Kadı: Şeyh, sen beldeyi fesada verdiğin zaman Sek ban-ı Cedid’e selb-i lisanda bulunmuşsun. Bu hususta aleyhinde şahitlerini dinlemişiz.
Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, Sekban-ı Cedid adını duyduğum gün idi. “Sekban-ı Cedid’in yeni av köpeği bakıcısı kimseye söylendiğini duymuştum”dediğim doğrudur.1 Farsçada sekban-ı cedid, av köpeği bakıcısı demektir. Lügate bakabilirsiniz.
Müftü: Senin tasvip ettiğin katledilen dinsiz Yeniçerilerin içinde yer alan Sekbancıbaşıyla karıştırmışsın Şeyh Efendi. O yakıştırma seninkilerin adıdır… O da biline.
Kadı: Şeyh Efendi doğru söyle, vakfınızın bulunduğu Dergâh’ta mensuplarınızın toplantılarında kimlere lanet edersiniz? Muaviye ve Yezit’e lanet eder misiniz?
Cevap: Kadı Efendim Hazretleri, suçsuz yere topluca ahalinin kanını dökenlere lanet ediyoruz.
Kadı: Neden kadınların Dergâh’ın ayinlerinde toplu olarak bulunmasına mani olmuyorsunuz? Ehl-i Sünnet din âlimleri zikir halkalarında asla kadın bulundurmaz. Dinimiz iki kadını bir erkeğe denk şahit kabul eder. Mirasta erkeğin yarısı kadar pay alır. Siz nasıl olurda onları meclisinize alırda aynı mekân içinde oturabilirsiniz? Her hareketiniz katlinizi gerektirir. Küfrü kebir yapmaktasınız. Bunlar da malumumuzdur. Ne dersiniz?
Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, sünnet ehli cemaatinin bilginlerinin uyguladıklarını duymuş, düşünmüşüzdür. Bizim dergâhlarımızda, Kuranda sık sık geçen “ya eyyühelleziyne amenu ayeti, Allah’ın kadın erkek ayırt etmeden eşitliğe hitabı olarak bilinir.
Ayrıca tarihten gelen eşitliği kabul ederek Hacı Bektaş Veli’nin, “Erkek aslan, aslan da dişi aslan, aslan değil midir? Kadınlar da sizin bir parçanızdır. Onları cemaatinizde ayırt etmeden şereflice, hürmetlice değer verin” dediği sözüne inanarak kadın erkek eşitliğine alışılmıştır. O tarihten beri biz Müslümanlar kadın boşayan erkeği düşkün yaparız.
Kadı: Şeyh Efendi, Şeyh Efendi, sözü uzatmakla ömrünü biraz uzatmak istiyorsun, ama kendini haklı çıkarmak için söylediğin sözler idamını gerçekleştirdi de geçti bile.
Miri Alay Kaim Makamı (Müdahale ederek): Kadı Efendi Hazretleri, Şeyh’in konuyu tamamlamasını ben de istiyorum. Tensip buyurun devam etsin.
Kadı: Şeyh Efendi, kaldığın yerden devam et bakalım.
Cevap: Efendim Kadı Hazretleri ve Mahkeme-i Şeriyye’nin faziletli erkânı, hükümet idaresi Selçuklu ailesinin eline geçtiği zaman ise Türkmen düşmanlığı, Oğuzların katledilmeleri aynı hızıyla devam etmiştir.
Kadı: Şeyh Efendi, Allah Arapça buyuruyor. Kuran-ı Kerim Arapçadır. Peygamber Arapça konuşuyor. Sizin dergâhlarda neden Türkçe dua ediyorlar? Ehl-i Sünnet âlimlerine, evliyalarına muhalefet etmeniz küfür değil midir? Dine muhalefet eden kâfirin katli vacip değil midir?
Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, beni idam edecekseniz, ediniz. Mensubumuz olan Oğuz Türkmenlerin şehirde yaşayanı pek azdır, çoğu konargöçerdir. Çoğu köylerde yaşarlar. Arapçayı bilmezler. Kendi lisanları ile yaratanlarına yalvarmalarının günah olduğuna inanmıyoruz. Dergâhlarımızda da Türkçe dua ve niyazda bulunuruz. Siz efendim, kendiniz bunların ağzından kulağınızla duymadınız. Konargöçerlere ve köylülere konuşukluğunuz yoktur. Beni de duymadığınız hayali şeylerle bir mülhit olarak suçlayarak kendiniz vebal yükleniyorsunuz. Türkmenleri bahane ederek beni asmak istiyorsunuz. Sizin yok dediğiniz, kabul etmediğiniz Allah’ın var olduğunu ben biliyorum, varlığını kabul ediyorum.
