Partiler, kamuoyu kuruluşları ve basın, bilhassa muhalefet, üç hafta önce yapılan Mart 2014 Mahalli Seçimleri’ni kendilerine göre aldatıcı mazeretlerle, süslü cümlelerle yorumladılar. 30 Mart gecesi sandıklar açıldıktan 6-7 saat sonra televizyon ekranlarına yansıyan sonuçlara baktım, “Farklı şeyler söylüyor, farklı rakamlar yazıyorlar, ben bir vatandaş olarak yanılmışım, teşhis ve tahminlerim doğru çıkmadı” dedim. Zira iktidar partisi “ % 40’ı geçmez, bunun üzerini ve hatta onu da hak etmiyor” diye düşünüyordum. Gene de aynı düşüncedeyim.
Muhalefetin iki ana partisi CHP ve MHP ne derlerse desinler, kendilerini nasıl savunurlarsa savunsunlar sonuç Türk Milliyetçilerini ve her şartta Atatürk İlkelerini savunan kitleyi üzdü.
Aynı hamam, aynı tas; natır da, natırın kullandığı usuller de değişmedi.
Burada bir terslik olduğu muhakkak; 17 ve 25 Aralık 2013 hukuksuzluğunu, ilkelliğini, derebeyliğini ve Ortaçağ tipi kötü uygulamalarını neden bu halk görmüyor, duymuyor, gerçeklere yüzünü çevirip hâlâ kendisini benzeten, Ortaçağ karanlıklarına itmek isteyen onun için olağan üstü çaba gösteren siyasi partiyi tepesinde görmek istiyor?
Neden?
“İnsanlar, topluluklar lâyık oldukları şekilde yönetilirler” dense de, belli ki haklı olmak, doğru olmak yetmiyor, “ Benim milletim, benim halkım illaki de onları istiyor, gidip onlara rey veriyor!.”
Neden?
Halkla, halkı yönetmeye talip muhalefet arasında bir kopukluk var. Bu gidişat iyiye alâmet değil; sosyal bilimciler, politikacılar ve konunun uzmanları çare üreterek, sonuçlarla yüzleşerek, gelişmelere açık bir şekilde toplum karşısına çıkmalılar.
Çok değil üç buçuk ay sonra, 10Ağustos 2014’te bu ülkenin geleceğini kararları ile etki altına alacak bir cumhurbaşkanını seçeceğiz. Başbakan şimdiden, “Başkan” diyor. O yönde toplumu hazırlamak, kanalize etmek istiyor. Türkiye halen parlamenter sistemle yönetiliyor. Başkanlık veya yarı başkanlık sistemlerine göre kurulu bir hukuk düzenimiz mevcut değil. “ Değiştiririz, ben istersem yaparız” demek istiyor.
O istenen yönetim sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısına uymuyor. Başkanlık sistemi eyalet ve federal yapıların bulunduğu düzenlerde geçerli ve başarılı.
O yönetim düzeni Türkiye’yi böler, Güney Doğu Anadolu’yu Kürt hegemonyasına peşkeş çeker.
İktidar daha şimdiden basını, ağız birliği ederek hükümetteki sözcüleri ve etki sahası içindeki görünür, görünmez, bilinir, bilinmez yandaşları ile 10 Ağustos öncesi için kamuoyu oluşturuyor, siper kazıyor. Sanki “Gerekirse omuz omuza verip adayımızı Çankaya’ya çıkarıp oturtacağız” diyor.
İLKELİ VE MİLLİYETÇİ BİR CUMHURBAŞKANI
Devlete ve Anayasa’ya sadakatle bağlı, iktidarın noter görevini üstlenmeyen, MİLLİ KİMLİKLE KAVGALI OLMAYAN, ülkeyi bölmede görev almış açılımları elinin tersi ile iten, susturan, durdurabilme dirayeti gösteren, yıpranmamış, uzlaştırıcı, milli ve üniter devleti, cumhuriyeti savunan, hukukun üstünlüğü ilkelerini bi hakkın benimsemiş, milli iradeyi paylaşmayan, egemenliğe içten ve dıştan ortak aramayan, Atatürk İlkelerini benimsemiş, net açık: “Ben Türk Milliyetçisiyim.” diyebilen bir cumhurbaşkanına 76 milyon Anadolu insanı ve bir o kadar da Türk Dünyası’nın ihtiyacı var.
