece Arap toplumuna gönderildiğini de zihinlere işleme gayretindedir (s.120).

İslam dünyasındaki Kur’an İslam’ından Hadis ve Sünnet İslam’ına dönüşü gerçekleştirenlerin Arap Fakihler değil de mevali denen sonradan fütuhatla Müslüman olmuş Fars, Türk ve Hristiyan Araplardan oluşan Mevali Fakihler olduğunu savunan Corc Tarabişi’ye göre “Müslüman Arap İmparatorluğu varlığını sürdürebilmesi için artık askeri kuvvete ihtiyaç duymamış, aksine korkunç yıkımıyla Moğol İmparatorluğu gibi bir kuvvetin bile içinde eridiği ke4ndi kendini üreten bir yapı kazanmıştır. Müslüman Arap İmparatorluğu ile askeri gücünün zayıflamasıyla zayıflayan ve Moğolların başka bir kolu olan Hunlar karşısında yıkılan Roma imparatorluğu arasındaki büyük tarihi fark budur.” Ancak burada açıklığa kavuşturulması gereken huşular bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Moğollar’ın İslam Dünyasını istila ettiği zaman Arap egemenliği yoktu. Selçuklular, Osmanlı devleti ve diğer Türk devletleri dolayısıyla Türkler İslam dünyasını yöneten egemen milletti ve Moğolların İslamlaşmasını temin konusunda etkileri olmuştur. Hatta Moğollar bugün Türk milletinden sayılan bir kavim durumuna gelmişse bu değişime etkisinden dolayıdır. İkincisi ise Hunlar Türk boyu olması dolayısıyla Moğollar ile aynı kökten değildirler.

İbrahim Sarmış Hoca Corc Tarabîşî’nin İslam dünyasında bilinen ve inanılan şekline karşı ileri sürdüğü aykırı fikirleri tashih etmek ve açıklamak için zaman zaman uzun dipnotlar şeklinde izahlar yapmakla yetinmemiş “Kur’an’nın Korunması ve Garanik Saçmalığı” (s.28)başlığı altında yaklaşık on bir sayfa, “Kur’an’ın ve Hz. Muhammed’in Risaletinin Evrenselliği” (s.132)başlığı altında yaklaşık otuz altı sayfa bölüm yazarak eklemiş ve kitabı sadece Corc Tarabîşî’nin yazdığı kitabın tercümesi olmaktan çıkarıp ortak yazılmış başka, ayrı bir kitaba dönüştürmüştür. İbrahim Sarmış hoca mensup olduğu Türk kültürüne uyarak atalarının yaptığı gibi dipnotlar ve sayfa altı açıklamaları ile haşiye geleneğini sürdürmüş iken ayrıca CorcTarabîşî’nin kitabına yazdığı ek bölümler ile de bir nevi zeyl name geleneğini yaşatmıştır.

Malik Bin Enes: Bira Hürriyet” (s.170) adlı üçüncü bölümde Corc Tarabîşî Malik Bin Enes’in Rey ehlinden olduğunu ve nas’dan ziyade kendi reyi ile karar verdiğini, bir konuda farklı hüküm veren iki hadis mevcutsa bazen hüküm vermeyip sanki uyacakları tercihte serbest bıraktığından, aslında rey ehlinden olarak bilinmeyip rivayet fıkhı ehlinden olarak bilindiğini, Hicaz fıkıhçılarından olması dolayısıyla Irak Rey Fıkıhçıları Ebu Hanife ve talebeleri gibi fıkıhçılardan hiçbir rivayet almadığı buna rağmen İbn-i Kuteybe tarafından Ebu Hanife tarafında görülerek Ehli Rey sayıldığı örnekleriyle ele alınmaktadır. Malik Bin Enes’in Rey ehlinden olduğuna delil olarak Muvatta hadis kitabından başka bir eseri olan “el-Müdevvenetu’lKubra kitabında Malik ve İbn-i kasım tarafından 6920 kez ‘eraeyte’ (görüşüm budur) ifadesini kullandığını sayabiliriz” (s.188) diyerek delillendirmeye çalışmıştır. Corc Tarabîşî Malik Bin Enes’in “Nas” temelli Arap İslam medeniyetine getirdiği bir özgürlük olarak gördüğü “Kıyas”ı “aklın göreceli olarak kullanılması” şeklinde tariflemektedir (s.190). Ancak Ebu Hanife ve Şafii’deki Kıyas ile de benzeşmediğini, aksi takdirde mezhepler arasında bir fark olmayacağını düşünmektedir.

Corc tarabîşî Hadis isnat sistemi konusunda “senedin sağlam olmasını hadisin sahih olduğuna delil mi yapmak istiyoruz?” şeklindeki sorusuna yine kedisi “Doğrusu bunun aksine meylediyoruz. Hicri üçüncü asırda ve devamında isnad sisteminin kullanılmasının gerçek görevi, Resulullah adına yalan söylemenin önüne geçmek ve hadis uydurmaya bir sınır koymak değildir. Aksine, sened sisteminin koruması altında Resulullah adına yalan söyleme ve onun dilinden hadis uydurma fırsatının verilmesidir.” (s.203) şeklinde cevap vermektedir. Bu cevaptaki ifadeleri kısmı olarak doğru olsa da tamamen doğrudur diyemeyiz. Çünkü ravilerin sağlam ve kesiksiz olmasının şart koşulması her ne kadar yüzde yüz hadis uydurulmasını önleyemese de en aza indirmiştir. Çünkü hadis uyduracak kişi önce ravilerin sağlam olması gerektiğini ve kimin sağlam kimin karekter olarak zayıf ve yalancı olduğunu hadis rivayet edemeyeceğini bilecek, sonra bu ravilerinkimin önce kimin sonra yaşadığı gibi sırası ile hangi zamanda yaşadıklarını ve birbirlerini görüp birbirlerinden hadis işitip işitmediklerini de bilmesi gerekecektir. Sonra Hadis denen metnin kendisinin sağlam ve sahih mi yoksa zayıf ve uydurma mı olduğu yönünden yapılan inceleme ve eleştiriler de hadis uydurmayı azalmıştır. Ancak insan oğlunun sapkınlığı ve azıtması önlenebilseydi, Allahsaf ve salt doğruluğu hâkim kılsaydısapkınlık olmaz ve sapkınlıkneticede tarih boyunca nice peygamberlerin gelmesine vesile olmazdı.

Prof.Dr. İbrahim Sarmış, Corc Tarabîşî’nin “Varise vasiyet yoktur.” Hadisi şerifinin uydurma olduğunu savunması ve Bakara 180. Ayetteki “Birinize ölüm yaklaştığında, eğer geriye mal bırakıyorsa anasına, babasına ve akrabasına uygun bir vasiyette bulunması, sakınanlara bir borç olmak üzere yazıldı.” Hükmü nesh ettiğini savunanlara karşı çıkmasına bir destek ve nesh olayını açıklamak için 66. Dipnotta “Şartların Değişmesiyle Hükümlerin değişmesi Söylemi ve Kur’an’da Nesh” (s.208) başlığıyla yaklaşık dört sayfa açıklama yapmış ve nesh olayının doğru olmadığını savunmuş bu konuda Mustafa Öztürk’ten, Ferhat Koca’dan alıntılar yapmaktadır.

Hadis malzemesinin kitaplaştırılmasının hicri üçüncü asırda Sahihlerin, Sünenlerin ve Cevamilerin yazılmasıyla gerçekleştiğini söyleyen Corc Tarabîşî “Malik’in kendi metni henüz gün ışığına çıkmış değildi. Çünkü Malik kendisi yazmış ve tedvin yapmış olmayıp sadece ‘rivayet ediyor’ ve ‘söylüyor’ demekle yetiniyordu. Görüşleri ve yaptığı rivayetler kurucu nas olmaya ancak hicri üçüncü asırda öğrencilerinin öğrencileri eliyle yol bulabilmiştir. Bunların başında da Muvatta’yı tedvin eden Yahya el-Leysi ve Müdevvene’yi tedvin eden Sahnun gelmektedir.” (s.213) diyerek Malik bin Enes’in fikirlerinin üçüncü asırda kurucu nas olarak öğrencilerinin öğrencileri tarafında gerçekleştirildiği gibi rivayetlerini tedvin edilerek kitaplaştırılmasının da bu zamanda olduğunu ifade etmektedir. Malik bin Enes’in fıkhi içtihatlarında kurucu nas olarak dikkate aldığı dört nas; Kitap ve Sünnet yanında sahabe ve tabiinin sözleri ile Medine halkının uygulamaları vardır (s.213).

