MHP Antalya Milletvekili Mehmet Günal, “Gündemde olan dershanelerin kapatılmasının çözüm olmadığını, öncelikle eğitimin kalitesinin artırılmasının gerektiğini vurguladı. Günal, yüksek öğretimin de ihtiyaca göre planlanmasını istedi.
Milli Eğitim Bakanlığı, Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı, Yükseköğretim Kurulu’nun 2014 Yılı Bütçelerinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapılan görüşmeleri esnasında söz alan MHP Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet Günal; eğitimin siyaset üstü tutulması ve kayırma olmaması gerektiğini, Bakanlık bütçesinin eğitimdeki öncelikli ihtiyaç olan derslik ve öğretmen ihtiyacını tamamlamak yerine, dünyada benzeri olmayan FATİH Projesi’ne harcanmasını eleştirdi.
Gündemde olan dershanelerin kapatılmasının çözüm olmadığını öncelikle eğitimin kalitesi artırılmasının gerektiğini söyleyen Günal yüksek öğrenimin YÖK’ün, Milli Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ve Bilim, Sanayi Teknoloji Bakanlıklarının katılacağı üniversite-sanayi iş birliği çerçevesinde planlaması gerektiğini söyledi. Günal son olarak ” Andımız ile ilgili önemli olan beyinlere, gönüllere işlenmesidir, AKP’nin örnek aldığı Amerika’da bile okunuyor. Andımızı kaldırdınız, siz bu gidişle İstiklal Marşı’nı da kaldırırsınız. ” dedi.
Günal’ın konuşmasının özeti şöyle:
FATİH PROJESİ YERİNE DERSLİK VE ÖĞRETMEN İHTİYACI KARŞILANSIN!
Eğitim işin temeli olduğu için Milli Eğitim Bakanlığı bütçesini görüştüğümüz en önemli bütçe olarak görüyorum. İlkokuldan üniversiteye kadar önem verdiğimiz eğitim hakkında önceki Bakana da 10’dan fazla soru önergesi verdim, şimdiki Bakana da atamalarla ilgili bazı şeyler sordum fakat onlar da cevaplanmadığı için gündemde bekleyen kağıtlar listesine eklenmiş.
Öncelikle sorularımıza daha erken cevap verilmesini bekliyoruz. ” Soru ” demişken, hemen işin başından başlıyorum. FATİH Projesi’nden bahsediyorsunuz. Ben işin değişik boyutlarını, psikolojik etkisini, radyasyonu, hepsini sordum; Bakanlığınız da beylik cevaplar vermiş. Önceki gün de ihalesiyle ilgili haberler medyada yer aldı. Bu konuda da farklı duyumlar geliyor. İhaleyle ilgili de şeffaf olunursa eğitim sistemimizi bu duyumlardan kurtarmış oluruz.
Şimdi, bütçeye bakıyorum, eğitim reformu ihtiyacına bakıyorum, 4+4+4’ün derslik ihtiyacına bakıyorum, şu andaki yatırım bütçesine, yapılan araştırmalara göre, ortalama yılda 6-7 milyar lira daha katkıda bulunulması gerekirken sizin önümüzdeki üç yıllık orta vadeli programa göre yapmış olduğunuz planlamalarda sadece derslik sayısını tamamlayabilmek için (öğretmen ihtiyacını ve öğretmen maaşının ilavesini saymıyoruz) sermaye bütçesinde, yatırım bütçesinde yılda yaklaşık 6-7 milyar daha ek koymamız gerekirken FATİH Projesine bu kadar bütçe ayırmak gerekçi değil.
Bakan olarak geldiğinizde buna el koyarsınız diye düşündük. ” 10 milyonun üzerinde tablet bilgisayar hangi ülkede var? ” diye soruyorum beylik cevaplar geliyor. Strateji belgesinden, eylem planlarından kendi tespitlerinize göre, bizim Mill” Eğitim bütçesine yılda minimum 6-7 milyarlık bir katkı, sadece derslik, okul ihtiyacı için koymamız gerekirken, yani böyle aceleyle sizin FATİH Projesi’ne yüklenmenizi ben anlayamıyorum. Pilot uygulamaları bir yapalım, ondan sonra alırız. Bu kadar aşırı masrafa gerek var mı?
