DÜNYA bizi seyretti…
Dostlar -kaldıysa- üzülerek, düşmanlar sevinerek…
1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kavgalı dövüşlü kutlayan (!) iki ülkeden biriyiz, diğeri Kamboçya…
Hani şu, komünizmin pençesinden kurtulma mücadelesi vermiş uzakdoğu ülkesi…
Evet, bir onlar bir biz, ne kadar rezil bir bayram anlayışına sahip olduğumuzu gösterdik; 1 Mayıs diğer ülkelerde emekçiler tarafından coşkuyla fakat olaysız kutlandı.
İbret aldık mı acaba!?
……………………… .
30 Nisan gecesi “İnşallah yarın olaysız bir bayram yaşanır” dileğinde bulunmuştuk ama ertesi sabah dileğimizin tutmadığı ortaya çıktı.
Meğer neler görecekmişiz neler…
Dediğim gibi şayet Taksim Meydanı etkinlik için halka açılsaydı, coşku ve taşkınlıklar o alanda kontrol altına alınırdı. Halkı, sokakları kapatarak, trafiği yasaklayarak, her yeri tıkayarak hapsetmek elbet de olaylara neden olacaktı; kaz kafa, bunu bile düşünemedi…
Etki- tepki ikilisinden haberi olmayanlar neden her işin başına getirilir anlayamıyorum…
………………………… ..
Yaşanan olayların hangi birini nakledeyim, hepsini ekranlardan görmüş olmalısınız…
İnsanların nasıl coplandığını, biber gazıyla nasıl etkisiz hale getirildiğini, tazyikli sularla nasıl ıslatıldığını, plastik mermilerle nasıl kurşunlandığını, yaka paça hatta yerlerde sürüklenerek nasıl götürüldüklerini seyrettiniz…
Ya hastaneye ve camiye sığınanlara acımazca yapılanlar…
Bu iki alanı da nasıl biber gazına boğdular öyle…
Milletvekillerini yerlerde sürüklediler, uyuyan çocukların rüyalarını biber gazı sıkarak kâbusa çevirdiler…
Üç beş kişiyi bir arada görmesinler, aslanlar gibi kükreyip saldırdılar…
……………………… ……
Siz herhangi bir ülkede, seyyar duvar yapıldığını hiç duydunuz mu; üstelik beton duvar?
Bizde yapıldı ve kullanıldı…
O duvarı, Fransızların ünlü Majino Hattı’na benzettim; bir farkla, Majino Hattı sabitti, bu seyyar…
1 Mayıs sabahı bu duvarın, emsalsiz bir icat gibi kullanıldığına herhalde ilk kez tanık olduk!.
Evet, dünyada seyyar ve beton duvar yapıp kullanmak da öncelikle bize nasip oldu; onlarca marifetimize tüy diye bir de bu duvarı diktik!
………………………… ..
Almanya Cumhurbaşkanı Gauck‘un eleştirilerini karga sesine benzetenler ve adamı içişlerimize karışmakla suçlayanlar, hak teslimine alışık olsalardı “Vallahi adam doğruları saptamış” diyerek söylediklerini dikkate alırdı…
Gauck söylediklerini uydurmadı ki, halimize baktı ve dostane biçimde eleştiride bulundu…
Yaşadığımız 1 Mayıs olaylarından sonra herhalde eleştirilerinin dozunu da arttırmıştır…
Uyarılmaya tahammülü olmayan bizimkiler, yanlışları ve çirkinlikleri ortadan kaldıracaklarına bunları işaret edenlere köpürüp durduklarından, değil Almanya Cumhurbaşkanı’nın, bin Gauck‘un eleştirilerinden bile paylarına düşeni almazlar…
İktidarımız öyle bir koloni ki gariplikte üzerlerine yok…
Evet, payımıza düşeni önceden üzerimize alsaydık Türkiye’de bu kadar derin yaralar açılmazdı, rejim sarsılmazdı, iktidar güven kaybetmezdi, toplum da olan bitene bakarak bu kadar yaka silkmez ve illallah demezdi…
………………………… .
Beşir Atalay adındaki muhterem, Başbakan Yardımcısı olarak katıldığı bir konferansta ekselans Gauck’u dolaylı biçimde yanıtladı ve adamın Türkiye’ye dönük eleştirisini “Otoriter devletten demokratik devlete geçtik” diyerek ağzına tıkadı…
Bu nezaketli bir karşı çıkıştı; biri gibi “Aklını kendine saklasın” filan diye kaba bir karşılıkta bulunmamış oldu…
Oldu da ama bir gün sonra, yani 1 Mayıs günü yaşanan olayların bu iddiayı tekzip etmesine de engel olamadı…
Sonuçta demokratik devlet anlayışımızın da (!) bu kadar olduğu daha net ortaya çıktı…
Bu ve benzeri olayların yaşandığı bir ülkede demokratik devlet anlayışı böyle olursa, otoriter devlet anlayışı kim bilir nasıl ve ne düzeyde olur!
………………………… …
Toplumu seyyar beton duvarların arkasına hapset, sokaklarda devlet baskısı kur, insanların temel hak ve hürriyetlerini kullanmayı yasakla, bireyin anayasal her özgürlüğünü değişik bahane ve mülâhazalarla esir al, yasaları uygulama, sonra da demokratik devlet anlayışının egemenliğinden bahset…
Böylece, rejime yakıştırdığımız “Demokratik” sıfatını da kirletmiş olmuyor muyuz!
* * *
KABİNENİN tek kadın bakanı Ayşenur İslam…
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı…
Sakaryalı…
Şehit dedem Servet Bey‘in 112 yaşında vefat eden eşi babaannem Saniye Hanımefendi sağ olsaydı inanın o göreviAyşenur İslam Hanımefendi’den daha iyi yapardı…
Çocukların can güvenliğini sağlamak için onlara “Çığlık atmayı öğretin” filan demezdi. Zira rahmetli babaannemin son nefesini verene kadar aklı başındaydı…
Onlarca yöntemi ve eğitim biçimini bir kenara itip çığlığa sığınan Bakan Hanım, keşke “Ben öyle demek istemedim”ya da “Meramımı anlatamadım, bağışlanmak dilerim” filan demek inceliği gösterseydi, basit bir çığlığı terbiye sisteminin malzemesi saymakla karalanmaz ve dillere düşmezdi…
* * *
HOBİLERİ cemaat idi şimdi başta Fethullah hocaefendi olmak üzere cemaat, fobileri oldu…
Soruşturma başlattılar…
Yarın öbür gün hocanın ülkeden çıkarılmasını ABD makamlarından resmen isteyebilirler, “Bize ver” diyebilirler,Pensilvanya lâfı da böylece siyasal sözlüğümüzden çıkmış olur…
Hatırlatmama gerek var mı kestiremiyorum; benden daha iyi bilirler ki kin Cenâb-ı Allah‘a aittir; kul kinlenemez; Allah kin tutan, kindarlıkla iş gören kullarını bağışlamaz.
İbretlik gelişme…
Bu ikili dün nasıldı, bugün ne haldeler gör ey Ümmet-i Muhammed, gör de ibret al!