MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, AK Parti’nin, Mesut Barzani’nin özgül ağırlığından, seçim ve süreç için yararlandığını iddia etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Barzani’nin “çözüm sürecini taçlandırmak” için davet edildiğini açıkladığını ifade eden Yeniçeri, bu sürecin, Türkiye’nin iç meselesi olduğunu vurguladı.
Erdoğan’ın dünkü grup toplantısında, Osmanlı döneminde, Türkiye’nin Güneydoğusu’nun Kürdistan, Doğu Karadeniz’in de Lazistan eyaleti olduğunu söylediğini anımsatan Yeniçeri, “AKP’nin zihninin arka tarafında eyaletleşmenin olduğu anlaşılıyor. Yapılan açıklamalar eyaletleşmenin arka planıdır. Atatürk’e ısrarla Mustafa Kemal diyen, Atatürk diyemeyen Tayyip Erdoğan, bu ülkeyi birleştirip, bütünleştirerek milli bir devlet kuran Mustafa Kemal Atatürk’ü bile bölücü emeller için kullanmaktadır. AKP zihniyeti hala Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçildiğinin farkında değil. AKP’nin Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti’ni de birbirine karıştırdığı anlaşılıyor” diye konuştu.
Yeniçeri şu ifadeleri kullandı:
Barzani’nin Özgül Ağırlığına Duyulan İhtiyaç!
AKP yetkililerinin ifadeleriyle Mesut Barzani, “özgül ağırlığı”ndan yararlanılmak üzere Diyarbakır’a davet edilmiştir.
Barzani de muhtemelen özgül ağırlığını daha da artırmak üzere bölgeye gitmiştir. Böylece AKP, Barzani’nin özgül ağırlığından seçim ve süreç için yararlanırken, Barzani’nin de özgül ağırlığını bölge halkı üzerinde daha da artırmak için bu davetten yararlandığı açıktır. Sonuç itibarı ile Diyarbakır’daki özgül ağırlık giderek Erbil’e doğru kayacaktır.
AKP’nin komşu bir ülkenin yetkilisinin özgül ağırlığından yararlanmaya kalkışması üzerinde durulması gereken önemli bir husustur.
Bu durum dünyaya nizam veren (!), meydan okuyan, ‘Dünya Lideri’ Tayyip Erdoğan’ın kendi ülkesinin bir bölgesinde Barzani’nin özgül ağırlığına ihtiyaç duyduğunu göstermesi bakımından son derece ilginçtir.
AKP Türkiye’nin İç İşlerine Barzani’yi Karıştırmıştır!
Başbakan Erdoğan da Barzani’nin “çözüm sürecini taçlandırmak” için davet edildiğini açıklamıştır. Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki, “çözüm” denilen süreç, her şey bir yana Türkiye’nin iç meselesidir. Türkiye’nin iç meselesine Barzani’yi dahil etmek onu Türkiye’nin iç işleri karıştırmaktır.
Barzani’yi AKP’nin daveti, onu halk nezdinde makul ve peşinden gidilecek bir kişi haline getirmiştir.
Bu Türkiye Cumhuriyeti yönünden kabul edilemez bur durumdur. Türkiye’nin Güneydoğusunda taban tutmuş olan bir Barzani gelecekte tahmin edilemeyen sorunlar yaratabilecektir. Barzani’nin Peşmerge üniformasıyla toplantıya katılması da dikkate değer bir diğer husustur. Bu kıyafet onun bağımsız bir silahlı kuvvetin komutanı olduğunu simgelemektedir. Bu da yöre halkına verilmiş ciddi bir mesajdır.
Bölücülüğe Mustafa Kemal’i Alet Etmek!
Tayyip Erdoğan, ilk meclis, gizli celse zabıtlarından örnek vererek şunları söylüyor: “Kürt kelimesini o Meclis’te görecekler. Gürcü, Laz, Arap, Boşnak kelimeleri o zabıtlarını görecekler, Kürdistan kelimesini, o Meclis zabıtlarında görecekler” diyor.
Tayyip Erdoğan, Osmanlı döneminde Türkiye’nin Güneydoğu’sunun “Kürdistan”, Doğu Karadeniz’in de“Lazistan” eyaleti olduğunu söylüyor. O halde bu bölgelere Kürdistan ya da Lazistan demenin tarihin devrettiği bir miras olduğunu söylüyor.
Tayyip Erdoğan, Barzani’ye yaptığı “Kürdistan” jestinin de bu ifadelerle gerekçelendirmektedir.
AKP’nin zihninin arka tarafında eyaletleşmenin olduğu anlaşılıyor. Yapılan açıklamalar eyaletleşmenin arka planıdır.
Atatürk’e ısrarla “Mustafa Kemal” diyen, “Atatürk” diyemeyen Tayyip Erdoğan, bu ülkeyi birleştirip, bütünleştirerek milli bir devlet kuran Mustafa Kemal Atatürk’ü bile bölücü emeller için kullanmaktadır. AKP zihniyeti hala Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçildiğinin farkında değil…
AKP’nin Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti’ni de birbirine karıştırdığı anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin niteliklerinden haberi yok gibi davranıyor. Bu zihniyet Sevr’in yırtıldığını, Duyunu Umumiye’nin de lağvedildiğinin farkında değilmiş gibi yapıyor.