Prof. Dr. İbrahim Sarmış, Corc Tarabîşî’nin Hadis kitaplarında nakledilen ve Hz. Ömer ve Hz. Aişe’ye isnat edilen rivayetlerle Kur’an’dan bazı ayetlerin çıkarıldığına dair ifadelerine 78. Nolu dipnotta “Kur’an’dan Sözde Çıkarılan, Eklenen, Unutturulan ve Neshedilen Ayetler” (s.218) başlığı ile nerdeyse 8 punto gibi en küçük punto ile yazılmış yaklaşık beş buçuk sayfa olarak cevap vermiş ve bunun mümkün olmadığını ve bunu savunan Müslümanların da yazar gibi kişilerin ve düşmanların eline malzeme vermek olduğunu ifade etmiştir.

Malik bin Enes Medine’nin Kur’an’ın indiği ve Sünnetin ilk uygulamalarının yapıldığı, ilk yorumların ortaya çıktığı yer olarak bütün İslam aleminin merkezi olduğunu düşünmekte ve “bir merkezden hareket ederek sadece Medine’nin içtihat yapma hakkına sahip olduğunu ve İslam coğrafyasının diğer bölgelerine ve Müçtehitlerine Medine’ye ve onun müçtehitlerine tabi olmak gerektiğini” (s.233) ifade etmektedir ki bu baştan beri Corc Tarabîşî’nin anlattığı içtihatta ilk rey ehlinden olmasının aksine Malik’in temsil ettiği hürriyeti kısıtlayıcı, tek içtihat ve tek yorumu öngören bir davranıştır.

Yine Prof. Dr. İbrahim Sarmış, Corc Tarabîşî’nin Hz. Ömer’in dinde bidat çıkardığı yönündeki görüşünü izah etmek ve Hz. Ömer’in bidat tavsiye etmediğini, işlemediğini göstermek için en küçük punto ile yazılmış bir buçuk sayfa kadar “Hz. Ömer Dinde Bidat mı Çıkardı?” (s.237) başlığı ile 103 nolu dipnot ile izahat yaparak kitaba ekleme yapmıştır.

Malik bin Enes’ten sonra İmam Şafii (s.243) ele alan Corc Tarabîşî Şafii’nin er-Risale adlı eseerinde Arapçanın Kur’an’ın dili olduğunu ve manalarının çeşitliliği dolayısıyla Kur’an’nın anlatmak istediklerini en iyi anlatan dil olduğunu, yine Şafii tarafından Kur’an’da geçen Hikmet’in “Sünnet ve özellikle de Resulullahın sünneti” (s.245) olarak dayatıldığını savunmaktadır. İbrahim Sarmış İmam Şafii’nin yaşadığı üçüncü yüzyıla kadar Kur’an’ın hala isminin ne olacağının oturmadığını veonun Kur’an’a hemzesi bir şekilde “Kuran” dediğini ifade ederek ortaya koymaktadır (s.243, Dipnot:1).Corc Tarabîşî hikmetin Şafii’nin delil olarak aldığı ayetlerde geçtiği hali ile ondan önceki kelimenin Kur’an kelimesi olmadığını ve “Kitap” şeklinde geçtiğini, bunun da Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an’ı kapsayacak bir kavram olduğunu, Hz. Muhammed’in sünneti manasında geçmediğini (s.249) savunmaktadır.

Corc Tarabîşîİmam Şafii’nin el-Üm kitabında isim vermeden öncekilerden ilim ehlinden üç kişinin Sünnet’i vahiy yahut vahyin bir çeşidi saydıklarını “Allah’ın emri iki türlüdür. Biri, insanlara okunan vahiy olarak indirdiğidir. İkincisi de Resulullah’a ‘şunu şöyle yap’ diyerek gelen ve Resul’ün yaptığı risalet/vahiydir.” (s.253) ortaya koymaktadır.

Corc Tarabîşî İmam Şafii’nin sünneti vahiy olarak gören ilk kişi olduğunu ve “sünneti Kur’an’ın vahyine paralel bir vahiy olarak öne çıkar”dığını (s.254) ancak bunun da sünneti “belki kaynak olarak ve bağlayıcılık açısından kitap’la [Kur’an veya Vahiyle] sünneti eşdeğer gören”(s.254) ilk kişi olması hasebiyle önem kazandığını ifade etmektedir. Hatta çağımızda Şafii hakkında ilk incelemeyi yapan Muhammet Ebu Zehra’nın “Şafii, bu şeriatta Kitabı ve Sünneti aynı mertebede saymakta, hatta sadece ikisini bu şeriatın kaynağı olarak görmektedir.” (s.254) dediğini nakletmektedir. Bu yüzden Şafii, Nâsıru’s-Sunne (Sünnetin savunucusu) lakabını almıştır. Şafii’nin Sünnetti savunmasına Mutezile ve daha sonra Corc Tarabîşî’nin “Kur’ancılar” dediği kişiler tarafından günümüze kadar itiraz edile gelmiştir. Prof. Dr. İbrahim Sarmış bu noktada22 nolu dipnotta “Resul, Kur’an’a Aykırı Şeyler Söyler Yahut Yapar mı?” başlığı altındahadisleri kabul etmeyenler için önemli bir konuya dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi Kur’an’a aykırı bir şeyi kabul etmemek, ikincisi de Kur’an’dan başka bir şeyi kabul etmemektir. Ve Rivayet (Hadis-Sünnet) eleştirisi yapanların çoğunun Kur’an’a aykırı bir şeyi kabul etmeme taraftarı olduğunu söylemektedir. Kur’an’a aykırı bir şeyin delil olarak alınmamasının bu konuda-Rivayetlerin uydurma olup olmadığını anlamak için hadislerin Kur’an’a arz edilmesini ifade eden hadis- rivayet edilen Hadis uydurma olsa da haklı ve akla mantığa uygun olduğunu savunmaktadır (s.256, Dipnot.22).

Corc Tarabîşî“er-Risale sahibi (İmam Şafii) işte bu beşer oluşu ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Ona göre resul sürekli vahiy alma halindedir, ne zaman ve nasıl konuşursa ancak vahiy olarak konuşur. Böylece Sünnet, Kur’an’dan başka ikinci bir Kur’an olmaktadır. Oysa sünnetin Kur’an’laştırılması aynı zamanda Kur’an’ın da sünnetleştirilmesi anlamına gelmez mi? Gerçekten de Şafii, göreceğimiz gibi, tereddüt etmeden Sünnetin Kur’an üzerinde hâkim olduğunu söylemektedir. Tabii ki Şafii’den sonra galip gelecek anlayıştaki gibi Sünnet Kur’an’ı neshedici değilse! Söz, fiil, hatta susmak/takdir, şeklinde Allah Resulünden meydana gelen her eylem vahiy ile olduğuna göre, Kur’an ile Sünnet arasındaki mesafe/fark tamamen kaybolmuş demektir. Onunla beraber Resul’ün beşer oluşu da yok olmaktadır. Böylece beşer oluşundan istisna edilen vahiy geldiği anlar genel bir hal olmaktadır. Bu da beşer olması nedeniyle önüne geçemediği lanet okuma, öfkelenme, sıkıntı, unutma, yanılma, sövme, gibi anlarda vahyin geldiği anlar olmaktadır. Üstelik vahyin Sahibi olan yüce Allah ancak vahyin tebliğ ettiği anlarda onu bu beşeriliğin dışında tutmaktadır.” İfadeleriyle İmam Şafii’nin Sünneti Kur’an derecesinde bir şeri delil kıldığını ve Kur’an’a denk hale getirdiğini, Sünneti de Kur’an dışında alınmış vahiy saydığını söylemektedir. Ancak, burada şu var ki ayırt edilmesi gerekir. Hep Resulün hurma tozlaşması ile döllendirilmesi ile ilgili hadisi Hz. Muhammed’in beşer olarak yanıldığına ve her söylediğinin de vahiy eseri olmadığına ve dolayısıyla söylediklerinin bazılarının hadis ve sünnet olmadığına işaret eden örnekte olduğu gibi Hz. Muhammed’in her söylediği hadis değildir ancak Hz. Muhammed’in din hususunda, iman ve ibadetler hususunda söylediği söz, fiil vetakrir’in ilahi kaynaklı vahiy esaslı olduğu muhakkaktır. Çünkü Hz. Muhammed heva ve hevesinden konuşmaz. Resulün din dışında ihlas ve samimiyetle yaptığı işlerde muteberdir, saygıdeğerdir. Sıradan beşer için Kurban kesme (Hac Suresi 22/37) nasıl ibadet ihlas ve samimiyetle yapılmaya, genelde de niyetebağlanmış ise ve bu ihlas samimiyet ve niyetle uykusu, yemesi, içmesi ibadet hüviyeti kazanıyorsa, Resulün din dışında söylediği sözler, işlediği fiiller de ümmeti için saygıya değerdir.

