Uygur Özerk Bölgesi olarak bilinen Doğu Türkistan’da beş yıl önce yaşanan olaylarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Türkiye’ye sığınan Uygur Türkleri, Çin’in baskıcı uygulamalarının devam ettiğini söylüyor.
Her şey, 26 Haziran 2009’da Çin’in Guangdong eyaletindeki Shaoguan şehrinde bir oyuncak fabrikasında Uygur işçilerin Çinli iki kadına tecavüz ettiği haberlerinin çıkmasıyla başladı. Bu haberler daha sonra yalanlandı, hatta Çinlilerin Uygur kadınlara tecavüz ettiği iddia edildi. Ancak fabrikada çıkan olaylarda iki Uygur hayatını kaybetti.
Ölüm haberinin duyulmasının ardından Uygur Özerk Bölgesi olarak bilinen Doğu Türkistan’daki Urumçi kentinde, suçluların bulunması ve olayın üzerine gidilmesi amacıyla 5 Temmuz 2009 günü ‘Adalet İstiyoruz’ sloganıyla gösteriler düzenlendi. Bu gösteriye Çin emniyet güçlerinin müdahalesi sert oldu. Çin kaynaklarına göre 200 civarında, Uygur kaynaklarına göre ise en az 5 bin kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi yaralandı, birçok kişi de hapse atıldı.
Uygur Özerk Bölgesi’nde halen 10 milyon Uygur Türk’ü yaşıyor. Bölge nüfusunun yaklaşık yüzde 45’i Müslüman Uygurlardan oluşuyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü 2013’teki raporunda Çin’i, “bölgede yaygın bir etnik ayrımcılık, dini faaliyetlere yönelik baskı ve artan bir kültürel sindirme politikası uygulamak” ile suçlamıştı.
Baskıdan kaçıp geldik
Al Jazeera Türk, Türkiye’deki Uygurlu Türkler ile beş yıl önce Urumçi’de yaşananların ardından çektikleri sıkıntıları konuştu.
Olaylardan beş ay önce eğitim için Türkiye’ye gelen A.C’ye göre, 5 Temmuz’daki eylem Uygurların uzun süredir yaşadıkları ayrımcılık, baskı politikalarının da bir fitiliydi. Türkiye’deki eğitimine devam eden 30 yaşındaki A.C’nin göç kararı aslında Uygurların yaşadıkları zorluklardan kaynaklanıyor.
Uygur Özerk Bölgesi’nde okuduğu üniversiteyi birincilikle bitiren A.C’nin anlatımına göre hikayesi şöyle: Üniversite bitince yüksek lisansa başvuruyor. Okulu birincilikle bitirmesine rağmen okuldan kabul alamıyor. Kabul edilenlerin çok düşük puana sahip olduğunu ve Çinliler olduğunu öğrenince haksızlığa uğradığını düşünüyor. Ardından iş başvurularında bulunuyor. İyi derecede Çincesi de olan A.C’ye başvuruda ‘erkek eleman arıyoruz’ deniliyor. Bunun üzerine A.C bir erkek arkadaşını işyerine yönlendiriyor. Ancak bu sefer de ona ‘Uygur değil Çinli işçi arıyoruz’ deniliyor. Burada da ayrımcılığa uğradığını söyleyen A.C’nin birkaç yerde daha başına benzer durumlar geliyor:
“İş aramaya başladım. Birkaç yere mülakata gittim. Çincem de çok iyiydi zaten. Başvuru yaptığım bir yerde bana “erkek eleman arıyoruz” dediler. Oraya da bir erkek arkadaşımı gönderdim bu sefer, ona “Uygur almayacağız Çinli alacağız” demişler. İşyerlerinde de ayrımcılık yapılıyor Uygurlara karşı.”
Birkaç yerde daha benzer durumla karşılaşan A.C, işyerlerinde de Uygurlar ve Çinliler arasında ciddi maaş farkları olduğunu, Uygur kökenlilerin düşük ücretle çalıştırıldığını söylüyor, bu durumun başka bir ülkeye gitmeye karar vermesine neden olduğunu belirtiyor. Müslüman bir ülke olduğu için de Türkiye’ye gelmeye karar veriyor.
Ailemden üç gün haber alamadım
5 Temmuz akşamı A.C’nin cebine bir mesaj geliyor, “şehitlerimize dua edin” yazıyor mesajda. A.C ne olduğunu tam olarak anlamıyor. “Eski bir olay için dua istiyorlar herhalde” diyor. Ancak sabah arkadaşları arıyor ve Urumçi’de çıkan olayları anlatıyor. A.C üç gün ailesine ulaşamıyor. İnternet ve telefonlar kesiliyor. Üç gün sonra Pekin’de yaşayan bir arkadaşı aracılığıyla annesi ile konuşuyor ve iyi olduğunu öğreniyor.
