Ayakkabı Bot ve çizme Günlük ayakkabı Bot ayakkabı modelleri Çizme ayakkabı Terlik ayakkabı Sandalet Babet Spor ayakkabı Topuklu ayakkabı İç giyim Mayo Çorap Fantezi giyim İç çamaşır takımları Sütyen Gecelik Pijama takımı Gece elbisesi Plaj giyim Giyim Büyük beden Tesettür Etek Trenckot tarz eşofman takımları bayan Mont Gömlek Pantolon T-shirt Sweatshirt Kırmızı elbiseler Ceket Çanta Çanta aksesuarlar Bebek bakım çantası Spor çanta Okul çantası Laptop çantası Portföy çanta Bel çantası Postacı çantası El çantası Sırt çanta Bebek bakım çantası Omuz çantası
Tuzla azeri escort Alanya azeri escort Kayseri azeri escort Antalya azeri escort Diyarbakır azeri escort Anadolu yakası azeri escort Adana azeri escort Ataşehir azeri escort Şirinevler azeri escort Beylikdüzü azeri escort Halkalı azeri escort Maltepe azeri escort Ümraniye azeri escort Samsun azeri escort Avcılar azeri escort Pendik azeri escort Beylikdüzü azeri escort Maltepe azeri escort Ümraniye azeri escort Mersin azeri escort Avrupa yakası azeri escort Kocaeli azeri escort Bodrum azeri escort Bakırköy azeri escort Kadıköy azeri escort İzmir azeri escort bayan Beşiktaş azeri escort Eskişehir azeri escort Bursa azeri escort Şişli azeri escort Şişli escort bayan azeri escort İzmir Gaziantep azeri escort Ankara azeri escort Denizli azeri escort Samsun escort kızlar Malatya azeri escort İzmir azeri escorts Samsun azeri escort İzmir eskort bayanlar
Şükrü ALNIAÇIK
Başbuğ hükmüdür: “Kürtçe konuşanlar ne kadar Kürtse biz de onlar kadar Kürdüz. Biz ne kadar Türksek onlar da o kadar Türktür.”
Ülkücülerdeki, Türk Milliyetçiliği, Kürtlüğü inkar üzerine kurulmuş Jakoben bir 12 Eylül Milliyetçiliği olsaydı, 70’lerde binlerce Kürt ve Zaza evladının Ülkücü olmaması gerekirdi.
Ulusalcılık mı, Atatürk Milliyetçiliği mi, Türkçülük mü, Milliyetçilik mi? tartışmalarının yapıldığı şu günlerde, bu tartışmayı yapanların “İslamcılarla” sıkı mücadele halinde olmasından olsa gerek “Türk-İslam Ülküsü”nü her dört mefhumdan da ayrı bir ideoloji olduğunun hatırlamakta ne yazık ki geç kalıyoruz.
Türk-İslam Ülküsü kitabıyla Ülkücü hareketin fikir tanzimine büyük katkı sağlayan Seyid Ahmet Arvasi, Vanlı din alimi Seyyid Abdülhakim Arvasi’nin evladıydı. 1975 itibariyle Seyyid Ahmet Arvasi, MHP’nin Eğitim seminerlerini hazırlıyor, kitapları Ülkü Ocaklarında okutuluyordu.
Türkiye 35 yıldır PKK terörüyle yatıp kalkıyor ve ülkede siyasi dengeler değişiyor ama bildiğimiz kadarıyla insanların inancı değişmiyor; PKK’nın yüreklerdeki imanı mayınlamaya, uçurmaya gücü yetmiyor.
Yıllardır vahşi cinayetlerle bölge halkına gözdağı veriliyor. 12 Eylül öncesinde Ülkücü olma ferasetini gösterebilen insanlar, PKK azgınlığına ancak AKP’ye oy vererek veya Cemaatlere yaslanarak karşı durabiliyor. Bugün ancak silahlı korucular veya serdengeçtiler gönül rahatlığıyla “MHP’liyim” diyebiliyor. Bu kardeşlerimize maddi manevi sahip çıkmalıyız.