DERSHANELERİ KAPATMAK ÇÖZÜM DEĞİL! EĞİTİMİN KALİTESİ ARTIRILMALI!
Dershaneler konusu sürüncemede kaldı. Dersanehleri kapatacak mısınız, kapatmayacak mısınız? Neye göre buna karar veriyorsunuz? Önemli olan dershaneyi kapatmak değil, dershaneye olan ihtiyacı ortadan kaldırmaktır. Onu kaldıramadığınız sürece yeraltına da iner, korsan dersler de başlar,fiil” dershanecilik yapılır, ” etüt merkezi ” adı altında çalışır, adını başka şey koyar. Bu yüzden önemli olan eğitimin kalitesini artırmaktır! Dershaneleri kapatmak çözüm değildir.
Mesleki eğitimde de üniversite eğitiminde de ortaya bir kalite konulması lazım. Çünkü meslek yüksek okulları artık çocukların ” Üniversite kazanamadı. ” denilmesin diye evden çıkmak için gittikleri yerler h‰line gelmiş ve gerçek anlamda mesleki eğitim verilmiyor, çocuklarımız mezun olduğu zaman işsiz kalıyor. Çok başarılı olanlar dikey geçişle falan bir şeyler yapmaya çalışıyorlar ama o da yüzde 1’i, 2’yi geçmiyor. Bunların da bir elden geçmesi hem mesleki hem teknik eğitim anlamında beraberce bir koordinasyonun sağlanması gerekir.
YÜKSEK ÖĞRETİM İHTİYACA GÖRE PLANLANMALI!
Yüksek öğrenimde bir başıboşluk var. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, YÖK’ün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ve Bilim, Sanayi Teknoloji Bakanımızın da katılacağı üniversite-sanayi iş birliği çerçevesinde, mesleki eğitimle ilgili kısmını da içeren bir eğitim planlaması lazım. Bütçe görüşmelerinde ilgili Bakanlara defalarca sordum, ” Yapıyoruz, toplanıyoruz. ” diyorlar ama hala sonuç yok. ” 2023’te lider ülke Türkiye. ” diyoruz, AKP Hükümeti de bu hedefi benimsedi. Buna göre, önümüzdeki on yıl içerisinde, sonra yirmi-otuz yıl içerisinde Türkiye’deki meslek yönelimlerini belirleyerek, hangi fakültelere gerek olduğunu tespit etmek lazım. Moda olsun diye iki tane milletvekilimiz geliyor ve şu fakülteleri açalım diyor.
Ancak hangi ilde hangi fakültelere gerek var? Doğu Anadolu’da, hayvancılığın olduğu Veterinerlik fakültesi ihtiyacı olan bir yere hukuk fakültesi koymanın anlamı var mı? Harran’da ziraat fakültesi öncelikli olması gerekirken fen edebiyat fakültesine öncelikle gerek var mı? İkincisi: hangi branşta ne kadar öğretmene ihtiyacımız var? Öğretim üyesi olarak gördüğüm ihtiyacı anlatıyorum. Öncelikle hangi üniversiteye, hangi bölgeye hangi fakülte gerekli, kaç tanesinde öğretim üyesi eksiğimiz, kaç tane dersliğime ihtiyacımız var, kaç bilgisayar lazım tespit edilmeli. Öğretmen yoksa ne yapayım ben o bilgisayarı? Bir okulda bilgisayarın var, öbür okulda öğrenci gelemiyor, öğrenciye yiyecek veremiyorsun, yetiştirecek öğretmenin yok, dersliğin yok.
Bir eğitim planlamamız olması lazım. Bir yerde savunduğumuzun tersini diğer tarafta yapmayalım, bütçeyi öncelikle acil olanlara kullanalım, artık derslik ihtiyacımız kalmasın, öğretmen kadrosu eksiğimiz kalmasın, YÖK Başkanı hatıra binaen kontenjan vermesin üniversitelerde hangi alanda gerçek anlamda öğrenci almaya ihtiyacımız varsa oraya verilsin. Yeni kurulan üniversiteler, özel üniversiteler ona göre yönlendirilsin. Gerekirse teşvikler konulsun. Aksi takdirde böyle konuşup gidersek bu kadar önemli bir meseleyi bu sefer siyaset malzemesi h‰line getireceğiz.
