MHP Genel Başkan Yardımcısı Zuhal Topçu, dershaneleri kapatan tasarıyla ilgili yaptığı konuşmada, “Acaba Oslo’da verilen sözler burada etkili oldu mu?” diye sordu.
TBMM Genel Kurulu’nda dershanelerin kapanmasınıön gören kanun teklifiyle alakalı görüşmeler sürüyor. Genel Kurul’da konuşan MHP Genel Başkanı ve Ankara Milletvekili Prof. Dr. Zühal Topçu teklifin geneli üzerinde yaptığı değerlendirmede şu ifadelere yer verdi:
Değerli milletvekilleri,
Millî Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kadar önemli bir kanunda ve Türkiye’nin gerçekten en önemli alanlarından bir tanesi olan eğitimde ve eğitim sisteminde yapılacak değişikliklerin böyle bir sıkışmaya getirilmesini ve burada bulanan birkaç kişiyle çalışılmasını gerçekten Türkiye açısından kara bir gün olarak alıyorum, onu özellikle belirtmek istiyorum. Seçim döneminde, böyle sıkışık bir ortamda, bir gün gibi üzerinde düşünülmeden, tartışılmadan böyle bir tasarının getirilmesi gerçekten bizi üzmüştür. Şu anda da aynı şekilde ben bunun özellikle öğretmenler, eğitim camiası personeli ve öğrenciler üzerinde de hiç olumlu etki yaratacağını düşünmüyorum; bunu da belirtmek istiyorum.
Bugün özellikle önemli bir gündü biliyorsunuz. 613 soydaşımızın katledildiği Hocalı katliamında ölenleri rahmetle anıyoruz, yapanları nefretle kınıyoruz ve hiçbir zaman da unutmayacağımızı ve bu acıyı yüreğimizde saklayacağımızı da belirtmek istiyoruz.
Şimdi, millî eğitim üzerinde özellikle baktığımızda, Millî Eğitim’de Ömer Dinçer zamanında, 2011 yılında yapılan 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’yle önemli değişiklikler yapılmıştır. Özellikle AKP İktidarının on bir yılda Millî Eğitim üzerinde yaptığı tahribatı artık saymaktan biz yorulduk ama bu tahribatı yapmaktan AKP İktidarı hiçbir zaman yorulmamıştır; bunu paylaşmak istiyoruz. Şimdi, tekrar madde değişikliğine gidilerek millî eğitimde büyük bir değişiklik yapılmak isteniyor. Bu kararnameyle beraber teşkilat yapısı tamamen değiştirilmiş ve Millî Eğitim Bakanlığının yetkileri, görevleri değiştirilmiştir. Özellikle Ömer Dinçer, bir önceki Millî Eğitim Bakanlığının atadığı yöneticileri bir kenara elinin tersiyle itmiş, eğitimden anlayan anlamayan herkesi yönetici olarak atamıştır. Eğitime en büyük darbeyi de o zaman kendisi vurmuştur çünkü özellikle öğretmenlerin şikâyet edilmesi üzerine bir şikâyet hattı kurulmuştur. Forma veya serbest kıyafet tartışmasını getirmiş, ondan sonra geri adım atılmıştır ve özellikle öğretmenlerin itibarının düşürülmesinde gerçekten çok önemli adımlar atmıştır ve bu itibarın düşürülmesinde de kendisinin bizzat katkıları olmuştur.Öğretmenleri, yem bekleyen güvercinlere benzetmiş, aynı zamanda, yine yalnızca maaşlarını düşünen, maaş artışını düşünen bir grup olarak telakki etmişti. Aradan iki yıl geçmesine rağmen bir bakıyoruz ki aynı hataların Sayın Nabi Avcı tarafından ve ekibi tarafından da yapıldığına hepimiz şahitlik ediyoruz aslında. Yine, bu dönemde de yapılan hatalardan “pardon” diyerek geri adım atıldığına da hep birlikte şahit oluyoruz ve işte, bugün burada tartıştığımız tasarıya baktığımızda da yine Millî Eğitim Bakanlığının merkez teşkilatı ve il teşkilatını tamamen değiştirecek yeni bir taslak getirilmiştir. Bunlar aynı zamanda çok büyük haksızlıkları da beraberinde getirecektir, bunları hep birlikte göreceğiz zaten. Böyle giderse Millî Eğitim Bakanlığı sürekli acemiler birliği tarafından yönetilen bir kurum hâline getirilecektir. Çünkü, tecrübe çok önemlidir, her zaman diyoruz. Burada insana hizmet veriyoruz, insana hizmetin de en önemli adımını tecrübe oluşturmaktadır, liyakat oluşturmaktadır. Fakat, AKP iktidarıyla beraber partizanlığın ve yandaşlığın önemli mesafeler katettiği ve liyakatin, tecrübenin hiçbir zaman dikkate alınmadığına hep birlikte şahit olduk.