Corc Tarabîşî’nin kadının şahitliği konusunda Kur’an’da Bakara Suresinde 282. Ayette iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliği ile denkleştirilmesine rağmenİmam Şafii’ninvahid haberi kabul ederek iki kadının şahitliği yerine bir kadının şahitliğini kabul ettiğini (s.268) ifade etiği kısmı açıklamak için Prof. Dr. İbrahim Sarmış 31 nolu dipnotta “İslam, İlke Olarak kadının Şahitliğini Yarım Şahitlik Olarak Görüyor Değildir” (s.268, Dipnot 31) Kur’an’da iki kadının şahitliğinin bütün mevzularda bir erkek şahitliği ile denk görülmediğini ikiye bir şahitlik  denkliğinin borçlanma fiili için öngörüldüğünü faka zina huşunda dört şahit istendiğini ve bunun için dört erkek/sekiz kadın şahit denmediğini ifade ederek aslında Bakara 282. Ayette de unutma hali şartı olmasaydı tek kadın şahit olabileceğini küçük puntolarla yazılmış iki sayfa yazı ile izaha çalışmıştır.

Corc Tarabîşî İmam Şafii’nin hadis ravilerini“Nebi derecesine yükselterek bu ravilerinrivayet ettiği hadisi tasdik etmek gerektiğini” (s.273) savunmasını eleştirirken Mütercim Prof. Dr. İbrahim Sarmış Hoca da 34. Dipnotta “Vahid Haberi Kur’an Gibi ve Ravilerini Nebiler Gibi Görme Basiretsizliği” (s.274, Dipnot 34) başlıklı izahatında İmam Şafii ve kendisi gibi düşünen alimleri “afyonlanmış gibi konuşmak” ile eleştirerek aklı başında olmadan konuştuklarını, ne demek istediklerini kendilerinin de anlamadığını ifade etmektedir. Biz bu eleştirinin suçlama bölümüne katılmasak da ravilerin veya herhangi bir alimin vahiy alan bir Nebi gibi olmasının mümkün olmadığına katılıyoruz. Ancak ravi veya alim Hz. Muhammed’den bir hadis rivayet ederse rivayet ettiği hadis Hz. Peygamberin konuştuğu andaki gibi kıymetlidir. Çünkü her ne kadar bunu bir ravi rivayet etmiş olsa da söz Hz. Muhammed’in olması dolayısıyla işiten için Hz. Muhammed’den işittiği gibi değerlidir. Yeter ki ravi ve hadis metni sıhhat bakımından muhaddislerin sahih diye vasıflandırdığı hadislerden olsun.

Corc Tarabîşî İmam Şafii’nin sabit tavrı “Sünnet ancak Kur’an’a tabidir.” demesine rağmen fiiliyatta ise İmam Şafii’nin “pratikte kendi kendisiyle çelişme”kte olduğunu “Çünkü kendisi (İmam Şafii) Kur’an’ın bazı hükümlerini Resul’e nisbet edilen Sünnetle neshetmektedir.” (s.281) diyerek İmam Şafii’nin Sünnet ile vahyi neshetmeyi bizzat uyguladığını savunmaktadır.

Varise vasiyet yoktur.” Sözünün Malik Bin Enes tarafından nebevi hadis olarak görülmeyip Medine Ehli sahabenin sabit ve üzerinde icma edilen bir sünneti olarak gördüğünü (s.284) ancak İmam Şafii’nin bu sözü Peygamber efendimizin Fetih yılında (Mekke’nin Fethi) yani hicri sekizinci yılda söylediğini peş peşe iki kere tekrarladığını halbuki İbn-i İshak ve Vakidisiyerleri ile  İbn-i HişamSiyeri ve İbn-i Kesir’in el Bidayeve’Nihaye’sine kadar bütün Siyer kitaplarında Allah Resülü’nün bu sözü Veda Hutbesinde, yani Hicretin onuncu yılında söylediği kaydedilmiştir (s.287). Corc Tarabîşî’ye göre İmam Şafii “Varise vasiyet yoktur.” sözüyle ilgili hem lafızlarında hem de kronolojisinde yanlış yapmıştır. Corc Tarabîşî İmam Şafii’yi “Hristiyanlığı İncil Hristiyanlığından çıkarıp havari Hristiyanlığına dönüştüren Pavlus’un gerçekleştirdiği devrime benzer bir devrimle hicri on iki asır önce sorgusuz ve hesapsız olarak İslam’ı Kur’an İslam’ından çıkarıp sahabi İslam’ına, hatta tabiin İslam’ına dönüştürmek” ile suçlamakta hatta daha ileri giderek Kur’an İslam’ını Nebevi sünnete, Hz. Peygamberin Sünnetine dayalı bir şeriat yerine Sahabe ve Tabiin sünnetine dayalı bir şeriata çevirmekle suçlamaktadır.

İmam Şafii’yi munkatı hadise ravi eklemekle ve kelime eklemekle suçlayan, raviler konusundaki tutumlarını eleştiren Corc Tarabîşî günümüz iletişim imkanlarının hızlı ve kolay oluşu dolayısıyla farklı rivayetleri karşılaştırma imkanlarının daha fazla olduğunu, bu konularda yazılmış ve genelde tek nüsha olan, kâğıt azlığı ve baskı tekniğinin olmaması dolayısıyla çoğaltma imkânı bulunmayan el yazması eserlere ulaşmanın daha zor olduğunu unutmuş görünüyor. Sonra bir hadise kasıtlı kelimeler eklemek,mevcut hadisi bilerek eksik rivayet etmek ile suçlanan alimlerin de bugünkü alimler gibi bilim namusuna sahip olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü başkasını kasıtlı davranmakla suçlayanları da kasıtlı davranmakla suçlayanlar çıkacaktır. Bilimde esas olan genellikle kişilerin namusuyla bilim yaptıklarının kabul edilmesi gerekir.

Corc Tarabîşîrecm hadisinde Maiz bin Malik zina olayının anlatılmasında çok açık bir müstehcenlik kullanıldığını peygamberin bu kelimeleri kullandığı ifade edilmekle birlikte üç farklı rivayette üçünün de farklı müstehcen kelimeler kullanarak zinadaki cinsel ilişki durumunu açıkladıklarını (s.308), hatta Maiz bin Malik’in bütün rivayetlerde evli olduğunun ifade edilmediğini bunu fark eden İmam Şafii’nin el-Üm kitabında bu durumun üzerinde durur ve eksikliği giderir.  İmam Şafii “Maiz hadisini verirken söz konusu kişinin ve kadının evli kişiler olduğunu özellikle belirtir.” (s.308) Corc Tarabîşî’nin İmam Şafii için yönettiği Maiz’in evli olduğunu fark edip eklediği, Peygamberin karısından uzak durmasını emretmediğini ve dolayısıyla Maiz’in evli olmadığı yönündeki eleştirilerinin (s.309) hatalı olabileceğine şu yönden bakmak gerekir. Eğer Corc Tarabîşî’nin eleştirilerine konu olan böyle bir kurguyu hadis ravileri ve hadisi kaydenlerle birlikte İmam Şafii planlı yapsalardı bütün olayı eksiksiz planlayıp öyle ifade ederlerdi. Ancak olay akışına ve kişilerin şahitlik ve bu şahitlik esnasında algıladıkları şekilde doğal olması dolayısıyla eleştiriye maruz kalan eksiklikleri fark etmemişlerdir. Hem herkesin bildiği gördüğü bir olayda olmayan bir olayın kurgulayıcı bir kişi tarafından kurgulanması gibi şahit, şahit olduğu bütün olayı eksiksiz anlatamaz, anlattıkları kendi fark ettikleri ve toplumun fark edemediğini düşündüğü kısımlardır. Nasıl olsa olay başkaları tarafından da bilinmektedir.

Corc Tarabîşî İmam Şafii’yi eleştirmeye devam etmekte ve onu Kur’an’ıanlamada aklı dışlamakla suçlamaktadır. İmam Şafii bu suçu “Allah’ın Kur’an’ı her şeyin açıklaması olarak indirdiğini” (s.319) söyleyerek işlemiş ve bu söyleminden “Allah’ın kullarından kimin başına bir şey gelirse ondan çıkış yolu mutlaka Allah’ın kitabında vardır.” (s.319) yorumunu çıkarmakla pekiştirmiştir.

