Yüksek öğrenimini Tahran ve Amerikan üniversitelerinde yaptı. İran ve Amerikan eğitimli, genç, bilinçli, Türk aleyhtarı militan Başbakan Neşirvan Barzani 26 Kasım 2013’te büyük yetkilerle, yanında kendi Doğal Kaynaklar Bakanı Ashti Hawrami ile Ankara Esenboğa’ya indi. Ajanslar, değişik haber kaynakları ve yazılı basında belirtildiğine göre ertesi gün N.Barzani ve R.T.Erdoğan yanlarında Enerji Bakanları ile beraber 3 saatin üzerinde görüştüler. Kararlar aldılar.
Siz Sayın Başbakan, Kuzey Irak’ta gasp edilmiş, zapt edilmiş ve hâlâ yayılma histerisi içindeki Kürt politikasına T.C etiketi ve yetkisi ile işlerlik kazandırdınız; ona meşruiyet verdiniz. Her ay, bazen ayda 2-3 defa Türk ve Kürt yetkililer Washington’a gidiyor, görüşüyor, oradan icazet alıyorlar. Belli ki bu görüşme, anlaşma ve atılacak imzalarda yüzde yüz A.B.D’nin onayı- A.B.D’nin Orta Doğu menfaatlerini koruma gerçeği var.
Yabancı kaynaklar, T.C hükümetlerinin onay ve himayesinde, Amerikan kontrollü, “yeni bir petrol ihraç eden ulus doğdu.” diyorlar. Bu gelişme öncelikle Türkiye’yi, Türk ekonomisini, sonrada bölgeyi çok etkileyecek. Bunda, “Şimdiki iktidarın günahı nedir, ne yapmalıydılar?” diyorsanız, ilerde bugünün tarihini yazanlar, Türkmen haklarına kulaklarını tıkayanları kötü olarak anacaklar. Bölgesinde Amerika’nın, açık – gizli Musevi Lobisinin desteklediği Kürtleri, Arapları varsayıp, kendi soyundan gelenlerin haklarını uluslar arası formlarda korumayan T.C iktidarı, nasıl anılacağınızı zannediyorsunuz?
Başbakan, Dışişleri Bakanı ve hükümetin paralelinde hareket eden Cumhurbaşkanı, bütün bu gelişmeler olurken yanlarına bir Türkmen’i, Kerkük Türkmenlerini temsil eden konuya vakıf bir yetkiliyi alıyorlar mı? Hayır. Onlar değerli bulunmuyor, yok sayılıyorlar. Ama HAMAS sizi daha çok ilgilendiriyor; onlarla canı gönülden beraber olun.
2014’ün ilk ayları ve belki daha önce sevki düşünülen, üzerinde pazarlıklar, antlaşmalar yapılmak üzere Türkiye, Kürdistan ve Iraklı yetkililerin ön antlaşmaya vardığı; “Kuzey Irak Kürt” değil, doğrusu; “Kuzey Irak Türkmen Petrolü” nün bu şekliyle paylaşımını bir T.C Başbakanı nasıl kabul eder ve imzalar. Bölgede 3 milyon sahipsiz, Kürt, Arap ve Amerikan baskısına maruz bırakılmış Türkmen yaşıyor. Bunlar sizi ilgilendirmiyor mu? Hani konuşmalarında “Ben Türkmen’im” diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Başbakan’ın her dediğine evet deyin ama siz o bölgeyi gördünüz, fikrinizi neden söyleyemiyorsunuz? Bu soydaşlarımızın haklarını korumak konusunda hep yetersiz, RTE’nin cılız ve güdümlü dış politikasına kendinizi bağlıyor ve bu milleti de mahkûm ediyorsunuz. Kuzey Irak petrolünün % 40’ını oluşturan ve Silopi’den girecek bu petrolün aslan payı Kerkük Türkmen bölgesine aittir.
Ön antlaşmalara göre çıkarılıp sevk edilecek Musul – Kerkük ve çevresinin ağırlığını taşıyan “Türkmen Petrolü” nün %83’ünü Irak Merkezi Hükümeti – Bağdat, %17’sini Erbil’in, Kürtler’in alması planlanıyor. Boru hattının Türkiye girişinde yapılan ölçümlerden sonra para hesabı yapılacak.
Kürtler de, Araplar da, birbirlerine güvenmiyorlar, güvenmezler.
Biz istiyoruz ki yıllık, yaklaşık, 16 milyar dolarlık gelir, Türk bankaları kanalı ile işlem görsün.
Tepede emir veren, uygulatan Washington yönetimi; “Petrol gelirleri kendi gözetiminde ve kendi bankaları ile çalışsın” istiyor. Sonuç henüz muğlak.
Sanki ikinci değil, üçüncü sınıf bir Afrika ülkesi gibiyiz. Uzattığı sakallarını zaman zaman tarayan, sıvazlayan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yılmaz’ın konuşurken gözlüklerini kaşlarının üzerine kaldırdığında, iyi bir şeyler söyleyeceğini sanıyorsanız, boşa beklersiniz. Biz, bizim haklarımız, Türkmenler’ in korunamayan doğal hakları, bölgedeki Kürt, Arap ve onları yöneten Washington’un insafına kalmış durumda.
Biz ezik miyiz? Kendi soydaşlarımızın haklarını neden koruyamıyoruz?
