Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, sürdürülen yolsuzluk operasyonu ile ilgili yazılı basın açıklaması yaptı.
Şefkat Çetin, yaptığı açıklamadsa şu ifadeleri kullandı:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen “Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması” sonucu yaşanan gelişmeler kamuoyunda endişeyle izlenmekte ve cevaplanması gereken pek çok soruyu akıllara getirmektedir. AKP hükümetinin Bakan çocuklarına uzanan operasyonu yapanları cezalandırması, yavuz hırsızın ev sahibini bastırmasından başka bir şey değildir. Ortaya dökülen kirli ilişkilerin aydınlatılması için yüce Türk yargısına inanmak yerine, hukuki süreci engellemek üzere telaşla atılan adımlar iddiaların doğru olduğu izlenimini vermektedir. AKP suçüstü yakalanmanın ve suçluluk psikolojisinin tesiri altında düşünmeden ardı ardına hatalar yaparak her geçen gün milletimiz nazarında gözden düşmektedir.
Emniyet’teki görevden almalar, devletimizin bu güzide kuruluşunu ciddi manada töhmet altında bırakmaktadır. Görevden alınan kamu görevlileri sanki bir başka güç odağının adamı, yerlerine atananlar ise hükümetin siyasi kadroları imajı alenen dillendirilmektedir. Öncekiler yolsuzluk iddialarını ortaya çıkaranlar, yerine gelenler ise sanki bu dosyaları temizleyecek olanlar gibi bir algının oluşması ülkemiz açısından son derece tehlikelidir. Oysa ki her şerefli Türk polisinin yasadışı faaliyetler karşısında tavrı aynı olmalı, yasaların yanında yer almalıdır. Polisin, savcının ve hâkimin, bütün diğer kamu görevlileri gibi herhangi bir parti veya örgüte değil, devlete karşı yükümlülüğü vardır. O devlet Türk devleti, bu devletin kurucusu ve sahibi ise büyük Türk milletidir. AKP bugün vardır, yarın olmayacaktır. Siyasilerin, hele de yasalara sırtını dönerek gayrımeşruya bulaşmış siyasilerin emriyle iş tutanlar, işlenen suçun ortağından başka bir şey değillerdir.
AKP hükümetinin işbaşına geldiği günden bu yana izlediği yanlış politikalar sonucu, devlet kurumlarının birbirlerine karşı güvenini yitirdiği anlaşılmaktadır. Ne yazık ki devletin kurumlarının ve kadrolarının bu denli düşmanca karşı karşıya getirildiği bir dönem daha yaşanmamıştır. AKP yıllardır birlikte yürüdüğü, en karanlık operasyonlarını gerçekleştirdiği kadrolarına dahi güvenemez hale gelmiştir.
Bu yüzden Adli Kolluk Yönetmeliği’nde yapılan gece yarısı değişikliği, ortalara saçılan kirli ilişkilerin üstünü örtmek ve yenilerine engel olmak içindir. Yönetmelik değişikliğiyle savcılar delil toplayamaz hale getirilmiştir. İllerde emniyet müdürleri ve valilere, dolayısıyla içişleri bakanı ve başbakana haber verilmeden soruşturma açılamayacak ve Bakan çocuklarına kadar uzanan suç örgütlerine delilleri karartmaları ve izleri silmeleri için vakit kazandırılmış olacaktır. Yönetmeliğin bu haliyle CMK’ya aykırı olduğu ve iptal edileceğini bile bile yürürlüğe sokan Hükümet, gerçekten de o kadar sıkışmıştır ki, ortaya dökülen pisliklerini örtebilmek için zaman kazanmaya çalışmaktadır. Bütün kamu bürokrasisine sıçrayan görevden almalar ve yönetmelikle soruşturmaların izne bağlanması, AKP hükümetinin suçu itirafından başka bir anlam taşımamaktadır. Tıpkı yüzme bilmeyen birisinin boğulmak üzereyken yardıma gelenin boynuna asılarak suyun dibine çekmesi gibi, AKP’liler kendilerini kurtarabilmek için hukuksuz ve kanunsuz emirler vererek yasamayı ve yargıyı da batırmaktadırlar. Oysa Türk devletinin ve Türk milletinin bekası için bu kurumlarımızın gücünü, ilkelerini ve saygınlığını koruması şarttır.