Ailesinin hâlâ zor şartlarda korku içinde yaşadıklarını belirten A.C , “Çin devleti pasaport da vermiyor, bu yüzden buraya da gelemiyor ailem. Telefonda konuşuyoruz ama onlar da korkuyorlar konuşmaya” diyor. A.C. iki senede bir ancak gidebiliyor ülkesine…
Din eğitimi almak için ülkesinden kaçtı
Musa Can ise 11 yıl önce 2003’te gelmiş İstanbul’a. Kaşgar doğumlu olan 35 yaşındaki Can ülkesinde din eğitimi alamadığı için önce Pakistan’a, İslam Üniversitesi’ne, ardından Türkiye’ye geldiğini anlatıyor:
“Babam dedi ki ‘Senin okuman lazım bir şekilde.’ Pakistan bize yakın olduğu için orada İslam okulları vardı. O yüzden oraya gönderdi. Ama bizde öyle yurtdışına çıkmak gibi seyahat özgürlüğü yok. Pasaport vermiyor devlet. 40 yaşın altındakiler denetimden geçer. Ben de o konuda araştırıyordum. Kaşgar’dan bir şirket Pakistan’a işçi alacakmış. Oraya başvurduk. Yaşım 18’di. Babam da ‘Fırsat gelmiş, katıl. Pakistan’a gittiğin zaman kaç onlardan ve okula git’ dedi.”
Şirkete kabul edilen Can, Pakistan’a gidip şirkette bir ay çalışıyor. Bir ay sonra üç arkadaşıyla birlikte kaçıyor ve Peşaver’e gidiyor. Sekiz sene bu ülkede ilahiyat eğitimi aldıktan sonra Türkiye’ye geliyor. 18 yıldır da ülkesine geri gidemiyor. Zira Pakistan’dan Uygur Özerk Bölgesi’ne dönen arkadaşlarının yasadışı din eğitimi aldıkları gerekçesiyle hapis cezası aldıklarını söylüyor.
Annesini ve babasını bir daha göremedi
Ülkeden çıktıktan sonra bir daha göremediği annesini 10 yıl önce, babasını da geçen yıl da kaybetmiş. Bunları söylerken gözleri dolan Can, Türkiye’de kendine yeni bir hayat kurmuş. İki çocuğu var. Uygur Özerk Bölgesi’ne yayın yapan bir radyoya günlük haberler hazırlıyor. Ancak ülkesinde hâlâ yaşam şartlarının çok zor olduğunu belirtiyor. Anadilde eğitim alamayan çocukların Çince’de zorlandıkları ve eğitimlerine devam etmelerinin de mümkün olmadığını belirtiyor.
“Urumçi eylemleri Uygurların adalet istemesiydi”
Doğu Türkistan Maarif Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan da 2002’de ülkesinden ayrılmış bir Uygur Türk’ü. O da önce Pakistan’a gidip ilahiyat okumuş, ardından altı ülke gezerek Türkiye’ye gelmiş. Urumçi’de 5 Temmuz’da yaşanan olaylarla ilgili olarak “Bu ayrımcı uygulamalara karşı birikmiş bir patlamaydı. Uygurların uzun zamandır uğradıkları adaletsizliğe karşı adalet istemek için yaptıkları bir eylemdi” diyor.
Uygurların okullarda, üniversitelerde, işyerlerinde ve sosyal hayatta haksızlığa uğradığını, Uygur genç kızlarının Çin devleti tarafından zorla Uygur Özerk Bölgesi dışında çalıştırılmaya götürüldüğünü belirten Oğuz, kızlarını göndermek istemeyen ailelerin tehdit aldıklarını belirtiyor.
Şu anda Türkiye’de 20 bin kadar Uygur Türk’ü olduğunu tahmin ettiklerini söyleyen Oğuz, 7 bin kadar Uygur’un da Urumçi olaylarından sonra vatandaşlık aldığını söylüyor. Uygur Türklerinin en rahat yaşayacağı yerin Türkiye olduğunu ifade eden Oğuz, “Bizim başka nefes alacağımız, gideceğimiz yer yok. Türkiye Uygur Türklerine kapıyı kapatmaz, bunu biliyoruz. Uygurlar, ‘Türkiye olmazsa nereye gideriz’ der” diye konuşuyor.
Röportaj: Sümeyye Ertekin
Aljazeera