Ali BADEMCİ
Daha evvelki seçimlerde istemeye istemeye uğrunda ömrümüzü tükettiğimiz partimizin gösterdiği çakma adaylara rey vermek zorunda kalırdık. Çoğu zaman de oyumuzu verir sonra da “inşallah kazanamaz” diye arkasından bedduâ ederdik. Bazen de sâdece o seçimlik ülkücü görünen, güyâ MHP’lilerin faziletlerine önce kendimizi inandırır sonra iliklerimize kadar işlemiş olan “partizanlık” sebebiyle bu duruma bütün arkadaşlarımızı da inandırmaya çalışırdık. Şükür ki önümüzdeki mahallî seçimler ve sonraki milletvekili seçimleri ile kıyamete kadar bu sefer partimizin doğru adaylar göstermesinden ötürü böyle ezikliklerden kurtulduğumuza inanıyorum. Bu bakımdan genel merkez yöneticilerine teşekkür etmeliyiz.
Esâsında bizim partideki sözkonusu çarpıklıkların vebalini sadece Devlet Bey dönemine yüklemek doğru değildir. Türkeş Bey zamanında da özellikle maddî yetersizliklerden ve evlâtları gibi hep kucağında büyüdüğümüz için bizleri hâlâ birer çocuk görmelerinden ötürü bu hatalar yapılıyordu. Bu sebeble ne yapalım diye önce kendimizi iknâ eder sonra ac acına seçim kervanlarına katılırdık.
12 Eylül’den sonra milletvekili için RP listelerinden gösterilen adaylar ile 1999’da MHP olarak girilen seçimlerde aday listelerinde ağırlıklı olarak ülkücü şahıslara yer verilmesine rağmen henüz ihtilâlin yaraları sarılmamış olduğundan sanki “örgütten partiye geçme süreci” gibi sıkıntılar yaşanmıştır. Bu sebeble Türkeş Bey hayatta iken hareket aslî unsurları tarafından bölünmüştür. Gerçi rahmetli Muhsin Bey’in başını çektiği bu bölünmede etkili olan mihraklar artık tamamiyle aydınlanmış ve böyle bir bölünmeye ağır manevî mahreçli saldırıların sebeb olduğu iyice anlaşılmıştır. Esâsında Muhsin Bey’in ölümündeki esrar böyle bir iddiayı sâdece düşünmekle çözmemize yeterli olup, ayrıca milliyetçilik üzerinde oynan oyunların âşikarlığını ortaya koymaktadır.
Bir ülkücü olarak 1999 seçimlerini de mercek altına alırsak yukarıda belirtilen benzer ağırlıkların saldırı ve hesaplarını açıkça görürüz. Devlet Bey’in yetişme şekli her ne kadar Muhsin Bey’den çok farklı olarak bazı saldırılardan bir miktar da olsa hareketi korumuşsa da “örgütten partiye geçiş” gibi sıkıntılar yüzünden parti temsil ettiği çoğunluğun hakkını verememiştir. Bu duruma vekillerdeki acemilik kadar Devlet Bey’deki ilk heyacan sebeb olmuşsa da gerçekte çocukluğumuzdan beri bize din gibi yerleştirilen milliyet duygusunun ilk şartı olan “Devlet Şuuru” ve devlet kurumlarına tabiiyet duygusunun yanlışlarını 1980’den sonra bile yeteri kadar görmememiz ve ders almamızdan kaynaklandığını bugün kabullanmak zorundayız. Bu sebeble 2002 seçimlerinde meclis dışında kaldık. Maalesef 2007 seçimlerinde de özellikle aday tercihlerinde yapılan fahiş hatalar yüzünden iyi bir netice alınamadığı gibi 2011 seçimleri arifesinde mâlum “Kaset skandalı” yüzünden MHP alabileceği reyin en azını alarak tabana vurmuştur. Başkanlık Divanı gibi önemli mevkiilerden çekilen 10’a yakın üst makam mensubu vekillerin yerini ne yazık ki aceleye getirilen vasat adaylarla doldurulmasının çok zararı olduğu bilinmelidir.
Gelelim önümüzdeki mahallî seçimlere. Görünen ve ilk açıklanan adaylara bakılacak olursa başta genel başkan ve genel merkezin geçmişin iyi tahlilini yaptığı sonucuna varırız. Artık geçmişin nahoş hâdiselerinden ders alındığı, bu sebeble çakma adaylar yerine ülkücü adayların tercih edildiği şimdiden gerek ülke gerekse hareket açısından çok önemlidir. Çünkü ülkenin durumu ortada olup bir daha ki seçimlerde ne olacağını iktidar partisi mensupları bile bilmemektedir. Onların devlet idâresine de uyguladıkları “Kadercilik” inancı; ABD.’nin yüksek müsaadeleri ve tamamen kendimizi kandırmadan ibaret olan “Stratejik ortaklık” hülyalarına dönüşmüştür. Bu sebeble ülkenin durumunu iyi tahlil edenlerin “Galiba MHP’den başka çare kalmadı” görüşlerini yüksek sesle seslendirdiklerine şahit olmaktayız.
Şimdi genel merkez üzerine düşeni yapıyor, inşallah böyle ince okuyup sık dokunarak alınan kararlar pek hayırlı olacak ve “vallâhi-billâhi” gibi yeminlere de ihtiyaç kalmayacaktır. Bu şartlar altında ülkücüye düşen en önemli görev dinimizin ve töremizin şiddetle reddettiği dedikodudan uzak durarak, gıybete tevessül etmiyerek ve “arkaya bakmada yürümek”tir. Şahsen benim gibi düşünenler, ”Oh be artık adam gibi bir oy kullanma”nın manevî hazzı ile teselli bulacak ve ahir ömürlerinde bir kere de olsa isteyerek oy vermiş olacaklardır. Öyle ya ”MHP şühadanın izinden ya gidecek ya gidecek”! Bugünden tezi yok haydin göreve..