Kadı, mahkemeyi başlatır. Postuna oturur, ayakta duran Çelebi Şeyh Hamdullah’a sorar.
Kadı: Söyle bakıyım, bu sapıklığına devam edecek misin? Ehl-i Sünnet yoluna belî diyerek iman getirecek misin?
Cevap: Efendim Kadı Hazretleri, sizin Ehl-i Sünnetiz demekle adalet ve sevgi ile hiç alakanız yoktur.
Kadı: İbrahim Selamet Efendi, son sözünü söyle İslam’ın umdelerine bağlı kalacağına ikrar veriyor musun? Şeyh Hamdullah’ın mahkemede söylediklerini duydun, dinledin, Onun izinden gitmeyeceğine tövbeler olsun mu?
İbrahim Selamet Efendi: Ağam Şeyh Hamdullah’tan sonra bana bu dünyada yaşamak haram olsun. Onu darağacında görüp sağ dönersem Allah’ın kulu ol mayayım. Yaşarsam onun izinde, ölürsem onun yolunda öleyim. Son sözüm budur!
Kadı: Memiş bin Habib, sen söyle. İslam dinine ve devleti İslam Halifeyi Müslüman olan Padişahımızın idareyi icraatına muhalif olmayacağınıza, pişman olup tövbe ve yemin edersen ifadene devam edelim mi?
Memiş bin Habib: Dergâh’ımız Şeyhi Seyyid Hamdullah Efendi’nin izinden gideceğime, ölümde dirimde onun mübarek fikirleri ile olacağıma yemin ederim.
Kadı: Koçaroğlu Halil İbrahim, sen söyle. Ya din-i İslama dönmeyi kabul edersin, tövbe edersin. Ya da kanın şimdi senin boynunda!
Koçaroğlu Halil İbrahim: Hz. Hüseyin, Kerbelâ’da Yezitten medet beklemedi. Onun mübarek şehit kanıyla İslam dini yolunu karanlıklardan ağarttı ise senden ve mahkemenizden medet ve merhamet beklenemez. Şeyhimizin yolunda, izinde hiç hata görmemekteyiz. Aynı akıbetin aydınlık olduğuna inanıyorum. Son sözüm budur!
Kadı: Resul bin Derviş Hüseyin, sen son sözünü söyle.
Resul bin Derviş Hüseyin: Ben Hak-Muhammet- Ali Yolundan sapmadım. Sizden ve mahkemenizden medet mürüvvet beklemem. Şeyh Hamdullah Efendi’nin bütün ifadelerine aynen katılıyorum.
Kadı: Hüseyin Balım, sen sön sözünü söyle.
Hüseyin Balım: Kadı, Kadı, benim son sözüm, Çelebi Hamdullah’tan sonra bu dünyada yaşamak bana haram olsun. Allah dünyada, ahirette bizleri ayırmasın. Sana ne söyleyeceğimişim? Son sözdür!
Kadı :Bektaş Resul, sen son sözünü söyle.
Bektaş Resul: Kadı, Kadı, bize kalmayan bu dünya size de kalmaz. Çelebi Hamdullah Efendi’nin kaç gündür verdiği ifadeyi aynen tensip ediyorum. Diyeceğim yoktur!
Kadı: Derviş Yusuf, sen son sözünü söyle.
Derviş Yusuf: Çelebi Hamdullah asılınca bana bu dünyada yaşamak haram olsun. Onun nurlu yoluna aynen katılıyorum. Zerre kadar ne bir kusuru var. Ne kabahati var. Günahsızdır. Ben de onun ifadesini tensip ediyorum, izinden gidiyorum. Ben de günahsızım. Sözüm budur!
Kadı, “TemmatilMahkemet-ülŞeria-iİslamdır, yaz kâtip efendi!” dedi.
Perşembe günüdür. Hacı Hüsrev Çavuş ve arkadaşı mahkemeye gelir. Hamdullah Efendi ayakta, Kadı ve muavini ile Müftü postlarına oturmuşken İstanbul’dan gelen çavuşlar içeri girip bir zarfı Kadı’ya takdim eder, geri geri çekilip, ayakta beklerler.
Zarfı açan kadının yüzünün rengi değişir. Tekrar tekrar İstanbul’dan gelen emre, ardından çavuşlara bakar.“Vay, vay… Bir gün evvel niye asmadım?” diye elini dizine vurur.
Hırsla Müftüye dönerek, “Bu vebalden nasıl kurtulacaksın? Şeyhin infazını sen geciktirdin!” der.
