Ali BADEMCİ
Toplumumuzda bilerek veya bilmeyerek “Türk Milliyetçiliği”ni “İslâm”a referans olarak gösterenler var da, bunun tersine kafa yoran bilim adamımız yoktur! İşi tamamen siyasetin gevşek ve mukallid ellerine bırakmışız! Halbuki İslâm siyaset ve kültür tarihi iyi incelenirse Müslüman milletler içinde böyle bir literatür oluşturmaya en müsait olan Türklerdir ve bu ırkın İslâm’dan her zaman alacağı vardır. Böyle bir evrensel haktan da vazgeçemeyiz! Aksi takdirde günümüzdeki gibi istismarları ve oyunları seyretmekle zaman geçiririz!
MİLLİYETÇİLİK VE SOSYOLOJİ
Ülkemiz bilimsel ortamında “Türkoloji-Türklük Bilimi”in düzgün bir tarifi ve çerçevesi çizilip detaylandırılmadıkça Türk Milliyetçiliğinin tarifini yapmak mümkün değildir. Düne kadar Türkoloji “Türk Dil Bilimi “ olarak algılanıyordu; bugün artık öyle değildir ve ilgili bütün bilimlere ait bilgileri içermektedir. Böyle geniş bir açıdan düşünürsek kavramların anlamları örtüşmemektedir; meselâ “Türkçülük” hiç de Türk Milliyetçiliği’nin karşılığı değildir. Türkçülük kavramında bir miktar popüler söylem, milliyetçilik kavramında ise alabildiğine genişlik ve sulandırma vardır. Günümüzde milliyetçilik birden fazla sosyal bilim veya şubeleri tarafından ancak açıklanabilirken, bir yandan da “vatanseverlik” karşılığı olarak kısırlaştırılmaktadır. Dolayısiyle yeni kuşaklar tam bir eyyamcı mantığı ile yönlendirilmektedir.
Sosyal bilimler dalında eğitim veren ilgili fakültelerimizde “millet-milliyet-milliyetçilik” gibi kavramlar öteden beri sosyoloji dersleri içinde yeralmaktadır. Halbuki günümüzde “sosyoloji-tarih-coğrafya-fizik” oldukça birbirine yaklaşmış âdeta eski “felsefe”nin yerini almıştır. Fakat ne yazık ki bu metotla çalışan ilim adamı sayımız bir elin parmakları kadardır. Öyle olunca da hazır ürünleri kullanmak zorunda olan siyaset düzgün bir bilim dalı olamamakta ve strateji ortaya koyamamaktadır. Halbuki çağdaş dünya bu konuda çok büyük mesafe kat’etmiştir; ki bilim adamının ürünleştirmediği bilgiler katiyen siyasette kullanılmamaktadır. Bir İslâm ülkesi olarak eski felsefecilerimiz ve coğrafyacılarımızı yakalamadıktan sonra çağdaş siyaset resimlememiz imkanı yoktur; çünkü artık her şey bilimdir.. Dünya Gökalp’i çok aşmış, fakat Gazali, Haldun, Mansur ve Mevlana’yı hâlâ kullanmaktadır. Düşünce adamlarımız ve yetiştirdiğimiz nesiller bu büyük zeka jimnastiğinin neresindedir? Köprülü çizgisini neden İnancık ile düğümledik; maalesef bilim düğüm kabul etmiyor; çünkü sosyoloji bütün sosyal olayları bir bileşen çizgisinde toplamak ve anlamlandırmak için daima kendini yenileyen bir bilimdir!
Sosyoloji ve iktisadi sosyoloji Avrupa’da bir marksist gelenek olarak başladı ve genişledi! Marksizmin, “Bolşevizm” olarak Rusya’da uygulama alanı bulması ile marksist sosyolojinin hiçbir ilgisi yoktur! Ülkemizde de marksist sosyoloji geleneği sosyalist aydınlar tarafından işlense de Türkiye’de de aynı durum söz konusudur. İlmi çalışmaları ile Mustafa Akdağ, Doğan Avcıoğlu; romanları ile Kemal Tahir, şiirleri ile Atilla İlhan’a Bolşevist diyemezsiniz! Günümüz bilim adamlarından Sencer Dişvitçioğlu da aynı çizgi üzerindedir! Şevket Süreyya ve Mustafa Suphi’nin “sağ” diye nitelendirilen aydınlar ve bilim adamları tarafından yeniden gözden geçirilmesi ve “Sol 68 Kuşağı”nın daha sakin bir gözle değerlendirilmesi gerekiyor! Burada bulacağımız milliyetçilik parçalarının klâsik Türk milliyetçiliğine entegre edilmesi ancak “İlmi Milliyetçilik”i doğru anlamamızı sağlayabilir! Çünkü 1920 Türkiye komünistlerinin çoğu Kazan şehidi Molla Nur Vahidov ve Mir Seyyid Sulran Galiyev’in öğrencileredir.
Marksist dialektik kuralları içinde “Amerika-Batı” bilim adamları Rusya’da marksist uygulamaların başarı veya başarısızlıklarından yeteri kadar ders almışlardır; bu konuda 3.Dünya olarak bilinen “Şark Komünizmi” ni de başarısız addetmek mümkün değildir! Bu durumda uyanmayan ve gelişmelerden ders almayan içte ve dışta Türk asıllı bilim adamlarımızdır. Bugünkü Türkiye’de 3. Dünya’nın gerçek bir karşılığı yerine “Bolşevizm” veya ”Şark Bolşevizmi” gibi eğilimler revaçtadır! Dolayısiyle işin aslı ve ilmi değerleri gözlerden uzaktadır! Avrupa ve Amerika inançların “sosyoloji-ekonomi-siyaset” ile ne derece ilgili olduğunu kavramıştır; ilginçtir ki bu ölçüyü hassas terazi olarak kullanmaktadırlar! Rusya’nın “Avrasya” çırpınışları da tıpkı batı gibi Türk milliyetçiliği yönünden bir aldatmacadır. Her iki siyaset tarzının da “Hıristiyan” hücrelerden oluştuğunun ne yazık ki çok farkında değiliz.
Toplumumuzda bilerek veya bilmeyerek “Türk Milliyetçiliği”ni “İslâm”a referans olarak gösterenler var da, bunun tersine kafa yoran bilim adamımız yoktur! İşi tamamen siyasetin gevşek ve mukallid ellerine bırakmışız! Halbuki İslâm siyaset ve kültür tarihi iyi incelenirse Müslüman milletler içinde böyle bir literatür oluşturmaya en müsait olan Türklerdir ve bu ırkın İslâm’dan her zaman alacağı vardır. Böyle bir evrensel haktan da vazgeçemeyiz! Aksi takdirde günümüzdeki gibi istismarları ve oyunları seyretmekle zaman geçiririz!
Muhabbetle.