Maşallah, Tayyib Bey’in 11 yıllık iktidarının ilk gününden beri bu memleketin ayrıştırılması yazılıp konuşuluyor. Hatta bazen gündem değiştirilmesi gerekiyorsa bu konularda uçurulan bir balonla bir anda memleket şehir devletçiklerine ayrılıyor. Eskiden sanki bir sansür varmış gibi bu işlerin hiç lâfı edilmezdi. İçinden, geldik-geçtik; Marksizm’in, ezilen ve ezenler edebiyatından böyle ufak tefek emelleri olanlar sebepleniyordu. Zamanımızdaki “Kürt ırkçılığının” sol, hattâ kızıl renkleri de işte bu özellikten ileri gelmektedir.
Tayyib Bey’den önce terör seviyesi ne olursa olsun Kürt meselesinin böyle açılmış bir şemsiye pozisyonu da mevcut değildi. Türkiye’de yasal bir siyasi partinin genel başkanı ABD’ye gidiyor ve “Ortadoğu’da Kürtlere yeni rol istiyoruz,” diyebiliyor. Bu kişi, bir siyasi parti genel başkanı mı yoksa örgüt lideri mi? Siyasi Partiler Kanunu acaba böyle münasebetlere cevaz veriyor mu? Eskiden olsa yer yerinden oynardı? Milli mücadelede bazı unsurlara ve bazı dini kişiliklere haksızlık yapılmış olabilir. Bu gibi hususların yeniden değerlendirilerek hakları tespit edilip verilebilir ve manevi kişilikleri ile ilgili iadei itibar da yapılabilir. Ama bunların hiç istemedikleri anadilde eğitim falan boş şeyler değil mi? Doğu Karedeniz bölgesinde evvelce Rum şimdi de Gürcü faaliyetlerinin amacı nedir? Doğu Anadolu’da Ermeni arayışlarının açıklaması var mıdır? Bütün bunlar ayrıştırmacılık değil de nedir? Yani Türkiye’nin dışında başka hiçbir ülkede böyle %5-10’luk bir basit ayrılık yok mudur? Evet, bizimki basit ayrılıktır. Çünkü ifade edilen unsurlarla 1000 yıl adam gibi beraberliğimiz vardır. Bu beraberlikten elimizde kalan insanlara kim ne demiştir ne diyebilir? Haçlı ruhu Türk’ü “Barbar” diye nitelerken bu insanların soyu soyumuza kız verip kız almış, bizimle aynı ve bir millet olmuştur. Siz Tayyib Bey’in 32 unsur işini geçin! Eğer bu laf tamamen kendisine ait değilse kesinlikle her şeyden evvel din düşmanlarımız tarafından icat edilmiştir. Kendilerine ait ise bu konunun “Akil”adamlarının bu görüşü detaylandırıp ilim adamlarına kabul ettirmesi gereklidir. Öyle cami avlularında, taraftar gazete sütünlarında, gizli mahfillerde fetva vermekle olmaz! “İslam’ın Birleştiriciliği” tekerlemesi bu iktidar devrinde geçerliliğini kaybediyor. Gerçi ünlü İslâm mütefekkiri İbni Haldun, İslâm tarihinde Türklerin müdahil olduğu devirlerde yapıştırıcı unsurun “Türklük” olduğunu vurguluyorsa da, biz öteden beri duyduğumuz “İslâm”ın birleştiriciliğine inanmaya devam edelim. Çünkü bu görüş dün olmasa bile bugün ülkemizde çok yaygındır. Onun için Lozan’da Türk-Türk olmayandan ziyade Müslim-Gayrimüslim ölçüsü kullanılmıştır ve Cumhuriyet devri de, Tayyib Bey’e kadar bu terkip ile oynamamıştır. Bu sebeple ayrılıkçı hareketler sağlam bir tabana oturamamıştır. Ne zamana kadar biliyor musunuz? Tabii Tayyip Bey iktidarına kadar! Şu anda gerek “AK” ve gerekse “KARA” partiler vatandaş inansa da inanmasa da, böyle bir taban bulmuş durumdadır. İşin içine “Aleviler”i de dâhil etmeye çalışıyorlar, bir takım zorlamalarla ortaya bazı şeyler koymaya çalışıyorlar ama bu kesim engin “Cumhuriyetçilik” ve “Atatürkçülük” duyguları ile “Elmalı Şeker”in farkına varmıştır.. İstediği kadar Mustafa Kemal ve hatta