Ben kayıp kardeşlerimizi geri alabilceğimize inanıyorum ve diyorum ki; Kürt – İslam karşıtlığında İP’lilerle, Ulusalcılarla yarışmanın Ülkücü harekete hiç bir faydası yoktur. Tam tersine emanet oylar, kalıcı olarak AKP’lileşmekte, cemaat mensupları, merkezden uzaklaşmakta, dinsiz PKK, dindar kitleden bile oy alabilecek saha avantajları kazanmaktadır.
Pek çok vatansever, cemaatlere intisab etmeyi, PKK’dan en geçerli “sakınım yolu” olarak tercih ediyorlar. Bu yüzden de bölgedeki Ülkücülerin “sarığın cübbenin arkasında gözden kaybolmasına” kimsenin söyleyecek bir sözü kalmıyor.
MHP’lilere, Ülkücülere düşen görev, AKP’nin ılımlı İslam, BOP eş başkanlığı, Ermeni açılımı gibi İslam karşıtı söylemlerini, Ümmetçilik karşıtı bir Türkçülükle değil, samimi bir İslam kardeşliği çerçevesinde bölge insanına anlatmaktır. Çünkü “konjonktür değişir, hükümetler gelir geçer ama inanç değişmez!”
Marksist-Leninistler her yerde kalleştir; biz yayla insanının mertliğine olan itimadımızı kaybetmemeliyiz. Aksi takdirde bölünmeyi ve ayrışmayı peşinen kabul etmeli, hiç boşuna sıkıntıya girmemeliyiz.
Ülkücüler, 35 yılın bulaşığı her türlü taassuptan sıyrılarak doğuya samimiyetle kardeşlik ellerini uzatmaya mecburdur. “Zazasız-Kürtsüz bir Türk Milliyetçiliği’nin Ülkücülükle ilgisi yoktur.” Bölgenin de Ülkücülükten başka bir kurtuluş çaresi yoktur.
Başbakan, “MHP’nin Sivas’ın doğusunda olmadığından” bahsediyor.
Kırkpınar’ı eşkıya basmış “çayıra sadece benim adamlarım bir de hafif sıklet güreşçiler çıkacak” demiş; sen tamam da “Ahmet Taşçı” neden güreşmiyor diyorsun!.. Kovsana eşkıyayı meydan şenlensin!.. Senin doğudaki sıkletin nedir? Kaç binan bombalandı, kaç belediye başkanını şehit verdin yaptığın “ağır siyaset” karşısında? Dağda bayırda biraz sıkışınca “yetiş ey Apo” demedin mi!..
Şehitlik, yüzünden okunacak, siyasete alet edilecek bir olgu değildir. MHP’li Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin’in 1979’daki şahadeti, hala bizim yolumuzu aydınlatmaktadır. PKK Tarafından pusuya düşürülen Hikmet Tekin, 12 Ağustos gecesi, annesi Hamdiye Tekin ve kardeşi İhsan Tekin’le birlikte şehit edilmiştir. O bizim ebedi başkanımız, her seçimde bize tebessüm eden Bingöl adayımızdır. Eğer Ülkücülük, PKK’nın ve AKP’nin anlattığı gibi kafatasçılık olsaydı, Bingöl halkı MHP’ye Belediye Başkanlığı makamını verir miydi?
Başbakan Mursi’den bahsederken “sandık” deyip duruyor. Sandıktan MHP’yi çıkaran Halk mı yanlış yapmıştır, yoksa “bir seçilmişi acımasızca katleden,” teröristler mi yanlış yapmıştır?
Ülkücülerin, bu sorunun cevabını almadan, yükü ihanet olan kaçakçı kervanlarına yol vermeye hiç niyeti yoktur. Madem ki “barış” var. Ben Hikmet Tekin’i tekrar Bingöl’ün başında görmek istiyorum. Ahirette değil… Hemen ilk seçimde!
Nasıl? Çok mu zor!..