MHP Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel, TBMM Başkanvekili Sadık Yakut’un karma eğitimle ilgili sözlerini eleştirerek, “MHP grubu olarak sayın Yakut’u bu sözlerini geri almaya davet ediyoruz” dedi.
MHP Grubu adına konuşan Genel Başkan Yardımcısı ve Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel Yakut’un “Batılılık adına batıdan gelip okul açanlar da böyle yapıyorlar” şeklindeki sözünü hatırlatarak, “Hristiyanlıkta papalar niye evlenmez? Dini farklılıklarımızın farkında değil misiniz? ‘Aziz’ diye başlayan okullar var. Hristiyanlıkta kadın haramdır. Neredeyse 12, 13. yüzyıla kadar o ülkelerde kadınlar kendi kutsal kitaplarına el sürememiştir. İlk kadın çığlığının batıdan çıkması bundandır. İslamiyet’in, dinimizin kıymetini biliniz” dedi.
Demirel’in TBMM’de yapmış olduğu konuşma şu şekilde:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Anadolu’da bir söz var: “Ölüm bile sevdiklerimizin sesiyle gelir.” derler, ölüm yatağındakiler hep öyle der, en son sevdiklerini gördüklerini söyler. Çocuk konusu da böyle, çok sevdiğimiz bir konu ve en acı şurupları da bu vesileyle memlekete içirme hamlesinde olanlar var.
Parti grubumuz adına aldığımız bu sözde, öncelikle birkaç tanımı yapıp sonrasında konuya değinmek istiyorum.Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen, bilerek ya da bilmeyerek yapılan tüm davranışlar çocuğa kötü muamele. 0-18 yaşına kadar herkes Anayasa’mıza göre çocuk ama ikincil hukukumuzda böyle bir şey yok, evlilik yaşı bunun en somut örneği. Dolayısıyla, çelişkilerle dolu bir yasal mevzuatımız, uygulamada çok daha handikaplı durumlarımız var ama hepimiz tanımları biliyoruz: 0-18 yaş çocuktur, çocuğa yapılan her şey haksızlıktır.
Peki, başka ne var? TÜİK’in verileri var. Evet, burada herkes söylüyor: “Ülkenin yüzde 31’i çocuktur, bu çocukların dörtte 1’i yoksulluk sınırında, üçte 1’i açlık sınırında yaşıyor.” Biz, bunlar için ne yapıyoruz? Hiçbir şey yapmıyoruz.
En çok söylenen bir şey daha var: “Bu tür mağdur olmuş çocuklara psikolojik destekte bulunalım.”Türkiye’nin kaç tane psikiyatrisi var? O sayıyı ben defaatle istedim, Sayın Sağlık Bakanlığı bunu cevaplamadı.
Az önceki konuşmaya istinaden de bir şey söyleyip farklı bir konuya geçmek istiyorum: Hükûmet, o yapılan araştırma önergelerinin raporlarına dayanarak ve Avrupa Konseyi’nin bazı tavsiye kararlarına istinaden kurullar kuruyor, mesela Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu. Defaatle soru önergesi verdim: “Bu kurul neden çalışmıyor, ne yapılıyor ya da neden yapılamıyor?” diye. Sayın Başbakandan soru önergemize -mükerrer sormamıza rağmen- cevap gelmedi, demek ki metinlerin yazılması hiçbir şey ifade etmiyor.
Şimdi, bir başka konuyu söylemek istiyorum: Burada, çocukların dil sorunu, çocukların hak sorunları konuşuldu. Bu ülkede yetişkinlerin hak sorunlarını hallettik mi? Bir isim vereceğim, bakalım kaç kişi hatırlıyor? Ben, buradan, bizi izleyenlerin ne kadarının hatırladığını da çok merak ediyorum. Sarp Öztürk ismini kaç kişi hatırlıyor bu ülkede? 2010 yılında, “Kürtçe türkü bilmiyorum.” diye, ekmek parası için çalıştığı yerde öldürülen Sarp Öztürk’ü kaç kişi hatırlıyor? Bu ülkede yalnızca çocukların değil, yetişkinlerin de sorunları var. Siz birilerini yalnızca başka bir dilde türkü söyleyebiliyor diye devlet protokolüyle getirir, devlet televizyonu dâhil yirmi dört saat naklen yayın yaptırır, isminin yanına da “Kürt” şarkıcı yazdırırken ırkçılık olmuyor da mezhebini, etnisitesini sıfat diye kullandıran devlet televizyonları ırkçılık yapmıyor da biz Sarp Öztürk’ü söylediğimiz zaman mı ırkçıyız? Çocukların sorunları tabii ki var. Yüksek perdeden -dün de söyledim- herkes çıkıyor: “Geleceğimizin teminatı çocuklarımız.” diyor. Geleceğe ulaşıyor mu bu çocuklar? Sarp Öztürk ulaşabildi mi? Otuz yaşındaydı. Onun 2 tane çocuğu neyle büyüyor? Bütün bunlar dururken…
Cezaevindeki çocuklar… Peki, 112 bin tane geçen sene mağdur olmuş çocuk var bu ülkede. “Mağdurları kimler, azmettiricileri kimler, bu çocukları teröre kim bulaştırıyor?” diye hiç Meclis araştırması önergesi vermeyi düşünen oldu mu? Zannetmiyorum. Yalnızca bulaşmışlar üzerinden konuşuyorsunuz, enfeksiyon gibi bulaştan kurtulmak için ne yapmamız gerektiğini konuşan yok. Ben tekrar soruyorum: Sarp Öztürk’ü -hafızalarınızda zorlayın- dillendirdiğimiz zaman “Kanatıyorsunuz konuyu, bilmem neden nemalanıyorsunuz.” diyeceksiniz, siz her gün çıkıp burada ırkçılık yapacaksınız. “Şivan Perver Kürt Sanatçı” yazacaksınız, o ırkçılık olmayacak, öyle mi? Böyle bir şey yok. Bundan sonra herkes bildiğini burada söyleyecek.
