Cidden sayın Başbakan hoşuna gitmeyen insanlar hakkındaki kuru ve soğuk ithamlarının dozunu bir hayli arttırdı. Fethulllah Gülen’in sahte peygamberliğinden câhil âlimliğine kadar verdi veriştirdi. Bütün bunların üzerine TÜSİAD’a vatan hâinliği göndermeleri yapması ve bu işten CHP’yi de nasiplendirmesi hususunda, insan “İyi ki bu CHP varmış” demekten kendini alamıyor. En tutarlı muhalefeti yapan MHP’den şimdilik uzak durması da mânidar. BDP’ye zaten korkudan mıdır nedir, bilinmez ama zâten bir şey dediği yok iken adamların beyânlarına bakılırsa kendinden daha dürüst hareket ettiklerini görmemek mümkün değil. Devletteki durumu tam olarak bilmiyoruz; ”Yargı” gibi hezayanlar da çok tutarlı değil. Çünkü kamu oyu işin içyüzünü tam olarak anlayamamıştır. Sermaye cephesine hücumlar tabii ki rant bölüşmesinin bize intikal eden ilk raundu. Kılıçtaroğlu’nun ifâde ettiği, iddilarla ilgili olarak işlem yapılmayıp da minderin gösterilmesi tam bir aşiret devleti şantajıdır.
Ne yazık ki Fethullah Gülen’i savunmak en sonunda hiç hazetmedikleri “Atatürkçüler”e düştü. Alınmamak, Sayın Başbakanı eleştirmek,hatta aynı aynı hezeyanları kendilerine iade etmek şu ortamda sağduyulu insanlara düşmektedir. Daha evvel yazmıştık; Hocaefendi hareketinin açık gündemine hiçbir vatanseverin itham edeceği eğilimler mevcut değildir. Öyle kuru-kuruya inatların ve çok iyi bilgilenmeden savaş açmanın da çok anlamı bulunmamaktadır. Hatta bir MHP’li vekilimizin çok şık düşmemesine rağmen köküne kadar Hocaefendi’yi meclis kürsüsünden savunması öyle prim yapacak bir çıkış değildir. Vekilin biraz genç olması onun bazı şeylere hakim olmadığını gösteriyor. Hatta tıpkı Tayyip Bey’in ilk zamanlarında düşünmeden onlara sarılması gibi bir hataya da düşülmektedir. Yani işin içinde biraz bilgisizlik ve heyacan olduğu açıklamalarda alenen görülmektedir. Elbette her görüşte olduğu gibi MHP’de de Hocaefendi’ye sempati ile bakanlar olacaktır. Buna bir diyecek yoktur. Tabii olarak Genel Başkan’ın bakışı ve tavırları orta iken böyle bir çıkış ülkücüleri kapsamadığı gibi partini tüzel kişiliğini de hiçbir şekilde bağlamaz.
Elbette Hocaefendi’nin görünen yüzü ve kültürel çalışmalarına bir şey söylenemez. Gizli gündemi, görünmeyen yanları, hakikatten paralel devlet gibi bir ithamın muhatabı olarak ne derece böyle bir duhul olduğu tam olarak bilinmemektedir.Ama şurası bir gerçektir ki,Hocaefendi’nin okyanus ötesinden rüzgarın taşıdığı profiline bakarsanız tam bir “Padişah” veyâ “Halife”gibi hareket ettiği de gerçektir. Bu yönü ve görünen çalışmaları ile âdeta sınırları belli olmayan, ancak devletin bütün bütün özelliklerini taşıyan bir “Dünya Devleti” görünümü taşıdığı herkesin kabul edebileceği bir husustur. Bunun adının kesinlikle “Paralel ve Milli”bir devlet olması veya en azından böyle nitelendirilmesi için elimizdeki kesin bilgiler maalesef yoktur.