Osmanlı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Irak’ın belli bir bölgesi için ifade edilen “Kürdistan” tabirini Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin Güneydoğusunu da tamamen içine alacak şekilde kullandığı anlaşılıyor. Böylece terör örgütünün bölücü emeller için kullandığı “Kuzey Kürdistan” tabiri bizzat Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı tarafından meşrulaştırılmış oluyor.
Mesud Barzani, Erdoğan’ın, “Kürdistan” jestinden çok memnun olmuş ve “bu Başbakanın attığı bir adımdır ve bizi daha da yakınlaştıracaktır” demiştir. Barzani, “İnşallah bundan sonraki Nevroz’a çağırırlarsa geliriz” diye eklemiştir.
Öyle görülüyor ki Barzani bölgeye zaman zaman gelip giderek özgül ağırlığını daha da artırmayı planlamaktadır.
BDP ve Terör Örgütü Yeni Kazanımlar Peşinde!
PKK’nın “uluslararası terör örgütü listelerinden çıkarılması için” BDP’liler Almanya’da eylem düzenlendi.
Barzani ve Erdoğan’a yönelik olarak Demirtaş şunları söyledi: ‘Bugün şu saatlerde Amed’de Kürt halkına mesaj vermeye geldi’ diyenler bastığı yerlerdeki ödenmiş bedellere saygı duyarak konuşmalıdırlar. Kürt halkı, Kürt anaları gençleri Amedi sokak sokak, meydan meydan direniş kalesi haline getirtmesiydi bugün orada kimse nutuk atamazdı”.
Demirtaş, karakol, baraj inşa etmenin, askeri amaçlı yol yapmanın ve sınıra duvar örmenin süreci baltalayan hususlar olduğunu söylemesi üzerinde durulması gereken ayrı bir husustur. Terör örgütününçekilme ya da çözüm süreci adı altında devlet adına görüşmeler yaptığı kişilerle karakol inşa edilmemesi, baraj ve yol yapılmaması konusunda mutabakat sağladığı anlaşılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devletine, sözde çözüm süreci yüzünden birileri ne yapıp ne yapmayacağını dikte ettirmeye çalışıyor. Bir devletin ne yapıp ne yapmayacağına terör örgütü ya da uzantıları karar veriyorsa orada o devletin egemenliğinden söz edilemez.
Demirtaş ve terör örgütü resmen bölgedeki egemenliği paylaşmak istiyor.
PKK Terörist Eylemlerini Sürdürüyor!
Gerçekte PKK, gerçek anlamda hiç bir zaman “çözüm süreci”ni dikkate almamıştır. Bu süreci taktik bir aşama olarak görmüştür.
Başından bu yana KCK Kongragel’in tutum belgesinde bu durum açıkça ifade edilmiştir:
Tutum belgesinin 6. Maddesi “çeşitli güçlerden gelebilecek saldırılar karşısında aktif savunmaya hazırlıklı olması…” gerektiği yazılmıştır. Çekilmeye nasıl bir anlam yüklediklerini ise şöyle açıklıyorlar: “Kürdistan’da gerilla güçlerinin ‘Medya Savunma Alanları’na planlı ve kademeli bir şekilde geri çekilmesi…” olarak tanımlıyorlar.
“Hükümet üzerinde siyasal baskı oluşturmak üzere halk serhildanları temelinde tüm toplumsal dinamiklerin harekete geçirilmesi…Bütün Türkiye genelinde…Yoğun bir eylem ve örgütlenme çalışması içinde olunması…”
Kaldı ki “çözüm süreci”nde AKP iktidarının muhatap aldığı terörist odaklar “çekilme durduruldu”, “süreç tıkandı”, “sürecin sırat köprüsünde”, “demokratikleşme paketi sürecin bittiğinin deklarasyonudur”şeklinde açıklamalar yapmışlardır.
Çözüm sürecinin gerçek muhatabı terör örgütüydü. Terör örgütü de çözüm/çekilme sürecinin bittiğini açıklamış bulunmaktadır. AKP bu durumu kamuoyundan saklamak için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Kurtarılmış Bölge ya da “Gerilla Alanı”
Adana’da da PKK yandaşları belediye otobüsüne taşla ve molotoflarla saldırmış, kontrolü kaybeden otobüsün bir çocuğu ezmesine sebep olmuşlardır. Bunlar son bir haftada gerçekleştirilen eylemlerden sadece üçüdür. Bu eylemlerin rastlantı ya da münferit olmadıkları planlı bir stratejinin ürünü olduğu açıktır.Ayrıca yurdun çeşitli yerlerinde yaşanan olaylar, yapılan gösteriler medya tarafından bildirilmemektedir.