Müftü, “Mahkemenin kadısı sensin, sorumluluk da yetki de sana aittir. Ne olmuş, emirde neler var?” der.
Kadı, “Ne olacak, Şeyhülislamın Muhammet Tahir Efendi imzalı yazısı ile tuğralı padişahın emr-i fermanını bildirir” der. Eliyle yukarı kaldırarak gelen yazıları yelpaze gibi sallar. “Şeyh Hamdullah’ın idamından sarf-ı nazar edilerek Amasya’ya sürgün edilmesi isteniyor.” der.
Şeyhül İslâm Mevlâna Muhammet Tahir Efendi
Hazretleri Yüksek Katına
Beni asabilirdiniz, yakında yine de asarsınız. Amma Ehl-i
sünnet olsun, Türkmenler ile Dergâhımız mensubu Müslümanlardan olsun. Türkmenlere çok acı günlerin kapılarını açıyorsunuz. Bu tarihten sonra din ve imandan bahseden müderrisler çoğalacaktır. Halkın ahalinin korkusundan
dolayı yumuşak mizacını gören devlet adamları, dini kafalarına tolga olarak kullanacaktır, kılık kıyafetleri dine sokacaklardır. Sahte şeyhler çoğalacaktır. Alevi-Bektaşi düşmanlığını diline dolayan müderrisler evliya olduğunu ilan
eden çoğalacaktır. Devlet erkânı maslahat icabı o sahtekârların evliya olduklarını resmen resmiyetle kabul edeceklerdir. Kaldırılan yeniçeri ağalarının ve emirlerinin (subay) yerini sahte evliyayız diyenler, o yeri dolduracaklardır.
Akıl ve akıllılık kaldırılacaktır Yarın mum ehliyim diyen sahte tarikat sultanları dolduracaktır. Amma sonunda devlet İslam’ın Halifesi Müslüman olan imparatorluğun hem
başına belâ olacaklar, hem de zayıflatacaklardır. Şehirlerimizi
düşman küffarlar kolay alacaklardır. Durup dururken
Alevi Bektaşileri katletmesine fetvalar söyleyen kutbul
aktablar türemiştir bile.
Şeyhül İslam Efendim Hazretleri bilesiniz ki, böyle Allah namına, Peygamber namına, cinayet işlenmez, kan dökülmez. Kıtallık yapılmaz. Alevi Bektaşi dergâhları, Allah namı hesabına, Peygamber adına kapatılamaz
Dergâhlarda akıtılan Alevi Bektaşi kanları ile İstinye Belgrad Ormanlarında diri diri yakılan on binlerce Alevi Bektaşi kanını Allah yerde koymaz. Ben din adamıyım, ecdadım
Hz. Peygamberin Allah’tan getirdiği. İslam dini ve Kuran-ı
Kerim’de bilgim ve tecrübem var. Belki benim ölümümden
evvel alır, belki biraz sonra alır. Devlet de zevalini bulur
Hacı Bektaş Sulbünden
Şeyh Hamdullah Çelebi
Delalette Şeyhülislam çok bağnaz insansınız
Gece gündüz ezberiniz küfriyle lisansınız
Bir kıtellığe düştünüz hiç bılımessınız haliniz
İslâm’a nifak sokup arayı açansınız.
Bektaşi kanın içtiniz iman etmediniz âyete
Vardınız tâbıi oldunuz katıl Yezit lânete
Neden taraf olmadınız Hüseyin gibi bir zâta
Kerbelâ da aç susuz başını biçensiniz.
Şekil ve alışkanlıktır sizin dininiz imanınız
Turkmenlerime kast etmektir ahdiniz peymanınız
Ehli Beyte düşmandır zaten O vaiz imanınız
Fetvalarla din kardeşinin kanını içensiniz.
Kan dökmeye iftihar için ne sözler uydurdunuz
“Lahmike lahmi” hadisim hepinizde gördünüz
A ve t teki sevgimizi gizlice okudunuz
Gerçeği konuşunca çevirip kaçansınız
Vaka-yı Hayriye diye kandıramazsınız Hakkı
Men aref sırrın fark eyle ilahı hakıykat oku
Ta ezelden ervakmız ayırt oldu ey fakıy ‘h
Mescıtde fetvalar verip zehırı saçansınız
Tarihte Türkmenleri devamlı katlettiniz
Zaviyesin kapatıp Oğuzları sürgün ettiniz
ikinci Mahmut yanına kalmaz ahreti unuttunuz
Orduya ihânet edip top la ateş açansınız
Allah daima kan döken zalime lanet etmiştir