İktidar kanadında ise yaşanması muhtemel bir iç kargaşayı hisseden partinin ideoloğu, ağır ağabeyi Bülent Arınç şimdi de “ ince ayar” çekiyor. A.Gül’ün, RTE’ yi desteklemesini istiyor, kibarca, usulünce telkin ediyor. Parti çıkarları, partinin geleceği ve kurulan düzenin devamı için “kriz çıkmamasını” vurguluyor ve de devamlı “sorun yok” diyor.
Ona inanan, güvenen, bir kitlenin olduğunu biliyoruz. Konuşurken sakin, güven verici kelimeler kullanmaya özel ihtimam gösteriyor bu Başbakan Yardımcısı. Biz biliyoruz ki her söylediği doğru değil. Örnek mi istiyorsunuz: Eylül 2011 Atina’ya gidiyor, Yunanistan’ı ziyaret edecek, mikrofonlara bir şeyler söylemesi lazım. “ Yunanistan’la 12 deniz mili-Karasuları Meselesi’ni tartışabiliriz.” diyor. Siz bu konuyu bilir misiniz sayın Arınç? Daha önce TRE içinde yazmıştım, siz hiç gemi ile Çanakkale Boğazı’ndan Ege’ye çıktınız mı? Bari bilmediğiz konularda ahkam kesmeyin, susun.
Bülent Ulusu, Allah uzun ömürler versin! ilk defa 1977’de Donanma Komutanı iken ve sonra da 12 Eylül 1980’de Başbakan olduğunda ilk demeci: “ Ege’de Yunanistan’ın 12 mil ilanı Türkiye için harp sebebidir.” demişti, denizcilikte ve askerlikte yaşayan abide.
Sayın Bülent Arınç partide, toplumda ve taraftarlarınız arasında bile konuşurken lütfen her konuda ahkam kesmeyin. Bu toplum, büyük adam sendromundan (BAS) bıktı
SESSİZ ÇIĞLIKLAR KASTEN DUYULMUYOR, DİNLENMİYOR
Türk Silahlı Kuvvetleri, özellikle Bahriye yorgun, üzgün ve T.C. nin iktidar tarafından felç edilen hukuk sisteminden kaygılı. Bu iktidar ve onun onay makamı o konularda duyarsız, oradan gelen hem “ Sessiz” ve hem de “ Sesli çığlıkları” kasten duymuyor.
Birlik olma zamanı. 10 Ağustos 2014’te seçilecek ilkeli bir cumhurbaşkanı bu haksızlığa dur diyebilir.
Çevremde konuştuğum iktidarın gidişatından rahatsız halktan kişiler soruyorlar: “ Sessiz Çığlık Türkiye’nin birçok ilinde ve yurt dışında yayılıyor, etki sahası belli değil ama güçlendiği kesin. 19 Nisan 2014’te 82’inci haftasıydı. İlker Başbuğ tahliyesinden sonra samimiyetle, canla başla davaya omuz veriyor, bu hafta da İzmir’deydi.. Atilla Kezek’te Gölcük’te Sessiz Çığlığa katıldı. Yaptıkları doğru ve örnek birer dayanışma timsali. “Ancak meslekte iken aynı direnci, aynı mücadeleyi gösterip gösteremedikleri konusunda halkta bir istifham var “ deniyor. Siz ne diyorsunuz?
Bu soru çok kişi tarafından değişik şekilde soruluyor.
Canı yananlar, çok ağır haksızlıklar karşısında bunalanlar: “XXI’ inci Yüzyılda bu olmaz! Böyle bir dava varken, toplumun bir kanadı yarı felçken, verilen reylerde vicdan muhasebesinin yapılmadığı anlaşılıyor, neden?” diyorlar.
6 Aralık 2010’da Gölcük’te 5 no’lu harddiski eli ile koymuş gibi bulan savcı bunun düzmece olduğunu bilmiyor mu, tahmin edemiyor muydu? Silivri’ye duruşmalara gittiğim günleri ve 13’üncü Ağır Ceza Heyeti’nin isim listesi gözümün önünden gitmiyor.
Ufukta sanki suni olarak oluşturulmuş bir sis perdesi var. Bunu topyekün bir güç birliği ile, cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aşabiliriz. Aksi şimdilik mümkün görünmüyor. İktidar radar skobunun o bölümünü “Kör Saha “ olarak görüyor, belki de kendine tehdit olarak algılıyor ve de dolayısıyla duyarsız davranıyor.