MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Yeniçeri, “Durum vahimdir .Bundan sonra bakanların istifa etmiş olmalarının özde bir anlamı yoktur. Hükümetin istifası dahi kamu vicdanında kendisini temizlemeye yetmeyecektir. Eksik, gecikmiş ve sınırlı da olsa bu istifalar doğru yönde atılmış adımlardır” diye konuştu..
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Bundan sonra bakanların istifa etmiş olmalarının özde bir anlamı yoktur. Hükümetin istifası dahi kamu vicdanında kendisini temizlemeye yetmeyecektir.” diyen Yeniçeri’Nin açıklamaları şu şekilde:
İzmir’de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait Alaybey Tersanesi’nde TCG Değirmendere römorkörünün dalış esnasında alabora olması ve bu kazada 10 Mehmetçiğin şehit olduğu, 17 kişinin de yaralanması Türkiye’yi bir kez daha yasa boğmuştur. Kazada şehit olan Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara şifa diliyorum. Şehitlerimizin ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Büyük Türk Milletine de başsağlığı diliyorum.
Yürütme Yargıyı Rehin Almıştır
Milyonlarca dolarlar, onca soru işaretleri, sorgu, yargı, itham ve iddialar arşı alaya sarmışken AKP iktidarının pişkinlik yaparak hiçbir şey olmamış gibi davranması kabul edilemez. İktidar mensuplarının günlerce ölümüne koltuğuna yapışmış görüntüsü vermesi, Türk demokrasisi adına kaygı vericidir.
Ayakkabı kutularından dolarların dışarılara saçıldığı anda olguyla ilişkilendiren bütün yetkililerin hemen istifa etmesi gerekirdi. Aklanmanın paklanmanın tek yolu buydu
Ancak bu yapılmadığı gibi toplumu geren, ayrıştıran, hedef gösteren sakat söylemler tercih edilmiş ve bahsi geçen bakanlar yurt dışı gezilerine, Cumhurbaşkanı davetlerine katılmakta sakınca görmemiştir.
Nitekim bu sabah iki bakan –nihayet- bakanlık görevlerinden –lütfen- istifa etmişlerdir. Oysa yolsuzluk iddialarının gerçekle hiçbir ilgisi olmasa dahi adı geçen bakanların somut olgunun vahameti karşısından yalnız bakanlıktan değil milletvekilliğinden de istifa etmeleri en doğru yoldu. Öyle olmadı aradan bir hafta süre geçmesine rağmen olaya adı karıştığı iddia edilen bakanlar görevlerine başında kalmış, ikisi ancak bugün sadece bakanlık görevlerinden istifa etmiş geçen süre içerisinde ise soruşturmayı yapanlar üzerinde tasarruf yapmaya da devam etmişlerdir. Bu durum, yürütülen soruşturmayı hem etkilemiş hem de sakatlamıştır.
İş bununla da kalmamış töhmet altındaki yetkililer soruşturmaya müdahale ederek soruşturmayı selametinden saptırmışlardır. Müdahaleler, tasfiyeler, görevden almalarla deliller karartılmış, yolsuzluk operasyonu hedefinden uzaklaştırmıştır. Adli Kolluk yönetmeliğinde yapılan değişiklikle resmen yargı rehin almıştır. Durum vahimdir!
Bundan sonra bakanların istifa etmiş olmalarının özde bir anlamı yoktur. Hükümetin istifası dahi kamu vicdanında kendisini temizlemeye yetmeyecektir.
Eksik, gecikmiş ve sınırlı da olsa bu istifalar doğru yönde atılmış adımlardır.
Yeme ve Yedirme Zihniyeti
Yaşananlar AKP’nin hastalıklı zihniyetinin sonucudur. Bu zihniyetin deşifre edilmesi adına geçtiğimiz günlerde yaşanan olayları ve takınılan tavırları kısaca özetlemekte yarar vardır: Başbakan Erdoğan, malum bir valinin vatandaşa ettiği hakaret yüzünden görevinden alınmasına yönelik taleplere karşı “valimi yedirmem” demişti. MİT Müsteşarı hakkında savcılar inanılmaz iddialarla dosya açıp sorgulamak istiyorlar, Başbakan Erdoğan bu kez de “müsteşarımı yedirmem” diyor. MİT Müsteşarını yedirtmemek daha doğrusu yargılatmamak için yıldırım hızıyla müsteşara özgü yasa çıkartıyor.