Zaho üzerinden giren ve sayaç istasyonunu da geçtikten sonra Silopi de Kerkük – Yumurtalık Petrol Boru Hattı’na bağlanacak Türkmen (Kürt) petrolünde plan hedeflerinde ilk aşama günde 400 bin varil, 2015’te günde bir milyon varil, 2019’da ise günde 2 milyon varil petrol sevki planlanıyor. Devamında, Kürt doğal gazı, bu çalışmaların paralelinde sevki planlanan ikinci enerji kaynağı.
Bazı Neocon Amerikalılar’a göre Barzani Yahudi kökenlidir. Bugün olmasa yarın bunun ispatlanacağı kulaklara fısıldanıyor. Madem öyle şimdiden hakları her platformda savunulmalıdır. Mesut Barzani’nin güvenilir adamı Washington Kürt temsilcisi Behram Salih bu konuları bilir, inanır, ama şimdiki konjüktüre zara verir düşüncesi ile konuşmaz.
Biz öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki; nereden bakarsanız bakın, hava sahası ile üç tarafı denizlerle çevrili sahilleri ile Arap, Kürt, Rus ve İran petrol ve doğal gaz kaynaklarının kesiştiği bir mevkideyiz. Enerji sevkiyatında masada kartlar dağıtılırken üçkağıt olmazsa, uyumazsak, blöfleri yemezsek hep biz kârlı çıkarız. Haritaya baktığınızda konumumuz, bunu, bizi kıskanan çevremize onaylatıyor. Ha, ne diyorsunuz Sayın Taner Yıldız! Bu enerji deryasında hak ettiğimiz yerde miyiz? Ki siz, soydaşlarımızın haklarını bile koruyamıyorsunuz.
Dünyanın en büyük gaz “Tekel”i Gasprom Türkiye ve Balkan ülkelerinde bir dizi yeni doğal gaz çevrim santrali ve kojenarasyon tesisi kurup bunlardan pay almayı düşünüyor. Konuyu işleyen Gasprom dergisi, gene bu kuruluşun üst düzey yöneticisi Alexander Medvedev’in böyle düşündüğünü yazıyor. Sayın Yıldız bu tesisleri Türk teknolojisi kuramaz mı? Adam ta Moskova da bunu böyle görüp değerlendirebiliyor. Siz bu şahısları tanırsınız. Moskova ziyaretlerinizde Başbakan Putin’le görüşmeden önce tanıştınız, ne diyorsunuz?
Ne kadarı doğru bilinmiyor, ancak 27 Kasım 2013’te 6 adet antlaşma yapılmış. Bunlardan 5’i sözleşme. Mevcut boru hattına verilecek petrol, sonra yapılacak yeni Türkiye – Kuzey Irak direk petrol boru hattı ve doğal gaz akışının işleyişi, paranın ödeme şekli, sistemin çalışmasına yönelik prosedürleri kapsayan 5 sözleşme.
6’ıncı imza ise bir protokol. Türkiye’nin yeni kurduğu bir kamu enerji şirketi olan Türkish Energy Company ( TEC). Antlaşmaya varılan 12 petrol ve doğal gaz sahasında araştırma yapacak. Bunlardan 6’sını tek yetkili kurum olarak gerçekleştirirken, diğer 6 sahada ise ABD’nin konusunda söz sahibi dünya devleri: Exxon, Mobil ve Chevron ile ortaklaşa yapacağı arama ve üretimlere ilişkin sahaları kapsıyor. Bu şirketler çalıştığı ülke yönetimlerini kontrol edebiliyor, çoğunlukla istedikleri gibi de at oynatıyorlar. Kuzey Irak Kürt Yönetimi üzerinde de istedikleri gibi ekonomik hegemonya kurabilirler.
Ben Türküm, ben Türkmen’im diyen 3 milyon soydaşımızın hakları korunmuyor. Kulaklar tıkalı, feryatlar duyulmuyor; T.C’yi yönetenler akıl almayacak şekilde sağır. Başbakan Mısır’daki Rabia’yı duyuyor, her üç konuşmasından birinde onların haklarına sahip çıkıyor. Sanki 23 Arap ülkesinden birinin başbakanı. Konusu, gündemi: Filistin, Rabia, türban, din, iman, örtülü şeriat özlemini çağrıştıran görüş ve konuşmalar.
Erbil demek Barzani demek, Diyarbakır demek Abdullah Öcalan demek. Aslında Erbil bir Türkmen kentidir. Yıllar önce Kürt işgaline uğramış, savunulamamış. Şimdide sırada Musul, Kerkük, Tuzhurmatu…var. Gönlümden geçen, tabi Kürt yetkililerle görüşün ama bu görüşmelerde yanınızda mutlaka Türkmenleri, Kerkük’ü temsil eden Irak Türkmen Cephesi (İ.T.C.) veya bölgede bulunan 4 Türkmen siyasi partisinden uygun görülecek, halkın haklarını koruyabilecek yetkili bulunsun. Böyle bir uygulama size de, Kuzey Irak’taki Türkmenleri de güçlü kılar, yalnız olmadıklarını gösterir. Onların tek dayanağı T.C hükümetleri ve Türk milletidir. Bunu bilmemeniz mümkün değil,
Yıllık 16 milyar dolarlık Türkmen petrolü gelirinden Türkmenler pay almıyor, alamıyor. Kürtler, Araplar ve Amerikalılar memnun. Siz T.C hükümeti olarak zor durumdaki çaresiz, yalnız kalmış Irak Türkmenlerinin akıbetinden sorumluluk duymuyor, hiç vicdan azabı hissetmiyor musunuz? Bu nasıl hakkaniyet, nasıl eşitlik! Sahi, siz nasıl Müslümansınız?