Türklük Olmadan Asla!..
Şükrü Alnıaçık
20 Temmuz günü Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 39. Yıldönümünü kutladık. Bu vesileyle Başbakan Erdoğan, Eroğlu’na gönderdiği mektupta “Türk” kelimesini bol bol kullanmak zorunda kaldı.
Halbuki onun desteğiyle Kıbrıs’ın başına getirilen Talat’ın “Türkleşmesi” için Rumların Annan planınıreddetmesi ve AB’ye üye olup Türkiye’yi tehdit etmesini beklememiz gerekmişti.
Türkiye için Kıbrıs, sadece tarihi bağları, coğrafyası ve jeopolitiğiyle sahip çıkılan bir kara parçası değildi. Kıbrıs meselesi, Türk’ün milli gücünün ve ekonomik sağlığının göstergesi olan sağlam bir nabızdı aynı zamanda… AKP hükümetleri, Türkiye’de olduğu gibi Kıbrıs’ta da milli nabzımızı yavaşlatmış, hatta Milliyetçilerin sesikısıldıkça bu nabız duyulmaz olmuştu.
AKP iktidarı, eski bir “ODTÜ’lü sosyalist” Mehmet Ali Talat’ı, Denktaş’a tercih ederek “Kıbrıs Açılımı“nı başlattığında bizim çakma mücahitlere göre gerçek “mücahit” Denktaş, “çözümü engelleyen adam“dı! Onlara göre sorun, Denktaş’ın “tavizsiz Milliyetçiliği“nden kaynaklanmıştı.
Ogünlerde CTP Lefkoşe milletvekili olan ve AKP’den cesaret alarak Denktaş’a karşı bir savaş başlatan ODTÜ’lü Sosyalist Talat’ın, Türkleri Annan Planına “evet” dedirtmek için yaptıkları, haysiyetli bir Türk’ün kabul edeceği şeyler değildi.
-“Otorite kimse… Senin görevin otoriteyi değiştirmektir. Demokratik yolla, silahlı mücadeleyle, gerilla faaliyetiyle, kavga çıkararak veya seçimle…” (Talat, 24 Şubat 2003- Yeni Düzen Gazetesi) Bu “çapulcu söylem,” nasıl olmuşsa Erdoğan’ın gözünden kaçmıştı!
-“Planımızın ikinci aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Referandumla rejimi ve devleti yıkacağız, meşruiyetini yok edeceğiz. Referandum sonucuna dayanarak anlaşmaya da biz imza koyacağız. Denktaş bizi temsil etmez, Denktaş’la da hesaplaşacağız.” (Talat, 10 Mart 2003- Volkan Gazetesi)
Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas’a göre bunlar Talat’ın bir “Kıbrıslı” olduğunu gösteren sözlerdi.
-“Eylemlerimizde AB fonlarını kullandık. Fullbright, British Council ve AB fonlarını kullanarak, çeşitli etkinlikler, seminerler ve konferanslar düzenledik. Genç kadınlar motive edildi. Bu kadınlar, dönüşte Annan Planı’nı desteklemek için yapılan eylemlerde önemli roller oynadılar.” (Talat, 29 Mayıs 2003- Yeni Düzen Gazetesi) ODTÜ’lü, anavatandaki “Türk Baharı“ndan cesaret alarak coştukça coşuyordu. “Genç kadın” kullanımı pek de hayra alamet değildi.
Bunlar da Talat’ın Partisinde Bazı “Coşkun Cypriot”lar:
-“Lütfen dünyaya KKTC′nin açık bir hapishane olduğunu söyleyin. Bir büyük askeri bölge ve tüm kapıları da kilitli…” (CTP Milletvekili adayı Ahmet Barçın, 25 Eylül 2001, Guardian Gazetesi)
-“Bizi Amerikalılar örgütledi, 30 eğitimci olarak eğitti. Biz de 3.000 kişiyi etkiledik, 10 bin kişiyi harekete geçirdik, 100 bin kişiyi etkiledik.” (CTP Üyesi ve Yazar Sevgül Uludağ, 15 Temmuz 2002, Yeni Düzen Gazetesi)
Sonra Denktaş’ı ve adadaki bütün asil Türk evlatlarını kahreden referandum ayıbından ve çeşitli ihanetlerden sonra Talat’ın görev döneminin sonlarına doğru Hristofyas’ın sesi duyuldu!
-“Talat Türk Oldu!..”
Hristofyas, 2007’de Amerikan Büyükelçişi Urbancic’e “Talat Türk Oldu, Onu Yeniden Kıbrıslı Yapmayı Umut Ediyorum!” diyordu.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, “yavru” bir Kurtuluş Savaşı’dır. 1950’lerden günümüze kadar “Türk gibi” hareket eden Denktaş ve arkadaşları, 1878’den önce devlet umuru görmüş asil Türk ailelerinin evlatlarıdır. Aynen Ülkücüler gibi…
Hristofyas’ın övdüğü “Kıbrıslılar” ise kolay kazanılan köle ruhlu cahillerdir. Aynen Erdoğan’ın, Milliyetsiz ve etnikçi kurmayları gibi bunlar da muhtemelen ülkeye at üstünde girmemişler, bir pazardan satın alınarak getirilmişlerdir. Türk olmak, “düşmanı rahatsız edecek kadar özüne, fıtratına sadık kalabilmek“tir. Hristofyas’ın 2007’de yaptığı şikayet buradan kaynaklanmaktadır.
Belli ki yabancı desteğiyle milli çözüm üretemeyeceğini anlayan Talat gibi Erdoğan da bu acımasız milletler mücadelesinde kendisine ümitsizce “üniformal bir şahsiyet” arıyor.
Son zamanlardaki Türk bayrağı ve üç hilal sevgisine bakılırsa Erdoğan, bu ülkede Atatürk ve Denktaş kadar “Türk olmadıkça” özgür ve namuslu kalınamayacağını, hatta bir süre sonra namaz dahi kılınamayacağını anlamış görünüyor. Ama artık çok geç!.. Bu ülkede “Türklük” 11 yıldan beri cahilce eziliyor ve Anadolu semalarında süzülen devlet kuşu, Lozan’dan anayasaya kadar her alanda var olmanın, beka bulmanın sırrını bize haykırıyor:
“Türklük Olmadan Asla!..”