HÜKÛMET tarafından düzenlenen, maaşlar dahil memura ilişkin her konudaki toplantıda başbakanın ya da bakanların yanında oturma dikkatinden yıllardan beri hiçbir şey eksiltmeyen memur sendikasının başkanı var ya, meğer memurları fişleyen oymuş…
Kimin nereye atanacağına da o karar veriyormuş…
Yalanlansın diye bekledim ama iddialar tekzip edilmedi…
Demek ki basına intikal eden haberler sahih!
………………………
Dikkatimi çekti değerli okurlar; öğrendiğimize göre bu cüce adam, sadece atama işi yapmıyordu, hükûmetin maaşlara ilişkin kararlarına da hiç itiraz etmiyordu; dostlar alışverişte görsün misali biraz mırın kırından sonra ne teklif edildiyse derhal kabulleniyordu…
“Asgari ücret onun yüzünden, adam gibi yaşamayı sağlayacak düzeye yükselmedi” diyorlar…
Kimin nereye atanacağına da o karar veriyormuş…
Yalanlansın diye bekledim ama iddialar tekzip edilmedi…
Demek ki basına intikal eden haberler sahih!
………………………
Dikkatimi çekti değerli okurlar; öğrendiğimize göre bu cüce adam, sadece atama işi yapmıyordu, hükûmetin maaşlara ilişkin kararlarına da hiç itiraz etmiyordu; dostlar alışverişte görsün misali biraz mırın kırından sonra ne teklif edildiyse derhal kabulleniyordu…
“Asgari ücret onun yüzünden, adam gibi yaşamayı sağlayacak düzeye yükselmedi” diyorlar…
…………………….
Erdoğancı olmanın ve AKP’ye kıyak yapmanın her türlü gereğini yerine getirenlerden biri; Recep Bey’in Yeni Türkiye’sinde sayıları artan prototip sendikacıların başı. En belirgin meziyeti ve şansı ise etrafında yalakalıkta ve ayakçılıkta önüne geçecek kadar güçlü yalaka ve ayakçı bulunmaması…
Bu ve benzerleri yüzünden ülkede 12 yıldan bu yana ne sendikacılık kaldı, ne emeğin hakkını verme alışkanlığı. 12 Eylül askeri kafası da aynıydı; darbeci zihniyeti Recep Bey’in de benimsemesi sonucu emek dünyası sorunlarıyla baş başa kalmış oldu.
Taa Pensilvanya‘ya kadar uzanarak “Gülen Cemaati”ni paralel devlet ilan eden Erdoğan’ın gözü, devlet içinde devlet ararken ne bu sendika başkanını görüyordu, ne de benzeri AKP ayakçılarını…
Taa Pensilvanya‘ya kadar uzanarak “Gülen Cemaati”ni paralel devlet ilan eden Erdoğan’ın gözü, devlet içinde devlet ararken ne bu sendika başkanını görüyordu, ne de benzeri AKP ayakçılarını…
Oysa devlet içinde devlet onlardı…
Abdülhamit jurnalcileri, tipik padişah ajanları…
Bunlar Pensilvanyacı değillerdi ama devlet içinde devlet haline gelen pandispanyacılar idi…
…………………………
Bu uygunsuz yapı, Erdoğan Çankaya’ya çıkarsa ortadan kalkar mı?
Asla!
Adıyla kabil-i telif olmayan işler yapan ve yamuk siyasal ilkelere (!) yapışıp kalan AKP’nin hamuru değişmez. İspiyonaj, jurnalleme, fişleme, dinleme, teknik takip ve benzeri hukuk dışı her türkü sapkın uygulama, eskisinden daha yoğun olarak devam eder.
Zira AKP için bunların mecmuu, yaşam biçimidir…
Hepsi biliyor ki parti başka türlü iktidarda kalamaz!?
..……………………. …
Gazete sütunlarının en görünmez yerine saklanmış bu haberi gün ışığına çıkarmak görevi bana düştü ve gereğini yaptım…Kendisini ve tayfasını, iktidarı yelleme âleti gibi gören bir zavallıyı teşhir edip doğru yola sevketme çalışmaları, herhalde yabana atılacak işlerden değildir…
* * *
CEPHEDE değişen bir durum yok…
Muhalefete ve “Pensilvanya” marka paralele sataşmalar sürüyor. “Bu CHP var ya CHP” diye başlayıp sürdürülenşablon propaganda o kadar kanıksandı ki etkisi sıfırın altına indi…
Halk dalga geçiyor…
Herkes birbirine “Anlatacak masal bulamayan eski defterleri açıyor” diyerek siyasal soytarılık sürecinin başlatıldığını duyuruyor. Siyasal soytarılık ilginç geldiği için, iftar şölenlerinde artık Karagöz-Hacivat ikilisine de yer verilmiyor.
AKP ekranında Karagöz-Hacivat gösterisinden çok daha komik skeçler oynanıyor…
………………………… …
Af buyrun lâfın arasına, bazılarının pek anlamsız bulacağı bir isimden bahsederek giriyorum. Çavuşesku!
11 yaşında siyasete bulaşmış bir Rumen…
Halkın göz bebeğiydi, gide gide cumhurbaşkanı oldu…
Demokratik bir yapıya sahip gibi gözüken diktatör olup çıktı…
Ondan neden bahsettiğime gelince; 1934 yılında demiryolu işçilerinin gösterilerine katıldı ve şiir okudu. O tarihlerde en büyük vukuatı şiri okuyarak halkı yönetime karşı isyana çağırmasıydı…
Bir süre yattı, bir yıl sonra bırakıldı; azgınlığı geçmemişti, nerede bir kalkışma varsa orada o da vardı, tekrar tutuklandı…
Akıbeti?
Cumhurbaşkanı iken halk ve ordu harekât başlattı.
Çok sevildiğini sandığı sırada isyanla karşılaştı ve kısa süre sonra pes etti; karısı Elena ile birlikte kurşuna dizildi.
Kötü bir son; genelde diktatörlerin sonu böyle oluyor!
* * *
AKP‘li olmayan basın bayram ediyor…
Şıkır da şıkır göbek atan atana…
Ne o…
Başbakan, bir yalanıyla daha yakalandı…
Kerimesi Esra Hanım, odasının kapısına “Babacığım bir geceni de bize ayır” notu asmış vaktiyle…
Vaktiyle dediğim de 1980’den önce…
Yani o günlerde Tayyip Bey millletin refahı, özgürlüğü, temel hakları gibi ulvi konularla harıl harıl uğraşmaktan evdekilere ayıracak vakit bulamıyormuş…
Bunu dinleyenlere yutturacak ya, yalan söylemekten çekinmiyor…
“Neresi yalan bunun” diyeceksiniz; bu CHP yok mu CHP, işte onun lideri Kılıçdaroğlu açıkladı.
Dedi ki:
–Kızı Esra 1980 öncesi böyle bir yazı yazıp kapısına açamazdı çünkü henüz doğmasına üç yıl vardı.
Evet değerli okurlar Esra’nın doğum tarihi 1983!
İşe bakın; son kallavi yalanı da bu!