Yetkililer ise üç maymunu oynamaktadır. Bunun en somut örneği terör örgütü yandaşlarının sıklıkla ve hatta emniyet müdürlüğü önü dahil olmak üzere İstanbul’un Zeytinburnu semtinde yaptıkları eylemlerdir. Terör örgütlerinin internet sitelerinden, sosyal medya hesaplarından paylaşılan video ve fotoğraflardan aslında ülke genelinde neler olup bittiği açıklıkla görülebilir.
PKK’nın, Barzani henüz Diyarbakır’a gelmeden önce Nusaybin’de yaptığı eylem, sürecin nereye doğru gittiği konusunda ciddi ip uçları vermiştir. Nusaybin’de görevden dönen jandarma araçlarına örgüt militanları 100-150 el ateş etmiştir.
Genelkurmay olayı, terör örgütünün pusu kurması sonucu gerçekleştiğini ve jandarma birimlerinin “meşru müdafaa” bağlamında buna cevap verdiğini açıklamıştır. Burada meşru müdafaa söylemi ilginçtir. Türkiye’nin içinde TSK mensupları “meşru müdafaa” yapmak zorunda kaldıklarını, saldıran terörist unsurlara karşı herhangi bir operasyon yapmadıkları ya da yapamadıklarını açıklamış olmaktadırlar.
Eylemle ilgili olarak ANF de çıkan açıklamaya göre “HPG, Mardin’in Nusaybin ilçesi kırsalında operasyona çıkan Türk ordusuna bağlı askeri birlikleri gerilla alanlarına yönelmesi üzerine “uyarı ve savunma amaçlı” ateş açıldığını” ifade etmiştir. Ayrıca Genelkurmay’ın belirttiği gibi ağır silah kullanılmasının da söz konusu olmadığı belirtilmiştir.
Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi PKK, bazı alanları “gerilla alanı” olarak daha doğrusu kurtarılmış bölge ilan etmiştir. Sürecin kesintiye ve bir kazaya uğramaması için asker operasyon yapmamış gelinen nokta da burası olmuştur.
Terör örgütü malum bağlamında Şırnak yakınlarında bir de şantiye basmış 7 kamyon, 2 iş makinesi ve 1 yakıt tankerini ateşe vermiştir.
Terör örgütünün şantiye ve inşaatları hedef alacağını açıkça ilan etmesine rağmen bu inşaatın basılması nasıl mümkün olmuştur? Buralarda neden gerekli güvenlik tedbirleri alınmamıştır? Terör örgütü nasıl oluyor da elini/kolunu sallayarak şantiye basabiliyor? Bunları iktidar yetkililerinin kamuoyuna açıklaması gerekiyor.
Yoksa eylem yapılan bu bölgeler terör mihraklarının dediği gibi “gerilla alanı” olarak terör örgütünün inisiyatifine mi terk edilmiştir?
AKP’nin Basiretsizliği ve Stratejik Körlüğü
Sözde “Çözüm süreci” devletin bölgedeki otoritesini sarsarken terör örgütünün etkinliğini ve otoritesini giderek artırmaktadır.
AKP Hükümeti, PKK’ya paket üstüne paket hazırlarken PKK da “merkezi komutanlık”, “profesyonel gerilla” gibi hazırlıklar yapmıştır.
Bugün cenazeler gelmiyor ama bölgede PKK’nın otoritesi de giderek daha fazla taban buluyor ve kökleşiyor. PKK örgüt otoritesini her alanda güçlendiriyor. AKP ise “süreç zarar görmesin” diye bölgede olan bitene ses çıkarmıyor.
Gençler ölmüyor ama devlet otoritesi örseleniyor. PKK silahlarıyla, eğitimiyle, kamplarıyla, gümrük kapılarıyla devletleşiyor.
PKK o kadar pervasızlaşmıştır ki, bölgede teröristler için “şehitlik”ler açmış, “müze” kurmuştur.
Bugün gelmeyen ölümler yarın örgütün talepleri yerine getirilmeyince büyük kitle katliamlarının yaşanmayacağını kimse garanti edemez.
AKP burnunun uçunu göremeyecek kadar stratejik kördür. Basiretsizlikte ise AKP’nin eline kimse su dökemez. İktidarın bir ileri bir geri adım atmasının nedeni budur.
Uyanık ve Tedbirli Olmak!
Bölgeden çekilen, çözülen terör örgütü değil TSK olmuştur. Terörist unsurlar eller tetikte pusuda beklemektedir. Bütün göstergeler ve işaretler terör örgütünün ciddi ve ses getirici eylemlere hazırlandığı göstermektedir. Yetkililerin uyanık olmaları, gereken tedbirleri tayakkuz seviyesinde almaları şarttır. Güvenlik güçleri ‘su uyur eşkıya uyumaz’ basireti içinde olmalılar.
Çözüm süreci saçmalığı yüzünden görevlilerin rehavete kapılmamaları, gaflet içinde bulunmamaları gerektiğini bir kez daha hatırlatıyorum.