Corc Tarabîşî Hz. Peygamberin sünnetini “Metin olarak okunan bir Kur’an gibi olmasa da, o da Kur’an gibi vahyedilmiştir.” (s.322) diyerek eleştirse de Ehl-i Sünnet İslam alimlerinin bir kısmı vahyi; Vahyi Metluv okunması gereken vahiy ve Vahyi Gayrı Metluv okunması gerekmeyen vahiy hadisler olarak ikiye ayırmakta ve Kur’a’n’ı Vahyi Metluv sayarken Sünneti de Vahyi Gayrı Metluv olarak sınıflamaktadırlar.   “İlim, ittiba ve istinbat olmak üzere iki türlüdür. İttiba, kitaba [Kur’an’a] tabi olmak, yoksa sünnete tabi olmak, yoksa selefimizden/biden öncekilerden gelen ve muhalif olduğunu bildiğimiz ilme tabi olmak, yoksa Allah’ın kitabına kıyas, yoksa Resul’ün sünnetine kıyas, bu da yoksa selefimizin genelinin söylediğine yapılan kıyasa tabi olmak” (s.327) diyerek İmam Şafii’nin ilmi metodunun Kur’an, Sünnet, sahabe sözleri, bunlarda yoksa Kur’an’a Kıyas, bunda da yoksa Hadise/Sünnete Kıyas, bunda da yoksa Tabiinin genelinden gelen haberlere kıyas şeklinde olduğunu ortaya koymaktadır ki din adına bu yolun bireysel ferdi salt akıldan önce dikkate alınması aslında Dini Allah’ın vahyettiği haliyle muhafaza etmenin çabasıdır. İmam Şafii’nin bütün bunların yanında rey-akıl ehli ile hadis-nakil ehli fıkıh ekollerini birleştirdiği de son zaman alimlerinin üzerinde uzlaştığı bir husustur (s.335, Dipnot 121). Ancak Corc Tarabîşî bu son görüşe katılmamaktadır. O’na göre İmam Şafii’nin rey ve hadis ekolleri olarak fıkhının iki kanatlı bir kuş olduğu düşüncesindeki kanatlardan akıl kanadının kökünden söktüğünü, rey ehlinin Şafii’nin bu müdahalesinden sonra hadis ehli ile mücadeleden çekildiğini, bu müdahlenin tam da Hadis ehlinin yenilmek üzere iken yapıldığını ve daha sonra hadis ehlinin “Ehl-i Sünnet vel-Cemaat” olarak yoluna devam ettiğini savunur (s.336). Bu yüzden Şafii’ye “Hadis’in Hamisi” yahut “Sünnetin Hamisi” (s.327) lakabı verilmiştir.

İmam Şafii’nin rey ve hadis ekollerini birleştirdiğini söyleyen ilk kişi “Nasr Hamid Ebu Zeyd” olmuştur. Nasr Hamid Ebu Zeyd “el İmamu’ş-Şafii ve Tesisu’l-İdeolojiyye el-Vasatiyye” (s.334, Dipnot 120) isimli bu eserinde İmam Şafii’nin her iki mezhep arasında orta yolu bulduğunu ifade etmek için bu esere “Vasatiyye” demiştir. Kedisine de vasatçı/arabulucu denmiştir. Corc Tarabîşî Şafii’nin “Sünnetin meşruiyetini tesis etme” vasfını yazan ilk kişinin de Nasr Hamid Ebu Zeyd olduğunu tespit etmektedir (s.338, Dipnot 128).

Rey çoğalmasını akla uygun ve normal bir çoğalma olarak gören ve sağlıklı çoğalma diyen Corc Tarabîşî “Hadis çoğalması/enflasyonu ise sağlıksız bir çoğalmadır. Çünkü çoğalmanın bir tek anlamı olabilir, o da aklın alanını daha çok daraltmak ve Resulullah adına daha çok yalan söylemek yahut ona iftira etmektir. Bu felaket, artıran şeylerden biri de Resul adına bu yalanın söylenmesi ve bu uydurmaların ilahi bir kaynağa bağlanması, onu her türlü eleştirinin dışında tam bir koruma altına alınmasına yol açmasıdır.” (s.340) hadisin çoğalmasını Cabiri’nin reyin çoğalmasıyla denk gören anlayışının aksine hadisin çoğalması vahiy kaynaklı sayılmasıyla dokunulmazlık kazanmış, koruma altına alınmış olmasıyla aklın alanını daralttığını, ancak aklın ürettiği hastalıklı rey ise daha sonra başka bir akıl tarafından düzeltilebileceğini savunmaktadır.

Hadis uydurma konusunda İmam Şafii tarafından hadisi ilahi kaynaklı olduğunun kabul ettirilmesinden sonra hadis uydurmanın arttığını savunan Corc Tarabîşî bunu “Şafi’nin müdahalesinden önce son müsned olarak tedavülde Malik’in Muvatta kitabı vardı. Gördüğümüz gibi Muvatta’nın hadisleri sayı olarak beşyüzü geçmez. Ama Şafii’nin müdahalesinden sonra hadislerde artış hız onsekiz kat artarak mesela Buhari ve Müslim’de dokuz bin sayısını geçmiştir. Ahmed b. Hanbel’inMüsned’inde ise artış hızı rekor kırarak seksen kata çıkmış ve sayı olarak kırk bin düzeyine ulaşmıştır.” (s.342)ifade etmekte ancak hicri üçüncü asrın durumu olarak görmektedir. Dördüncü asır ve sonraki asırlarda ise Hatib Bağdadi’nin hadisçi Ebu’l-Abbas b. Ukde el-Kufi [Şii bir hadis hafızıdır.] den rivayet ettiğine göre “ ‘Ezbere ne kadar hadis biliyorsun’ diye sorulunca senet ve metin olarak ikiyüz elli bin hadis biliyorum, senetlerle, bazı metinlerle, mürsellerle, maktu’larla altı yüz bin hadis müzakere ediyorum,demiştir.” (s.343, Dipnot 135) hadis enflasyonu sayılamayacak kadar kat be kat artmıştır.

Malik B. Enes ve İmam Şafii’yi kendi zaviyelerinden ne dediklerini anlatarak ve genişçe ele alan Corc Tarabîşî İmam-ı Azam Ebu Hanife’yi (s.345) hem çok kısa ele almış hem de kendisinin görüşlerine temas etmeden karşı çıkanların ifadelerine yer vererek ele almıştır. Hanefilerin Menakıb kitaplarında İmam-ı Azam Ebu Hanife’yi bir tartışma edebiyatı oluşacak şekilde savunduklarını ancak savunurken hadis ekolünün sancağı altına girdiklerini, savunmanın rey ekolü üzerinde değil de Ebu Hanife’nin hadis ehli olduğu, Hadis hafızı olduğu yönünde yapıldığını, bu durumun da hadis ekolünü güçlendirdiğini (s.351) ifade eder. Ve daha sonra da Ebu Hanife’nin rey ehli olmadığı hadis ekolünden olduğunu savunan ilim ehlinin görüşlerine yer vermektedir.

Corc Tarabîşî İmam-ı Azam’dan sonra gelen Hanefi alimlerin onu rey ehli olmaktan Hadis ehli olmaya çevirmelerinden hareketle “Akıl ne Ebu Hanife nezdinde, ne de İslam’da fıkıh ve hadis imamlarından biri nezdinde hiçbir zaman teşri edici/müşerri’ olmamıştır. Hatta İslami aklın tavanını temsil eden filozoflar ve Mutezile nezdinde de akıl bu payeye sahip olmuş değildir. Hatta kutsal nas ekseninde ve dinsel karakterli kültür düzeninde şekillenen bir akıl, hiçbir zaman bu payeye sahip olamaz. Çünkü bu durumda şari’/müşerri’, kutsal nassı indiren Allah’tan başkasının olması mümkün değildir.” (s.360) ifadeleriyle İslam’da aklın hiçbir şekilde hiçbir yerde kullanılmadığını söylemektedir. Mensubu bulunmayan mezhep dediği Zahirilik ve İbnHazm hakkında 98 sayfa malumat veren Corc Tarabîşî’nin en fazla mensubu bulunan Hanefilik ve İmam-ı Azam Ebu Hanife hakkında verdiği on-on beş sayfalık bilgi kıyaslandığında ölçüsünün pek de adil olmadığını söyleyebiliriz.