Durum Deniz Feneri davasında da “sanıkları yedirmem, savcıları yerim”e dönüşmüştü. Deniz Feneri davası tarihe sanıkların savcı, savcıların sanık haline getirildiği bir dava olarak geçmiştir.
Gelinen aşamada milletin kanını, iliğini emen, kul hakkı yiyen rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak Başbakan Erdoğan “…Bankayı yedirmem… Bakanlarımı yedirmem” diyor.
Yedirmeyen Kendisi Yiyen Bir İktidar!
Bir taraftan milletin geleceğini karartan yolsuzluk, yağma, yozlaşma ve yiyicilik diğer yandan Başbakan Erdoğan’ın “yedirmem” resti. Milletin ve memleketin paralarını, geleceğini yiyenleri, “yedirmem” diye tutturan bir zihniyet.
Artık yolsuzluk tiyatrosu çocukların oynadıkları oyunların sözlerine yansımaktadır. Çocuklar ayakkabı kutularının içindekileri gördükten sonra oynadıkları oyunlarının sözlerini değiştirdiler. Yeni sözler şöyle:“kutu kutu pense… herkes arkasını dönse… kimse görmese… biri gelse… dolarları yese!”
Türkiye, on bir yıldır ‘başkasına yedirmeyen ve sadece kendi aksırınca, tıksırıncaya kadar yiyen’ bir iktidarlar karşı karşıyadır. İktidarın bütün icraatları yandaşlara yedirme, muhalifleri aç bırakma üzerine kurulmuştur.
Getirmeyen götüren, yedirmeyen yiyen, harama helal diyen, kendinden olmayanın helalini gasp eden bir zihniyet ülkeyi yönetiyor.
Devlet Krizi!
Hükümet soruşturmayı rüşvet ve yolsuzluk yapanların üzerinden operasyon yapanların üzerine kaydırmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda mahkeme emriyle arama yapan polisi, -bizzat Başbakan Erdoğan- zan altında bırakmış. Polisin yediği “lahmacun”u “elindeki tespih” ya da bacak bacak üstüne atmasını adeta soruşturmayı etkisizleştirmek için eleştiri konusu yapılmıştır. Başbakanın tabiriyle Gezi olaylarının “kahraman polisi” bir anda rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun kahırlı polisi haline getirilmiştir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstihbarat Şube Müdürünü operasyonla ilgili olarak bilgi sızdırdığı gerekçesiyle şüpheli olarak ifadeye çağırıyor. Emniyet Müdürü “Hangi delil ve suçlamalarla ifadeye çağrıldığı tam olarak anlaşılamadığı” gerekçesiyle göndermiyor. Bu bir çeşit devlet krizidir.
AKP’nin devleti ve kurumları içine düşürdüğü durum budur.
Bu zihniyet yalnız ülke içinde değil ülke dışında da Türkiye’nin itibarını sarsıyor. Taraftarlarının yolsuzluklarını örtmek için canhıraş, bir o kadar da mantıksız, tutarsız, herkesin aklıyla alay eden komplo açıklamaları tam bir felakettir. Tayyip Erdoğan’ın, sadece kendisini, iktidarını değil Türkiye’yi de bütün dünyada küçük düşürüyor. AKP’nin propaganda fabrikalarında ürettiği hastalıklı komplo teorileri ülkenin yalnız imajına değil başına da belalar açacak niteliktedir.
İhale Mevzuatı ve Sayıştay Raporları
Ayakkabı kutularına yasal olmayan yöntemlerle ancak milyon dolarlar sığdırılabiliyor. Milyar dolarlar ise yasalarla oluşturulmuş ihale (soygun), özelleştirme düzeniyle götürülüyor. Bu amaçla AKP iktidarı 11 yılda Kamu İhale Mevzuatını 164 defa müdahale etmiştir. Kamu İhale Yasasına doğrudan 26 kez, diğer özel yasalarla 56 kez, kararnamelerle 82 kez olmak üzere 164 kez müdahale edilmiştir.