Ben şimdi söylüyorum: Bütün bunlar ırkçılıktır, bu altını çizdiğiniz bütün konular ırkçılıktır, kimlik siyasetidir. Küreselleşmenin en güzel maşası olmuş durumdasınız. Ülkeyi parça parça bölün, ondan sonra da benim onum yok, benim bunum yok. Birlikte neyimiz olmazdı ki?
Gelelim dün olana. Dün, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde, 14’üncü Ulusal Çocuk Forumu’nda, Meclis çatısı altında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının tanıklığında -Sayın Bakan o salonda bulunuyor çünkü- Meclisi temsil yetkisiyle Sayın Sadık Yakut bir cümle sarf ediyor, diyor ki: “Batılılık adına Batı’dan gelip okul açanlar da böyle yapıyorlar.” Soruyorum: Sizce o okullar neden böyle? Hristiyanlıkta papalar neden evlenmez hanımlar ve beyler? Dini farklılıklarımızın farkında değil misiniz? “Saint…” diye başlayan okullar var “Aziz” anlamında.
Hristiyanlıkta kadın haramdır. Neredeyse 12’nci, 13’üncü yüzyıla kadar o ülkelerde kadınlar kendi kutsal kitaplarına el sürememiştir. İlk kadın çığlığının Batı’dan çıkması bundandır. İslamiyet’in, dininizin kıymetini biliniz. “Oku.” diye başlıyor, “İkra” diye ama Kur’an bir ansiklopedi değil, o minvalde okumayınız. Kur’an bir aydınlanma yoludur. Kur’an’ı okuduktan sonra anlamaya çalışmak gerekir, Meydan Larousse gibi okuyamazsınız. Okuyacaksınız, düşüneceksiniz, derinliğine varacaksınız, kutsiyetini algılayacaksınız.
Siz yalnızca Batı’da gördüğünüz her şeyi yapmaya kalkıyorsanız onlar da papalar evlenmiyor bakın, bütün papalar bekar, papazların kriterleri var, rahibeleri var, o var, bu var ama İslamiyet insan üzerine gelmiş, İslamiyet insanı önceliklemiş, kadın ve erkek diye ayırmamış. Siz bugün dönüp de “Batılılar buraya geldiler, kız okulu, erkek okulu açtılar.” derseniz -Sayın Yakut ve ona tanıklık edenlere söylüyorum- cahil durumuna düşersiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil eden bir şahsın bu ülkenin bir bakanının tanıklığında böylesi bir cehalete düşmesini biz parti grubumuz olarak yadırgıyoruz. Sizler Türkiye’yi temsil ediyorsunuz, birazcık ne konuştuğunuzu biliniz. Böyle “3’üncü dönemim, artık dükkan kapanıyor, nerede ne olurum?” bunlar yok.
Bu ülkedeki yüzde 99’un üzerinde Müslüman olan herkes hayatında hiç değilse bir kere Kur’an’ı hatmettiyse şunu bilir ki Kur’an yalnızca bilinç verir, aydınlanma yoludur, ansiklopedi değildir, okuyup kapatıp bir kenara koyacağınız bir kitap değildir. Anlamaya çalışınız, Hristiyanlığın bir hiyerarşik din olduğunu, İslamiyet’te hiyerarşi olmadığını, kulla Yaradan arasında olduğunu biliniz. Onlarda hiyerarşi vardır ve o hiyerarşideki kişiler erkektir, evlenmezler bile. Neden diye hiç düşündünüz mü?
Sayın Yakut’u bu sözlerini geri almaya davet ediyoruz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak. Değilse İslamiyet hakkında gitsin, öğrensin, bilsin, ülkeyi böylesi komik durumlara düşürmesin diyorum ve ben, bu konuda, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundaki kadın milletvekillerinden istirham ediyorum, lütfen, beyefendiyi bilgilendiriniz: İslamiyet nedir, neyi ifade eder, kimlere gelmiştir? Hristiyanlık neyi ifade eder?
Dolayısıyla, burada, lafımın ilk cümlesine tekrar dönüyorum, sevdiklerimizin sesiyle gelmek adına çocuk üzerinden kimlik siyaseti yapılmasına asla müsaade etmiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.