EĞİTİM SİYASET ÜSTÜDÜR, MİLLA EĞİTİMDE SİYASET VE KAYIRMA OLMAMALI!
Sadece öğretmenler değil bir sürü iş bulamayan insan var, onun için öncelikle Mili Eğitim Bakanı’nın, YÖK Başkanı’nın, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanının ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının da katılımıyla istihdam sorununu çözmek için çözüm üretilmeli. Eğer o bölümlerde iş alanı yoksa, belli bölümlerden mezun olup ortada kalan gençlere ekmek veremiyorsak, o zaman diğer bölümlere öncelikli olarak öğrenci almalıyız. Ülke olarak yapmamız gereken ihtiyaçlara göre eğitim planlaması yapmaktadır. Siz sadece öğretmen atamalarıyla, tayinlerle uğraşmaktan normal öğretmen yetiştirmeye fırsat bulamıyorsunuz.
Öğretmen atamaları yapıyorsunuz, müdür atamaları yapıyorsunuz. Geçen yıl Milli Eğitim’den danışmanımı görevlendirme isteyince Sayın Bakan şöyle dedi: ” Ben hiçbir yerde vek‰letle görev vermiyorum. Sizin de personelinizin verilmesine muvafakat etmiyorum. ” ” Neden Sayın Bakanım? ” dedim. Dedi ki: ” O zaman o kadro işgal ediliyor. Öğretmen kadrosu boşta kalıyor. ” Peki siz bir okuldaki öğretmeni alıp herhangi bir yere vekaleten mill” eğitim şube müdürü yaptığınız zaman o öğretmen kadrosu boşalmıyor mu?
Sınav açıyorsunuz, sözlü-yazılı sınav yapıyorsunuz, sonucunu duyurmadığınız zaman bu insanların feryat etmesi normal değil mi? Elimde bir tane örnek var. Diyor ki: ” En fazla benim puanım var şu kadar müdürlük yaptım. Arkadaşların içerisinde de birinci derecede şu okulu ben hak ediyorum. Basıyorum, MEB sisteminde o okula giremiyorum. ” Bunlar yalan mı? Eğitimdeki siyaset kısmı burada! Bakanın bu işe el koyması lazım.
ANDIMIZI TÖRENLERDEN KALDIRSANIZ DA GÖNÜLLERDEN KALDIRAMAZSINIZ!
Andımızla ilgili örnek veriyorlar ” Efendim, böyle bir şey çağ dışıdır. ” diye. Tam tersine, Amerika’da h‰l‰ devam ediyor. ” Bayrağa, özgürlüğe, adalete, bayrağı temsil eden cumhuriyetimize sadakate’85 ” diye devam ediyor ve mahkemeler yapılmış, davalar açılmış, daha yeni, istinaf mahkemesinden gelen bir kararda diyor ki: ” Bu Andımız’ın okunması öbür tarafı taciz etmez.
Tazminat ödemeye gerek yok. Okumak zorunda değil, katılmasın. ” Bakın, hep örnek aldığınız Amerika’daki en son basına yansıyan bir mahkeme kararından bahsediyorum. Yani arkadaşlarımız ” zulüm ” dedi de onun için söylüyorum. ” Zulüm değildir. Bunun için de bir şeye gerek yoktur. Okumak zorunda değil. Okuyanlar okur, cumhuriyete bağlılığını bildirir. ” diyor. Andımızın kaldırılması AKP Hükümetinin Türk düşmanlarına verdiği bir tavizdir. Bölünme sürecindeki uygulamalardan biridir.
Andımızı kaldırdınız, bu gidişle siz okullarda İstiklal Marşı’nı da kaldırırsınız. Antalya’da, benim ilimde Çocuklar kendisi İstiklal Marşı’nın arkasından Andımızı okumaya başlamış. Hoca ” Disipline vereceğim. ” demiş. Bir fiil” durum oluşuyor. Ne olacak şimdi? Bu sefer tehdit başlıyor. Önemli olan onun beyinlere, gönüllere işlenmesidir. Bunların öğretilmesi birlik, beraberlik duygusunu geliştirir. Bizim söylediğimiz budur. Eğitimin siyaset üstünde tutulması gerekir ve çocuklar da ilkokuldan itibaren yönlendirilmelidir.