Geçen yazılarımızda ağırlıklı olarak temas etmiş ve yazıtların yaramaz çocuğu Oğuzların, İslam dünyasına adım atmasından sonra evvelâ İranlıların onlara Müslüman-Türk anlamında “Türk-men” dediklerini belirtmiştik. ”Men” Türkçede “zamir”dir ve cümlelerde “özne” görevi yapar. Fransız Türkolog J. Deny’in görüşüne göre ise “men” kuvvet ekidir. Farsçada da ”men” tekil kişidir. Fakat hakikatten “Türk+men” eki Fars kökenli ise bu arada bir aidiyet görevi yapmaktadır ve şimdiye kadar yapılan çalışmalarda “Türke benzer” olarak tercüme edilmiştir.
Hâlbuki anlamdan ziyade etimolojik tahlile bakarsak “Ben Türkmenim” demek gereklidir ki, Türkçe anlam budur.
Fakat herhalde Orta Asya Farsları (Samanoğlu-Tacikler) devrinde ortaya çıkan bu ıstılah ile Farisi unsurlar, “Türk’e benzer” demek istemişlerdir. Kendisi bir Türk Devleti olmasına rağmen Gazneli bürokrasisi de, ıstılahı aynı şekilde anlarken, Harezm’de öyle değildir. Dolayısıyla Türkmenliğin ilk şartı “Oğuz” olması, Oğuzların karakterinde zaten var olan göçebelikten gelme ve Müslüman olma vaz geçilmez şartlardandır.
Bugün Doğu ve Batı diye ikiye ayrılan İran’ın Güney Azerbaycan’ında yaşayan ve resmi olarak ve “Azeri” diye adlandırılan hangi “Türk”ün böyle bir geçmişi yoktur? Siz Türkmen Divan Şairi Fuzuli’ye Azeri diyeceksiniz fakat Türkmen olmayacaksınız! Böyle şey olur mu? Tabii olarak böyle bir reddiye söz konusu olmamakla beraber, ”Azeri” ıstılahına tepki gösterilerek, bunun yerine coğrafi bir adlandırma ile “Azerbaycan Türkü” demekte çok ısrarlılar. Bu nitelendirme kök bakımından yanlış olmakla birlikte belki “Kuzey Azerbaycan” için bir dereceye kadar normal görülebilir; lâkin Güney Azerbaycan halkı kendine ”Türkmen” demektedir. İran milliyetçisi şovenist Ahmet Kesrevi’nin (1890-1946), “Azeriler”in Ari ve İrani bir unsur olduğunu iddia etmesi acaba neyi değiştirebilir? İlim âlemi, daha Büveyhoğullarının Farslığını münakaşa etmektedir. Orta Asya’da Samanoğlu bakiyesi olan Tacikler, genetik verilere göre İrani olması gerekirken, kültürel elementlere göre kendilerini “Fars” saymamaktadır. Bugün Horasan’da Farslık iddiaları olmayan İran milliyetçilerinin, ülkenin hayati meselesi ”Azeri Peroblemi” olduğu için Azerilerin dil-kültür-tarih-sosyal hayat gibi inceliklerini ölçmeden onlara “Fars” demelerinin hiçbir ilmi kıymeti yoktur. ”Azeri” ıstılahını M. Emin Resulzade elbette Aras Nehri’nin kuzeyindeki Türkler anlamında, Kuzey Azerbaycan için kullanmıştır. Üstelik Ahmet Kesrevi meslekten gelen bir uzman da değildir; bilindiği gibi kendisi babası gibi imamdır. Günümüz Fars milliyetçilerinden F. Şadman’ın da fazla bir fikri hükmü yoktur.
Doğu ve Kuzey Doğu İran’daki “Sahra Türkmenlerini” sadece Türkmen kabul etmek, İran’da Türkmenliği sıfırlamak demektir. Böyle bir görüş tarihi hakikatlere taban tabana zıttır; o zaman Selçukluları izah zorluğu vardır ki, böyle durum İranlıların da kendilerini izahta zorlanmaları ile sonuçlanır. O vakit insana 1000 yılı ve İran’daki etnolojik ve etimolojik, yaşayan hakikati sorarlar. Güney Azerbaycan’ın “Şii”, “Türkmen sahra”nın Sünni olması birincilerin Türkmen olmadığına delalet etmez. Çünkü netice itibariyle bugünkü İran Caferiliği bile, Şah İsmail ile başlayıp Avşar Nadir ile ıslah edilen “Türkmen Şiası”ndan başka bir şey değildir. Bugün Azeri diye adlandırılan Nadir Şah da netice olarak Türkmen değil mi? Şah İsmail’e ne diyeceğiz?
Bugünkü İran’da sadece Azerileri değil, bütün Türkleri birleştirecek tek ıstılah Türkmen deyimidir. O zaman kuzey-güney-doğu-batı gibi coğrafi adlandırmalar da kalkmış olur. İran’da Türkmen geleneğinden gelmeyen belki Kaşgaylar ve Kalaçlardan başka Türk unsuru yoktur. İran’da Türkmenlik, İran Türklerinin nüfusunu 40 milyonun çok üzerine çıkarabileceği gibi Türkmenistan-Irak-Suriye-Anadolu ile de şimdikinden daha kuvvetli bağlarla bağlar. Böylece tarihi sürece de tam olarak uyulmuş ve sosyalizasyon realize olma yoluna girilmiş olur.
Muhabbetle.