Corc Tarabîşî taraftarı olmayan mezhep diyerek kurucusu İbn-i Hazm’ı ele aldığı bölümde ilk cümlesi olan “İslam düşünce tarihinde İbn-i Hazm’ın aklı yücelttiği kadar kimse yüceltmiş olmadığı gibi, onun kadar aklı emekliye ayırdığı kadar da emekliye ayıran olmamıştır.” (s.361)ifadelerinde hem yukarıdaki akıl hakkındaki düşünce ile çelişmekte hem de bu cümlede kendi içinde çelişmektedir. Gerçi Prof. Dr. İbrahim Sarmış günümüzde herhangi bir bölgeye atfedilmeseler, herhangi bir bölgede topluca yaşamasalar da Zahiri Mezhebi mensuplarının bulunduğunu, bu konuda bir de internet sitelerinin faaliyette olduğunu haber vermektedir. Bir kişi hem aklı yüceltip hem de aklın önünü kapatmakla suçlanmaktadır. Zahiri mezhebinin kurusu olanİbnHazm eserlerinde “aklın öncüleri, aklın açık bilgisi, aklın hücceti, akılın gücü, aklın delili ifade kalıplarından birini kullanmadan başladığı çok nadirdir” (s.362) bu yüzden akılcı mezhebin en köklü lideri görülmesine rağmen “aklın hücceti, aklın hüccetleri” (s.366) söylemiyle de aklın nas ile bağımlı olduğu kendiliğinden bir şeyi serbest veya yasak edemeyeceğini savunduğu ifade edilerek Corc Tarabîşî tarafından İbnHazm’ın akla biçtiği görev “Allah’ın söylediklerini sadece anlamak” (s.366) olarak sınırlandırılmıştır. Bu yüzden de İbnHazm’ın el-İhkam adlı kitabının bölüm başlığı olan “aklın hüccetlerinin ispatı” değiştirilerek yerine “aklın hüccetlerinin iptali” konulmasının (s.368) daha doğru olacağını savunmaktadır.İbnHazm’ın a         kıl için ölçü aldığı kriteri Corc Tarabîşî “Allah/ nas yasakladığı şeyi emredebilir, emrettiği şeyi de yasaklayabilirdi. Bu durumda akıldışı olup yasaklanan şeye, emredilen makul şey olurdu. Makul olup emredilen şey de akıldışı olup yasaklanan şey olurdu.” (s.371) olarak ifade etmektedir ki bu ifadede anlatılmak istenen “aklın görevi Allah’ın buyruğunu kabul etmek hikmetini sorgulamamaktır”. Corc Tarabîşî “İbnHazm’ın akılcı ekole nispet edilmesin doğru olmaz” (s.372) diyerek karşı çıkmakta ve bunu “Cabiri’ninokuyucuya İbnHazm’ınakılcı ekole bağlı olduğunu telkin et”tiğini söyleyerek açıklamaktadır.

İbnHazm, … Kur’an yanında Sünneti de Kur’an’laştırma yolunda Şafii’nin yolundan gitmişse de, gerçekte kıyasa karşı tavrından ona şiddetle muhalefet etmektedir.” (s.376) dediği İbnHazm’i, nas’cı, Sünnet’ci, akılcı, aklı sadece nassı anlamaya hasreden anlayış sahibi gibi aynı anda zıt birçok şey ilan eden Corc Tarabîşî’nin İmam Ebu Hanife ve Hanefilikten neden çok bahsetmediği daha iyi anlaşılmaktadır.

Daha önce İbnhazm’ı İmam Şafi gibi Hz. Peygamberin sünnetini Kur’an derekesinde naslaştırmakla itham eden Corc Tarabîşîbu sefer İbnHazm’ın kıyasa karşı olduğunu ve sahabenin kıyas bilmediğini söylediğini bunun için de hem doğrudan Hz. Peygamberin ağzından hem de İbnMesud’un rivayet ettiğini söylediği bir hadis uydurduğunu (s.391) söyleyerek kıyası dine ilave etmek gibi gördüğü tespitini yapmaktadır.

Corc TarabîşiİbnHazm’ın “naslar kıyamete kadardır, değişmezler.Din kemale erdiği için artık kimse içtihat yapılamaz” dediği için akıllı bir alim olmadığını çünkü Kur’an’da nassın sayılı olayların ise sayısız olduğu ve yenilerinin ortaya çıktığını söyleyerek reddetmektedir (s.402). Akıllı bir alim ancak Kur’an’da bulunan naslar kıyamete kadar devam edecektir, bu mevcut nasların üzerine nas olmaz ancak bunlar ışığında problemlerimizi çözmek için içtihat yapılması gerekir demelidir.

İmam Şafii’nin Hadisi gayri metluv vahiy/tilavet edilmeyen vahiy ilan ettiğini söyleyen Corc TarabîşîİbnHazm’ın daha ileri giderek İmam Şafii’nin söylemekten kaçındığı Kur’an’ın hadisle nesh edilebileceği hususunda “İbn-i Hazm ise yaptığı inkılapta, Kur2an’ın hadisle nesh edilebileceğini caiz görmüştür.” (s.449)

Kısaca Corc Tarabîşî’ye göre İmam Şafii “Resulü, kendisine şeriat verilenden çıkarıp şeriatı koyan kişiye dönüştürmüş” (s.456) ancak Kur’an’ın hadise neshedilmesini caiz görmemiştir. İbnHazm ise “Kur’an’ı hadisle neshedilmesini caiz görmek ve Allah’ın teşri yetkisinin aynısını Resul’e de tanı”mış hatta “Kur’an’ın hadisi neshetme yetkisini iptal etmekle [Peygamberi, Sünneti, Hadsi] Allah’ın teşri yetkisinin üstüne çıkarmıştır.” (s.456)

İslam ahkamını bildiren hadisler arasında ortaya çıkan uyuşmazlığı tevil/tahric yoluyla gideren ve bir nevi birbiriyle çelişen hadis bulunmaz diyen İbn-i Kuteybe hakkında “Tevilci Tahric/Çıkış Yolu=İbn-i Kuteyebe” (s.459) yazısının daha başında Corc Tarabîşîİbn-i Kuteybe’nin “TeviluMuhtelifi’l-hadis” kitabında bize sağladığı faydalar: 1-İbn-i Kuteybeed-Dineveri “TeviluMuhtelifi’l-Hadis” kitabında cevap vermeye ve iddialarını çürütmeye çalışmakla üçüncü yüzyılda yaşamış Mutezile Kültürünün bir kısmının yaşamasını sağlamıştır.2-İbn-i Kuteybeed-Dineveri “TeviluMuhtelifi’l-Hadis” kitabında hicri üçüncü yüzyılda Mutezile ekolü ile nakilci hadis ekolü arasında geçen ideolojik mücadelenin bir kısmının bize aktarılmasını sağlamıştır. 3-İbn-i Kuteybeed-Dineveri “TeviluMuhtelifi’l-Hadis” kitabında nakil ehlinin tahric yapan aklının nasıl çalıştığını gösteren güzel bir örnek olmuştur (s.459).

Corc Tarabîşî “Birbiriyle çelişen, başı-sonu birbirini tutmayan, Kur’an’la çelişen, akıl ve nazar delilinin karşı çıktığı, haberin ve gözlemin yalanladığı hadisler” (s.467) diyerek İbn-i Kuteybeed-Dineveri’nin tevil/tahriç yapma gerekçelerini sıraladığı cümleden hareketle çıkardığı sonuç: Hadisleri inkâr ettiği söylenen Mutezile’nin epistemolojik üç özelliğini belirlemektir. A-Mutezile Kur’an’cıdır. B-Mutezile Akıl hüccetini/delilini öncelemektedir. C- Mutezile Hadislerdeki çelişkileri, onların hüccet olmayacağına ve uydurma olduğuna delil saymaktadır (s.467).

Mutezile’nin bu üç özelliğine karşı İbn-i Kuteybeed-Dineveri’nin aldığı karşı tavrı daCorc Tarabîşî “İbn-i Kuteybeed-DineveriA-Kur’an, Sünnet üzerinde değil, Sünnet Kur’an üzerinde hakem/hakimdir. Dolayısıyla Kur’an’cıdan çok, sünnetçidir. B- nakil Hüccetini öncelemekte, akıl hüccetini ona tabi kılmaktadır. C- Hadislerde çelişkinin olabileceğini kabul etmez, çünkü hadisler de Cibril’in getirdiği vahiydir.” (s.467)

İlk hadis tevil ve tahricini yaparak hadisler arasındaki zıtlıkları gideren İbn-i Kuteybe’nin yüz hadisi tevil ve tahric ettiğini ondan elli yıl sonra ölen İbn-i Selame et-TahavîBeyanuMüşkili’l-Hadis kitabında bin hadisi önce bin daha sonra yazdığı BeyanuMüşkili’l-Âsâr kitaplarında altı bin hadise çıkarmıştır. “İbn-i Kuteybe, tevil çarkınıu ancak yüz kadar hadisi çelişkiden kurtarmak için döndürmüşse, Tahavi bu çarkı altı bin küsur hadisteki problemleri çözmek için döndürme ihtiyacını duymuştur.” (s.485)

İbn-i Musa el-Hazimi hadis malzemesini çelişki ayıbından kurtarmak için sazı eline almıştır.” (s.508) Eğer bu söz tercüme eden İbrahim Sarmış’a ait ise o, değilse Corc Tarabîşî bir İslam alimi hakkında ağır bir ithamdabulunmuşlardır. Bir alim yanlış bir mantıkla yanlış bir yorum yapabilir ancak ilim dışı ifadelerle bu yanlışı eleştirmek ilim adamına yakışmaz. “Sazı ele almak” hiç kimseyi konuşturmadan konuşan, çok konuşan demektir ki çok konuşmak boş konuşmadan kinayedir. Dalga geçmektir.