Şimdi, baktığımızda biz hâlâ soruyoruz Sayın Bakana ama biz bunun gerekçesini anlayamadık: Buna neden ihtiyaç duyuldu? Özellikle seçimlere çok az bir süre kala insana yapılan bir yatırımda neden öğretmenlere sormadınız, velilere sormadınız, bu vatandaşa sormadınız, bizlere bile sormadınız, akademisyenlere sormadınız ve görüş almadan böyle bir değişikliğe gittiniz hâlâ bizim mantığımız bunu anlamadı ve Bakandan da hâlâ izahat istiyoruz ama kendisi de bu konuda izahat vermemekte galiba kararlı. Yani neden ısrarla bu değişiklik gündeme gelmektedir, neden ihtiyaç duyuldu? Acaba bu değişikliklerle yöneticilikten alacağınız insanlar kimler, tekrar onların yerine atayacağınız insanlar kimler, bunları çok iyi tespit ettiniz mi, özellikleri nedir bunların, bu alanda yapılan bölmenin, kutuplaştırmanın, ötekileştirmenin anlamı var mı? Özellikle yoğun tartışmaların yaşandığı ve ayrışmanın yapıldığı bugünlerde millî eğitimden de gelen böyle bir yapılanma inanın, herkesi çok rahatsız etti. Şu anda buraya gelmeden önce, Türkiye’nin her bir tarafından o kadar çok telefon, mail, faks aldık ki inanın, haddi hesabı yok; herkes kalplerinin kırıldığını, kendilerinin de bunu anlamadığını ve bu kadar birikimin, bu kadar tecrübenin kendilerini çok üzdüğünü de özellikle burada herkesin huzurunda, Bakanın ve yönetimin huzurunda belirtmemizi de istediler. Liyakattan ve tecrübeden çok, özellikle AKP iktidarının referansıyla iş yapılır hâle gelmeye başladı. Sadece müsteşar kalıyor, diğer herkes değiştiriliyor ama Talim ve Terbiye Kurulu Başkanının üzerinde de değişlik yapıldığını komisyondan biliyoruz.
Şimdi sormak istiyoruz: Acaba bu değişiklikte etkili olan kritik bir dönüm noktası var mıydı? Biz, evet, düşünüyoruz, kritik bir dönem noktası olduğunu düşünüyoruz. Acaba Oslo’da verilen sözler burada etkili oldu mu? Bu kanunda “Okul ve kurum müdürlerinin vali tarafından dört yıl süreyle görevlendirileceği” ifadesi bulunmaktadır. Bu değişiklik acaba Oslo görüşmesinde kayda geçen ve İnternet’e düşen “Millî eğitim, şunlar bunlar bakanlıklarını kaldırıyoruz, valiliklere ve belediyelere veriyoruz.” ifadesinin temel alınma şekli midir acaba, bunu sormak istiyoruz. Özellikle AKP iktidarı döneminde valilerin önemli bir bölümünün artık devletin valisi vasfının ortadan kalktığını ve âdeta AKP’li il başkanlarının bürokrasiden sorumlu yardımcısı gibi hareket ettiğini paylaşmak istiyoruz. O zaman söz konusu görevlendirmelerin ne ölçüde adaletsiz olacağını da sizlerin vicdanına bırakıyoruz.
Yani, evet, onlar artık tartışılır hâle geldi. Özellikle demokrasinin şu gece vakti bir parmak kaldırma olayına indirgendiği bir durumda hakikaten birçok kavramın içinin boşaltıldığını da paylaşmak istiyoruz.