Hocaefendi’nin “Bediüzzaman” hakkındaki düşünceleri de çok net değildir. Kendilerine ilk ortaya çıktıklarında “Nakşi” falan derlerdi ama nasihat ve hutbelerininin en azından yazılı örneklerinde böyle bir eğilim yoktur. Buna karşılık 2.Meşrutiyet’den evvel adı “Said-i Kürdi” olan malüm şahıs ağızlarında “Bediiüzzaman” olarak telâffuz ve tedris edilmektedir. Sultan Abdülhamid, İttihatçılar ve Cumhuriyet ricâli tarafından “Deli” raporu verilmiş bir kişinin hem ümmi hem de Kur’an müfessiri olması cidden mümkün olmayıp aynı zamanda şaşırtıcıdır da… İşte burada Bediiüzzaman’ı “Hz.Muhammed” yerine koyuyoruz lâkin böyle bir kabul İslam’ın duruşuna bile terstir. Hatta onun İdris-i Bitlis’i gibi bir âlim olduğu da söylenemez. Yok efendim Mehmed Akif gibi Teşkilât-ı Mahsusa’nın emrinde “Necid Çölleri”nde devletin yanında yeraldığı da uydurmadır. Bunun da ötesinde Kafkas Cephesi’nda Ruslar’a esir olduğu, yok Sibirya’ya sürüldüğü de aslâ doğru olmayıp bugüne kadar böyle bir şey detayı ile açıklanmamıştır. Sonra şu Teşkilât-ı Mahsusa da öyle dört başı mâmur bir yapı olmaktan çok uzaktır. Bugüne kadar bu husus ile ilgili olarak açıklanan 150’liliklerden Çerkez Kuşçubaşı Eşref’in eftrafında uydurulanlar da yalan ve yanlıştır. Devlet kayıtlarında böyle resmi bir “Örgüt” yoktur. Bunlar rahmetli Cemal Kutay’dan bize kalan “Tırelelli” tarihi hâdise icadından başka bir şey değildir. Kurtuluş Savaşı’nın neresinde özel teşkilât ? Kuşçubaşı Çerkez Edhem’in peşine takılmamış mıdır? Peki bu ekip içinde sayılan en kişilikli adam Hüsameddin Tuğaç da çok önlerde değildir. Bu uydurmaları fedakâr ittihatçılarla karıştırmayın. İttihatçılar ölümüne Kurtuluş Savaşı içinde yeralmışlar, sonunda Halil Paşa ve benzerleri mağdur edildikleri halde Topal Osman gibi ölümden dahi korkmamışlardır. İşte işin aslı budur.
Hocaefendi’nin Bediiüzzaman ile ilgili görüşleri de çok tutarlı değildir. Saidi Nursi’nin hiçbir şekilde “Batılı” veya en azından böyle bir özenti içerisinde olduğu söylenemez. Risaleleri tarayınız lütfen; o tam olarak bir şarklıdır. Öyle dinlerarası dialoglara yakın olduğunu ortaya koyacak en küçük beyanı yoktur. Bu hususta Hocaefendi’den daha tutarlı düşündüğünü kabul etmek zorundayız. Çünkü istediği kadar Hocaefendi “Batıya” sempati ile baksın batı nankör ve sahtedir. Son devir fikir hayatımızda bunları doğrulayacak yüzlerce çalışma vardır. Öyle başını kuma batırıp “Dinlerarası diyalog” falan hikâyedir. ”Ehli Salip” Kılıçarslan devri kadar şedid ve 1.Dünya Savaşı’’ndaki kadar şuurludur. Bakınız Avrupa Birliği başbakan-Hocaefendi kavgasında Tayyib’in yanında yer almıyor mu?
Said-i Nursi Kürt’tür; buna saklayabilir miyiz? Lâkin hayatında ve mevcudiyetinde böyle bir eğilimi mesele edecek kadar slogan seviyesine indirgeyemeyiz. Buna karşılık Hocaefendi “Türk”tür; lakin onun düşünce ve dünyasında da bu deyim ancak Tayyip Bey kadar etkilidir. Bu hususta “Gülen Okulları” örneği ne yazık ki yeterli değildir. Bizim BDP’lilerin onu sevmemesinin kaynağı daha baştan ve Öcalan’dan beri bu hareketin Marksist veya sol ayağıdır. Kürt hareketine İslâmi pencereden bakmanın ne kadar yanlış olduğunu yaşayarak görüyoruz. Buna kim itiraz edebilir? Üstelik bu harekete “İslâm”veçhesi bakmak onları köktendinciliğin kucağına atmaz mı? Efendim bu iş “Kürt Milliyetçiliği”nden iyi değil midir? Tabii ki iyi değildir. Bu ülkede yaşamak isteyen insanlar Türk Milliyetçiliği’nin önünde fikir yaratma imtiyazına sâhip değildirler. Böyle bir imtiyazı verseniz dahi kendi aralarında anlaşmaları mümkün değildir. Çünkü Anadolu’da “Türklük” bütün etnik unsurları içine alan bir terkşptir. ”Ekrad-ı Etrak; Ekrad-ı Türkman” bu gerçekleri ifâde etmektedir.
