İktidar cephesinde işler kötü gidiyor. 30 Mart 2014 mahalli seçimlerine 2 gün var. 12 senedir süren saltanatta, iktidar sarhoşluğu, hukuksuzluk, ben yaptım oldu ve evrensel insan hakkı ihlâlleri bitmedi, azalmadı, arttı.
Birçok hata var. Fakir fukara parasının har vurup harman savrulduğu uygulamalar mevcut. Bunlardan su yüzüne çıkan 17 ve 24 Aralık vukuatlarını, ayakkabı kutularındaki paraları, para kasalarını artık savunamıyorlar. Onlar satıhta yüzen büyük birer tehdit, içinde su bombaları var. Mutlaka biri, birileri, bir gün gelecek patlatacak. Birde tutturmuşlar Pensilvanya’dan dert yanıp, “Ne istediniz de vermedik. Ne istediniz de yapmadık?” diyorlar. Büyük ortak Akparti İktidarı ve oluşturduğu hükümetler çok çaresiz, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Dün omuz omuza, bugün kıç kıça, kötü!
Gemi sanki Atlantik’te seyrediyor, acaba salimen limana varabilecek mi?
Dalgalar alabandaları dövüyor!
Kaptanın “Açık deniz” veya “Derya” tecrübesi yok, kıyı kaptanı gibi, personeli korkutuyor, zora sokuyor. Görünen o ki siz bu tekneyi bu şekilde yöneterek, deryaları, okyanusları aşarak salimen limana ulaştıramazsınız. Bakın alarmlar çalıyor, R.T.E idaresindeki gemi yara aldı ama daha pek hissedilmiyor. Anadolu’yu bir tekneye benzetirsek, Güney Doğu su almaya bu iktidar döneminde başladı. 63’ler- Akil Adamlar çözüm zırvası, bölünmeyi hızlandırdı, devlete başkaldırma imkânı sağladı.
O bölge artık eski haline bir daha gelemez. Her metre karesinde şanlı Türk bayrağı dalgalanamaz. Ne kadar payanda vurursanız vurun, burada Irak hududu öyle veya böyle Kürt bölücü örgütleri, Erbil ve Kandil kontrolünde. Türk askeri ve mülki yönetim bölgede her geçen gün etkisini yitiriyor. Ankara’dan gönderilen vali, kaymakam ve memurlar tırsmış, sinmiş veya susturulmuş durumda, dağ ve şehir eşkıyasının baskısı her geçen gün artıyor. Bunu normal bir vatandaş bile görüyor, siz, bizi yönettiğini söyleyen Ankara görmüyor musunuz? Kulaklarınız niye kapalı, gözleriniz perdeli?
Dalgalar alabandaları dövüyor!
Bu kadar gerilim varken, seçimlerde kim hangi belediyeyi alırsa alsın, nereye nasıl gelirse gelsin, bilin ki iyi olmayacak. Önce yüksek tansiyon düşmeli, yaşam normale dönmeli. Yönetmek: toplumu karşı karşıya getirmek değil, asgari müştereklerde paralellik sağlamak, huzurlu bir toplum oluşturmaktır. Kiminle konuşsanız politize olmuş, sinirli, “Acaba ne olacak? Türkiye nereye gidiyor?” diye soruyor.
Bizi, özgüvenini kaybetmiş bir millet olmaya doğru götürüyorlar..
Başka ülkelerde de seçim kampanyaları oluyor ama biz onların hiç birine benzemiyoruz. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede değil de totaliter, tek liderin dudaklarının arasından çıkan sözlerle, hukuk, parlamento, ekonomik ve askeri hıyararşısi şekillenen bir orta çağ devleti, orta Afrika ülkesi gibiyiz. Seçim kampanyası boyunca:
Her gün bir iddia!
Her gün yüksek gerilimli kutuplaşmayı pompalayan bir çıkış oldu, oluyor.
Dalgalar alabandaları dövüyor! Beraberinde de endişe taşıyor.
2013 YILI İKTİDARA YARAMADI
Bazı insanlar, iktidarlar ve kendisini olduğundan büyük görüp çevresine tepeden bakanlar hata yaparlar, yapabilirler. Ancak ülkeyi yönetenlerin sürekli hata yapma lüksü yoktur. Onları, onların devletten para alan danışmanları doğru bilgilendirmeli, yoksa cezasını biz halk olarak çekmek durumunda kalıyoruz.
2013 iktidara hiç yaramadı. Haziran 2013 Taksim Gezi Parkı ve 17 – 24 Aralık depremlerinin sarsıntısı yıprattı. Bilhassa 17 Aralık 2013’ten sonra RTE. çelişkiler içinde kaldı, sürekli konuştu, çoğunlukla bağırdı, tehdit etti. Kendi sinirlerini bozdu, bazen de o haleti ruhiye içinde ne diyeceğini şaşırdı.
“…sıfırla oğlum, Peki babacığım!..” bir başbakan oğluna böyle diyor. Bu konuşmalar 17 Aralık’tan sonra internete düştü. İktidar kendini başka kelimelerle, başka şekilde hiçte inandırıcı olamadan savunmaya çalıştı, daha da çalışacak, ancak “nafile bir savunma!”
İddiaların altından kalkamıyorlar. Öfke ve yalnızlık büyüyor. Twitter ve YouTube gibi toplumun ortak iletişim kanallarında oluşan kapatma işlemleri, Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan Suriye toplantısının sızdırılması ise olaylara tüy dikti.
“Dünyadan ne diktatörler gelip geçti. Yolsuzluk ve rüşvete bulaşmış, toplumu yozlaştıran kim varsa, uzun süre baskıyla, büyük yasalar çıkararak kendini zırhla çevirirse de, vakti geldiği zaman gitti.” diyor sayın Devlet Bahçeli. Mesela halk bu gidişatın ne kadar farkında? İki gün sonra göreceğiz. Zira:
Dalgalar alabandaları dövüyor!
O ADAMLARIN O PARTİDE NE İŞİ VAR
Çekinmeyin; renginizi, kimliğinizi ortaya koyun. Korkunun ecele faydası yok.
Din devleti-şeriat veya ona yakın bir yönetim mi istiyorsunuz? Hani düne kadar beraber olduğunuz Pensilvanya’da yaşayan zatın öyle veya böyle hâlâ yolunda mısınız? Yoksa topluma yansıyan sadece menfaat, iktidar ve yetki çatışması mı?
Yok Atatürk’ün partisisiniz, ancak partinizde PKK’nın avukatları var. Genel başkan Amerika’ya bile giderken onlardan birini bazı kesimler sussunlar, şimdilik yatışsınlar diye yanına alıyor. Bir diğeri Tunceli’de PKK’lılarla gidip dağlarda konuşuyor: “ Onlar iyi çocuklar” diyor. Hey! Hüseyin Aygün, o iyi çocuklar Türk askerine kurşun sıkan katiller sürüsü değil mi? Siz kime hizmet ediyorsunuz? O partide ve iktidar partisinde kimliğini açıklamayan daha kim bilir kaç kişi var.
Birde “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü ilke edinmiş, bilinçli ve inançlı her şartta Atatürk ilkelerini savunan Türk milliyetçileri var. Ne yapsanız nafile!
Deli dalgalar alabandaları dövüyor! Siz gideceksiniz, diğerleri de kendilerine çeki düzen verecekler.