Bu süreçte örneğin valilerin paşa gönlüne göre görevlendirilecek olanların en belirleyici kıstaslarından birkaçı malum sene üyelik olacaktır -bu malum sene, herkes biliyor aslında- veya vali beyle hemşehrilik ya da her türlü takas alışverişi burada temel olacaktır.
Tasarının önemli boyutlarından birini de millî güvenlik boyutu oluşturmaktadır.Çözüm süreci olarak yutturulmaya çalışılan çözülme ve ihanet süreci içerisindeki tartışmalardan hatırlanacağı üzere, valilerin merkezî idare tarafından atanması, yerel halk tarafından seçilmesi pazarlık konusu olarak gizli ajandalarındaki yerini hâlâ korumaktadır. Hâl böyle iken söz konusu hain pazarlığın hayata geçmesi ihtimalinde Millî Eğitim teşkilat yapısına ilişkin söz konusu kanun tasarısı daha bir anlam kazanmaya başlayacaktır. Daha açık bir ifadeyle, böyle bir durumda müdür ve müdür yardımcıları seçilmiş vali tarafından görevlendirilecektir. Dolayısıyla, söz konusu kanun tasarısı için üniter devletin tasfiyesi ve özerk devlet yapılanmasının ön hazırlığı olabileceği de söylenebilir.
Burada, yine, kanunda verilen şeylerden bir tanesi de: İnanın oradan oraya vurulmuş, oradan oraya geçilmiş, başlıkların birbirleri içerisinde hiçbir tutarlığının da olmadığını görmekteyiz. Şimdi, Bakan onayıyla açılan proje okullarından veya teşkilata bağlı, Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilata bağlı kurumlarda yapılacak öğretmen atamalarının bizzat Bakanlık tarafından yapılacağı, Bakan tarafından yapılacağı da veriliyor. Burada alabildiğince keyfiyetin had safhaya vardığını da paylaşmak istiyoruz.
Evet, değerli milletvekilleri, yani siz her ne kadar teşkilat kanununu değiştirseniz de motoru eski bir arabanın kilometre göstergesinin sıfırlanması hiçbir zaman yeni bir durum ortaya çıkarmayacaktır.Önemli olan ortaya koyduğunuz vizyondur; önemli olan hedeflediğiniz gerçeklerdir; nereye varmak istediğinizdir; insanı algılama tarzınızdır; insana biçtiğiniz değerdir. Ama biz burada görüyoruz ki, insan unsurunu bir kenara bırakarak “Acaba daha uzun süre nasıl bu iktidarda kalıp kendi menfaatlerimiz doğrultusunda nasıl bir eylem sunabiliriz.” bunların çok daha fazla önem arz ettiğini görebiliyoruz. Millî Eğitim Bakanlığının hâlihazırdaki personelini elinin tersiyle bir gecede görevden alacak olması ve kendi yandaş ekibini buralara getirecek olması kendine başarı sağlamayacaktır, onu paylaşmak istiyoruz. Ve burada artık had safhaya çıkan partizanlıkta fişlemelerin de bu çalışanları üzdüğünü de belirtmek istiyoruz. Basına düşen haberlere göre burada yapılan fişlemeler gerçekten ne liyakatle ne tecrübeyle ne de objektiflikle ifade edilmemektedir ve bunu da yapılan bir ayıp olarak paylaşmak istiyoruz.
Millî Eğitim Bakanlığında başarı liyakat ve kalite tutarlılığıyla ancak sağlanabilmektedir. Eski, hantal, vizyonsuz ve eğitim sorunlarını bilmeyen bir ekip tarafından yapılan bu düzenlemenin biz hiçbir işe yaramayacağını söylemek istiyoruz. Dün yapılan 60-72 aylıklardan geri vazgeçilme sürecindeki “Pardon.” ifadesinin bunlarda da kullanılabileceğini biz baştan belirtmek istiyoruz çünkü yaptığınız bu değişikliklerle görevden aldığınız yöneticilerle, il millî eğitim müdürlerinden tutun, okul müdürleri, müdür muavinleri veya merkez teşkilatı çalışanlarının ailelerini düşünün, kendi yerleştikleri ortamı düşünün, kendilerine uzun yıllardan beri hazırladıkları geleceği düşündüğünüzde nasıl bir hareketlenmeye ve mutsuzluğa yol açacağınızı da hatırlatmak istiyoruz. Ama artık bu milletin gerçekten tahammülü kalmadı, yıprandı, yoruldu, artık inanın mecali kalmadı, mücadele etmeye mecali kalmadı artık, onu belirtmek istiyoruz.