Başbakan Tayyip Erdoğan kendinden emin olsa böylesine büyük bir öfkeyle saldırmaz, 11 yıldır birlikte çalıştığı kadroları darmadağın etmezdi. Anlaşılan odur ki, Tayyip Erdoğan hükümetinin gelişini hazırlayan güçler gidişini de hazırlamaktadırlar. Türkiye’de Bakanlar Kuruluna kadar uzanan yolsuzluk skandalının, İran ve ABD’nin anlaşarak eski döneme ilişkin bağırsakların temizlenmesi operasyonunun bir parçasıolduğu anlaşılmaktadır. Bu iki ülke arasındaki gerginliği fırsata çevirerek şahsi kazanç elde edenler arasında koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten isimlerin geçiyor olması, devletimiz adına utanç vericidir.Devletimizin ve milletimizin çıkarlarını koruması gerekirken, makamlarını şahsi çıkarları için kullanan, rüşvet alan, adam kayıran bu zihniyetin başka hangi menfaat ilişkileri içerisine girdiğini düşünmek dahi istemiyoruz.
AKP hükümetinin kabinedeki üyelerine kadar uzanan yolsuzluk iddiaları, Milliyetçi Hareket Partisi’ni ülkemiz adına endişeye sevk etmiştir. Hükümete ait böylesi utanç verici belgelerin ülkemiz aleyhine kullanılarak, AKP’ye yeni skandallar yaşatma tehdidi karşılığında tavizler koparılabileceği kuşkusunu milletimizle paylaşmak istiyoruz.
AKP’nin açılım sürecini başlatabilmesi için, bilhassa 2011 yılında bölücü terörün akıttığı şehitlerimizin kanlarının bir pazarlık malzemesi olarak kullanılmasının bir benzeri; şimdi kirli çamaşırlarının ortaya döküleceği tehdidi ile AKP hükümetinin belli bir siyasete zorlanmasıyla tekrarlanmaktadır. Küresel güçlerin bölgemizle ilgili hesaplarında bugüne kadar taşeronluk vazifesini layığınca yerine getiren Tayyip Erdoğan ve hükümetinin yorulan ve yıpranan kadroları, kendilerine eş koşulan yeni CHP ile birlikte efendilerine hizmet ve taviz yarışına sokulmuştur. Ortada bir pazar kurulmuş ve bu pazarda bir şeyler alınıp satılmaktadır. Türkiye gerçek anlamıyla bir yol ayrımına gelmiştir ve tercihini milletten yana kullananlar ile menfaat için her türlü kılığa girenler apaçık ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de siyaset yeniden dizayn edilirken, ABD ve öteki küresel güçlerin kullandıkları ve kullanacakları bir safta, tamamıyla yerli ve milli kadrolara sahip Milliyetçi Hareket Partisi bir tarafta yer almaktadır.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yolsuzluk suçlamalarını “çözüm sürecine tuzak kuruluyor” şeklinde açıklaması dahi, hükümetin nerede köşeye sıkıştırıldığı hakkında ipucu vermektedir. Terör örgütünün silahla elde edemediği tavizleri AKP hükümeti onbir yıl boyunca adım adım yerine getirmiştir. Şimdi ise Devletin muhatabı kabul edilen İmralı’daki bebek katilinin affı için kamuoyu alıştırılmaya çalışılmaktadır. Önümüzdeki haftalarda terörisbaşının AİHM’de ceza indirim talebinin görüşüleceği dillendirilmektedir. Ülkemizin birlik ve bütünlüğü açısından hayati önemdeki bu karara karşı tavır koyması gereken hükümet ise, ortaya dökülen ve belki de henüz sırada bekleyen kirli çamaşırları yüzünden ayıplı bir vaziyettedir. Keza Kıbrıs’taki son gelişmeler, Ermenistan’a göz kırpan yeni açılımlar, çuvallanan Suriye, Barzani’ye terk edilmiş Irak politikası AKP hükümetinin bu teslimiyetçi politikalarının eseridir.
Ahlaki çürümenin tesiri altındaki siyaset kurumunun yapacağı hataların bedeli tahminlerin ötesinde ağır olabilmektedir. AKP hükümetinin kendi ayıplarını örtebilmek için neleri gözden çıkarabileceği ve hangi tavizleri vereceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Devletimizin beynine kadar sirayet etmiş küçük menfaat çetelerinin, çok daha büyük menfaat çeteleri olan küresel güçlere karşı Türk devletinin ve milletinin milli menfaatlerini ne derece koruyabileceğini kamuoyunun takdirine sunuyoruz.
Henüz yolsuzluk iddialarının odağındaki Bakanların dahi görevlerinden el çektirilmediği, aksine İçişleri Bakanının kendisini soruşturan devlet görevlilerini görevden aldığı bu çarpık işleyiş, Türkiye’yi diktatörlerin yönettiği otoriter rejimlerle aynı sınıfa sokmaktadır. Millet egemenliğine dayanan gerçek demokrasilerde ise bunca şaibenin altında hiçbir hükümetin ayakta kalma şansı yoktur.