Uydurma Hadislerin İslam’da dönüşüme sebep olduğunu söylemek ve bu dönüşümü “Hadis Endüstrisinin, Kur’an’ın, özellikle Mekki Kur’an’ın şekillendirdiği imandan ve ruhi İslam’dan çok, ahkamla ilgilenen dünyevi İslam’a, nefis temizliğinden çok, vücudun temizliğine önem vererek bir dine nasıl dönüştü”ğünü (s.516) ifadeleriyleeleştirmek isteyen Corc Tarabîşî gözden kaçırdığı bir husus var ki o da bir din olarak gelen İslam önce kendisine inanmış müminler edinmek durumunda olduğu için indirdiği ilk ayetler de doğal olarak nasıl iman edilmesi gerektiği yönünde imanın etrafını cami ağyarını mani şekilde sınırlarını ve içeriğini belirleyecek şekilde Mekke’de inmiştir. Daha İslam sonra kendisine tabi olan uyan müminlerin dünyadaki hallerini düzene koymuştur. Yani İslam hiç yokken bazı insanları önce kendisine mensup kılmış, imanın vasfını tanzim etmiş sonra mensuplarının Müslümanca bir hayat sürmeleri için bu dünyadaki hayatını tanzim etmiştir.Şu da bir gerçek tir ki Corc Tarabîşî’nin hadis ile özellikle de uydurma hadis ile sağlandığını savunmasının aksine bu dönüşümü Kur’an sağlamıştır. Allah İslam’ı bizzat böyle inzal buyurmuştur. Mekki ayetler daha çok iman ile ilgili iken Medeni ayetler daha çok sosyal hayatın tanzimiyle ilgilidir. Mekki ayetler Allaha eksiksiz inanan müminler ihdas ederken Medeni ayetler bir İslam toplumu ve medeniyeti inşa etmiştir.

İbrahim Sarmış nihayet Sünnet ve hadis arasındaki farkı anlattığı 554. Sayfadaki 263. Dipnotta Prof. Dr. Enbiya Yıldırım’dan aktardığı “Demek oluyor ki, sürekli tartışma konusu yapılan veya örnek gösterilerek bütün hadis külliyatının inkarına gerekçe üretilen rivayetlerin tamamı ikiyüz elli (250) civarındadır. Dolayısıyla ikinci grupta yer alan bazı rivayetler nedeniyle bütün bir hadis külliyatına toptan reddedici bir yaklaşım sergilenmektedir ki bu sağlıklı bir yaklaşım değildir. Şunu unutmamak gerekir ki bu iki yüz elli rivayetin tamamı mevzu/uydurma kabul edilse bile dinde bir eksiklik söz konusu olmaz…” (s.555, Dipnot 263) parçadan da anlaşılacağı gibi uydurma hadis diye bütün hadis külliyatını reddetmenin sağlıklı bir uygulama olmadığı aşikardır. Zaten Hadis alimleri Hadis ilminin doğduğu günden beri hadisleri sıhhat yönünden değerlendirmişler ve Sahih, Uydurma, Zayıf, Hasen, Munkatı vs. diye hadisleri tasnif etmişlerdir. Toptan kabul veya red her işte olduğu gibi hadis ve Sünnette de sağlıklı bir yol değildir. İlletlerini söylemek reddetmeden ona göre hareket etmek en doğru yoldur. Reddetmekle zaten ancak tartışmaya sebep olunmaktadır, hadis külliyatına/kaynaklara geçmiş uydurma hadislerin varlığı ortadan kaldırılamamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığınca 2011 yılında 100 hadis uzmanının katıldığı bir çalışma ile 204 bin hadis ravilerine göre ayıklamış ve bunlardan 30 binin “tartışılmayacak kesinlikte” olduğu saptanmıştır. 204 bin hadis yanında 250 hadis ne ola ki…Bu çalışma 8 bölüm, 600 ana başlık, 6 bin alt başlıktan oluşacak şekilde “Hadislerle İslam” adı ile 7 ciltlik hadis külliyatı olarak basılmıştır.

Corc Tarabîşî “II. Ahmed b. Hanbel=Sünnetin İmamı” (s.561) başlığı altında anlattığı Ahmed b. Hanbel hakkında “Sünneti Kur’an’dan sonra Kur’an olarak konumlandırmak için Şafii’nin Ahmed b. Hanbel’e zaten ihtiyacı yoktu. Ama Sünnetin İmamı lakabıyla kutsanması için Ahmed b. Hanbel, Şafii’nin bu yolu açmasına muhtaçtı. Ayrıca Sünneti himaye etmesine karşın; Şafii hadis Ehlinden değildi. Ahmed b. Hanbel ise, ilk üç yüz yılın Ebdal’i olduklarını söylediği Hadis ehlinden başkasını savunmazdı.” (s.565) ifadeleriyle Sünnet ve Hadis taraftarlığı açısından önemini ortaya koymaktadır.

Corc Tarabîşî aslında Hadis ehlini eleştirirken İslam’da yürürlükte olanın, genel kabul görmüş ve yaygınlaşmış olanın bir nevi galip gelenlerin inançlarından bahsedengüçlülerin tarihi denilebilecek müesses nizamı eleştirmektedir.

İbnu’l-Cevzi’nin el-Menakib kitabında ‘Kerametleri ve isteklerinin kabul edilmesinden söz etmek için açtığı bölümde anlattığı Ahmed b. Hanbel’in mucizelerinden bir örnek daha”(s.583) cümlesini kuran Corc TarabîşîAhmed b. Hanbel gibi alim ve evliyaların gösterdiği olağanüstülüklere İslam’da keramet dendiğini bildiği anlaşılmakta ancak o Ahmed b. Hanbel için mucize kelimesini kullanarak sanki eleştirmek için eleştiri mevzuunu kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Çünkü mucizeyi peygamberler gösterir ve her Müslüman Allah dostlarının mucize gösterdiğinin söylenmesine tepkili davranır.

Hadislerin Uydurma olmasından hareketle leştirler yapan Corc Tarabîşî bu sefer de farklı bir yoldan Buhari ve Müslim’in “Sahih” hadis kitaplarına eleştiri getirmektedir. “Buhari ve Müslim yazarları kitaplarına yığınla sahih rivayeti almadıysa, Allah’ın indirdiklerinden çok şeyi gizlemiş/atmış olacaktır. Dolayısıyla Buhari ve Müslim bile bile sahih bütün rivayetleri almamış olacaktır.” (s.606) Corc Tarabîşî’ye göre kendi kriterlerine uymadığı için kitaplarına almadıkları sahih hadisler dolayısıyla Buharive Müslim “Kim bir hadis gizlerse Allah’ın indirdiğini gizlemiş olur.” (s.606, Dipnot 388) hadisine muhalefet ederek Allah’ın binlerce buyruğunu gizlemiş olmakla eleştirmektedir.

Uydurma hadisleri önlemek için hadis ehlinin almış olduğu tedbirleri maddeler halinde sayacak olursak; “Yaş/ömür engeli” (s.621), Hz. peygamberin sağlığında yaşı (3-6 gibi) küçük olanların hadis nakletmesinin mümkün olmadığı, “Lafız Engeli” (s.623), Hadisin asılı değiştirilmeden Hz. Muhammed’in söylediği kendi lafızlarıyla/sözcükleriyle rivayet edilmesidir. “Aktarmada Dikkat Eksikliği” (s.624) hadisi sadece anlam olarak rivayet etmek yanında sika kişinin ekleme yapmasında da caizlik demektir. “Hafıza/Bellek Engeli” (s.625) Hadisi nakleden kişinin naklettiği hadisi unutması ve rivayet ettiği kişiden aynı hadisi duymasının caiz olup olmadığı, “İsnad Engeli” (s.627) Hadis rivayet edenlerin Hz. Muhammed’e kesintisiz isnad edilmesidir ki buna rağmen Sahabenin hadis rivayet ederken doğrudan Hz. Muhammed’den duymadan başka bir sahabeden duyduğunu nakletmesini caiz kabul etmişlerdir.“Dinleme Engeli” (s.630) bir kişiden dinlemeden veya yazılı bir kaynaktan yazılı olan hadisleri ya da bildiği başka bir hadisi dinlemediği kişiden izin alarak sanki ondan dinlemiş, onun rivayet ettiği hadis gibi rivayet etmektir.“Tevatür Engeli” (s.633) açık seçik birkaç kişi tarafından rivayet edilmeyen, tek kişi tarafından rivayet edilen ahad yani tek yoldan rivayet edilerek gelen hadisler. “Tedlis Engeli” (s.634) ravinin görmediği, kendisinden dinlemediği, meçhul veya mecruh/eleştirilmiş kişiden rivayet ettiği halde rivayet ettiği hadisin senedinin kesintisiz olduğunu göstermek ve sahihliğine hadis erbabın yapacağı itirazları önlemek için kendisinden rivayet ettiği kişinin adını başka bir isimle değiştirerek rivayet edilen hadisler. Ya da hadisin tartışılır durumdaki ravisini tartışılmaz sağlam güvenilir bir raviyle değiştirmektir. “Cerh ve tadil Engeli” (s.635)tartışılır ravinin rivayet ettiği hadisi başkaravilerden de rivayet ederek tartışılırlığı ortadan kaldırmaktır. Sayı ve açıklama yoluyla hadis tadil edilmiş olur. “Çelişki/Zıtlık Engeli” (s.636) iki hadis arasındaki zıtlığını karşıtlığını hadislerdeki zıtlığın gerekçesini açıklayarak gidermektir. Çünkü Nebi’nin sözleri birbiriyle çelişmez. Gerekçeleri farklıdır. Corc Tarabîşî bu sayılan kuralları başta sahih hadisler ayırmak için konulmuşken daha sonraları kurallar yumuşatılarak hadislerin sahih sayılması kolaylaştırılmasının sağlanmış olduğunu ve hadis malzemesinin çoğaltıldığını savunur.