Bir kere tıpkı Abdullah Öcalan gibi Hocaefendi de Türkiye’ye gelip kendini esâretten kurtarmalıdır. Peyami Safa” Başkalarının yardımı ile başarılan ihtilaller daima onlara borçlu kalır”diyor. Bu hareketin en gizli yanı buradadır. Düşman cepheler hâline gelmeden önce de Tayyip Bey Hocaefendi’ye bu dâveti yaptı. Yâni şu anda İmralı’da mevkuf bulunan Öcalan gizli-açık beyanları ile Kürtlüğü ihya etmedi mi? Yakın zamana kadar gizli örgüt görünümünde olan silâhlı Kürt hareketi şimdi TCBMM ile entegre olmuştur. Kabul ederiz veya etmeyiz bu ayrı mesele. Ama Kürt hareketinin legâl hâle geldiği de bir gerçektir. Demokrasilerde insanlar sayıları kadar konuşur; fakat illegal oluşumlar azınlıklar üzerine kuruludur.
Bugün Hocaefendi’nin Türk Medyası’na hâkim olduğu bir gerçektir. Her ne kadar “Zaman Gurubu”nda kendilerden olmayanlara hayat hakkı tanınmıyorsa da, fikir hayatımızdaki en modern gazeteler ve en güzel dergileri onlar yayımlamaktadır. Bu çalışmaların bize ve eyyamcı basına bir örnek teşkil etmesi gerekmiyor mu? Hocaefendi hareketinin dışında “Türk Sağı” özellikle yurtiçi ve dışında iflâs etmiş durumdadır. Devletin iskeleti hakkındaki çalışmaları ve eserleri ile yüzlerce “Milliyetçi” aydın-alim-hoca ya 3-5 bin satan ya da kısıtlı okuyuculara ulaşabilen küçük gazeteler ile internet medyaya sığınmıştır. ”Türk Solu”na gelince esamesi okunmayacak derecede kendini bırakmıştır. Düşünebilir misiniz ki, adi-şerefsiz-alçak-namussuz-nankör Atatürk düşmanı yayınlar 100 bin satıyor. ”Cemaat” dediğimiz ve bu yönü ile tenkid ettiğimiz yayınlar ise bunları görmemezlikten geliyor. Bu dahi Hocaefendi hareketinin görünmeyen yönlerini ispata yetmez mi?
Herşeye rağman Hocaefendi bir “Yalancı Peygamber”değildir ve olamaz. Onları bir softalar hareketi olarak da göremeyiz. Ancak tereddütleri gidermeleri ve çalışmaların coğrafyasını Türkiye’ye taşımaları şarttır. Bütün görüşlerin açık seçik ortaya konması ve ”Hacaefendi Türklüğün Neresindedir – Hocaefendi Kürtçülüğe Nasıl Bakmaktadır – Hocaefendi Nezdinde Said-i Nursi Kimdir – Hocaefendi Hareketinde Neden Cemaattan Olmayanlar Yeralmaz – Hocaefendi’nin Sağlam ve Olmazsa Olmaz İslâmi Görüşleri Nelerdir – Hocaefendi Nezdinde Atatürk Cellât mıdır? – Hoca Efendiye Göre Türkiye’de 33 millet Var mıdır – Hocaefendi’ye göre Türk Sadece bir Irkın Adı mıdır “.. işte bütün bu ve buna benzer sorulara cevap verilmelidir!
Sağlıcakla kalın.