Yeri gelmişken belirtmek gerekir AKP iki yıldır TBMM’yi görevini yapamaz duruma getirmiştir. Bilindiği gibi Sayıştay, TBMM adına bakanlıkların yaptıkları harcamaların yasalara uygun olup olmadığını denetleyen bir kurumdur. Sayıştay raporları TBMM’ye gelmeden gerçek anlamda Bütçe görüşülemez. 2013 yılı bütçesi Sayıştay raporları olmadan TBMM’de görüşülmüştür. 2014 yılı Bütçesi sırasında ise Sayıştay raporları değil mazeretleri TBMM’ye gelmiştir.
Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonuyla ilgili olarak AKP iktidarı, ayakkabı kutularıyla, valizlerle ve elbise içinde taşınan dolarlardan ve para kasalarından yana tavır koymuştur. Taşımalı eğitim sisteminden sonra AKP yeni bir sistem olarak ayakkabı kutularıyla “hayır ve hasenat” için taşınan dolar sistemi icat etmiştir.
Yolsuzluklara Değil Yargıya Müdahale
İktidar hakkında yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla operasyon yapanları bunu önceden kendilerine haber vermen yapan başta polis müdürleri olmak üzere herkes tasfiye etmiştir. İş bununla da bitmemiş Adli Kolluk Yönetmeliği de bir gece yarısı yapılan jet operasyonla değiştirilmiştir. Bundan böyle hakkında operasyon yapılacak amirlere durum bildirilecek ve onlar gerekli hazırlıkları yapılacak, delilleri bir güzel hazır (!) edecekler sonra savcı harekete geçecektir. Benzer bir şekilde gazetecilerin emniyete haber amaçlı giriş ve çıkışları yasaklanmış, buralarda bulunan basın odaları kapatılmıştır.
Soruşturmaları ve basın ile kamuoyunun haber alma hakkını engellemek için hiçbir demokratik düzende ve hukuk devletinde Anayasaya ile yasalara aykırı kararnameler çıkartılamaz.
Demokratik ülkelerde emniyet ve yargı teşkilatlarını şaibe altında bırakan görevden almalar yapılamaz.
Demokratik ülkelerde yargı ve emniyette tayinler yapıp soruşturmaların önünü kesilemez.
Demokratik ülkelerde şüpheli konumdakiler koruma altına alınıp buna ülkeyi korumak misyonu yüklenmez!
Demokratik ülkelerde basın sansürlenmez, kamuoyunun haber alma hakkı engellenmez!
Demokratik devletlerde yargıya, basına, özgürlüklere değil yolsuzluklara müdahale edilir.
Başbakan’ın Makam Aracı Kimi Taşıdı?
A Haber’de “Yüzde Yüz Siyaset” Programında ciddi bir iddia ortaya atıldı. Başbakan Erdoğan’ın 7 Şubat2012’deki MİT krizinde ifadeye çağrılan MİT görevlilerini tutuklanmaması için kendi makam aracıylaMİT karargâhına gönderdiği iddia edildi.
Programda Savcılığın MİT müsteşar yardımcılarını ifade vermeye çağırdığı, gelmezlerse tutuklanacakları ve zorla ifade alacakları ima edilerek Başbakan Erdoğan’ın Başbakanlık’tan MİT Karargâhına müsteşar yardımcılarını kendi makam aracı ile gönderdiği ve tutuklamaya böyle engel olduğunu anlatıldı.
Her şeyin mümkün olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu iddialar doğru mu değil mi? Birinci derece yetkililerinin bunun cevabını vermesi gerekmektedir.
Kendi Ülkesinin Ordusuna Kumpas Kurmak!
Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan, 24 Aralık tarihli köşe yazısında Cemaati kast ederek aynen şunu söylüyor: ‘Kendi ülkesinin milli ordusuna… kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir’. İktidarın tepe bir tepe ismi açıkça Orduya karşı kumpas kurulduğunu itiraf ediyor.