İsmet Paşa devri politikalarının suyunu çıkarmaya devam etsinler, yol yanlıştır; bu terkiple oynandıkça ayrışmaya azmaya devam edecektir. Hiç Tunceli veya Van’dan, yahut da Diyarbakır’da Cumhuriyet uygulamalarından bahsetmeyeceğim. Size Lozan’da sınırlarımız dışında kalmış ve kendi gayretleri ile ayrı bir Cumhuriyet olmuş Hatay Devleti Millet Meclisi’nin 29 Haziran 1939 Saat 14.00’de yaptığı Türkiye’ye iltihak oturumunda bir Ermeni bir de Arap asıllı milletvekilinin konuşmalarını vereceğim: “Haçadur Karabacakyan: Muhterem arkadaşlarım! Asırlardan beri millet ve vatanın başma gelen felâketlerin yegâne sebebi, eski idare ve edatlarımız haricî iğfal ile aldanmaları olmuştur. Bütün dünyanın hayret ve takdirini kazanan, Türk yurdunu kurtararak ihya eden Ebedi Şef Atatürk’ün, en son olarak Hatay’ı bize hediye ederken, yurt için- de yaşayan herkesin bir cinsten olduğunu söylemiştir. Tanrı, ruhunu bir sa- niye bile nur içinden ayırmasın.. Arkadaşlarım! Hatay’da Türk birliğinden başka hiç bir şey yoktur ve olamaz. Bu birliği hiç bir kuvvet bozamayacaktır. Birlik, muhabbet ve bereketi Allah da sever ve kendisi de onlarla birleşir. Atatürk’ün sağlam yapısını ikmal etmekte olan Büyük Millî Şefimiz İs- met İnönü’ne, Ulu Tanrının uzun ömürler ihsan etmesini temenni eylerim. Yaşasın millî Şef İsmet İnönü, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti ve büyük Türk Milleti, yaşasın Sayın ve temiz albayımız Şükrü Kanatlı, yaşasın Tayfur Sökmen ve Cevad Açıkalm.” “Zeynelabiddin Cilli: Aziz arkadaşlar, Bugün en mutlu günümüzü kutluyoruz. Anavatana kavuştuğumuz için duyduğumuz sevinç nihayetsizdir. Türk’ün azmi, Ebedi Şef Atatürk’ün iradesi, Millî Şef İsmet İnönü’nün büyük alâkası; bize yıllardır özlediğimiz bu mesud günü gösterdi. Ne mutlu bize, ne mutlu bugünü görenlere… Ve bizi kurtaranlara en büyük minnet ve şükranı arz etmekle bahtiyarım. 20 Senedir hasretle inliyen Hatay anasına kavuştu. Bizim için bundan daha büyük, daha sevinçli, daha mesud ne olabilir? Sözlerime nihayet verirken, duyduğum sevincin, heyecanın çok büyük olduğunu bir kerre daha söylemek isterim. Varolsun Hatay’ı kurtaranlar. Atatürk’ün mukaddes ruhu şad olsun, Kahraman ismet İnönü binler yaşasın.” Bu satırlara bir kelime yorum yapmayacağım. Ama görün ki, bugün ayrıştırılmaya çalışılan Hatay’ın mayası nasıldır? Cillilerin soyu hâlâ devam ediyor.. Cumhuriyet’in ve Türklüğün en büyük müdafiidirler; okul arkadaşlarım var, hala görüşürüm.. Bugün Hatay’da Ermeni kalmamıştır. Sanıyorum hepsi Halep’te ve her şeye rağmen en iyi dost olarak Türkmen kardeşleri ile birlikte yaşamaya devam ediyorlar. Ermeni Diasporasının en kolay Tayyib Bey’i kandırmasına da pek aldırmamamız lazım; çünkü bu rejim daha kurulduğu ilk günden beri ülkede bulunan bütün vatandaşlarına aynı mesafededir. Hiç kimse ne Ermeniyi, ne Kürt’ü ne de bilmem hangi anadili konuşan insanımızı biz Cumhuriyetçilerden fazla sevemez. Yani açılım vadedenler açılım isteyenleri seviyor da biz nefret mi ediyoruz? ”Devlet”e baba değil “Ana” demişler.. Siz de kesinlikle sevgisi sahte olan ve bugün devleti elinde bulunduranların sevgisine çok inanmayın.. Bu ananın gözyaşları gibidir.. Ama Cumhuriyet ve Mustafa Kemal “Baba”dır. İşte biz herkesi “Baba Aşkı” ile seviyoruz. Sağlıcakla..