Corc Tarabîşî İmam-ı Gazali’nin İhya’yıUlumiddin adlı kitabında beş bin tane senetsiz hadis rivayet ederek hadis malzemesini çoğaltanlardan birisi olduğunu söyler.İmam-ı Gazali’nin bu hadisleri doğrudan Hz. Muhammed’den duymuş gibi rivayet ettiğini, dolayısıyla kitabında kullandığı hadislerin rivayet senedinin kopuk olduğunu ifade eder (s.641). Daha sonra İhya’yıUlumiddin’de geçen hadislerin ravileri üzerine çalışmalar yapıldığını ve diğer hadis kitaplarından bakılarak ravilerin belirlenmeye çalışıldığı ancak dokuz yüz yetmiş hadisin senedinin bulunamadığından bahseder (s.642).

Corc Tarabîşî İmam-ı Gazali’nin İhya’yıUlumiddin adlı kitabında kullandığı “İlim Öğrenmek kadın ve erkek her Müslümanın üzerine farzdır.” ve “Çin’de de olsa ilmi isteyiniz.”(s.643)hadislerinin uydurma olduğunu ve uydurulmasının sebebi olarak Batıdaki bilimsel kalkınmaya bağlamak, 11. Yüzyılda yazılmış bir İhya’yıUlumiddin kitabı için ne kadar doğrudur bilemiyorum. Çünkü bu yüzyıldan sonra Osmanlı devleti Viyana kapılarına kadar dayanmıştır.

Corc Tarabîşî’ninSufyan b. Uyeyne Salim senediyle verdiği “İman ne artar, ne eksilir”, yine “Sakiflilerin Nebi’ye geldikleri ve imanın arttığını veya eksildiğini sordukları, Nebi’nin hayır, artmasının küfür eksilmesinin şirk olduğunu söylediği”, Ebu Said el- Hudri’den “Kim imanın artığını ve eksildiğini iddia ederse bilsin ki imanın artması nifak, eksilmesi küfürdür, bunlar tevbe ederlerse ne a’la, değilse kılıçla boyunlarını vurun” (s.658-659) hadislerini aktararak bu hadisler için Cevzakani’nin“uydurma, batıl, aslı yoktur” (s.659) dediğini ancak daha sonra Ebu Hureyre, Umeyr b. Habib ve başkalarından “İman artar ve eksilir” (s.659) hadisini rivayet ettiğini aktarmaktadır. Bu iki durumdan da çelişik bir durumu ortaya koyduğunu ifade etmeye çalışmaktadır. Burada her ne kadar konu aynı olsa da birinde menfi bir netice diğerinde ise müspet bir netice hasıl olmaktadır. Menfi neticenin sıhhatli olmadığını söylemektedir ki “artmaz” demek ile “artar” demek farklı manayı ifade eder. Aynı zamanda “eksilir” demek ile “eksilmez” demek de farklı manayı ifade ederler ki bu ifadelerden birini doğru birini yanlış bulmak sakıncalı bir durum oluşturmaz. Belki de Hz. Muhammed’den rivayet edilen metnin olumsuzluk içeren metin olmadığını vurgulamaktadır. Ayrıca ilk üç hadisin ravileri açısından sakıncalı bulmuş olabilir diğer Ebu Hureyre hadisini ise senedindeki raviler açısından ve metin açısında sahih bulmuş olabilir. Nitekim Cevzakani’ninraviler hakkında yaptığı eleştirilerini de bizzat Corc Tarabîşî659. Sayfada aktarmaktadır.

Corc Tarabîşî, Ahmed b. Hanbel’in “İsnad sahih olursa hadis sahih olur.” (s.662) Arap kültüründeki anlayışının hicri altıncı yüzyılda tıkandığı sırada İbnu’l-Cevzi’nin Mevzuat kitabıyla birlikte hadis anlayışında “İsnadın sahih olması, hadisin kesin olarak sahih olması demek olmadığını, bütün ravileri sika ve senedi sahih olsa bile hadisin uydurma olabileceği” (s.662) yönünde bir değişiklik olduğunu ve “ideolojik hadisciliğin tarihinde ilk kez isnad sistemi hakkında şüphe ortaya konulmakta veya bu sistem sorgulanmakta, hadisin sahih olmasında öncelik, ravilerinin mevsuk/sika olmasına değil, içeriğinin makul olmasına bağlanmış” (s.662) ifade etmektedir.Bu değişim olurken isnad sistemi ve rical ilmi bir tarafa bırakılmamıştır. Yine senedin sağlamlığı ve ravilerin güvenilir olmalarıyla ilgili kurallara uyulmuştur.

Corc Tarabîşî göre kitabın başından beri anlata geldiği “Kur’an İslam’ından Hadis İslam’ına” geçiş sırasında “Bin yıldır hadise ve hadis ashabına tanınan bu önceliğin/ayrıcalığın kültürel ilerleme veya gerileme alanında, dolayısıyla uygarlaşma alanındaki yansımaları açısından” (s.681) önemli üç sonucu olmuştur.Bunları “Kur’an’ın Sahneden Uzaklaştırılması” (s.682), “Aklın Sahneden Uzaklaştırılması” (s.682), “Çok Sesliliğin/ Çoğulculuğun Bitirilmesi” (s.687) olarak sıralarken İslam medeniyetinin batı karşısında geri kalmasına sebep olan kayıpları olarak da görmektedir.

Corc Tarabaşinesh, recm cezası, Mehdi, Mesih vs. gibi bazı meseleleri ele alarak   Allah’ın vahyettiği din olan İslam’da yani Kur’an’da böyle bir uygulamanın olmadığını daha sonra hicri ikinci yüzyıldailk İslam klasikleri olan siyer ve siret eserlerin yazıldığı sırada kayıt altına alınan şekliyle, sonra hadislerin toplanmaya başlanmasıyla uydurma hadisler vasıtasıyla ve İmam Şafii gibi Müçtehit imamların Rey ve Kıyas yolunu tercih etmeleriyle Sünnetin Kur’an’ı tevil ettiğini ve Kur’an ışığında yaşanan bir İslam’ı hayattan sünnetin tanzim ettiği hatta ayetleri nesh ettiği, Allah’ın koyduğu hükümlerin uygulamadan kaldırıldığı bir İslam’a dönüştürüldüğünü yine İslam kaynaklarından aktardığı örnek olaylarla açıklamaktadır. Ancak bütün bu iddialara İslam alimleri bin beş yüz yıla yakın bir zamandır cevap vermekte hatta yer yer kitabın mütercimi Prof. Dr. İbrahim Sarmış’ta uzun açıklamalar yaparak Corc Tarabîşî’nin iddialarına düzeltmeler yapmaktadır.

Kısaca Corc Tarabîşî “Kur’an İslam’ından Hadis İslam’ına” bu kitabında önce ayetlerle ve İslam tarihinden siyer-i Nebi’den aktarılan örnek tarihi vakalarla Hz. Muhammed (s.a.v.)’in tasarruf ve tevil hakkının bulunmadığı, İslam’ıvahyedildiği gibi tebliğ etmekten başka bir görevi olmadığını, onun görevinin sadece memurluk olduğunu ispat etmeye çalışmış, ardından da İslam alimlerinin bu durumu tevil ve farklı yorumlarla İslam’ın Kur’an İslam’ından yani vahyedilen din anlayışından vahiyle birlikte Hz. Muhammed’in de emir ve yasakları ile oluşan sünnetin vahyi yorumlayıp Hadis İslam’ına yani sünnet ile şerh edilmiş İslam anlayışına dönüştüğünü ortaya koymuştur. Aslında Corc Tarabîşî bunu yaparken İslam bir eleştiri getirmektedir. Ki iddiası İslam vahyedildiği gibi uygulanmamaktadır. Hz. Peygamber ve daha sonra Müslümanlar ona müdahale etmiş, ilahi buyrukları tevil ile değiştirerek bugün uygulanan İslam anlayışına dönüştürmüşlerdir.,

Corc Tarabîşî’nin bu kitabında atıf yaptığı kitaplar ve yazarların çokluğu bu yazar ve kitaplardaki bilgileri karşılaştırıp eleştirilecek çok yönü olmasına rağmen ortaya çıkardığı “Kur’an İslam’ından Hadis İslam’ına” kitabının muhtevası düşünüldüğünde ne kadar geniş bir ilmi birikimi olduğu görülmektedir. Ancak imanı olmaması dolayısıyla bu çalışması kendisi için bir sadakayı cariye olmaktan ötedir. Onun için Allah’tan ilmin hayırlısını istemek gerekir. Bu ilim onu imana da götürmemiştir.Çünkü niyet önemlidir. Demek ki o Hakkı bulmak için ilim yapmamıştır.