Tasarının yasalaşması hâlinde hâlen görevde bulunan 100 binden fazla müdür, müdür yardımcısı görevi kendiliğinden sonra erecektir. Böylelikle ömrünü eğitime ve idareciliğe adamış olan gerçekten 100 binden fazla idarecimiz bir anda görevlerinden olacaklar. Buna gerek var mıydı? Ama buradaki kadrolar kime verilecek gerçekten çok iyi tahlil edildi mi? Eğer bir başarısızlık var ise bu başarısızlık nereden kaynaklanıyordu? Keşke bundan önce bir değerlendirme veya bir fizibilite çalışması yapılsaydı da ondan sonra böyle, şurada birkaç tane milletvekilinin katılımıyla yapılan bu çalışma olmasaydı. Bütün partilerin ortak çalışması sonucunda ve etkilenenlerin de katıldığı bir çalışmayla belki çok daha güzel bir tasarı ortaya çıkabilecekti. Bu durum yıllardır vefakârca ve cefakârca hizmet etmiş idarecilerimize karşı büyük bir vefasızlık ve adaletsizliktir. Bunların ötesinde de gerçekten zulümdür.
· 110 bin yöneticiyi değiştirmenin sebebi başarısız okul yöneticilerini değiştirmek için midir?
· Eğitim sorunlarımız okul yöneticilerini görevlendirerek ve bunları alarak mı çözülecektir?
· Millî Eğitim Bakanlığının denetim sistemi çalışmadığı için böyle bir çözüm mü üretildi?
· Görevlendirilmesi yeniden yapılmayan yöneticiler acaba başarısız mı görülmektedir?
· Acaba, bu tasarı Millî Eğitim Bakanlığında kimler tarafından hazırlandı?
Bunların da paylaşılmasını istiyoruz.
Yine, Talim ve Terbiye Kuruluna geldiğimizde, bu, gerçekten Millî Eğitim Bakanlığının beyni olarak kabul edilen ve uzun yıllar da bu görevleri yerine getirecek şekilde çalışmış olan bu kurulun böyle pasifize edilmesi ve bu görevleri yapmaktan alıkonar hâle getirilmesi de bu Millî Eğitim Bakanlığının daha şimdiden yenik başlamasını da gündeme getirmektedir. Çünkü, Millî Eğitimdeki temel politikaların belirlenmesinde gerçekten önemli işlere imza attığını da paylaşmak istiyoruz Talim Terbiye Kurulunun.
Evet, özellikle “maarif müfettişliği” adı altında müfettişlerin toparlanması önemli bir adım olarak görülmelidir. Denetim mekanizmasının işletilmesi Millî Eğitim Bakanlığına önemli kazanımlar sağlayacaktır ama atanacak müfettişlerin ve bunların çalışma alanlarının ne kadar açılacağı da tartışma konusudur.
Özellikle, bu tasarıda önemli adımlardan bir tanesi ve ana nedenlerden bir tanesi olarak dershaneler konusuna geldiğimizde çok daha vahim tablo karşımıza çıkıyor. Evet, bu dershaneler konusu özellikle birileriyle hesaplaşma için gündeme getirilen, çözümü uzun soluklu çalışmalarla, bunu hazırlayan nedenlerin ortadan kaldırılmasıyla çözüm üretilebilecek bir konuyken, bıçak gibi keserek veya gerçekten hiç mantıklı olmayan alternatifler üreterek çözüm yolu aranmak istenmiştir ki bunu da görebiliyoruz. Burada, dershaneler konusuna çözüm getirilmek istenirken bir gördük ki “açık lise kapanıyor, bu yılın sonunda kapanıyor.” denildi ve aceleyle getirilen, çalışılan bir konu olduğu için ben hâlâ netleştiğini de söyleyemeyeceğim bu durumda.
