Hepimiz Peygamber Ocağı
Hepimiz Hz. Aişe’yiz!
Şükrü ALNIAÇIK
Müreysî Gazvesi dönüşü cahiliyeden yeni çıkmış Araplar, ordunun gerisinde kalan Hz. Aişe’ye iftira attılar, Abdullah bin Übey, daha ileri giderek Ayşe validemize zina suçu isnad etti.
Fitne bir anda bütün orduya yayıldı. Allah ondan razı olsun, Hz. Ebû Bekir, kızı için büyük bir acıyla inledi. “Vallâhi biz, böyle bir iftirâya câhiliye devrinde bile uğramadık!” dedi.
Peygamber efendimiz kederlendi. Evine kapandı, bir süre insanlarla fazla görüşmedi. Hazret-i Âişe’nin suçlu olduğuna dâir en ufak bir belirti yoktu. Ancak münâfıklar susmuyordu.
Çok geçmeden ayet nâzil oldu. Allah, Nur Suresiyle müminlere hitab ediyor ve hiç şüphesiz, Âişe annemizi temize çıkarıyordu:
“Haberiniz olsun ki (Muhammed’in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse onun karşılığı ceza vardır. Elebaşlılık yapan, bu yüzden de bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.” (Nur Suresi 11. Ayet, Elmalılı H. Y.)
O gün bugündür, Müslümanlar, zina suçunun subuta ermesi için dört tanığın paralel şahitliğini ilahi bir mecburiyet olarak kabul ederler. Bu tartışmasız hükmü, kendi kafalarındaki ifrat ve tefritle gözardı edenler ise nefisleriyle, Arap cahiliyesinin bütün pisliklerine ortak olurlar.
Ve Peygamber Ocağındaki Balyoz!..
İki olay arasında “içtihadi bir kıyas” yapmak haddimiz değildir. Ancak adalet için yargı kalitesi istemek, mevcut keyfiyeti reddetmek ve Allah rızası için tarihe bir not düşmek, yerden göğe kadar hakkımızdır. Adaletin sivili askeri, kadını erkeği, sahabesi, sohbeti olmaz. Ölçümüz Kur’an’dır.
Türkiye geçen hafta Yargıtay’daki 361 sanıklı “Balyoz Davası“nın temyizine kilitlendi. Davada en çok “dijital deliller” tartışıldı.
-Avukatlar, darbe planlarının yer aldığı dijital delillerin sahte olduğunu savundular.
-2003’te hazırlandığı iddia edilen belgelerin asla güncellenmediğine ilişkin 30 ayrı rapor aldılar.
-Belgelerde 2 binden fazla zaman, mekân, kişi çelişkisi tespit ettiklerini söylediler.
-Microsoft, 2003 tarihli belgelerdeki “Calibri” yazı fontunu 2003’ten 4 yıl sonra icat etmişti
-Cami bombalama şemasının çizildiği “Office XML” ilk defa 2007’de piyasaya sürülmüştü.
-Suçun adı seminere katılmaktı. Ama katılmayan 313 kişi de sırf listede adı geçtiği için yargılandı.
-“Ses geçirmeyen” odada duyulan “ezan sesi,” 96. duruşmada uyarı üzerine tutanaklara geçirildi.
-O tarihte olmayan 2003’te TCG Alanya isimli gemiye görev verildi. Geminin inşa tarihi 2005’ti.
-2003’teki görev listesinde adı geçen iki generalden biri 1997’de, diğeri 1998’de ölmüştü.
-Darbe sırasında el konulacak olan 35 AR 6132 plakalı araç, 2003’te henüz tescil edilmemişti.
-Listelerde adı geçen “MEDICAL PARK SULTAN GAZİ” adlı özel hastane, tâ 2008’de bu adı alacaktı.
-11 No’lu CD’de yer alan “YENİ RECORDATI” adlı ilaç firması da bu ismi 2009 yılında alacaktı.
İddianameye dair pek çok bilim ve mantık hataları, mahkeme tarafından asla dikkate alınmadı.
-2010 yılında açılan AVM’lerin, cadde ve sokak isimlerinin 2003 tarihli CD’de ne aradığı sorulamadı.
-Metinlerdeki teknolojiye aykırı kronolojik kayıtlarla ilgili itirazları mahkeme hiç dikkate almadı.
Bilirkişi, “deliller sahtekarlık ürünü” dedi; ancak mahkeme delilleri kabul etti.
Eskişehir delillerinde 175 çelişki tespit edildi.
-Mahkeme, “bilirkişi” oldu, 2003 yılında yazılmış olan bir Word belgesinin 2007 yılında açıldığında, sanki 2007 yılında hazırlanmış gibi “görüneceği” ifadesine yer verdi. Bu ifade, bir lise talebesine göre bile yanlıştı.
TSK’nın masumiyetini ıspat için vahiy gelmesini beklemiyoruz. Aslında buna ihitiyaç da yok; ancak 1019 lehte bulguyu, 22 aleyhte bulguya çeviren bir mahkeme heyeti karşısında vahyin de bir işe yarayacağından artık emin değiliz. Çünkü Türkiye’de Peygamber Ocağı’na Amerikan tezkeresinin reddedildiği tarihten bu yana tam 10 yıldır kelimenin tam anlamıyla “gavur muamelesi” yapılıyor.
Biz, Peygamberimizin haremi olan Hz. Aişe’nin masumiyetine nasıl inandıysak, peygamber ocağı Türk ordusunun bu davadaki masumiyetine de öyle inanıyoruz. Biz dünyaya adalet dağıtan Türkleriz. Bu adaletten emin değiliz. Haçlı kuşatması altındaki Niğbolu’da Yıldırım’ı bekleyen komutan gibi… Allah’tan bir işaret bekleyen valide sultan gibi… Adalet bekleyen bütün maznunlar gibi, bu davada
“Hepimiz Peygamber Ocağı… Hepimiz Hazret-i Aişeyiz!“