Corc Tarabîşî Hadis yani Sünnet ile Dinin dondurulduğunu söyleyerek Kur’an’dan, Kur’an İslam’ından uzaklaşıldığını ifade ederken “İslam’ı Yeniden Düşünmek” adlı bir kitap yazan Ali Bardakoğlu İslam’ı yeniden toplum ile buluşturmak için Ma’ruf dediği Toplumsal Sağduyu ile, Örf, Anane ve günümüz kanunlarının da içtihat olarak kabul edileceğini söyleyerek Corc Tarabîşî’nin hadislerin nas kabul edilip içtihatta kullanılmasıyla Kur’an İslam’ından uzaklaşıldığı düşüncesinin aksine  Hadislerin Nas olarak kullanılmasından daha ileriye bir yol açmaktadır. Ali Bardakoğlu hadisleri uydurma diyerek topyekûn reddetmediği gibi Peygamber sözü olmayan sahabe, Tabiin sözlerine, toplumun sağ duyusunun onayladığı bir nevi ata sözü olmuş sözlere, örf ve ananeye de hüküm çıkarmada delil olarak kullanma taraftarıdır. Beşerî kanunları da içtihat ürünü olarak görmektedir.

Prof. Dr. İbhrahimSarmış’ın adı ülkemizde Hadis ve Sünnet savunucularına karşı Uydurma hadisle mücadele eden kesim arasında anılsa da Corc Tarabîşî’nin “Kur’an İslam’ından Hadis İslam’ına” adlı kitabı çeşitli düzeltmeler yapmak zorunda kalmıştır. Yine de Corc Tarabîşî’nin “Kur’an İslam’ından Hadis İslam’ına” adlı kitabı için en kestirme yoldan fıkıh kelam ve hadis ilimlerindeki değişim ve gelişmeyi ele alması açısından bakıldığında “İslam İlimleri Tarihi” de demek mümkündür.

YORUM YAP

escort Bağcılar escort Bahçelievler escort Bakırköy escort Bayrampaşa escort Beylikdüzü escort Güngören escort İstiklal escort Kadıköy escort Sultanbeyli escort Üsküdar escort Avsallar escort Mahmutlar escort Oba escort Mecidiyeköy escort Ölüdeniz escort Güllük escort Kültür escort Ataşehir escort Avcılar escort Başakşehir escort Esenler escort Esenyurt escort Fatih escort Gaziosmanpaşa escort Kartal escort Küçükçekmece escort Maltepe escort Pendik escort Sultangazi escort Ümraniye escort Adapazarı escort Yalıkavak escort güvenilir casino siteleri Yalova escort Muğla escort Aydın escort Çanakkale escort Balıkesir escort Tekirdağ escort Manisa escort Trabzon escort Kahramanmaraşescort Kütahya escort Osmaniye escort Sivas escort Tokat escort Çorum escort Yozgat escort Isparta escort Elazığ escort Ordu escort Edirne escort Erzincan escort Zonguldak escort Rize escort Uşak escort Kırşehir escort Erzurum escort Giresun escort Amasya escort Sinop escort Niğde escort Bolu escort Karaman escort Kırıkkale escort Bayburt escort Ardahan escort Gümüşhane escort Artvin escort Çankırı escort Bartın escort Sinop escort Bilecik escort Karabük escort Burdur escort Nevşehir escort Kıbrıs escort Kırklareli escort Kastamonu escort Düzce escort Aksaray escort Adıyaman escort Afyon escort Arnavutköy escort Bebek escort Beşiktaş escort Beykoz escort Beyoğlu escort Büyükçekmece escort Çatalca escort Çekmeköy escort Eyüpsultan escort Kağıthane escort Sancaktepe escort Sarıyer escort Şile escort Silivri escort Şişli escort Taksim escort Zeytinburnu escort Aliağa escort Balçova escort Bayındır escort Bayraklı escort Bergama escort Beydağ escort Bornova escort Buca escort Çeşme escort Çiğli escort Karşıyaka escort Fehiye escort Marmaris escort Gaziemir escort Dikili escort Menderes escort Menemen escort Torbalı escort Atakum escort Çerkezköy escort Yenişehir escort Bodrum escort Toroslar escort Tarsus escort Silifke escort Mezitli escort Erdemli escort Anamur escort Akdeniz escort Melikgazi escort Elbistan escort Lüleburgaz escort İzmit escort İlkadım escort Çorlu escort Battalgazi escort Yeşilyurt escort Milas escort Ceyhan escort Çukurova escort Kozan escort Sarıçam escort Seyhan escort Emirdağ escort Sandıklı escort Merzifon escort Suluova escort Taşova escort Altındağ escort Batıkent escort Çankaya escort Çubuk escort Etimesgut escort Haymana escort Kahramankazan escort Keçiören escort Kızılcahamam escort Mamak escort Polatlı escort Pursaklar escort Sincan escort Ulus escort Yenimahalle escort Aksu escort Alanya escort Belek escort Demre escort Döşemealtı escort Elmalı escort Finike escort Gazipaşa escort Kaş escort Kemer escort Kepez escort Konyaaltı escort Korkuteli escort Kumluca escort Lara escort Manavgat escort Muratpaşa escort Serik escort Side escort Didim escort Efeler escort Nazilli escort Söke escort Altıeylül escort Ayvalık escort Bandırma escort Bigadiç escort Burhaniye escort Dursunbey escort Edremit escort Erdek escort Gömeç escort Gönen escort Havran escort İvrindi escort Karesi escort Kepsut escort Susurluk escort Büyükorhan escort Gemlik escort Görükle escort Gürsu escort Harmancık escort İnegöl escort İznik escort Karacabeyescort Kestel escort Mudanya escort Mustafakemalpaşa escort Nilüfer escort Orhangazi escort Osmangazi escort Yıldırım escort Biga escort Çan escort Gelibolu escort Karahayıt escort Merkezefendi escort Pamukkale escort Keşan escort Aziziye escort Palandöken escort Yakutiye escort Odunpazarı escort Tepebaşı escort Araban escort İslahiye escort Karkamış escort Nizip escort Nurdağı escort Oğuzeli escort Şahinbeyescort Şehitkamil escort Yavuzeli escort Bulancak escort Espiye escort Görele escort Altınözü escort Arsuz escort Antakya escort Defne escort Dörtyol escort Erzin escort Hassa escort İskenderun escort Kırıkhan escort Kumlu escort Payas escort Reyhanlı escort Samandağ escort Eğirdir escort Yalvaç escort Foça escort Karabağlar escort Kemalpaşa escort Kiraz escort Kınık escort Konak escort Narlıdere escort Ödemiş escort Tire escort Urla escort Safranbolu escort Akhisar escort Alaşehir escort Kırkağaç escort Salihli escort Sarıgöl escort Şehzadeler escort Soma escort Turgutlu escort Yunusemre escort Akkışla escort Bünyan escort Develi escort Kocasinan escort Talas escort Yahyalı escort Gazimusağa escort Girne escort İskele escort Lefke escort Lefkoşa escort Başiskele escort Çayırova escort Darıca escort Afşin escort Dulkadiroğlu escort Göksun escort Onikişubat escort Türkoğlu escort Kızıltepe escort Mut escort Dalaman escort Gümbet escort Datça escort Kavaklıdere escort Köyceğiz escort Menteşe escort Turgutreis escort Ula escort Yatağan escort Fatsa escort Altınordu escort Ünye escort Düziçi escort Kadirli escort Ardeşen escort Akyazı escort Arifiye escort Erenler escort Geyve escort Hendek escort Karasu escort Kaynarca escort Sapanca escort Derince escort Dilovası escort Gebze escort Gölcük escort Kandıra escort Karamürsel escort Kartepe escort Körfez escort Akşehir escort Beyşehir escort Bosna escort Ereğli escort Karapınar escort Meram escort Selçuklu escort Gediz escort Simav escort Tavşanlı escort Doğanşehir escort Bafra escort Çarşamba escort Boyabat escort Kapaklı escort Süleymanpaşa escort Erbaa escort Niksar escort Turhal escort Akçaabat escort Of escort Ortahisar escort Yomra escort Armutlu escort Çiftlikköy escort Çınarcık escort Akdağmadeni escort Boğazlıyan escort Sarıyaka escort Sorgun escort Alaplı escort Çaycuma escort Devrek escort Ereğli escort Kilimli escort Kozlu escort