Ülkücülerin Dünü Bugünü Yarını
Dün olanları bugün anlatamıyoruz; bu gün olanları yarın anlatabilecek miyiz acaba?
12 Eylül 1980 öncesini ve 12 Eylül’ü ne kadar anlatabildik?
Ülkücü camia olarak eksikliklerimizi görmek ve gidermek zorundayız. Ülkücü camia kalabalıklaşan bir ailedir. Çokluk, genelde kalitede eksikliği de peşinden getirir. Çok olalım ama kaliteyi bozmadan çok olalım.
Kalite olmadan, çokluk hiç bir zaman arzu edilen hedefe ulaşmada kifayet etmez. Esas olan şey çokluğun doğru şekilde bilgilendirilmesi, birbirleriyle ilişkilendirilmesi ve yönetilmesidir.
Çokluğun olduğu yerde, çok olmanın verdiği keşmekeşliğin önüne geçmek için teşkilatlarımıza çok önemli görevler düşmektedir. Kim olduğumuz, ne olduğumuz, nereye gittiğimiz gibi… Temel kavramlar, gerekçe veya sebepler en doğru şekilde anlatılmalıdır. Bütün bunlar iyi algılanmadığı takdirde, çokluk içinde, başka çokluklarında meydana gelme ihtimalleri yüksektir.
Etrafımıza objektif bir gözle baktığımızda ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Siyasi Partilere, Belediyelere, Derneklere, sivil toplum kuruluşlarına filhakika toplulukların bulunduğu her nereye bakarsanız bakın, oradaki çoklukların içinde asıl amaca yönelik olmaktan ziyade kendi çıkarlarına hizmet etmekte olan insanları görürsünüz. Kendi menfaatlerinin dışında her şeyi elinin tersiyle iten parazitleri görmeniz mümkündür. Bu parazitler, kendisi gibi düşünmeyen, kendi emellerine hizmet etmeyen her şahsı karalamaktan, çamur atmaktan geri durmazlar. Bunun en önemli sebeplerinden birisi cahillik, diğeri ise davasına olan inançsızlığı ve saygısızlığıdır.
Ülkücülük, her ferdin kendi anlayışlarına, ekonomik, sosyal ve psikolojik durumuna göre değişkenlik arz eden veya kullanılan bir araç değildir. Ülkücülüğün esasları ve kaideleri bellidir. Bu esas ve kaideler üzerinde yürüyüş gerçekleşir.
Ülkücü Hareketin boşuna harcayacağı bir saniyesi bile yoktur. Ülkücüler,toplumun aydın insanlarıdır. Aydın insanlar, kendi karanlıklarını aydınlatmadan başka karanlıkları aydınlatamayacağı için elindeki bir mum veya bir ampulle iddialı olmaları da mümkün değildir. İdare ederle değil, İdare etmekle büyük Türkiye hayalini gerçekleşeblir.
Türk Milletinin Ülkücü aydınlara o kadar çok ihtiyacı var ki; Ülkücü Hareket layıkıyla anlatıldığında ve davranışları ile de bu gösterildiğinde emin olunuz ki, Türkiye de oy yüzdesi, yüzde ellinin çok üzerinde olacaktır.
Geçmişten günümüze Ülkücünün içinde bulunduğu her tarih, gerek konferanslarla, seminerlerle, gerekse romanlar, makaleler ve çeşitli anlatımlarla hatta sinema ve tiyatrolarla sürekli gündemde tutulmalıdır. Milletimizin ülkücüler üzerinde ki, yanlış bilgi, yargı ve hükümleri bertaraf edilmelidir. Doğru bilgiler, doğru zamanlarda doğru şekilde sunulmalıdır.
Ülkücünün tarihi, ülkücü olmayan kimselerden veya bilinmeyen kaynaklar baz alınarak ifade edilmemeli;gündem yaratılmamalıdır. Üniversitelerimizde Ülkücü doktrini ve Ülkücü mantaliteyi sunabilecek, yazabilecek ve gündemde tutabilecek o kadar çok aydınlarımız var ki, bu aydınlarımız kucaklanmalı ve teşvik edilmelidir.
Hayatlarını Ülkücü Hareketin kollarına bırakmış, Ülkücü hareketin selameti ve devamiyeti için her şeyi yapabilecek fedakar ve feragat sahibi o kadar çok ülkücü var ki, MHP teşkilatları bu arkadaşlarımızı görebilmeli, değerlendirebilmeli ve görevlendirebilmelidir.
Gönüllüler, bir hareketin geleceğini belirleyebilecek önemli bir güç olduğu unutulmamalıdır.
Gönüllüler hiç kimsenin emir uşağı, zor günlerin payandası veya bastonu değildir. İçinde bulunduğu Hareketin doğruluğuna iman etmiş ve bu imanla var gücüyle çalışan gönüllülerin yüreklerinde taşıdıkları kocaman sevdayı “nasıl olsa bizim” mantığıyla küskünlük yaratabilecek bir anlayış ve mantıkla çar-çur edenler bir gün bunun hesabını vermek durumunda kalırlar. Kula hesap vermekten kurtulanlar Allah’a hesap verir.
Ülkücü aydınlar bütün bunları gördükleri ve bildikleri halde hala balkon sefası peşindeyse eğer, kul hakkından kurtulamayacaklardır.