Ali BADEMCİ
İRAN’DA TÜRKMEN GERÇEĞİ
Soydaşımız Azerbaycan Türkleri yıllardır “Biz Azeri değil, Türküz” diye kavga eder dururlar. Hattâ bizler gibi dışarıdan takip edenler de kazara “Azeri” demişlerse hemen fırçayı kayıyorlar. Haklı oldukları taraflar çok, elbette şehirleşmiş insanımızın genel adı, hatta ırk adı “Türk”dür. Buna riayet mutlak bir mecburiyettir; lâkin bağnaz “Fars” şövenistleri “Azeriler Türk değil İranîdir” diyorlarsa böyle bir yola sapmak da çok anlamlı değildir. Hele hele “Azeri” yerine “Azerbaycanlı-Azerbaycan Türkü” gibi nitelemeler literatüre hiç de uygun düşmez. Eğer halklarımız ve özellikle Azerbaycan dışında yaşayan insanlarımız “Azeri” deyiminde demirlemişse işi çok uzatmak da, sanırım doğru yol olmaktan çıkar. Nasıl halkımızın kullandığı Türkçe “Millet” dilimiz ise yine halklarımızın benimsediği mahalli deyim-kabile-kavim adları elbette “Türk”adı etrafında birleşerek millet adımız olur.
Bize göre göçebe özelliğini kısmen de olsa kaybetmemiş Müslüman Türk’ün umûmi adlandırma istilâhı mutlaka “Türkmen”dir. Bugün Türkmenlik en büyük nüfus ve sosyal özellikleri ile kesinlikle İran’da tam olarak ayaktadır. Bakü’ye yaklaşırken “Türklük” ağır bassa da Güney Azerbaycan’ın remiadlandırma ile Batı ve Doğu bölgelerinde hala Türkmenlik esastır. Hele bunlar arasında umumi mezhep olarak “Şiîlik” deyiminin kullanılması günümüz araştırmalarının verdiği sonuçlara göre kesinlikle mümkün değildir. Bugün dünyanın ifade ettiği şekilde “Heteredoks-Sankirist” (Bağdaştırmacı) Müslümanlardır. İran’da Türkmen denince Türkmenistan hudutlarında yaşayan ve göçebeliği tamamen muhafaza eden Sünni “Sahra Türkmenleri” de tıpkı “Şiî” olarak nitelendirilenler gibi görünen yüzü İslâmiyet olan “Sankirist” görüşlerin tesiri altındadırlar. Bu Selçuklu bakiyyelerini zamanın Selçuklu oluşumu ile de doğrulayabiliriz: Yengikend ve ardından Nur Buharaya itilen Selçuklu Oğuzlar’ı Başbuğu Selçuk Bey, hakimiyetlerinin azalmaması için din değiştirmelerinin, yani Müslüman olmanın şart olduğunu ifâde ederek Samanoğulları ve Karahanlılar’ın ayağını çekmiştir. Oğul Arslan Yabgu’nun kendisinden sonra ve Samanoğlu prensesi ile evlenmek için Müslüman olduğunu da biliyoruz. Gazneli Mahmud’ın Balhan Dağları’na sürdüğü Selçuklu Oğuzları Mahmud’ın saldırılarına uğradıkları zaman “Bize Müslümanlar saldırdı” demek suretiyle İslâmi çizginin neresinde olduklarını pekâla göstermiştir. Bu sebeble Güney Azerbaycan’ın “Şii” Türkmenleri ile “Sahra”nın Sünni Türkmenleri arasında inanç bakımından hiçbir farklılık yoktur. Şii inanca sahip Türkleri de ancak “Türkmen Şiası” diye adlandırabiliriz.
Zamanımız Fars şöven tarihçilerinden Kesrevi “Azeriler” Farstır demekle bu unsurun Fars olduğunu kabul etmek mümkün mü? Aynı görüşte olan F.Şadman’ın Türkmenler’le ilgili değerlendirmeleri de kezâ. Hatta İbnü’l-Esir’in duyup da naklettiğine göre İran’da Sultan Tuğrul’a ikram edilen ve adı “Lavzineç” olan badem tatlısı hikâyesinde, Tuğrul’un “İyi bir tutmaç lâkin sarımsakı eksik” rivayetinin gayri medeni unsurlara yönlendirme şeklindeki iddiaların da hiçbir ilmi kiymeti yoktur. Erkekseniz bugünkü Farsça ile Türkmenler’den önceki Fars kültürünü tercüme edin, nasıl hapı yutarsınız! Konuştuğunuz Farsçayı ne Sasani, ne Pers, ne de muhayyel “Pehlevi” anlar! Ama siz anlıyorsunuz; çünkü siz Fars değil Türkmen kırmasısınız derlerse nasıl içinden çıkacaksınız? Sasaniler’in üzerinden Araplar’dan sonra bütün Türkistan Türkmenler’i geçti; ırkları bile kalmadı!
Bugün İran içlerinde yaşayan Kaşgaylar ve Halaçlar gibi Türk unusurların belki Kaşgarlı şemasında adları geçmiyor ama “Sahra Türkmenleri” de dahil Bayat, Alkaevli, Karaevli, Yazır, Döğer, Yaparlı, Bayındır, Çavuldur, Çepni, Salur, Eymir, Alayund, Büğdüz, Yıva, Kınık Oğuz Türkmen Boyları İran’ın her yanına dağılmış vaziyettdir. Kaşgay ve Halaçlar’ın da menşeine iyice bakmak lâzımdır. Çünkü bunlar da sanırım Oğuz dil âilesindendir. İran’da daha bunların dışında aklımıza gelmeyen birçok Türkmen soy ve boyu mevcuttur.
Böyle bir gerçek ortada iken İran’da Türk varlığı ortalama bir adlandırma ile “Türkmen” adı etrafında izaha çalışılmalıdır. Çünkü Türkmenliğin “Oğuz-Göçebe-Müslüman” gibi bütün özellikleri İran Türk etimolojisinde mevcuttur. Türkmenlik için bu kadar müşterek özellik ve karşılık varken mevhumlar üzerinde bu kadar münakaşa ne kadar gereklidir bilemiyorum! Mutlaka meseleyi değişik açılardan daha da doğru ve mantıklı görenler de vardır. Fakat bugünkü şartlar altında İran Türkmenliği’nin mutlaka “Türkmen” noktai nazarından incelenmesi gereklidir. Böyle bir çalışma için bütün İran’a yayılmış etnik Türk yapısı tamamen müsaittir. Çünkü bugün Türkiye’de durum da aynıdır ve geldiği süreçtede bir farklılık yoktur.
Biz İran Türklüğü üzerine bir çalışma yapmak istiyoruz. Şu ana kadar eldeki veriler böyle bir hattı hareketi gerektiriyor. Belki henüz ulaşamadığımız kaynaklar görüşlerimizi doğrulamazlarsa mutlaka ana adlandırma yani “Türklük”e döneceğiz. Netice itibariyle arada çok büyük farklılıklar da bulunmamaktadır. Kesinlikle bugünkü İran’da doğru olan 45 milyon Türk’ü, mezhep telâkkileri ne olursa olsun, ”Türkmen” diye vasıflandırmak tarihi görüşler ve literatüre en uygun olanıdır. Hatta mezhebi bile “Türkmenlik” doğurmuştur; tıpkı Irak ve Suriye’de hatta İç Anadolu’da olduğu gibi… Yoksa nüfusu 3-4 milyon civarında olan “Sahralılar”ı Türkmen addedip halkı kargaşalıklara sürüklemek kanaatimizde hiç de doğru değildir(Konuya zaman zaman devam edeceğiz.)