Akdoğan’ın “Orduya kumpas” kurulduğunu söylediği süreçte AKP iktidardadır. Türkiye’yi AKP yönetmektedir. Dolaysıyla da AKP hükümetinin izni, denetimi, gözetimi ve katkısı olmadan orduya kumpas kurulamaz. Demek ki Milli Orduya karşı bir kumpas kurulmuştur ve AKP de bu suçun failidir. AKP ya bu kumpas hesabına geldiği için buna göz yummuştur ya da kumpası doğrudan kendisi yapmıştır. Bu bağlamda yürütülen Ergenekon, Oda Tv ve Balyoz gibi davalar ve bu davalar dolaysıyla verilen mahkûmiyet kararları tamamen bu kumpasın ürünüdür. Bu itiraftan sonra AKP hükümeti kumpası bozmak için gereğini yapmak zorundadır. AKP milli orduya kumpas kurmaktan zan altındadır!
Ankara’da Soğuktan Okullarda Eğitim Yapılamıyor!
AKP İktidarı operasyon, karşı operasyon, görevden alma, yönetmelik değiştirme ile uğraşırken okullarda soğuktan eğitim yapılamaz hale gelmiştir.
Ankara’da bazı okulların borçlarından dolayı doğal gazın kesilmesi, bazı okullarda ise sınıfların yeterince ısıtılamaması yüzünden okullarda sessizce eğitime ara veriyor.
Örneğin Oran’da yani Ankara’nın merkezinde Mahmut Özcan Torunoğlu İlköğretim Okulunda çocuklar sınıflarda paltolarıyla oturuyor. Ufolarla sınıflar ısıtılmaya çalışılıyor. Sınıflarda eğitim öğretimin yapılması değil soğuktan donmamak için formül üstüne formül üretiliyor.
Yine Ankara’da hava sıcaklığının çift haneli eksi derecelere düştüğü bu günlerde sıklıkla yaşanan uzun süreli elektrik kesintileri nedeniyle vatandaşlar mağdur olmakta, en önemlisi kombi ile ısıtılan evler ısıtılamamaktadır. Vatandaşların şikâyetleri belediye ve ilgili şirketler tarafından kulak arkası edilmekte durumun gereği yapılmamaktadır.
Yetkili ve ilgilileri görevlerini yapmaları, vatandaşın mağduriyetine son vermeleri için uyarıyorum.
Bebek Katilinin Fotoğrafları Servis Ediliyor!
‘Yolsuzluk, ayakkabı kutusu, operasyon’ derken Türkiye’de çok sinsi gelişmeler de yaşanıyor. Türkiye’de dikkatler yolsuzluk operasyonlarına çevrilmişken Öcalan’ın İmralı’da çekilmiş fotoğrafları televizyonlardan servis edildi. Birileri Öcalan’ın imaj maker’lığını yapıyor. Bunun tesadüf olmadığı ve Öcalan’ı bir yerlere ve bir şeylere hazırlamak amacıyla yapıldığı açıktır.
Selahattin Demirtaş geçtiğimiz hafta sonu “Kürdistan’ın 4 parçasında da özgür olacağız” dedi. KCK’nın devletin gözü önünde halka 20 bin Kalaşnikof dağıtıp iç savaş hazırlığı yaptığı iddiaları haberlere konu olmaktadır.
Durum bölgede giderek vahim bir hal almaktadır. PKK, halen araçları durdurup ana yollarda yol kontrolleri yapıp kimlik sormaktadır…”Egemenlik hakkımın gereği olarak vergi alıyorum” demekte, vergi –haraç-toplamaktadır… Halkın vereceği su ve elektrik para miktarlarını belirlemektedir. “PKK şehitleri ve gazileri”olan ailelere indirim yaptırmaktadır… Nihayetinde PKK’nın halka “memur atamaları için bize gelin”dediğinin sağır sultanın bile duyduğu bir zaman diliminde Öcalan fotoğraflarının servis edilmesi anlayanlar için yeterli mesajı içeren niteliktedir.