Şimdi, baktığımızda ortaöğretim kurumlarına geçişte, bu dershanelerin dönüştürülmesinde inanın o kadar çok tutarsız şeyler var ki neredeyse özel okulların yarı kontenjanları boş dururken, hâle bu dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi gibi bir gerekçe, ön teklif sunulmaktadır. Bunun nasıl yapılacağı hâlâ tartışma konusudur. Özellikle buralara gidecek öğrencilere para desteği yapılacağı, ücret ödemesi yapılacağı konusu gerçekten çok komik bir durum olarak karşımızda bulunmaktadır. Çünkü şu andaki okullara baktığımızda Millî Eğitim Bakanlığı okullara destek çıkamamaktadır. Kırık çamlarını bile okul yöneticileri, okul müdürleri kendi kurdukları kişisel iletişimleriyle sağlamaktadırlar. Özellikle Ankara’da su ve doğal gaz paraları kartlı geldiği için, bunlar bittiğinde tekrar vakit dolana kadar dolum yapılmamaktadır. Yani bunları bile bile hâlâ bu şekilde özel okula gönderilecek, dönüşecek okullara gönderilecek çocukların paralarının devlet tarafından ödenmesinin yapılması gerçekten bir komedi olarak karşımızda durmaktadır.
Özellikle bu dershaneleri hem üniversite hazırlık hem de lise hazırlık dershanelerini kapatırken, bu kursları kapatırken sosyal, sanatsal, sportif, kültürel ve mesleki alanlardakileri açık tutuyorsunuz. O zaman soruyoruz, acaba bu kursa gidecek çocukların paralarını verecek misiniz, bu kurslar bedava mı yapılacak yoksa? Bunu eğer netleştirirseniz çok daha iyi olacak.
Şunu belirtmek istiyoruz ki: Sistemde sınav olduğu müddetçe, yarışma olduğu müddetçe dershaneler devam edecektir. Bunlar merdiven altına inecektir. Adı şu olur, bu olur, evlerde olur, özel dersler şeklinde ve hem de fiyatları artarak devam edecektir. Eğer siz dershaneleri hazırlayan gerekçeleri… Bu sınav sisteminin ortadan kaldırılması olur, ki uzun soluklu çalışmalardır. O zaman bu dershaneleri ortadan kaldırabilmeniz çok daha kolay olabilecektir.
Özellikle dershane öğretmenlerinin atamasına geldiğimizde zaten atanamayan 300 binden fazla öğretmen dururken dershane öğretmenlerinin özellikle belirli kriterler çerçevesinde sözlü sınavla atanması soru işaretlerini gündeme getirmektedir. Sözlü sınavda acaba kriter ne olacaktır? Getirilen referans mektupları mı, referans kartları mı veya birileriyle yapılacak pazarlıklar mı önemli olacaktır?“Öğretmen sözlü sınavlarının kriterleri ne? Gereken ihtiyaç alanları nasıl belirlenecek? Ne kadar öğretmen alınacak? Sözlü sınavı geçemezse bu öğretmenler alınamayacak mı?” gibi daha birçok sorular var aslında ve böyle çift başlı seçme sistemi Türkiye’yi kaosa sürükleyecektir, bunları belirtmek istiyoruz.
Hele hele öğretmenlerin stajyerlikten, KPSS puanıyla alınan öğretmenlerin stajyerliklerinin kaldırılmasında performans değerlendirmesinin gündeme getirilmesi, gerçekten hani önemli bir hap gibi sunulan performans değerlendirme sistemini yeniden gündeme getiriyor ama daha sonra sözlü veya yazılı sınav olayı iyice burada şüpheleri artırmaktadır. Eğitim sistemine uzattığınız eli lütfen çekin. KPSS’yle almak istiyorsanız öğretmenlerimizi alın. Bir yıl -en azından- bunları mahrum etme yerine tecrübeli öğretmenlerle eğiterek eğitimlerine devam etme yolunu seçmenizde fayda var. Sözlü veya yazılı sınavlardaki sübjektiflik her zaman gündemde olduğu için, lütfen öğretmenlerin cebinden elinizi çekin.
Teşekkür ediyoruz.